Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 20 TEMMUZ 2014 / SAYI 1478 İ CENK ERDEM Aslında aşk en güzel hediye profesyonel kariyerimde en çok paylaştığım arkadaşım diyebilirim ve şarkıları yazarken de elbette beni tanıyarak hikâyelerimi bilerek yola çıkıyor… Ancak son albümde ilk defa farklı bir yol izlemiş olduk çünkü seçtiklerimiz babamın şarkılarıydı… Son albümünüz “Mar Blanca” için farklı bir yol izlediğinizi söylüyorsunuz ama albümde yine sizin o bildiğimiz tarzınız var, öyle değil mi? Çok haklısın çünkü babamın şarkılarını seçerken de kendime en yakın hissettiğim şarkıları seçmiş olduk, üstelik Noel düzenlemeleri yaparken de benim albümlerimdeki tarza mümkün olduğu kadar yakınlaştırmış oldu… Babam gibi söylemeye çalışmak büyük cüret olurdu, ben yine içimden geldiği gibi ve kendi tarzımla babamın şarkılarını da söylemiş oluyorum… Peki 6 Ağustos gecesi repertuvarda ağırlıklı olarak son albümünüz mü olacak? İstanbul’da bir yaz gecesi sahnede olmak fikri şimdiden çok romantik geliyor ve kariyerim boyunca söylemekten en çok keyif aldığım şarkıları söyleyeceğim. Türkiye’de albümlerime ve şarkılarıma gösterilen ilgiyi Pasion Turca ekibinden ve plak şirketi yetkililerinden de biliyorum üstelik bana platin plaklar da armağan eden bir ülkenin dinleyicileri için en sevdiklerini bildiğim şarkılarımı söyleyeceğim… İstanbul’u ne kadar sevdiğinizi biliyoruz, en çok neleri seviyorsunuz desem? Sanırım Javier Salas’ın çektiği fotoğraflardan en çok Boğaz’ı sevdiğim belli oluyordur. Ama her gelişimde Kapalıçarşı alışverişine çıkmadan dönmüyorum. Kendime otantik rengârenk şallar almadan yine dönmem... İstanbul’da özellikle ışık da harika ve eski sokaklarını, tarihi dokusunu ayrıca çok seviyorum… Noel ile her gelişimizde bir hamam keyfi de yapıyorduk ama sanırım şimdilik o keyfimizi bir kış ziyaretine saklayabiliriz… Son olarak kariyerinize dönüp baktığınızda sizce en büyük şansınız? 2002 yılı benim için olağanüstü bir yıldı ve bana kapıları açtı… O yıl “Vuela” albümüyle hem farklı ülkelerden gelen olağanüstü tepkilerle, hem ardı ardına konserlerle kariyerimde bugün olabildiğim yere ilk adımları da atmış oldum. Ayrıca Latin Grammy adaylığı bir tarafa albümdeki hemen her şarkının radyolarda gördüğü ilgi de büyük bir cesaret verdi… Hâlâ şansım devam ediyor ve aynı ilgiden ve yurtdışı konserlerinden hâlâ çok mutlu oluyorum. Antonio Molina’nın kızı olarak, bir anne ve bir şarkıcı olarak kendimi hep çok şanslı hissediyorum… İlk albümüm “Tu Despedida” ile altın plak aldığımdan beri hiç hayal kırıklığım olmadı ve bu yüzden çok şanslıyım… 6 Ağustos gecesi tüm güzel duygularımı şarkılarımı İstanbul’da paylaşacağım… l nanın tüm içtenliğine rağmen sarılırken bile çekinirsiniz çünkü öyle kibar ve güzel ki nadide bir çiçek gibi… Mahcup gülüşü de cabası… Sevgi dolu, aşk dolu bir kadın Monica Molina ve Türkiye’de de albümleri en çok satanlar arasında… Yumuşak aşk şarkıları dinlemeyi seven hemen herkes eminim radyolarda da en azından “Oh Amores” ve “Pequeno Fado” şarkılarını da mutlaka duymuştur… Belki zarifliğini sahnede de görenleriniz olmuştur ama hâlâ görmeyeniniz varsa da, 6 Ağustos akşamı Turkcell Yıldızlı Geceler misafirlerinden biri olarak bir güzel yaz gecesi İspanyol Monica Molina’yı hiç kaçırmayın derim… Uzun zamandır Pasion Turca sayesinde yakınlık kurma şansı da elde ettiğim ve en sevdiğim isimlerden biri, ne yalan söyleyeyim Monica… İstanbul’a bayılan ünlüler içinde Monica’nın ayrıca özel bir yeri var… En iyi şarkılar derlemesi “Autoretrato” kapağındaki Boğaz fotoğrafı bir yana, yurtdışında verdiği röportajlarda bile hep İstanbul’u anlattıyor. Molina, son albümü “Mar Blanca” ile Grammy ödülünü henüz alamasa da “En iyi Latin Müziği Şarkıcısı” dalında pek çok kez aday gösterilen Monica Molina, söylediği aşk şarkılarına hayatını, deneyimlerini yansıtıyor. Molina “kazandıklarınızla, kaybettiklerinizle aşkı da daha iyi tanıyorsunuz, kendinizi de” diyor. Hayat bazen heyecanını kaybettirse de aşkın en büyük hediye olduğunu söylüyor. babasına bir vefa albümü kaydetmiş oldu. Babası da yaklaşık 22 yıl önce kaybettiğimiz İspanya’nın efsanevi flamenko ve halk müziği şarkıcısı Antonio Molina. 6 Ağustos akşamını beklerken Monica Molina ile mis gibi muhabbetimizde müzik de konuştuk, aşk da… Yıllardır aşk şarkıları söylüyorsunuz; albümlerinizde aşkla ilgili bu kadar çok söz ve müzik sizce şarkı söyleyişinizi nasıl etkiliyor? Doğal olarak yıllar içinde aşktan neler anladığınız da değişiyor… Deneyimlerinizle, kazandıklarınızla, kaybettiklerinizle aşkı daha iyi tanıyorsunuz, kendinizi de… Olgunlaşırken genç bir kızın duyduğu heyecanı kaybettiğiniz zamanlar da oluyor ancak aslında aşk en güzel hediye ve şarkılarıma tüm bu deneyimler de yansıyor… O halde şarkılarınızda kendi deneyimlerinizden yola çıkıldığını da söyleyebilir miyiz? Şarkılarımda yıllardır işin içinde kardeşim Noel var ve beni çok iyi tanıyor. Hem günlük hayatımda iki kardeş olarak hem de Hiç “normal” bir işim olmadı! Mehmet Fırıl, müzik âlemlerindeki ismi “Tatu Fly?”. Zamansız, sözsüz, akılda kalıcı, bu topraklara ait ve tekinsiz bir müzik yapıyor. Dinlemeden anlamak zor. Müziğinin mazisinde çoçukluğu ve müzik yapmak için verdiği mücadele yatıyor. “Somewhere Around Nowhere” albümü ise oğluna bir miras. ALİ DENİZ USLU ailesinin yaptığı gibi beni Türkiye’ye yolladı. Çok travmalar yaşadım, burayı sevemedim, oraya özlemedim. Tuhaf bir şekilde ortada kalmıştım. Kültürel farklar beni çarptı. Ailem de gelgit içindeydi, böyle olunca da kayıp bir çocukluk yaşadım. Tek derdim de müzik oldu, sığınak gibiydi ama ailem müzik yapmamı da istemiyordu çünkü hayata dair kaygıları büyüktü. “Önce paranı kazan, sonra ne yaparsan yap!” diyorlardı. Hakları da vardı belki ama ben öyle yaşamayacağımı anlamıştım. Ne zaman bir melodi duysam kulağım dikilir, nadir izlebildiğimiz müzik kliplerine bakakalırdım. İşte kendimi o zaman keşfettim. En sonunda babama diklenmeye başladım; “ben konservatuvar okuyacağım” diye ama konservatuvar yaşım geçti! 20’li yaşlarda müziğe başladım ama terosini hiç bilmedim, öğrenmek de istemedim. Kendim çalıyordum, enstrümanlar topluyordum. Müziği el yordamı ile öğrendim. Hayatınızı nasıl kazanıyordunuz, üniversitede neler yaptınız? Hep barlarda çaldım, onunla hayatı idare ettim. Hâlâ da çok az kazanıyorum ama mutluyum. 41 yaşındayım ve 10 yaşında bir oğlum var. Hiç “normal” bir işim olmadı! Aslında sinema televizyon mezunuyum, üniversite zamanında sektörde çalıştım ama M ehmet Fırıl yaklaşık 15 yıldır yazdığı parçalarda, Batı enstrümanları ile hazırlanan altyapılar üzerine gelen, etnik tınılar, zaman zaman perdesiz gitarlarla kendini gösteren Türk makamları ile tanıdık, bildik gibi tınlayan ancak zamansız, mekânsız ve tekin olmayan karanlık hikâyelerle oluşturmuş Tatu Fly?’ı. “Tatu Fly?”da Türkiye’de ve yurtdışında toplama albümlerde yayınlanmış şarkılar da var. “Nowhere”, Home Sapiens adındaki toplama albümde, "City of Lost Children” “From Constantinople to Istanbul”da, “In This Room” ElecTrip Records tarafından hazırlanan “İstanbul Calling Ethnic–Electronic Vol.2” karşımıza çıkmıştı. “Somewhere Around Nowhere”de toplam 13 şarkı var. Mehmet Fırıl “Tatu Fly?” dışında “Mi Kubbesi” albümü sonrasında Nekropsi’ye, “Atomların Harika Dünyası” ve “Kontrol” albümlerinde “110” grubuna ve “10987… Geri Sayım” albümü sonrası Özlem Tekin’e bas gitarı ile sahnede eşlik etmişti. Mehmet Fırıl kimdir, nerede başlıyor hikâyeniz? Almanya’da büyüdüm, 10 yaşına kadar oradaydım. Sonrasında da ailem her Türk bu sömürü düzenine uyum sağlamayadım, katlanamadım, insanı çok kullanıyorlar, saati yok, gecesi gündüzü yok! Müzikal tavrınız nasıl oluştu? Çocukluğum Barış Manço'nun “2023”ü ile geçti. O albüm çok iyi bir Pink Floyd analizi aslında. Aynı dönemde Erkin Koray da Jimi Hendrix gibi çalıyordu mesela ateşli, yakıcı. Benim elimde üç plak zaten çocukken. Sonuncusu da Moğallar'dan “Dümtek.” Saniye saniye ezberimdeydi bu üç ismin şarkıları. Zaten babam bir gün “yeter” diyerek “2023”ü kırdı! Hâlâ yok plak bende. Babam ise 35 yaşıma gelip Özlem Tekin ile çalmaya başladığımda müzisyen olduğuma inandı. İşin özü bu isimler bu coğrafyanın makamlarını dünya müziğine iyi yerleştirmişlerdi. Ben de bunu yaptım. Ayrıca bu albüm oğluma bir miras, ona güzel şeyler bırakmak istiyorum. İçinde ona da bir şarkı var. Asıl kırılma Evren Uysal ile tanışmam oldu. 2005 yılında Evren Uysal internette “Tatu Fly?”a rastlamış, müziğimi çok beğenmiş ve beni ElecTrip Records Oğuz Kaplangı ile tanıştırmıştı. Sonrasında parçalarımı lisanslamak üzere benimle edisyon sözleşmesi yapmışlardı. Bu sayede “Tatu Fly?” EMI France ın çıkarttığı “From Constantinople to Istanbul” adlı toplamada “City of Lost Children” isimli parçası ile yer aldı. Hemen ardından “In This Room” Electrip Records un çıkarttığı “İstanbul Calling Ethnic–Electronic Vol.2” toplama albümündeydi. Albümde söz yok, melodiler ise tekinsiz. Karanlık hikâyeler anlatıyor gibi albüm. Sentetik sesleri ve makamları karıştırmayı seviyorum. Seslerle kendimi anlatıyorum, yontmuyorum, ses trafiğini ticari müzik pazarın ışıklarıyla da yönlendirmedim. Sözlü müzikte tek bir mesaj var, burada sonsuz duygu veriyorum dinleyene. Sabah dinlesen ayrı, akşam ayrı, gece ayrı yere götürür, ayrı şey düşündürür bu müzikler. Bu albümle dünyaya bir iz bırakıyorum, derdim tasam böyle. Karanlığa gelirse, bocalayan bir adamın hikâyesi bu. Çok kere kırıldım, çok kere küstüm hayata ama devam etmekten başka şansım yoktu. Bir dönem eve kapanmıştım, çok karışıktım, sonra gerçeklerle yüzleştim ve duruldum. En sonunda harekete geçtim. Bunlar da şarkılara yansıdı, on yıllık bir envanter bu. Mesela “Jellyfish” diye bir şarkı var, bir dönem psikiyatrım nasıl hissettiğimi sormuştu, “Ben de karanlıkta yüzen bir denizanası gibi hissediyorum” demiştim. O şarkı buradan geldi mesela. İstediğimi yapabilmek için büyük sıkıntılar çektim, ailemin tercihlerini kabul etmediğin için hep az, hep zor yaşadım. Kimse suçlu değil elbette çünkü ben mutluyum. Eşim bu anlamda beni hep istediğime itti, dibe düştüğümde beni o çıkardı. “My Angel” şarkısı da ona ait. l C M Y B