23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

23 MART 2014 / SAYI 1461 7 C Tiyatroda yeni bir soluk an Bora bir tiyatrocu. Ancak alışılageldik oyunlardan farklı bir anlatım tarzının peşinde o. Sadece rol yapmakla yetinmiyor, dans, videoart ve tiyatroyu tek bir sahnede topluyor. DANTEL de bunu gerçekleştirdiği ilk projesi. Bora tiyatroyu, DANTEL’i ve dahasını bakın nasıl anlatıyor... Önce biraz sizi tanıyarak başlayabilir miyiz, neydi size tiyatroya iten? En sade şekliyle “itki” diyebiliriz. 10 yaşındaydım, annemle Ziverbey’deki Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin önünden arabayla geçerken “Ben buraya gelmek istiyorum!” demiştim. Şimdi daha akademik düşündüğümde o isteğin nedenini buluyorum: tiyatroda iletişim, anlayış, büyü ve de “keşif” var. İnsan, her katmanında sırların, bence en büyüklerinden. Paris’te Tiyatro Bilimi eğitimi aldınız. Bu eğitimin bir oyuncuya ne gibi yararı oluyor? Bölüm, oyunculuk ve performans dışında daha kuramsal öğretileri de kapsıyor; estetik, mizansen tarihi, dramaturji, ışık tasarımı, yazarlık... Dolayısıyla, bir oyuncuyu entelektüel açıdan geliştirmekle kalmıyor, ona yeni bakış açıları da sunuyor. Bir şeyi Can Bora için tiyatro her şeyden önce insana yapılan bir keşif. Tiyatroda farklı bir anlatımın peşinde olması biraz da bundan. “Görünmeyeni” göstermek için dans ve video art’ı da taşıyor oyunlarına. DANTEL de bu çok disiplinli tiyatro tarzını bizimle paylaştığı ilk projesi. Sevmeyi, sevilmeyi, kırgınlıkları anlatıyor. Çocuklar nasıl bir İstanbul istiyor? Deniz ve yeşil alan olsun, AVM olmasın Dantelden anladığım açıkçası biraz tezat kavramlar. Zaman ve emek isteyen, unutulmaya başlanan bir “el uğraşı”. Kişisel, hatta belki de mahremiyeti var. Ama aynı zamanda da, eski anneanneleri dantel işlerken düşündüğümde bir içe kapanıklığı ya da soyutlanmayı da beraberinde getirdiğini görüyorum. Melankolik bir yanı var; evi ve içindeki eşyaları süslemek için yapılsalar da karanlık bir ağ, bir taraftan da. Bu bahsettiğim zıtlıklar, hayatın merkezinde de var olan bir şey değil mi? Şekil olarak bir yandan da “mandala”ları hatırlatıyorlar: içinde her şey var. İçerden ya da dışarıdan aldığınızı diğer yöne doğru aktarıyorsunuz. Çok da sözcüklerle anlatılamayan ama duyumsal olarak algılanabilen bir durum var ortada. Diğer bir deyişle, benlikten çıkan her şey, örülen bir dantelde vuku bulabilir. açıldığı bir kapı oldu. Ulusal, Sevmeksevilmek insanlığın uluslararası birçok isim, büyük hep peşinde olduğu iki ihtiyaç. prodüksiyonu görme şansınız Hayatların kilit sorunları oluyor ve şunun farkına arasında dolayısıyla. Siz varıyorsunuz; sınır yok! Özellikle bu sorunu sahneye taşıma de kuramsal açıdan çok büyük ihtiyacını neden hissettiniz? bir araştırma var. Tiyatro nedir, Derdiniz neydi bu iki neye hizmet etmelidir, neden duyguyla? ESRA tiyatro yapıyoruz, farklı kitlelerden Bu duyguyla hâlâ da insanları nasıl tiyatroya davet AÇIKGÖZ derdim var. İnsanın kendisini edebiliriz ve tiyatro da kendi keşfedebilmesi, tanıyabilmesi sürecinde “şu an” nasıl için çoğu zaman bir ömür bile yetersiz. evrimleşebilir, gibi soruları sormaya devam Hani bazen bir şeyleri içinizden bilirsiniz ediyorum sürekli. Yüksek lisans tezlerimde de kelimelere dökemezsiniz. Cevaptan çağdaş tiyatro ve görsel (dijital) sanatların eminsinizdir de, şu an çıkaramazsınız. ilişkisini inceledikten sonra, nasıl diyeyim, Görmek ve duyumsamak için bir seri aradığımı ya da ihtiyacım olanı bulmuş gibi serüvenden geçmemiz gerekiyor. Ya da hissettim! Sinema sanatı nasıl doğuşunda şöyle sorayım: sevmeksevilmek gibi bir tiyatrodan beslenmişse, şimdi de sıra belki derdimiz olmasaydı, biz ve dünya nasıl de tiyatroda. Medya çağında yaşıyoruz, olurdu? tiyatro gibi bir sanatın da günümüz Craft’da “sorgu” adlı bir oyununuz da kültürünü ve araçlarını dışlaması garip olacak. Orada ne bekliyor izleyiciyi? kaçmaz mı? Diğer yandan, tiyatroda daha Yetiştirebilirsek, sezon kapanmadan ilk çok ilgimi çeken, hep içsel unsurlar veya gösterimlerini yapmak istiyoruz “sorgu”nun. durumlar. Günümüzde, görsel sanatlar ya Seyirciyi üç oyuncu ve yeniden ekranlar, tezatlık yaratarak ya da video art’ta “zaman” performansa dayalı bir oyunculuk bekliyor. nasıl manipüle edilebilir bir öge haline “sorgu”, kendi iradeleriyle “cisimsizleşme” gelmişse, o derecede de “görünmeyeni” kararı alan üç ya da kim bilir belki de bir bize sergileyebilir, algılarımızla oynayabilir kişinin öyküsü. Sanal benlik kavramından hale geldiler. yola çıktık; teknoloji, modern kültür, otorite Gelelim konuya; hayatı, kırgınlıkları, ve birbirimizle olan ilişkimize dayanıyor. l aşkı “Dantel”le bağdaştırmak nereden http://dantelproject.wordpress.com aklınıza geldi? aktarmakta zorlandıkları görülüyor. Çocuklar Taksim’i sevmiyor! Hem kalabalık Evlerinden okullarına yürüyerek giden olduğu için hem de biber gazı nedeniyle! En çocukların güzergâhlarına ait gördüklerini çok sevdikleri mekânlar ise “deniz kıyıları” ile ayrıntılı biçimde sözel olarak ve çizim yolu ile Gezi Parkı, Maçka Parkı, Belgrad Ormanı gibi yansıtabildikleri, servisle uzak bölgelere giden yeşil alanlar. çocukların ise, bu ayrıntılardan uzak kaldıkları StudioX Istanbul ve İnformel Eğitimve uzun yol boyunca “neredeyse hiçbir şey” çocukistanbul işbirliği ile başlatılan görmediklerini ifade ettikleri gözlemliyoruz. “Çocukların İstanbul’u” başlıklı atölyeler, ‘İstanbul’da yönetici olsaydınız ne çocukların şehirdeki varlığını tetiklemeyi, yapmak ya da neyi değiştirmek isterdiniz?’ içinde yaşadıkları şehirle ilgili algılarını sorusu yöneltildiğinde atölye duymayı ve duyurmayı amaçlıyor. katılımcısı çocukların, trafik 610 ve 912 yaş gruplarındaki sorununa müdahale etmeleri öne çocuklara yönelik atölyeler çıkıyor. Ardından boş alanların serisinde İstanbul, çocukların yeşillendirilmesi, gereksiz binaların kentleri ile ilgili algı ve yıkılarak yeşil alanlar yaratılması, düşüncelerini, hayal ve isteklerini evler yerine ağaç, çiçek, sebze birçok farklı mecra yoluyla dikilmesi cevapları dikkat çekiyor. canlandırdıkları bir laboratuvar Eski, gereksiz binaların yıkılarak alanına dönüşüyor FİGEN yeşillendirme yapılması ya da ‘İki İnformel Eğitimçocukistanbul ATALAY küçük evi yıkıp yerine bir büyük kurucu ortağı, pedagog Sibel ev yaparak yer kazanır oraya da Çetingöz’ün, atölyelerden ilk ağaç dikerim’ cevapları, İstanbul’daki alan izlenimleri şöyle: “Görece daha küçük ve daha sorununun çocukların da farkında olduğunu eski (geleneksel) semtlerde oturan çocukların, gösteriyor.” oturdukları bölgeyi gördükleri, duydukları ve İstanbul’un dört bir tarafından çocukların hatta kokuları ile çok daha ayrıntılı biçimde katılma fırsatı bulduğu “Çocukların İstanbul’u” tanımlayabildikleri görülüyor. Genel olarak etkinlikleri, atölye çıktılarından hareketle sokakta oyun oynanan, komşuluk ilişkilerinin hazırlanan ve StudioX Istanbul’da, mimar sürdürüldüğü bölgelerde çocukların, Sinan Logie’nin küratörlüğünde “Büyüyen yaşadıkları semti aktarımlarının çok daha Metropolde Büyümek” başlıklı sergi ile zengin olduğu söylenebilir. Daha yeni semtler sonlanacak. l ve büyük sitelerde oturanların çevrelerine ait figenatalay@yahoo.com anlatacakları çok şey olmadığı, tanımlamakta, yaptığınızda, onu savunabilmeniz ve doğru kavrayabilmeniz için, altını doldurmalısınız. “Neden, nasıl, ne için”e inandırıcı ve tatmin edici cevaplar verilebilmeli. Sadece oynamakla yetinmediniz, dans eğitimi de aldınız. Neden? Dansa çocukluğumdan beri ilgim vardı ama bir türlü nasip olamamıştı derinleşmek. Paris’te Belediye konservatuvarındaki dans dersimiz ön ayak oldu beni uyandırmaya. Zaman içinde dans da içimde evrimleşti. Şu anda “hareketi” her şeyin kaynağı olarak görüyorum ve harekete kattığınız “tavrı”. Oluş haline sizi yaklaştıran en kuvvetli araç bence hareket. Daha soyut, daha sübtil bir çerçevede, vücut sisteminden tutun da dünyanın dönüşüne kadar her şey hareket halinde ve bizler de, insan olarak aynı şekildeyiz. İçle dışın bir olduğunu ya da içteki kuralların dışarıda da hüküm sürdüğünü idrak edebilmeyi “hareket etmeye” borçluyum ya da insanın çok daha derin katmanlarını ya da başka başka potansiyellerini keşfetmeyi... DANTEL, çok disiplinli bir tiyatro oyunu. Dans, video art ve animasyonu içinde barındırıyor. Üstelik Blue Screen tekniğini de sahneye taşımışsınız bu oyunla. Nereden aklınıza geldi bu teknikleri kullanmak? Paris’te yaşadığım dönem yalnızca tiyatro için değil tüm sahne sanatları için dans, sirk, opera ve performans ufkumun Mucitleri küçük, icatları büyük AREL Anaokulu’nun her yıl geleneksel olarak düzenlediği “İcatlar ve Mucitler” gününde, 6 yaş grubu öğrencileri, birbirinden yaratıcı icatları, kendi sunumlarıyla tanıttı. İcatlardan bazıları: Hayvan besleyen robot, çöp toplama robotu, saç toplayan makine, ayakkabı bağlama makinesi, kitap okuyan kalem, kedileri ağaçtan kurtarmaya yarayan robot, yemek pişiren makine. l İSTEK’te anaokulu günleri İSTEK Anaokulları, yakın çevrelerindeki çocuklara anaokulu deneyimi yaşatmak “İSTEK’li Anaokulu Günleri” ni başlattı. 36 yaş arası çocuklar, MartNisan 2014 tarihleri arasında, İSTEK Anaokulları’nda yapılan çeşitli atölye çalışmalarına katılabilecekler. Katılım için en yakın İSTEK anaokulundan randevu almak yeterli. l Şanghay Beşlisi SELÇUK EREZ Bunlar haşhaşinler! Oturmuş üçüncü dünya yamyamlarına Türkçe şarkı söyletiyorlar: “Tanzanya’nın yolları Kenya’nın timsahları” diye şarkı söyletmek övünülecek bir şey midir? Ganalılar horon tepmişler de ne olmuş? Bugüne kadar Maorilere çayda çıra oynatabildiler mi mesela? Biz böyle saçma şeyler değil bunun doğru dürüstünü yapacağız: Yarım milyon Suriyeliyi sadece şarkı söyletmekle kalmayacak, hakiki Türk yapıp oy bile verdireceğiz! Sonra başta Sarraf, birçok İranlıyı da Türk yapıp onlarla “Beraber Yürüdük” şarkılarını söyleyeceğiz. Çılgın bir projemiz daha var: Bir pop grubu kuracak, dünyanın her yerinde Türk şarkılarını bizzat kendimiz tanıtacağız. Grubun adı “Şanghay Beşlisi” olacak. Bu topluluğumuzun ilk konserine Berlusconi’yi çağırmayı düşünüyoruz. Misafir sanatçı olarak “Bunga Bunga” şarkısını Türkçe söyleyecek! Babek de gelip biz söylerken oynayacak inşallah. Ama bu konuda deneyimsiz ve yenisiniz; salonlar  boş kalırsa? Fotoşopla doldururuz! Bu konuda güçlü rakipleriniz var! Sarıgül’ü mü kastediyorsunuz? Hayır, mesela Candan Erçetin’i! Onun Türkçe repertuvarı çok zayıf. Ondan habire Fransızca şöylüyor. Hollande geldiğinde Türkçe dururken Fransızca şarkı söyleyen ben miyim? Sonra Bulutsuzluk Özlemi? Öyle saçma isim mi olur? Bulutsuzluk Özlemek ne demektir? Yağmur yağmasın, baraj dolmasın değil mi? Bu da bize oy kaybettirmenin paralel bir yoludur: Yemezler! Ferhat Göçer, Gülben Ergen? Bunlara sahip çıkanları tek tek bulacak, inlerine gireceğiz, inlerine; Fatih’e telefon edip ilanlarını cenaze haberlerinin orda verdireceğiz. Kılıçdaroğlu “Seneye kaçar” diyor. CHP’nin müdürüne selam söyle, “Kaçmayacak, genel seçimlerden sonra düğünlerde çalacakmış!” de. l www.selcukerez.com Bienal’de “Gözler”... Irmak Okulları öğrencileri, “Gözler” temalı “Irmak Bienali” kapsamında, görme engelli yaşıtlarıyla ortak çalışmalar yaptı. Ortaya çıkan eserler, satışa sunulacak ve elde edilecek gelir görme engellilerin geleceğine ışık tutacak. l İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi:?Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir Yerel süreli yayın cumdergi@cumhuriyet.com.tr / @cumdergi C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear