22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

16 KASIM 2014 / SAYI 1495 İlham kaynağım beden hareketleri Mânâ Yıldız tasarımlarını yaratırken beden hareketlerinden ve mimiklerden ilham alıyor. Tasarımlarının hepsinde belirgin bir hareket var. Renk, şekil, doku ve ruh, hepsinde altın oranla bir araya geliyor. Tasarımlarını merakı besliyor, kullanıcıyı da bu meraka ortak ediyor. Renkleri de tasarımında bir anlatım dili ve araç olarak kullanıyor. Mânâ Yıldız’ın porselenleri zarif ve nazik görüntüsüne inat çok sağlam. İKSV’nin ikincisi düzenlenen Tasarım Bienali için oluşturduğu özel seçkisinde de Yıldız’ın porselenleri var (solda). E ndüstriyel tasarımcı Mânâ Yıldız porselen tutkusunun peşinden gidip, farklı kültürleri deneyimlemiş. En sonunda da İstanbul’da atölyesini kurup üretimlerine başlamış. Porselenin ondaki yeri de ayrı, dokusu, parlaklığı ve sesi ile farklı bir ilişkisi var Yıldız aynı zamanda birden fazla iş yapmayı seviyor. Bu şekilde daha verimli olduğunu söylüyor. Aradığı cevapları da farklı işlerde buluyor. Durağanlığın ve monotonluğu gelişimi durduracağını biliyor. Kimdir Mânâ Yıldız? Endüstriyel tasarım eğitimimi Hollanda’daki The Design Academy’de tamamladım. Yalnız akademik eğitimin tek başına iyi işler çıkarabilmek ya da bir mesleği pratikte yapabilmek için yeterli olmadığını düşünüyorum. ALİ DENİZ Ben de akademiden sonra USLU seçtiğim ilgi alanlarında kendimi geliştirmeye odaklandım. Hollanda ve Belçika’daki kütüphanelerde uzun zaman ilgilendiğim tasarımcıların, mimarların, sanatçıların çalışmalarını inceledim. Farklı ülkelere seyahat ederek değişik kültürleri, farklı renkleri ve dokuları tanıma fırsatım oldu. Hollanda’nın yüzyıllara dayalı bir porselen üretim tarihi var. Fabrikalarında porseleni araştırdım, orta ve küçük ölçek atölyeleri, oraları işleten çeşitli kültürden tasarımcılarla tanıştım; onları tanımak, onlarla sohbet etmek benim için çok önemliydi. Daha sonra İstanbul’da kendime bir atölye kurarak, öncelikle kendi porselen tasarımlarımı çıkartmaya başladım. Tasarım sizin için ne ifade ediyor? Bana sorarsanız tasarımın ilk ve en önemli kuralı merak uyandırma ve tahrik etme. Endüstriyel tasarımcı olarak kullanılabilir ürünler tasarlasam da onların yine de estetik değerler ile otonom bir görünüme sahip olmalarını istiyorum. Tasarımlarımda şekil, doku ve renk seçimleriyle sonuçta iyi inşa edilmiş, incelikli bir görünüm yakalamaya çalışıyorum. Tasarımı inşa etmenin matematiksel bir formülü yok, seçimlerimi ben duyularıma güvenerek yapıyorum. Fikrin tasarıma dönüşme süreci nasıl işliyor, hangi dinamikler var bu serüvende? Benim uzun senelerdir biriktirdiğim birçok eskiz defterlerim var. Bunlara devamlı yeni şekiller çizerim, zaman zaman eski çizimlerime bakar onları yeniden formüle etmeye çalışırım. İlham kaynağım çoğu zaman kişilerin davranışlarındaki beden hareketleri, bir şeyi alıp verirken ki jestleri ve mimikleri olduğu için farklı ortamlarda yeni şekiller ve dinamikler hep dikkatimi çeker. Tavırlarımız, kişinin çevresindeki objelerle uyumu ya da bir ortama, mekâna girdiğimizde onu algılayışımız benim en çok ilgilendiğim ve sorguladığım konular. Hareketli tasarımlar, canlı çizgiler Porselen ile kurduğunuz bağ nasıl? İlk hayranlığım Yıldız Porselenleri’nden imal kahve fincanları eşliğinde yapılan sohbetlerle başladı. İnce bir çizgiyi andıran, parmak ucuyla tutulabilen küçük ve zarif kulpları, üzerlerindeki gül motiflerine hep hayranlık duydum. Porselenle ilgilenmeye başladığımda seramiği ve onun sanatçılarını da tanımaya başladım. Füreya Koral ve dönemindeki sanatçıların sahip oldukları o yaratıcı ruh, yaptıkları işle hayatlarını bütünleştirmeleri, eşzamanlı diğer sanatçılarla olan diyalogları, azimleri, tutkuları bugün de insana ilham veriyor. Renklerle nasıl bir bağı var ürünlerinizin? Tasarımlarımda renkleri öne çıkartan esas tonlarındaki doygunluk ve bulundukları ürün grubu içerisinde birbirlerini desteklemeleri. Renkler bir şekli doyurabilir, onu açabilir ya da başka bir renk ürüne kullanımının dışında yeni bir anlam yükleyebilir. Bu yüzden renkleri ben tasarımda bir anlatım dili ve araç olarak kullanıyorum. Tasarım Bienali’nde de vardınız. Bu sene ikincisi düzenlenen Tasarım Bienali’nin teması “Gelecek Artık Eskisi Gibi Değil”. IKSV’nin tasarım bienali için oluşturduğu özel seçkisine ben de porselenlerimden bir uyarlama hazırladım. Geleneksel çiçek desenlerini, buket derlemelerini el işinden arındırarak soyutladım ve renklere böldüm. Çiçek aranjmanlarındaki renkleri fincanlarımın ve kupalarımın üzerlerine “polenler” gibi serbest serpiştirdim. Bu seneki bienalin iletişim renkleri siyah ve gri olduğu için ilk seride ben de aynı renkleri kullandım ve onlara gümüş ilave ettim. Bu desenle buketlerdeki ritmi sergilemek istedim. Ürünleriniz görsel çekiciliği bir yana çok da sağlamlar. Porselenlerimin en dikkat çekici özelliklerinden biri çok ince olmaları. Kupa gibi nispeten iri volümlerde dahi ben o modeli masanın üzerinde hafifçe yükseliyormuş hissini vererek şekillendiriyorum. Kupaları ellerine alanlar önce ne kadar hafif olduklarını hissediyor. Kulpları da, çok ince. Özellikle Türk kahvesi fincanlarının ince bir dalı anımsatan kulpları zarif ve kırılgan bir his veriyor. Ama görünümünün aksine porselen aslında çok sert bir materyal. Tasarımın Türkiye’deki macerasında eksik olan şeyler neler, ne gibi sıkıntılar yaşıyorsunuz, artıları eksikleriyle bir resim çizebilir misiniz bu konuda? Tasarımın kâğıt üzerinde, eskiz ya da masalarda maket olarak kalmasını engellemek için üretime geçmemiz gerekiyor. Porselen, cam, ahşap, gümüş ve daha başka diğer materyalleri işleyebilen ustalar birbirinden çok kopuk çalışıyor. Aslında ihtiyacımız olan şey bu ustaları eğitimli bir ekibe dahil ederek, bilgilerinden tasarımcıların faydalanmasını sağlamak. Onları bir kütüphane gibi aynı çatıda toplayabilecek organizasyonlar gerekli. l www.manayildiz.com Sergide harem kadınlarının en özel anlarının figürlerini görebilirsiniz. Cinsellik, entrika ve dedikodu Heykeltıraş Arşo Kasparyan’ın Ottomania isimli sergisinde harem üzerine aklınıza gelebilecek her şey var. Fakat Kasparyan bunları oryantalist bakış açısından farklı bir gözle okumayı amaçlıyor. Osmanlı ile ilgili üretim ve düşünmelerine Yeniçeri sergisiyle başlayan sanatçı, bizleri Osmanlı saray hayatının en gizemli odasına davet ediyor. DENİZ ÜLKÜTEKİN Osmanlı sosyal yaşantısı ve kültürüyle bir hayli ilgili olduğunuzu önceki sergilerinizden biliyoruz. Harem yaşantısı bu ilginizde nasıl bir yer tutuyor. Ne zaman incelemeye başladınız? Dediğiniz gibi, Osmanlı sosyal yaşam kültürü dahilinde harem konusu her zaman ilgimi çekmiştir. Son yıllarda kapalı kapılar ardında yaşanan bu gizemli dünyayı incelemek ve sorgulamak, çalışmalarımın temel unsuru haline geldi. Daha önce yaptığım Yeniçeri sergisinden sonra harem hakkında derin bir araştırmaya girdim. Duygusal bir yapıya da sahip olduğum için konu beni derinden etkiledi. Harem, Osmanlı siyasetinden, “magazini”ne kadar tarihsel açıdan çok önmeli bir yerde ve son yıllarda yapılan popüler çalışmalarla daha çok insanın ilgi alanına girdi. Siz kendi açınızdan bakarsanız harem hakkında ne söylersiniz? Olumlu, olumsuz yanları nelerdir? Son yıllarda yapılan popüler harem çalışmalarını fazla yüzeysel ve Batı’nın oryantalist anlayışının bir tekrarı olarak görmek lazım. Ben bu anlayışın dışına çıkıp, daha çok haremin olumlu ve olumsuz sorgulamalarına girerek yapıtlarımı izleyenlerin yorumuna sunmak istedim. Kanımca harem bütün dünyada var olan bir yapı sosyal yaşamın bir parçası. Her toplum kendi “Harem”ini kendi geleneklerine göre kurgulamış ve tatbik etmiştir. Bizdeki durum daha farklıdır. Olumlu yanı, korumacı bir tavırla kadınları eğitip, beraberce yaşamaya programlaması. Temelde, olumsuz yönü ise bireyin özgürlüğünü kısıtlayarak sahibi tarafından bir cinsellik aracı haline getirilmesidir diyebilirm. Sergideki eylemlerinizde nasıl bir anlatım tarzı seçtiniz? Haremin hangi yönleri ağırlık kazanıyor? Form olarak heykel tarzını anlatım aracı olarak seçtim. Kullandığım malzemeler ise bronz, quartz taşlar ve doğal camlardır. H arem, son yıllara kadar, Osmanlı’nın en merak edilen gizemli konusuydu. Bu zaman içinde çok sayıda araştırmanın yanında Muhteşem Yüzyıl gibi popüler bir dizinin ortaya çıkması, harem yaşamının ve bu yaşantının Osmanlı sarayı hatta devlet üzerindeki etkisini sorgulanmasına yolaçtı. Heykeltıraş Arşo Kasparyan, Yeniçeri sergisiyle başlayan Osmanlı üzerine çalışmalarına, bu kez Osmanlı saray yaşamı ve özellikle de haremi sorgulayan bir heykel sergisiyle, karşımıza çıkıyor. Ottomania isimli sergi, ismiyle kontrast yaratacak bir biçimde, son yılların harem üstüne düşünce ve üretimlerinin oryantalist bakış açısından kurtulmayı amaçlıyor. Çarşamba gününe kadar, Nişantaşı, Galeri 2012’de görülebilecek sergide, harem yaşamıyla ilgili sosyal yaşantıyla ilgili pek çok iz bulabilirsiniz. Bu ilginç çalışmayı gerçekleştiren Kasparyan ile, keyifli bir sohbet yaptık... Arşo Kasparyan Görkemli harem yaşamını belirtmek için Lale Devri’ni seçerek dönemin ihtişamı doğrultusunda yaşanan ruhsal bunalımları göstergelerle vurgulamak istedim. Harem denilince insanların aklına ister istemez erotizm de geliyor. Haremin bu yönü serginize yansıdı mı? Erotizm haremin en merak edilen yönü. Haremin gizem dolu yaşamını anlayabilmek için empati yolunu deneyerek olayı kişiselleştirdim ve böylece de çeşitli sorgulamalara ulaşma imkânına sahip oldum. Özellikle kadınların cinselliği doğrultusunda yaşanan yoğun entrikaların ve dedikoduların kol gezdiği bir yaşam tarzını belirtmeyi amaçladım. Kullandığım sembollerin harem yaşamını anlatmama yardımcı olduklarını ve metaforlarımı çarpıcı bir şekilde vurguladıklarını düşünüyorum. Ekleyeceğiniz... İzleyicilerin siyahtan bronza, bronzdan toz pembeye giden bu gökkuşağını kendi prizmalarından tüm renkleriyle yorumlamalarını diliyorum. l C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear