Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
5 EKİM 2014 / SAYI 1489 7 H Kavaklı Dere’den Beş Tepe’ye Selfie parayı çekiyor DENİZ ÜLKÜTEKİN ikâye Ankara’nın dışında kavaklarıyla anılan ufak bir dereden başlar. Sonradan kentin neredeyse tam ortasındaki Kavaklıdere semti olarak gelişecek dere boyu bir zamanların eski bağlar bölgesidir. Gel zamangit zaman kavaklar kesilir, dere de kapatılır, yerine apartmanlar dikilir, yollar açılır. Şimdiki Japon elçiliği bahçesinden Tunus caddesine kadar uzanan Kavaklı Dere’den eser kalmaz. Son kalan bağ olan Kavaklıdere bağı uzun süre varlığını korusa da, kent ortasında çok fazla direnemez, o da en sonunda yerini Karum ve Sheraton yapılarına bırakır. Böylece Kavaklıdere semti adını verdiği bağları ve fabrikayı kaybeder. Semt eski günlerinden bu yana epey değişse de hâlâ Ankara gençliğinin kalbinin attığı yerdir. Benim gibi Bestekâr Sokak doğumlu, ilk gençliği Yenişehir’de geçmiş eski bir Ankaralı için, Tunus Caddesi ODTÜ otobüslerinin kalktığı yer, Tunalı Hilmi Caddesi ise o zamanki ifadesiyle “çıkma” teklif edilen adreslerin yeridir. Babakız Başman’lar Ankara’nın Kavaklı Deresi’nin kenarından, Salihli’nin Beş Tepe’sine uzanan 85 yıllık tarihin gururunu geleceğe taşıyor... tepelerine bakarken çekilmiş resimleri bana tuhaf bir şekilde Ankara’nın geçmişini düşündürüyor, gençlik yıllarımı hatırlatıyor. Kavaklıdere semti ile Başman ailesinin tarihi sarmal olmuş, ama sanki bütün Ankara tarihi birbirine geçmiş. Ailenin 85 yıl önce başlayan bağcılık serüveni biraz da Ankara’nın tarihi gibi. Birden unuttuğumu sandığım günleri hatırlıyorum. Başman’ın oğulları Ali ve Murat şirketleri idare ediyorlar. Kavaklıdere semtinin her köşesinde onların ailesinden anılar var. Sevgi yürümeye devam ediyor, yukarı sapıp Cinnah’ta her Ankaralının uğrak yeri ilk Artisan’a gidiyor. Ben o dönemde orada çalışıyorum. Artisan’da Bilge Mestçi, Sevgi’nin kulağını galerinin arkasındaki terzi atölyesinden aldığı kocaman bir iğne ile deliyor. Sevgi eski bir elmas küpe beğenmiş, onlar takılıyor. Daha gündüz vakti ama gene kadehler tokuşturuluyor. Hafızam yanıltmasın muhtemelen Yakut var kadehlerde... Zaten o zamanlar Artisan’ın mutfağı tekel deposu gibi.. Orhan Peker veya Burhan Uygur sergisi olduğunda şişeler kolilerle çıkıyor. Sevgi, kulağında elmas küpeleriyle kızları tekrar Kuğulu’ya götürüyor, Kavaklıdere bağının yanından yukarı eve doğru ağır ağır çıkıyor, köşedeki bakkala uğruyor. Eve geldiğinde Mümtaz için bakkaldan aldığı Çankaya’yı buzdolabına koyuyor. İşte bir zamanlar Ankara’da bir gün daha böyle geçiyor. Her Ankaralının yaşamında böyle nice Kavaklıdere anısı vardır. Şimdi benim kız Bilkent otobüsünü Tunus caddesinden yakalıyor, gece neredesin diye arayınca tek kelime ile Tunalı deyip çat telefonu kapatıyor. Artık onlar Pizza Pino’ya çıkma teklifi almıyor, Bestekar’da takılıyoruz diyorlar. Çok şey değişmemiş sanki, ama sofrada seçenekler çoğalmış. Bizim kırmızıbeyaz arasında kavunkarpuz gibi gidip gelen ikili tercihimizin çok ötesinde, Beş Tepe anlamına gelen Pendore’den yepyeni lezzetler, olağanüstü sürprizler geliyor. Kolay değil tam 85 yıl devrilmiş kenarında kavaklar olan derenin yanındaki bağda ilk bağ bozumundan bu yana... Ali Başman gururla kızı Cevza’yı yetiştiriyor, sırada Aslı var. Kardeş Murat Başman’ın kızı Zeynep de yetişecek. Cevza Pendore’de üzüm kesiyor, belki Kavaklı Dere’nin bağlarının yerinde yeller esiyor ama Beş Tepe’lerde işi ufak ufak kızlar devralıyor, babakız geleceğe gururla bakıyor. l aylinoneytan@yahoo.com TunalıKuğulu hattı O xford Sözlüğü tarafından “yılın kelimesi” unvanı alması, 2013’ün en büyük fenomeni, “selfie”nin kısa sürede gösterdiği başarılardan sadece biriydi. Türkçeye giriş ismi “özçekim”in anlattığı üzere son derece kişisel bir eylem olmasına karşın, internetin sosyal ağlarını derinden etkileyen selfie, aynı zamanda dünya çapında yeni bir ekonomi alanı da yarattı. Aslında 2004’ten beri sosyal medyanın bir yerlerinde gezinen bir kelime selfie. Pek çok marka da, bir çılgınlık haline gelmeden çok önce, bu kavramı pazarlama stratejilerine dahil etmişlerdi. İnternet üzerinden sık sık dijital ekonomi araştırmalarını yayımlayan, Marka Büyüme Yönetimi isimli oluşum, “selfie”nin özellikle orta ölçekli ve özgünlük arayan şirketlere katkılarını bir raporda sıralamış. Tüm şirket çalışanlarının 32 dişinin de bulunduğu bir selfie’nin müşteriye verdiği “burada çalışmaktan mutluyum” mesajının, pek çok büyük bütçeli kampanyadan daha etkili olduğu raporda yer alan sonuçlardan sadece biri. Yine firmaların en çok kafa yorduğu işlerden biri olan, “markaya kişilik kazandırma” amacı için de çalışanların “selfie”leri oldukça etkili bir yöntem. İşin müşteri ilişkileri kısmına geldiğimizde de “selfie”nin nimetlerinden ne kadar iyi yararlanıldığını görüyoruz. Marka logosu önünde, öz çeken bir insanın yarattığı etkinin iki yararı var. Birincisi, reklamın, marka tarafından üretilmiyor olması; ikincisiyse paylaşımı yapanın, mantıken hoşnut olmayacağı bir logonun önünde poz vermeyeceği algısı. Her ikisini bir araya getirdiğinizde organik, etkili ve interaktif bir reklam kampanyasına hızlı ve ucuz bir şekilde yer vermiş olabiliyorsunuz. Son iki yılın sosyal medyadaki en büyük fenomeni “selfie” çılgınlığına biz de kendimizi kaptırdık, elimize bir selfie çubuğu aldık ve telefonumuzun fotoğraf düğmesine bastık... Selfie, sosyal medyada bir fenomene dönüştüğü andan itibaren kendi sektörünü de yarattı. Kaliteli bir çekim için çeşitli aparatlar kullananlar mı dersiniz, yoksa anlık paylaşımlarda yüzünün görüntüsünden rahatsız olup, soluğu estetisyenlerde alanlar mı? İşte size bir işkolu olarak “selfie”nin hikâyesi. piyasasında 30’la 100 TL arasında fiyatlarla alıcı buluyor. Tüm bu gelişmelere karşın, fotoğraf çekme konusunda belirgin bir beceriksizliğiniz varsa bile size yardımcı olacak alternatifler hazır. Çok öncesinde, Facebook ve diğer sosyal medya platformları için profil fotoğrafı çekmeye başlayan fotoğraf stüdyoları, artık profesyonel elden çıkmış, “fake selfie” fotoğraflarıyla sizi bekliyor. Evet, artık farklı, usta elinden çıkmış ve kaliteli bir “selfie”niz olabilir. Ancak tüm bunların dışında çok önemli bir detay daha var; siz! Herhangi bir “selfie”nin etkileyici görünmesi için gerekli olan en önemli şey, etkileyici bir yüz. “Selfie”nin en önemli özelliği olan, anlık çekilip, paylaşılması, çok sayıda yüzün de bakımsız ve bitkin bir halde objektife yakalanması anlamına geliyor. Ancak sosyal medya tutkunları, buna da dikkat ediyor. Rekonstrüktif Cerrah Prof. Dr. Ali Gürlek’in dediğine göre, “selfie” çılgınlığının sosyal meydada yayılmasına paralel olarak, özellikle 2040 yaş arası kişilerde yüz bölgesine yönelik müdahaleler için başvuruda ciddi bir artış gözleniyor. Rötüşlanmamış karelerde, bakımsız görünmek istemeyenlerin, arkadaş yorumlarıyla kendilerine başvurduğunda yanlış sonuçlar alabildiğini de söyleyen Gürlek’e göre en aktif sosyal medya kullanıcısı ülkelerden olan Türkiye’de, günde ortalama iki saatlik bir süreyi sosyal medyada geçirdiğimiz için insanların görüntü kaygısı duyması oldukça normal. Gördüğünüz gibi, “selfie” fotoğraftan estetiğe kadar pek çok sektörde kendine has bir kıpırdanma yaratmış. İlerleyen günlerde, yeni sektörlerde de “selfie”ye yönelik parlak fikirler görürsek şaşırmamalıyız. l Twitter.com/mrulk 1970’lerin Ankarası’nda, ilk gençliğimizin “çıkma” randevularında, genellikle Pizza Pino’ya gidilir, 4 Mevsim pizza yenir, beyaz olarak Çankaya, kırmızı olarak Yakut içilirdi. Eğer çok özel bir kutlama söz konusuysa ya da daha da ciddi bir teklif geliyorsa ve elbette en önemlisi çıkılan çocuk babasından yüklü bir harçlık koparmışsa Kavaklıdere Sevgi’nin elmas bağlarının yanından Turan küpeleri Emeksiz’e kadar tırmanılır, Sevgi teyzem 1970’lerin bugünkü Suudi Arabistan tutsak günlerinde sevdiği büyükelçiliği yerinde olan adam içerideyken, Mümtaz RV’ye gidilirdi. RV’de yemek AYLİN ile hapiste evleniyor, Sabuncu çok ayrıcalıklı bir deneyimdi. soyadını bırakıp Soysal oluyor. Gene yemeye Çankaya veya ÖNEY TAN Evlendiği gün damat koğuşa Yakut eşlik ederdi. Bazen dönüyor, o da yalnız gelin hoş bir yaz gecesiyse ve olarak kutlamaya bize, Tuna caddesindeki bahçede oturulmuşsa Lal yudumlandığı eve, geliyor. Hemen bir Yakut açıyoruz. da olurdu. Böyle bir gecede köşe masada Şişeyi Şark mobilya dolabın üstünde, Danimarkalı misafirleriyle iş yemeğine şimdilerde annemin satmaya çalıştığı gelmiş babamı görünce bozum olmuş, her Fahir Aksoy tablosunun önünde hafızama ne kadar izinli çıkmışsam da, gözaltında kazınan bir fotoğraf gibi hatırlıyorum. bir “çıkma” geçirmenin gerginliğiyle Olabilir mi? Belki de bir Altın Köpük de bütün gece burnumdan gelmişti. Tatlıya patlatmışızdır? Kodesteki Sevgi’nin zaman sıra gelince Washington’da peş melba zaman Kavaklıdere bağlarını düşündüğünü, veya çikolatalı sufle, RV’de çikolatalı mus bir Çankaya veya Yakut yudumlamayı veya profiterol, Pizza Pino’da ise önceleri özlediğini hayal ediyorum. Birkaç yıl sonra, Genç Kız Rüyası adıyla sunulan, sonraları sanki vakti kalmadığını biliyormuş gibi ardı sanırım bir şikâyet üzerine Peri Bacaları ardına Defne ile Funda’yı doğurduktan adını alan, çeşitli adlarından da anlaşılacağı sonra, biri sırtında biri pusette, bebeklere gibi şekli şemaliyle malum çağrışımlara hava aldırmak için Güniz sokaktaki evden açık bir merengli dondurma yenirdi. Kar uzun yürüyüşlere çıktığını hatırlıyorum. yağınca sanki mecburiyet gibi illa ki Kuğulu Kavaklıdere bağının yanından aşağıya Parka gidilirdi. Kuğulu parkın orasından iniyor, Kuğulu parka gidiyor. Burada burasından yol geçti, kuş gibi kaldı, Başman ailesinin bir kanadının dayandığı mekânlar kapandı gitti, semt ise adını aldığı SevdaCenap And evinin yanından geçiyor. deresini, bağını kaybetti ama Çankaya Kavaklıdere Şarap Fabrikasını kuran Cenap ve Yakut, kavunkarpuz seçenekleri gibi And’ın ilk karısı Sevda hanımın babası sofralarda yaşamaya devam etti. Tunalı Hilmi Bey, Kavaklıdere’nin ünlü Bana bütün bunları düşündüren geçen caddesine adını veren ilk milletvekillerinden. hafta çektiğim bir resim. Resimde bir baba Cenap And’ın ikinci eşi Cevza Başman kız ailenin köklü geçmişini geleceğe taşıyan ise kardeşi Mehmet Başman ile fabrikayı bir umutla bağlara bakıyorlar. Baba kız Ali sürdürmüş, bugüne taşımış, Mehmet ve Cevza Başman’ın Salihli’nin Pendore İstanbul mutfağının Şişli’deki adresi Erenoğlu ALİ DENİZ USLU yapımı mantılarını ve talaş böreklerini kaçırdığım azdır. Çünkü kaçırımsam pişman olurum! Biz de yine bir cuma öğleninde Eyüp Güngör’le 40 yılı özetledik. Başlıyor Güngör lezzet serüvenini anlatmaya: “Kurucumuz rahmetli Cevdet Erenoğlu 1974 yılında şimdiki mekânın çok daha küçük bir alanında altı masa ile hizmet vermeye başlamış. Tam yirmi beş yıl sonra da bize kısmet oldu bu mirası ve biz devraldık. Bizden tek ricası isminin ‘Erenoğlu’ olarak kalmasıydı. Ona saygımız sonsuzdu. Bu mirası seve seve taşıdık. Lezzeti, hizmeti, muhabbeti değişmeyen bir yer burası. Evde nasıl yemek yerseniz burada da öyle yersiniz. Mideniz ekşimez, rahatsız olmazsınız. Çünkü burası bizim evimiz, kendi mutfağımız. Biz yoğun çalışanlara, ev yemeklerinden uzak kalanlara hizmet ediyoruz. Bazen evlere de tencere yemeği veriyoruz. Burası İstanbul’un merkezi ve tempo çok yoğun. Ayrıca misafiri geldiğinde bizden porsiyon porsiyon yemek alanlar da hiç az değil.” Erenoğlu’nda 12 kişi çalışıyor, Ustası Vural Şimşek. Eli maharetli, zaten o yüzden haftanın belli günlerini bekliyor müşteriler. Çömlek kebabı seviyorsanız şanslısınız çünkü her gün var. Kuzu tandırda da çok iddialılar. Sarmalar, pilakiler sebze yemekleri her zaman leziz. Kabak müjverleri de alışkanlık yapan türden. Erenoğlu self servis değil, fabrikasyon olan her şeye de karşılar. Söze Güngör devam ediyor; “Biz istiyoruz ki hizmet edelim, sohbet edelim. Zaten müşterilerimizin yüzde 80’ine ismiyle hitap ederim, telefon çalınca seslerinden bile tanırım. Biz de sabah saat altıda tencereler ocakta, 11.00 gibi de tezgâhtalar! Yoğunluğumuz öğle yemeği saatlerinden saat 16.00’ya kadar sürüyor. Zaten günden hiç yemek kalmıyor ve hemen ertesi günün telaşı başlıyor.” l www.erenoglurestaurant.com E Selfie’nin miladı Tüm bunlar “selfie”nin iş dünyasında ne kadar önemli hale geldiğini anlatmak için önemli. Ancak ekonomik anlamda ortaya çıkan patlamayı kavramak için, ABD’li komedyen Ellen De Generis’in Oscar akşamı, telefonunun fotoğraf tuşuna bastığı ana gitmek gerekiyor. Her ne kadar, sonradan bunun da bir reklam projesi olduğu ortaya çıksa da, o anda sosyal medyada ortaya çıkan patlama, birkaç gün içinde tüm dünyaya yayıldı. İnternetle haşır neşir olan hemen herkes kendini “selfie” çılgınlığına kaptırınca, bu alanda fark yaratmak da bir maharet meselesi haline geldi. Kimileri tarafından, orijinal “selfie” ruhunu zedelediği düşünülse de “selfie çubukları” kısa zamanda, çılgınlığın bir parçası haline geldi. Daha geniş açı, daha çok insan ve daha enteresan pozlar yakalama imkânı veren bu çubuklar, şu sıralar Türkiye snaf lokantası Erenoğlu Restaurant kırk yılı devirdi. Evet, bunca zaman lezzeti korumak, fast food’a yenilmeden ve değişmeden direnmek kolay değil. Çünkü müdavimlik isteyen, lezzeti bilen insanların gittiği yerler zaten az. İşte Erenoğlu Restaurant kırk yıldır Şişli Reha Yurdakul Sokak’ta hizmet veriyor. Patronları Eyüp Güngör ve Erdoğan Betik. Malum, bizim gazeteye de yakınlar, hem cuma günleri ev Erenoğlu Restaurant’ın ustası Vural Şimşek. Fotoğraf: UĞUR DEMİR C M Y B