Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
5 OCAK 2014 / SAYI 1450 3 Türk siyasi tarihinde iki ibretlik öykü Karısı resmi arabayla pazara gitti bakan istifa etti Rüşvetin, yolsuzluğun ayıp sayıldığı, kınandığı yıllardı. DP iktidarında İçişleri Bakanı Halil Özyörük’ün eşinin Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ait resmi plakalı bir arabaya sivil plaka takılması sonrasında pazara alışverişe gittiği Ulus gazetesinde fotoğraflı haber olunca bakan görevinden istifa etmek zorunda kaldı. Yine aynı kabinede Tarım MİYASE Bakanı olan Nihat İyriboz, İLKNUR çalışmalarından memnun kalmayan Başbakan Menderes’in istifa çağrılarına “Ben etmem sen et” diyerek direndi. O yıllarda bakanları azletmek mümkün olamadığından Menderes hükümeti istifa etti. olsuzluk operasyonu kapsamında çocukları gözaltına alınan bakanlar ilk bir haftayı ıslık çalıp havaya bakarak geçirdiler. Ne istifa ne kamuoyuna bir açıklama akıllarına geldi. Sadece “Biz istifa etmek istedik ama Başbakan geri çevirdi” açıklaması yaptılar. Kendilerince haklılar. Ne de olsa onları milletvekili seçen de Bakan koltuğuna oturtan da Başbakan’ın kendisi. İstediğini bakan yapıyor istediğini “çekil” diyerek azledebiliyor. Başbakan’ı kızdırmadıkları sürece o makamlarda oturabilirler. Mahdumlarının rüşvet ve yolsuzluk olayları nedeniyle gözaltına alınmaları nedeniyle kamuoyunun kızmasının, öfkelenmesinin hiçbir önemi yok. Bir hafta boyunca hiçbir şey olmamış gibi açılış törenlerine. Başbakan’ın mitinglerine katılan bakanlar, olayların durulmaması üzerine Başbakan’a istifalarını verdiler. Sadece içlerinden biri, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar oyunbozanlık yapıp istifa etmedi. O da Başbakan tarafından azledilince bakanlıktan ve milletvekilliğinden istifa ettiğini açıkladı. Bayraktar’a göre oğlu tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmışsa konu da kapanmıştı. Ama haklı olduğu bir şey varsa o da “Ben imar planları Bakan istifa etmeyince kabine düştü A Y ile ilgili ne yaptıysam Başbakan’ın emriyle yaptım. Ben istifa edeceksem Başbakan da etmeli” sözleridir. Evde bulunan kasalar, ayakkabı kutuları içinde saklanan milyon dolarlar ve para sayma makinelerini basına dağıtılan fotoğraflardan görünce insanın aklına “Vah zavallı Halil Özyörük” diyesi geliyor. Halil İbrahim Özyörük ile Nihat İyriboz adını ve bakanlıktan ayrılma öykülerini zoraki istifa etmek zorunda kalan bakanlar herhalde duymamışlardır. Duymuş olsalardı belki bir nebze kızarır ve kamuoyu baskısını beklemeden belki de istifayı akıllarına getirirlerdi. Bu öyküyü biz aktaralım da bari bundan sonra bakanlık yapanlar belki bir ders çıkarırlar. Halil İbrahim Özyörük eski Yargıtay Başkanı. Adli Yılın açılış törenlerinde konuşma yapma geleneğini başlatan adam. Birinci Menderes kabinesinde Adalet Bakanı,1951 yılındaki II. Menderes hükümetinde İçişleri Bakanı olarak görev aldı. 18 Ekim 1951 yılında İçişleri Bakanı olarak görev yaparken karısı Emniyet Genel Müdürlüğü’e ait Buick marka resmi plakalı bir otomobile sivil plaka taktırıp pazara gittiği basın tarafından resimlenince bakanlıktan istifa etmek zorunda kalmıştı. Olayı CHP’nin yayın organı Ulus gazetesi ortaya çıkarmıştı. Ulus’un o günkü haberinde olay şöyle aktarılmıştı: “Buick marka hususi 2033 plakalı lüks otomobil, Yenişehir Bayındır Sokak eski numarası ile 40 numaralı apartımanın önünde İçişleri Bakanı Sayın Halil Özyörük’a aid olup, önünde duran hususi plakalı otomobil de sayın Bayan Özyörük’ün emrindedir. Otomobilin üzerindeki plakaya aldanıp da İçişleri Bakanının kendisi için hususi bir otomobil satın aldığını zannetmeyiniz. Bu otomobil Emniyet Genel Müdürlüğü korunma tahsisatından satın alınmış, Ankara Belediyesi Hesap İşleri Müdürlüğünce hususi 2033 plaka ile Genel Müdürlük emrine tescil edilmiştir. İçişleri Bakanı Sayın Halil Özyörük de, herhangi bir dedikoduya mahal bırakmamak maksadiyle hususi plaka takdırdığı bu devlet malını hanımının emrine tahsis etmiştir. İş sade bu tahsisle kalmamış, ayrıca gene maaşını Emniyet Genel Müdürlüğü Muamelat kadrosundan alan ve herkesçe Aslan Yusuf namıyla tanınan polis memuru da Bakan hanımını otomobil ile gezdirmeye memur edilmiştir. Bakımı İçişleri Bakanlığına bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü garajında yapılıp, devlet benzini yakan hususi plakalı bu devlet arabası gene devlet memurunun idaresinde her sabah muntazaman İçişleri Bakanının apartımanına giderek hanımının emrine girmektedir.” İlk günler Halil Özyörük de “ne var bunda?” diyerek istifa çağrılarına direnmişti. Ancak Adnan Menderes’in de bulunduğu bir ortamda konuşulunca Halil Özyörük, utanarak İçişleri Bakanlığı görevinden istifa dilekçesini Başbakan Menderes’e vermişti. O yıllarda yolsuzluk konusunda kamuoyunda ciddi bir duyarlılık hâkimdi. Halil Özyörük’ün eşinin kamuya ait bir arabayı özel işlerinde kullanması DP yandaşlarını da ciddi biçimde rahatsız etmiş, 18 Ekim 1951 yılında toplanan DP Kongresinde bu olay nedeniyle üyeler Divan Başkanlığı’na bir önerge verilerek ayrıntılı bir açıklama yapılması isteğinde bulunmuşlardı. Olayın içyüzünün açıklanmasını isteyen önergeyi Kongre Divan Başkanı İbrahim Zeren tarafından okutuldu. Kürsüye gelen Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu bu soruya Parti Genel Başkanı ve Başbakan Adnan Menderes tarafından cevap verilmesinin uygun olacağını söyledi. Önerge Adnan Menderes’in salona gelmesinden sonra kendisinden açıklama yapmasını istemek üzere işleme konuldu. l ynı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gibi Adnan Menderes’in de yönetim anlayışından yakınan Bakanlar vardı. Başbakan’ın hukuku hiçe sayan yönetim anlayışına yüksek sesle itiraz eden Bakanlar görevlerinden bir bir istifa etmek zorunda kaldılar. Bu kişilik sahibi bakanlar arasında Milli Eğitim Bakanı Avni Başman, Sağlık Bakanı Prof. Dr. Nihat Reşat Belger, Maliye Bakanı Halil Ayan ilk istifa eden bakanlardı. Onları Bayındırlık Bakanı emekli Korgeneneral Fahri Belen izlemişti. Nihat İyriboz, ilk Menderes kabinesinde Tarım Bakanı olarak görev almıştı. Başbakan Adnan Menderes, İyriboz’un çalışmalarından hoşnut değildi. Hoş, İyriboz’un de Menderes’inkinden hoşnut olduğu söylenemezdi. Nihat İyriboz, kendisinden önce Başbakanla görüş ayrılığına düşüp istifa eden bakanlar gibi istifa etmek niyetinde değildi. Vuruşarak çekilme yöntemini denemek niyetindeydi. Bu nedenle kendisine yapılan “istifa et” telkinlerine kulak asmayarak, “Ben niye istifa edeyim, Menderes istifa etsin” yanıtını veriyordu. O yıllarda Başbakanların aklına bakanlardan daha önce imzalı boş dilekçeler almak gelmemişti anlaşılan. Öyle bugünkü gibi bakanları azletme yetkileri de yoktu. Tek çare hükümetin toptan istifa etmesiydi. Adnan Menderes de öyle yaptı. Nihat İyriboz’u Tarım Bakanlığı görevinden uzaklaştırmak için hükümeti toptan istifa ettirmek zorunda kaldı. Siyasi tarihimizden bu iki öykü günümüz siyasetçilerine örnek olur mu bilinmez ama biz yine de anımsatayım istedik. Belki kişilik sahibi siyasetçiler olaki bir ders çıkara... l Metin Tekin, David Beckham olabilirdi ALİ DENİZ USLU “Yıldızların Dünyası”, “70 Milyonda Bir”, “İstanbul’un 100 Spor Olayı” kitaplarının yazarı GazeteciYazar Behram Kılıç’ın kaleme aldığı “Araf’taki Kramponlar” kitabı okuyucuyu 1980’li ve 90’lı yılların Türkiye’sindeki futbol dünyasına götürüyor. Futbolun ticari olmadığı, endüstriyel devrime katılmadığı dönemlerde toprak sahalarda da futbola başlayan ve çim sahalara da yetişen yıldızların hayatları tanıklık ediyor. Caretta Yayınları’ndan çıkan kitapta Oğuz Çetin, Metin Tekin, Ünal Karaman, Uğur Tütüneker, Hayrettin Demirbaş, Hami Mandıralı, Feyyaz Uçar, Mehmet Özdilek, Hamza Hamzaoğlu, Aykut Kocaman, Müjdat Yetkiner, Bülent Uygun, Hasan Vezir’in kendi ağızlarından hikâyeleri de yer alıyor. “Futbol yalnızca futbol değildir” deriz hep ama futbolda futbol dışında da çok şey gördük. Sizin için futbol nedir? Futbol hayatın ta kendisi! İçinde sevinçler de var üzüntüler da. Sürprizler de var, rutinler de. Stratejiler de var, mücadele de... Hayatta da ofsaytta kalırız, futbolda da. Bazen açık ofsayda da düşeriz. Sevdiklerimize fauller yaparız. Muz ortalarımız olur ve sert müdahalelerimiz. Kimi zaman taca çıkarız. “Araftaki Kramponlar” nasıl hayat buldu? Hasan Vezir ile bir röportaj yapmıştım. Rize, Trabzon, F.Bahçe ve G.Saray’da futbol oynamış bu üç takıma da ait olamamış bir oyuncuydu. Yazının başlığı “Arafta kalan bir yıldız”dı. O röportaj sonrası bu kitap fikri kafamda oluştu. Eski futbolcularla konuşmaya devam ettim. Ortak özellikleri çim sahada da oynamaları, toprak sahada da. Varlığı da görmeleri, yokluğu da. Apartman dairesi karşılığı da mukavele imzaladılar, büyük paralara da. Futbolun 96’da özerkleşmesinden önce de yeşil sahalardaydılar sonrasında da. Kitapta geçen isimler efsane ev formalarıyla özdeşleşenler. Şimdi futbol daha ticari, daha kirli. Bir kumar gibi. Neden böyle oldu? Para futbolu bu hale getirdi. Bu oyuncuların hepsi aynı kulüpte 15 seneye kadar futbol oynadılar, efsaneleştiler. Ama şimdi oyuncular daha rahat transfer yapabiliyorlar ve daha çok para kazanıyorlar. İşin içinde bahis, iddia gibi sizin tabirinizle kumar gibi işler de girdi. Artık futbol sahada mı oynanıyor saha dışında mı emin değiliz. Yaşanan şike süreci bunun en güzel örneği. Kitapta belki de bir eksik var, en azından benim için öyle. Metin Kurt da olsaydı diyor insan. Metin Kurt’la görüşemedim. İçimde ukdedir. Sıra dışı bir oyuncudur. Sıra dışı bir insandır da. Ama bu kitap onun kuşağının oyuncularından değil, biliyorsunuz o 48 doğumlu. Daha çok 6070 arası doğan oyunculardan oluşuyor. “Geleceğin geçmişe hediyesi” başlığı altında Metin Tekin kitapta. Sizce de öyle değil mi? Sıra dışı bir oyuncuydu Metin Tekin. Sıra dışı bir duruşu vardı. Bence bizim David Beckham’ımız olabilirdi. Bugün oynasaydı, bu reklam ve paraların olduğu dönemde oynasaydı adeta Beckham gibi bir oyuncu olurdu. En azından bizim topraklarda. Tavır ve davranışlarıyla da farklıydı. Bir maçta hakem kötü yönetim gösterir. Beşiktaş santra yapacaktır. Metin topun başındadır. Hakem, Metin başlasana der. Metin de “Hocam sahana geç de başlayalım” der. Bunu kim söyleyebilir şimdilerde? Kitabı hazırlarken sizi en çok hangi hikâye etkiledi, ya da şaşırttı? En çok Hamza Hamzaoğlu’nun hikâyesi beni şaşırttı. Batı Trakya göçmeni bir futbol adamımız o. 67 yaşlarında Yunanistan’dan kaçarak, Meriç nehrinden Edirne’ye geçtiler. Ailesi ile birlikte. 17 yaşına kadar nüfus kâğıdı yoktu. Ona Hamzaoğlu soyadını ilkokul öğretmeni taktı. “Onlar futbola başladığında koltuklar sökülüp sahaya atılmazdı. Çünkü tribünlerde koltuk yoktu. Tribünlerin iki takım seyircileri tarafından yarı yarıya paylaşıldığı, betonların üzerinde oturularak maç izlendiği dönemlerdi” diyorsunuz. Hep özlemle anıyoruz ama şimdinin güzellikleri de yok mu? Var tabii. Ama ülkemizde hâlâ bu güzellikler tam olarak yerleşmedi. Mesela şimdi koltuk var ama o koltuklar sökülüp sahaya atılıyor. Sahalar bir eğlence yeri olmaktan çok uzak. Avrupa’da stadyumlar hoşça vakit geçirilen yerler olarak insanlara hizmet veriyor. Yeni statlar yolda, umarız onlar Metin Tekin bu ihtiyacı karşılar. Bugün dört büyüklerin aralarındaki maçlarda deplasman takımlarının taraftarları statlara alınmıyor. Hangi takımlısınız ve unutamadığınız bir olay maç var mı? Tuttuğum takımı söylemesem! Çünkü insanlar hemen sizi bir yere oturtuyor. Önyargılar oluşuyor. Ama şu günlerde Akhisar’ı tutuyorum. Umarım uyguladıkları farklı modelleriyle ligde var olmaya devam ederler. Unutamadığım olaylar ise o kadar çok ki. Yüzlerce futbol maçını canlı izledim. 96’daki TrabzonF.Bahçe maçı unutulmazdı. F.Bahçe’nin ilk yarısını 30 mağlup kapadığı ikinci yarıda 4 gol atarak kazandığı maç. G.Antep maçı da öyle. İsviçre’yi Kadıköy’de 42 yendiğimiz maçta yaşananların bizzat şahidiyim. Bazı efsane isimlerin o gün nasıl fairplayı unuttuklarını gördüm. l GazeteciYazar Behram Kılıç yeni kitabı “Araf’taki Kramponlar”da okurları futbolun daha samimi ve temiz olduğu yıllara doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Efsane futbolcuların hiç bilinmeyen yönlerini anlatıyor. “Artık futbol sahada mı oynanıyor saha dışında mı emin değiliz” dese de futbol ile hayatı birbirinden ayırmıyor. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir / Yerel süreli yayın / cumdergi@cumhuriyet.com.tr C M Y B