Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
24 MART 2013 / SAYI 1409 5 Ekümenopolis animasyon belgeselde müzikleriyle yer alan BaBa ZuLa şimdi bu derdini turnelerine taşıyor. Kentsel dönüşümün yarattığı ortak dertler İstanbul’dan yola çıkan grubun turnesinde ortak bir ses buluyor. Beyrut’un sesi Mashrou’ Leila Üniversitedeki bir pano ilanı sayesinde bir araya gelen Mashrou’ Leila grubu şimdi üçüncü albümü için hazırlanıyor. Beyrut’un acısını ve neşesini anlattıkları parçalarında, Doğu ve Batı müziğini harmanlıyor grup. 26 ve 27 Mart’ta Babylon’dalar... ESRA AÇIKGÖZ buluştuğumuz andan itibaren sadece kendi şarkılarımızı yazma fikrinden hoşnuttuk. Neden Mashrou’ Leila adını verdiniz gruba? Oldukça ilham verici bir provanın ardından üniversitenin bahçesinde uzanmış yatıyorduk ve isim düşünüyorduk. Bu isim birden gedi ve diğer tüm seçenekleri anında eledi. Bunun için şükretmeliyiz çünkü diğer en güçlü seçenek Tabule’ydi (Bir tür levanten Arap salatası). Lübnan, Türkiye gibi çalkantılı bir ülke. Geçtiği büyük savaşların yaralarını sarmaya çalışıyor. Bu noktada sanatınızın bu iyileşme sürecine, geleceğe etki edeceğini düşünüyor musunuz? Bence grubumuzun Lübnan ve dünya çapındaki başarısı, insanların da bizim gördüğümüz şeyi gördüğünün ve bir şeyleri değiştirmek için hazır olduğunun işareti. Ülkemiz ve komşularımız hâlâ değişime hazır değil ve yaşadıkları zorlukların üstesinden gelemedi ne yazık ki. Ortadoğu kültürünü Batı müziğiyle harmanlıyorsunuz. Bu, eklektik olma tehlikesi yaşıyan bir sentez ancak siz bunu çok doğal, özgün bir şekilde yapıyorsunuz. Bu noktada dikkat ettikleriniz neler? Klişelerin üzerinde pek durmuyoruz, tek bir şey dışında; Genelde ne yapmak istediğimize dair güçlü bir hissiyatımız olmasa da, ne istemediğimizi çok iyi biliyoruz. Fakat bence Doğu Batı müziğinin bizim müziğimizde harmanlandığı fikri tamamen yanlış. Bu ikisi zaten Bach’tan beri iç içedir. Her büyük besteci, sıkıcı geleneksellik ve folklor sunumu fikri içinde olmamak için zorluk yaşamıştır. 26 ve 27 Mart’ta İstanbul’da olacaksınız. Konsere gelecek olanları ne bekliyor? İstanbul’a daha önce bir kere gelmiştik ve şehrin, insanların enerjisine bayılmıştık. O günden beri burada bir kez daha çalmak istiyorduk. Mekân ve ekip bunu mümkün kıldı ve bu defaki buluşma kesinlikle bir iki sürprizi de beraberinde getirecek. Yeni bir albüm çalışması var mı? Yeni şarkılarımız kaydedildi bile, üçüncü albüm yolda. Bu yıl bitmeden raflarda olacak. Bu işte büyük bir tutkuyla çalıştık ve her şeyin mükemmel olduğundan emin olmak istiyoruz. Ancak öncesinde de yayımlayacağımız birkaç şey var. l M Kentsel dönüşüm dertleri BaBa ZuLa’yla yollarda... DENİZ ÜLKÜTEKİN H er çalışmasında kendini biraz daha yenileyen, izleyicisinin karşısına sıra dışı bir işle çıkan bir müzik grubu BaBa ZuLa. Artık onları uzun uzadıya anlatmanın bir gereği yok. Son projeleri de oldukça ilgi çekiciydi. İstanbul çevresinde yaşanan kentsel dönüşümü eleştiren animasyon filmi Ekümenopolis’in müzikleri BaBa ZuLa’ya aitti. Şimdiyse belgeselin dertleriyle ortaklaşa yollara düştüler. BaBa ZuLa bu yıl başladığı dünya turnesine Ekümenopolis ismini verdi. Şarkıları elbette dinleyicilerin yerinde durmaması için, içlerini kıpır kıpır ettiriyor. Ancak bir yanıyla da sırf İstanbul’da değil dünyanın her yerinde marjinalliğin kentsel dönüşüm, mimari yenilik cilaları içinde dışlanmasını eleştiriyor. Japonya’dan Almanya’ya, İtalya’dan Belçika’ya uzanan bir güzergâh’da dertlerini anlatıyor. Murat Ertel film müziği çalışmasıyla başlayan bu ortaklığı anlatıyor. Ekümenopolis belgeselinde ilginizi çeken neydi? Bir ortak çalışma fikri nasıl ortaya çıktı? Arkadaşlarımla çalışıp üretmek benim en sevdiğim şey. Filmin prodüktörü Gaye Günay, müzik danışmanları Lari Dilmen ve Nilüfer Ormanlı arkadaşlarım. Yönetmen İmre Azem’le de bu sayede tanıştık. Aynı dönemde biz de Gecekondu isimli albümümüzü yayımlamıştık ve aynı açıdan bakıp paralel dertlerimiz olduğu ortaya çıktı. Büyük şehirde yaşadığımız için mimari şehirleşme ve doğa ile ilişki hep kafa yorduğumuz konular. Ekümenopolis çok sıkı bir film, bence bütün okullarda gösterilmeli. Böylesi bir çalışma sizin için ilk mi? Ne gibi zorlukları oldu? Sizin için ne gibi yenilikler vardı? BaBa ZuLa aslında bir filme müzik yapmak için kuruldu. Film müziği konusunda bir tecrübemiz olduğu söylenebilir. En büyük yenilik arkadaşımız Lari Dilmen’le müzikleri kurgulamaktı, Gayet zevkli bir çalışma oldu. Filmin imece usulü oluşması, pek çok müzisyenin filmde yer alması ve bizim filmin animasyon bölümüne müzik yapmamız heyecan vericiydi. Müzik yaptığımız bölümün de kendi içinde, on civarı değişik animatör tarafından oluşturulmuş olması hem çok parlak hem de pratik bir fikirdi. Bizim için her şey çok kolay oldu. Çünkü önümüzde harika ve anlaştığımız bir ekip ve ne istediğini çok iyi bilen bir yönetmen vardı. Ekümenopolis turnesi belgeselden sonra mı belirlenen bir turneydi? Yoksa öncesinden planlamış mıydınız? Biz zaten her yıl dünyanın her yerinde turneler yapıyoruz. Bu seneki turnemiz de önceden planlanmıştı, ama turneye belgeselin ismini vererek bazı durumlara dikkat çekmek istedik. Türkiye’nin son yıllarda geçirdiği evreler, kentsel alanlarının bir sermaye üretim aracı olarak görülmesi, yeşillik alanların yok edilmesi, her yerin betonlaşması, alışveriş merkezlerinin, gökdelenlerin dikilmesi rahatsız olduğumuz gelişmeler. Konser verdiğimiz yerlere bu mesajla gidiyoruz. Özellikle yurtdışında da belli bir hayran kitleniz var. Turne bu kitlenin genişlemesi açısından da yararlı olacak mı? Bizim için, gittiğimiz her yer her konser farklı bir deneyim. İnsanlardan da aynı ilgiyi almak bizi çok mutlu ediyor. l ashrou’ Leila, Arapçada “bir gecelik proje” anlamına geliyor, ama onlar bu adın aksine 2008’den beri müzik çalışmalarına hiç ara vermeden devam ediyorlar. Büyük savaşlardan çıkmış Beyrut’un yaralarını sarma hikâyesini de dillendiriyorlar şarkılarında, aşkı da, cinselliği de, göçmenliği de, dini de... Haig Papazian, Andre Chedid ve Omaya Malaeb’in Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde verdikleri ilanla bir araya gelen topluluğa zaman içinde Hame Sinno, Carl Gerges, Firas AbuFakhr ve Ibrahim Badr’ın katılmasıyla bugünkü ekip oluşmuş. 2009’da yayımladıkları kendi adlarını taşıyan albümleri Mashrou’ Leila ile çıkış yapan grup, 2011 tarihli El Hal Romancy albümüyle Ortadoğu kültürünü Batı müziğiyle mükemmel şekilde harmanladığını ispat etti. Şimdi üçüncü albümlerini hazırlıyorlar. Mashrou’ Leila, 26 ve 27 Mart’ta Babylon’da müzikleriyle sizleri Beyrut’ta bir yolculuğa çıkaracak. Şimdi söz onlarda... Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde verdiğiniz bir ilanla bir araya gelmişsiniz. Ama sizi bir arada tutan, o ilana olumlu yanıt vermeye götüren neydi? Her muhteşem şey gibi bu da yatakta başladı. Eminim ki, Haig ilan fikrini uykusunda buldu. Carl beni aradı ve ertesi gün buluşmayı teklif etti. Başlangıçtan beri ikimiz arasında bir çekim vardı. Belki de hepimiz bir diğerinin asla yapamayacağı bir şey yapıyor olmaktan ve Artık onu kızdıramıyorlar H erkes barış içinde yaşamak ister ama nedense her yerde şiddet var! Bu nedenle barış eğitiminin, çok küçük yaşlarda başlatılması ve okul atmosferinin ayrılmaz bir parçası olması gerekiyor. 21. Yüzyıl Eğitim ve Kültür Vakfı FİGEN (YEKÜV), Boğaziçi Üniversitesi ATALAY Barış Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi (BEUAM) ve Hümanist Büro’nun ortaklığıyla, avukat Betül Onursal’ın koordinatörlüğünde düzenlenen Barış Kültürü ve Eğitimi Çalıştayı sonucunda ortaya bir kitap çıktı. Işın Özdemir tarafından yayına hazırlanan Barış Kültürü ve Eğitimi Çalıştayı Kitabı’nın okullara girmesi, “Barış Kültürü ve Eğitimi”nin ilk ve ortaöğretim müfredatında seçmeli ders olarak yer alması ve tüm eğitim sisteminin, barış kültürü ilkeleri doğrultusunda geliştirilmesi öneriliyor. YEKÜV Başkanı Gülbin Sözen, barışın ve barış kültürünün bir davranış biçimi olduğunu ve bunun erken yaşlarda, okul ve aile içinde kazanılması gerektiğini belirtiyor. Boğaziçi Üniversitesi Barış Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı Nur Bekata Martin ise barış eğitiminin başarısının ağırlıklı olarak öğretmenlere bağlı olduğunu, bu nedenle de Barış Eğitimi’nin eğitim fakültelerinin müfredatına eklenmesi gerektiğini vurguluyor. l figenatalay@yahoo.com Minik mucitlerden sergi A Eğitim için gerekli beceriler? Empati kurabilmek / Önyargılarımızın farkında olmak, kendimizi tanımak / Tek kimliğe takılmayıp çoklu kimliğimizin farkında olmak. Kimseyi ötekileştirmeden, ayrımcılık yapmadan, tüm bireylerin haklarına ve doğaya saygı göstermeyi öğrenmek / Eleştirel düşünceye sahip olmak / Aktif dinleme ve şiddetsiz iletişim becerilerini geliştirmek / Öfkeyi yönetebilmek, özür dileyebilmek, affedebilmek / Uyuşmazlık durumlarında yaratıcı çözüm yolları üretebilmek. REL Anaokulu’nun düzenlediği “İcatlar ve Mucitler Günü”nde, 6 yaş grubu öğrencilerinin birbirinden ilginç icatları sergilendi. Sergideki 42 icat, çocuklar tarafından tek tek tanıtıldı. Minikler, günlük yaşamda karşılaştıkları zorluklara ve onları rahatsız eden durumlara karşı ürettikleri çözümlerin neler olduğunu icatlarıyla ifade ettiler. İcatların tasarım sürecinde, çocukların asistanları anne ve babalarıydı. l Tarlabaşı Toplum Merkezi’nde Barış Eğitimi çalışmalarına katılan 1014 yaş arası çocuklardan: l Artık beni kolay kolay kızdıramıyorlar, öfkemi kontrol etmesini öğrendim. Beni kızdırmaya çalışanlara “boşuna uğraşıyorsunuz” diyorum. l Çocuk haklarımı öğrendim, anneme giysimi seçmenin kendi hakkım olduğunu söylüyorum ama onu kırmadan. l Artık öğretmenime bile empati duyabiliyorum. l Bağırmadan, vurmadan da işlerin yürüyebileceğini anladık. Hayalindeki oyun parkı nasıl? Torunumu ne kadar tanıyorum? G ratis’in “Hayallerindeki Oyun Parkını Yarat” adlı resim yarışmasına başvurular başladı. Katılmak isteyen 710 yaş arasındaki çocukların, resimlerini 10 Nisan 2013 tarihine kadar herhangi bir Gratis mağazasına teslim etmeleri gerekiyor. l K ültür İlkokulu 1, 2 ve 3. sınıf öğrencileri, büyükanne ve büyükbabalarıyla okullarında bir gün geçirdiler. Her yıl düzenlenen “Torunumla El Ele Haydi Kültür Koleji’ne” etkinliğinde, öğrenciler, büyükanne ve büyükbabalarına, Türkçe ve İngilizce şarkılar söylediler. “Torunumu ne kadar tanıyorum?” yarışmasının da düzenlendiği etkinliğin amacı, birçoğu çalışan anne ve baba çocuğu olan öğrencilerin, onları yetiştiren büyükanne ve büyükbabalarına teşekkür etmelerini sağlamak. l C M Y B