Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 17 KASIM 2013 / SAYI 1443 Üniversiteliler bizim gibi İngilizce konuşamaz... Burası, modern dünyanın en eski ticaret merkezlerinden biri. Küresel piyasalardan çok önce küresel ticarete adım atmış bir ticaret merkezi Kapalıçarşı. Ford Başkan Yardımcısı ThaiTang, çalışanlarına burayı örnek göstermekte çok haklı. Burada değişmeyen tek şey, gelişim. Fotoğraf: BARIŞ ACARLI Mehmet. Fotoğraflar: VEDAT ARIK H Hep oyuncu olmak istemiştim! fiyatı yok” diyor Mehmet. Benden 500’e aldığın şeyi yan dükkânda on liraya da bulabilirsin.” Bahsettiği sırf fiyatlardan ibaret değil. Aynı şey maaş için de geçerli. Kapalıçarşı’daki minimum kazanç için “2 bin lira civarı” diyor, ama “Kimi zaman dükkânda 100 bin dolarlık iş dönüyor. Tezgâhtar da onun yüzde yirmisini alır.” İyi para değil mi? Ancak bu kadar canlı paranın olduğu yer elbette beraberinde rekabeti de getiriyor. Zaten çarşının eğitim ortalaması lise iken, tezgâhtarların en az altı dil biliyor olmasının sebebi de bu. “Her şey güllük gülistanlık değil elbette. İnsanlar birbirini yiyor, kavga da oluyor. Zaten canlı paranın olduğu yerde kavga olmaması anormal.” Mehmet’in söyledikleri fazlasıyla akla yatkın, bu vahşi piyasada öne çıkmak için de yapılması gerekenler var. “Kıyafete göre fiyat var, herkese aynı fiyat verilmez. İlla kirli çıkın vardır, ama güzel giyinen genelde güzel para harcıyor. Adam zaten görüntüsünden ‘bende para var’ diyor. Onun ayrı fiyat listesi var. Sen gündelik kıyafetinle gelirsen bu lambanın fiyatı 500 liradır, ama adam takım elbise ve yanında da iki korumayla gelince fiyat 4 bin’e çıkıyor.” Serbest piyasa tam olarak da bu işte. Mehmet “Ben o paranın adamdan çıkacağına inanıyorum” diyor ve ekliyor, “Yoksa zaten burada para kazanamazsın.” Mehmet’i bırakıyoruz, sıradaki durağımız bir halıcı, karşımızda daha tecrübeli bir isim var. Yılmaz Dulkadir 1999’dan beri Kapalıçarşı’da. 2002’de İngilizce kursuna gitmeye başlamış, sonra da her sene farklı bir kursa. İspanyolca, İtalyanca, Rusça derken her sene bir dil öğrenmiş. Şu anda 11 dili derdini anlatabilecek kapasitede konuşabiliyor. Ancak satış için bu da yeterli değil belli ki, “buradaki insanların özelliği, hepsi işi kendisinden çok daha profesyonel insanlardan öğrenmiştir” diyor. Dulkadir’e göre önemli olan satış tekniği. Bunun incelikleri de müşteriye verilen güven ve rahatlık duygusu. “Bir şey anlatırken, çok şeffaf olduğunuzu hissettirmeniz gerekiyor. Müşteriye nereden geldiğini, İstanbul’da nasıl vakit geçirdiğini sorarım, halıyı anlatırken, Anadolu’dan nasıl geldiğini anlatırım” diyor ve belki söylemeye bile gerek yok ama müşteri bir şey almayacağı varsa da alıyor. ThaiTang’ın kendilerini örnek göstermesini soruyorum, çok iddialı bir yanıtla karşılık veriyor. “Kapalıçarşı’da yetişen bir insan, dünyanın her yerinde her işi yapabilir.” Sebebini de açıklıyor, “Çünkü burada dünyanın her yerinden insanla çalışıyoruz.” Onur Çelik de Dulkadir’le benzer görüşlere sahip, ek olarak “buradaki insanın çok iyi gözlemci olması gerekir” diyor. Çelik’e göre her ne kadar çarşı otantik görünse de, esnafı oldukça modern ve dünya görüşü açık insanlardan oluşuyor. “Benim ilkokul mezunu olduğuma çoğu yerde inanmazlar” diyor. Nasıl inansınlar ki? En az beş dilde satabiliyor hediyelik eşya dükkânındaki ürünleri. Sırf dil öğrenmekle kalmamış, buraya gelen DENİZ turistlerin ülkelerini de ÜLKÜTEKİN ziyaret etmiş. Artık gelen turistin yürüyüşünden nereli olduğunu ayırt edebiliyor. Elbette coğrafya değiştikçe huylar da değişiyor. “Mesela Japonlar, İngilizceyi çok iyi anlarlar, ama asla konuşamazlar, o yüzden bir Japon geldiğinde en azından, onun dilinde, ‘Hoş geldin, nasılsın’ demeyi, rakamları bilmek lazım. Birçok işte uzun süre geçirmek insanları köreltir. Kapalıçarşı esnafı içinse bu geçerli değil. Burada kendini geliştirmek adeta zorunluluk. Belki de ThaiTang, en üst düzeyde bile varolan bu körelmeyi engellemenin peşine düşmüştür kim bilir. Eğer öyleyse, doğru yerde olduğu kesin. l ikâye malum, ABD’li otomobil devi Ford’un Global Satın Almadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Hau ThaiTang, bütün satın alma ekibini topluyor ve hepsine Kapalıçarşı’da çalışanları örnek gösteriyor. “Hiç Kapalıçarşı’ya gittiniz mi? Orada genç bir çocuk yanınıza gelip altı dilde öyle bir satış yapıyor ki, inanamazsınız” diyor ve bir soru soruyor, “onlar bu işi 700 yıllık bir ticaret noktasının kesiştiği yerde yapıyorlar, biz bir malı onlardan daha ucuza alabileceğimizi nasıl düşünebiliriz ki?” ThaiTang elbetteki haklı, örnek verdiği yer belki de modern dünyadaki ilk alışveriş merkezi, ilk küresel ticaret noktası. Ancak bu yüzyıllar ötesi kültür bile, bu tarihi mekândaki sınırsız ticaret kabiliyetini anlatmak için yeterli değil, en iyisi ne olup bittiğini gidip yerinde öğrenmek. Öğlen saatleri, Kapalıçarşı’dayız. Turist kafileleri, çarşıyı doldurmaya yeni başlamış. Tezgahtârlar bir yandan dükkân komşularıyla muhabbet ederken öte yandan yoldan geçen turistleri dükkâna çekme adına bilindik kurlarını yapıyor. Biz de aralarına dalıyor ve derdimizi anlatıyoruz. “Tak Tak”ı bulun, aradığınız adam o” diyorlar. Saatçide buluyoruz Tak Tak’ı. Hafif Twitter fenomenlerinin en tanınmışlarından “CeriLevis” gerçek ismiyle Ömür Özdemir hız kesmiyor. Dizi oyunculuğu, köşe yazarlığı derken şimdi de NetD.com’da “Ömür Törpüsü” isimli programına başladı. ALİ DENİZ USLU Ö Yılmaz Dulkadir Kredi kartı değil insan Kapalıçarşı Esnafları Derneği Genel Sekreteri Cem Arıcı, Kapalıçarşı’nın farkının yüzyılları aşan kültürün eseri olduğunu söylüyor. Ford’dan gelen açıklama için ne diyeceksiniz? Kapalıçarşı’da yüzyıllardan beri var bu kültür. Burası bir alışveriş merkezi. Buraya gelmeyince hiçbir tur müşteri çekemiyor. Bu yüzden Türkiye’nin gözbebeği. Buradaki satıcıların düzgün olması lazım. Biraz da mecburiyetten dil öğreniyoruz. Son dönemde hangi diller revaçta? İngilizce, İsanyolca, Arapça, Rusça genelde bilinir. Güneydoğu kökenliler Arapçayı zaten biliyor, şimdi kuzey dillerine merak saldı çocuklar. Balkan göçmeni ailelerin çocukları Slav dillerine hâkim. İnsanların kendini devamlı geliştirmesinin sebebi nedir? Biz çarşıyız. Her tarafa açığız. Her türlü fiyat konuşulabilir. Zaten pazarlık etmek buranın doğasında var. Küçümsenir ama sebebini anlatayım. Çarşının her sokağı eskiden aynı işkollarına aitti. Yan yana olunca dükkânlar arası gidip fiyat konuşuluyordu. Burada insanlar, kredi kartı değil insandır. Gülmeden, çay içmeden, tokalaşmadan fiyat konuşmadan alışveriş yapılmaz. Ford’un açıklaması bir anlamda iadei itibar olmuştur. 500 yıllık bir gelenek var. ABD’liler ilk AVM’yi 1950’de biz açtık derler. Fatih Sultan Mehmet onlardan çok önce burayı açmış. Aslında ticaret imparatorluğuyuz. Gittiğimiz her yere Kapalıçarşı açmışız. Makedonya, Macaristan, Tunus hepsi şu an faal olarak devam ediyor. l toplu sempatik bir çocuk, ama bize zaman ayırmaya pek niyeti yok. “Abi meşgulüm haftaya gelin” derken dükkândan çıkan bir turist kız yanağına bir “Hoşçakal” öpücüğü konduruyor. Israr ediyoruz, “Carlos’u bulun o benden on kat daha fazla anlatır” diyor. Bir çantacıda Carlos’u buluyoruz bu sefer, ama o da “müşteriye gidiyorum, sonra” diyor. Yönlendirmeleri bırakıp başımızın çaresine bakmaya karar veriyoruz, kısa bir araştırmanın ardından Mehmet çıkıyor karşımıza. Lambacıda çalışıyor, etrafında üç tezgahtâr daha var, onların en tecrübelisi. “Kapalıçarşı’ya gelmeden önce sörf hocasıydım” diyerek söze başlıyor. Öncesinde İngilizce ve biraz Flamancası varmış ama iletişim başka bir şey. “Biz dili direkt insanlardan öğreniyoruz. İddia ediyorum, üniversite bitirmiş bir insan bile bizim konuştuğumuz dili konuşamaz.” Ona yakın dilde satış yapabildiğini söylüyor. Ya bilmediği dil olursa? “Adamın dilini bilmiyoruz diye yollamıyoruz tabii. Mesela Brezilya’nın köyünden gelmiş o İngilizce bilmiyor, ben Portekizce. Hesap makinesiyle filan vücut dilini kullanarak anlaşıyoruz.” Ancak tabii ki dil bilmek önemli, çünkü dili bilse çok daha iyi fiyata satış yapabileceğini itiraf ediyor. Son dediği önemli, çünkü Kapalıçarşı’da bu süreklilik bir anlamda tamamen serbest bir pazar olmasıyla ilgili. “Burada hiçbir malın kesin mür Özdemir tüm hayallerini twitter ile gerçekleştirdiğini söylerken en umutsuz zamanında bu yükselişin geldiğini anlatıyor. NetD.com’da yayımlanan “Ömür Törpüsü” ise sürpriz konukları, keyifli ve ezberbozan sohbetleri ile şimdiden adından söz ettiriyor. Özdemir çok yakında izleyicinin daha da şaşıracağını söylüyor. Artık sizi “Ömür Özdemir” olarak da tanıyoruz. İlk başta yalnızca CeriLevis olarak tanıdık. Peki nasıl evrildi sosyal medya ve siz nasıl değiştiniz? Evet öyle olmak zorundaydı çünkü sabah 8 akşam 18 çalıştığım bir işim vardı ve işyerindekilere deşifre olmak istemedim. Müdürlerimin ağzına “Twitter’da takılıyosun, işini gücünü yapmıyorsun” kozunu vermek istemedim. Twitter kullanıcı sayısı son dört yılda inanılmaz boyutta arttı. Bir çok politikacı, ve birçok ünlü isim Twitter’a geldi. Twitter’ın bu popülaritesinin ardından benim gibi “noname” olan bazı kullanıcılar da popüler hale geldiler. Aslında kimsiniz? Ömür Özdemir ben, Şile’de doğdum büyüdüm. Annem babam emekli ilkokul öğretmenleri. 3 erkek kardeşin ortancasıyım. İşletme fakültesi mezunuyum. İlaç sektöründe çalıştım uzun yıllar. Bu esnada önemli hocalardan tiyatro dersleri aldım ve oyuncu olma hayali kurdum hep. Tam umudu kesiyor gibiyken Twitter çıktı ve ben onu bir araç olarak kullanarak bu hayalimi gerçekleştirdim. Elbette herkes sosyal medya fenomi olamıyor. Sizin alemeti farikanız neydi? Öncelikle eski bir kullanıcı olmam sanırım. Sonra da herkesin aklından geçebilecek şeyleri 140 karaktere yaratıcı bir şekilde dökebilmem diyeyim. Twitter’la nasıl bir bağ kurdunuz ve bugüne gelebileceğinizi düşünmüş müydünüz? Sıkıntılı bir dönemimde Twitter’la tanıştım ve sevgili misali aşık oldum ona. Twitter bizde popüler olmadığı sıralarda Avrupa’da ve Amerika’da oldukça popülerdi ve oraları yakından takip ediyordum. Oralardaki “noname” insanların yükselişine tanık oldum ve eğer her şey yolunda giderse Twitter’ı hayallerimi gerçekleştirmemde bir araç olarak kullanabileceğimi düşündüm. Görünen o ki beklediğim şey oldu. Hiç sıkıldığınız olmadı mı, ya da bunu bir mesai olarak gördüğünüz? Hayır olmadı. Burayı bir eğlence platformu olarak görüyorum ben. Bunun yanında da hızlı bir haber alma kaynağı benim için. Harem dizisinde izledik sizi. Nasıl bir tecrübe oldu? Oyunculuk var mıydı kanınızda? İnanılmaz güzeldi ve çok heyecanlıydı. Levent Üzümcü, Mehmet Ali Erbil, Nurseli İdiz ve daha birçok usta oyuncu vardı kadroda. Üstad Gani Müjde’yle çalışmak başlı başına harikaydı. Yönetmenimiz Süleyman Seçik keza yine öyle. Kendimi keşfetme konusunda benim için harika bir deneyimdi. Çoğu zaman “olm sen kimlerle karşılıklı oynadığının farkında mısın!” diye kendimle konuştuğumu hatırlıyorum. Tabii bir de gazetede yazıyorsunuz. O nasıl bir dünya? Güzel bir dünya. Hem sosyal medyada hem de geleneksel medyada yazıyor olmak değişik bir tecrübe. Sosyal medyanın havasını, orada olan biteni gazeteye taşımak ve beni sadece gazete nedeniyle tanıyan insanlara ulaşmak mümkün oluyor. Şimdi de “Ömür Törpüsü” geldi. İyice ete kemiğe büründünüz, şık da programlar yapıyorsunuz. Nasıl başladı bu proje? Yakın arkadaşlarım bilirler; ben yaklaşık iki yıldır böyle bir formatı hayata geçirmek istiyordum. Derken Doğan Medya’nın eğlence platformu olan NetD.com yöneticileriyle tanıştık ve bunu çok sevdiler, yapmak istediler. Birkaç aylık bir beklemenin ardından Hakan Bonomo’yla tanıştırdılar beni. Hakan Bonomo’dan bunun “Between Two Ferns” adında Amerika’da Zach’in yaptığı bir formatla benzer tarafları olduğunu öğrendim, vazgeçmedik, Hakan’da bu işi yazmak istiyordu. Sonra başladık. 140 karaktere çok şey sığdırıyorsunuz. Program ise farklı. Artık yola televizyon ile devam mı? Ünlü tayfasına söyleyemediklerimizi söyleyebildiğimiz, onların sinirli huysuz agresif hallerini görebildiğimiz tuhaf bir program bu. Ömür Törpüsü’nün henüz ilk bölümlerinde olmamıza rağmen televizyona taşınması için yoklamalar yapılmaya başladı bana. Bakalım, zaman gösterecek neler olacağını. Bu arada sürpriz isimler gelecek Ömür Törpüsü’ne yakın zamanda. Sanırım daha çok ses getirecek bir program olacağız. l C M Y B