Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 İLKER AKSUM 6 OCAK 2013 / SAYI 1398 Hayallerimiz bile kontrol ediliyor... İlker Aksum’u hatırlayanlar bilir, ilk kez 1996 yılında “Sır Dosyası”nda gördük. Sonra diziye de adını veren şempanze “Çarli”de başrolü paylaştı. “Küçük Kıyamet”te bol ödüllü “mezarcı” rolüyle uç rolleri canlandırabileceğini ispatladı. Sonra “en iyi kötü adamlar”dan oldu. “Kara Yılan” dizisinde Yüzbaşı Laroş ve “Güz Sancısı” filminde de İsmet. Popüler anlamda tanınması ise “Yabancı Damat” dizisinde canlandırdığı Gaziantepli baklavacı Ruşen Demir karakteriyle oldu. Canım Ailem'deki yeri de başka. İlker Aksum her rolünde tekrar keşfedilen ve yüzü hiç eskimeyen aktörler arasına girdi. Şimdi ise “20 Dakika”da hayatı 20 dakikada altüst olan, hiç bilmediği halde karanlık yollara girip adaletini kendi arayan öğretmen Ali Halaskar’a hayat veriyor. İşte anlattıkları... Benim için oyunculuk sıralamanız şöyle; Aslında yeni diziniz “20 Dakika” bu iyi“Küçük Kıyamet”, “Kara Yılan”, “Güz Sancısı”, kötü arasındaki metamorfozu aynı kişide “1996 Sır Dosyası.” Yani kötüyü göstermeyi deneyeceğiniz bir yapım. Nasıl oynadıklarınız, sevimliler daha sonra geliyor. gidiyor çalışmalar? Uç rollerde oynuyorsunuz. Nedir derdiniz? Bulmacalı bir film bu, kolay anlaşılır değil, “Farklı rolleri oynamayı seviyoruz” der sürekli geri dönüşler var, ipuçları dönüyor. bütün aktörler ama aslında oynadıkları hep Merakı koruyan bir dizi olacak. Dizideki Ali aynıdır, farklılığı başaramazlar. Çünkü Halaskar kendi halinde bir öğretmen. doğallıkla gerçekliği karıştırıyor Oldukça naif ve sıradan. Ama bir Türkiye’deki ve dünyadaki anda karanlık dünyaya kayıyor. oyuncular. İkisi farklıdır, doğal Biliyorum ki her insanın içinde olmanız gerçek olmanız anlamına kötülük ve cehennem var. Hayat gelmez. Ama esas olan gerçek koşullarıyla ya çıkıyor ya da olabilmenizdir. Büyük laflar ediyor çıkmıyor. İşte o yüzden bu role gibi duruyor olsam da beni bu yüreğim kalkıyor, öncekilerden yolda ilerleten Taylan Biraderler’e farklı bir heyecan beni sarıyor. Hepimizde bir Dr Jekyll & Mr teşekkür borçluyum. Çünkü onlar Hyde durumu var. Böyle bir benim dramayı kıvırabileceğime ALİ DENİZ ülkede de karanlığa adım atmak inanmıştı. Beni kışkırttılar! Mesela USLU an meselesi? “Yabancı Damat”ta Gaziantepli içgüveysi, pısırık, mazlum Ölüm ve ağır kayıplar yaşayıp, Ruşen’dim. Sonra Kara Yılan’da bir de haksızlık karşısında adalet bu sefer Gaziantep’i işgal eden Fransız yerini bulmazsa kimin ne yapacağını yüzbaşısını oynuyordum. İki rol de üstüme öngöremezsiniz. Adaletin olmadığı yerde kişi yapışmadı. kendi adaletini arar, yaratır, uygular. Özellikle Ama rollerinizle tanınıyorsunuz, her de kendi halinde dünyasında mutlu insanların seferinde yeniden keşfedilme nedeniniz de hayatlarını mahvederseniz sonuçlar hiç bu. beklemediğiniz gibi olabilir. Dizi bir yandan da “adalet” mesajı veriyor Seyirci için her zaman yeniyim orası kesin. yani? 12 yıldır ben bu işin içindeyim. Beni sürekli görüyorlar fakat her yaptığım yeni işte Elbette, bu bilinçli bir tercih. Adaletin yeniden keşfediliyorum. Herkes “kimmiş bu nerede başlayıp nerede bittiğini anlatacağız, ya” diyor. tartışacağız. İzleyici de bunu tartışacak. İlker Aksum “20 Dakika” dizisinde başrölü Tuğba Büyüküstün’le paylaşıyor. Kafam yarıldı ama ucuz atlattım Bu yıl tiyatro var mı peki? Tabii bu arada Oyun Atölyesi’nde Macbeth’in genel provasında yaralanmıştınız. Oynandığı ülkelerde oyuncuların yaralanmasına alışılmış, Macbeth için, “lanetli” deniyor. Macbeht in bir belası var denir, belası yok ama kılıç sahnesini iyi çalışmazsan kafana iner o kılıç! Gerçi iyi de çalıştık ama gerçekçi olsun diye gerçek kılıç kullanıyorduk. Çünkü tahta ve mikalardan çıkan ses ham kalıyor ve seyirciyi oyundan koparıyor. Gerçek kılıç, demir sesi etkileyici oluyor. Ben yine ucuz atlattım kafam yarıldı ama fazlası da olabilirdi. Bu sezon yalnızca dizi olacak zaten günde 16 saat çalışıyoruz, haftada bir gün izin. Bir de sinema filmi var; 8 Şubat’ta beyazperdede olacak, tatlı bir komedi filmi ismi “Mutlu Aile Defteri.” Nihat Durak yönetti filmi, Tuncel Kurtiz ve Binnur Kaya ile oynuyorum. Korktuklarımız bize çok şey kaybettiriyor, bazen gerçeği anlatmak için farklı yollar da seçmek gerekebilir. Hükümetin dizilere müdahaleleri ortada, “Behzat Ç” aile yapısına uygun olsun diye zorla evlendi, Muhteşem Yüzyıl bir anda imana geldi, Hürrem Sultan namaz kıldı. Size de denk gelir mi böyle bir baskı? Muhafazakârlaşma ayyuka çıkmış durumda. Bilinmesi gereken bunun yalnızca bugünkü hükümetle bağlantılı olmadığı! Bizim ülkemiz zaten oldum olası buydu. Şimdi varolanı iktidarda görüyoruz. Daha önce onlar hiç bu kadar güçlü olmadılar. Evet baskı var, senaristler kontrol altında. Hayallerimiz bile kontrol ediliyor. Unutulmaması gereken bu dizilerde tarihi yeniden yazmıyor kimse, böyle bir derdi yok senaristlerin. “Kanuni niye dizide at üstünde değil?” dersen prodüksiyonda zayıf kaldıkları için bu tür diziler çok usta oyunculuklar kullanılarak dört duvar, aşk, ihtiras ve entrikalara gömülüyor. Bir savaş sahnesi çekmek bir milyondan başlıyor. Hatırlarsınız bir savaş sahnesi çekildi, o kadar para harcandı, eleştiriler bitmek bilmedi. Görsel sanatlar işimiz. Güzel kadınlar güzel erkekler, olay budur! Sanatın politikası olur muhafazakârlığı olamaz, sanat kapalı değildir. Herkes eleştirilebilir, deşebilir. Bunu biri sanatla yapar biri siyasetle. Baskı ve sansür ise kabul edilemez. alidenizuslu@gmail.com Derdimiz çok, anlatıcımız yok Epey diziyle başlıyor sezon ama sonrası ağır bir yaprak dökümü. Niye tutunamıyorlar? Ben de sezona “Kötü Yol” ile başladım sonra dizi kötü yola düştü ve bitti! Ülkede ciddi senarist eksikliği var. Konu ve derdimiz çok, iyi anlatıcımız yok. Elbette Amerika’yı yeniden keşfetmiyorum ama diziler 110 dakika. Sündürmekten uzatmaktan başka çare yok. Tekrara düşülüyor ve sıkıcı oluyor. Maalesef sistem şimdilik bu. Dizileri ihraç da ediyoruz, tamam Ortadoğu’ya ve Doğu Avrupa’ya ama olsun bu bir başlangıç. Senaryolar otuz dakikalık gelsin, beş günde yüz sayfa çekme işkencesine maruz kalmayalım dünyaya dizi ihraç edebilecek oyuncu ve prodüksiyon kalitesine ulaştık. Benim için “Muhteşem Yüzyıl” ve “Kayıp Şehir” inanılmaz yapımlar. Sahne benim için gökyüzü oldu Babanız savaş pilotuydu, kanınıza girmedi mi? Var mıydı böyle bir hayaliniz? Her asker çocuğunun içinde bu vardır, zaten ben hep lojmanlarda yaşadım. Çok gezdik. Erzincan, Erzurum, Sarıkamış, aldı yürüdü... Elbette çok yaradı bu serüven bana. Memlekette insanların nasıl yaşadığını, neler düşündüğünü, nasıl baktıklarını gördüm. Uçmayı da çok istedim, sahne benim için gökyüzü oldu. Tanınır, “şöhret” olduğunuz dizi sanırım “Yabancı Damat”tı. Siz de böyle mi düşünüyorsunuz? Bu diziden önce de güzel işler yapmıştım ama kırılma “Yabancı Damat” oldu. Aklımın gelişmesi ki bu bir gerçektir, erkekler 30'undan sonra olgunlaşıyor, hem de dikkat çekmem onunla başladı ve sürüyor! Bu arada Taylan Biraderler’le çok çalıştınız daha önce. “Yabancı Damat”, “Küçük Kıyamet” ve “Karayılan”. Şimdi onlar Muhteşem Yüzyıl ile çok meşguller ama yine bir ortaklık olur mu? Bu bir gönül ve emek birliği. Onlarla her zaman her işe varım. Şiddet her yerde, seyirci kalmayın! ESRA AÇIKGÖZ M açka Sanat Galerisi’ndeki “Bilmek, Görmek...” sergisi aslında her gün haberlerde karşımıza çıkan bir gerçeği bu sefer sanat yoluyla anlatıyor bize: Kadına yönelik şiddeti. Her gün görüp de “kanıksamaya” başladığımız bu konuyu, resim dünyasının bilindik tablolarını, estetize edilmiş kadınlarını “gerçek yaşam”a indirerek yapıyor. Kadına yönelik şiddetin zamansız ve mekânsızlığının da göstergesi aynı zamanda bu işler. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fotoğraf Bölümü’nde eğitmen de olan Derya Kılıç, “Bu sergi, giderek daha çok ve daha İnci Küpeli Kız arsız üzerimize gelen bu şiddet zihniyetine bir cevap olsun istedim. Şiddet gören, taciz ve tecavüze uğrayan tüm kadınlar için bir ses olsun…” diyor. Sergiyi, 12 Ocak’a kadar gezebilir ve kim bilir belki daha fazla “seyirci” kalmamayı başarırsınız. “Bilmek, Görmek...” sergisinin çıkış fikri nedir? Kadın cinayetlerinin, şiddetin, taciz, çocuk istismarı ve tecavüzün her gün dayanılmayacak boyutta arttığı, çığ gibi büyüdüğü bir dönemdeyiz maalesef. Daha önceden bu konuyla ilgili alt başlıklarda çalışmalar üretmiştim ve beni bu konuya götüren izler olmuştu. Bu çalışmamda konuyu merkeze koyarak ele almak istedim. Derya Kılıç, “Bilmek, Görmek...” sergisinde aşina olduğumuz ünlü resimleri fotoğraflara dönüştürüyor, ama bir farkla; içine “şiddet”i de katarak. Çünkü kadına yönelik şiddet zaman ve mekân tanımıyor. Munch Kadına yönelik şiddeti neden ünlü ressamların tabloları üzerinden anlatmayı seçtiniz? Bu konuyla ilgili bir çalışma yapmak için çok düşünmedim aslında. Bir kadın olarak her zaman duyarlılık göstermeye çalıştığım bir konuydu. Ama bunu bir çalışmada nasıl anlatabileceğimle ilgili düşünme sürecim belli bir birikimle oldu. İki yıl önce üzerinde çalışmaya başladım. Bu tablolar toplumun büyük bir kesiminde aşinalık yaratıyor. Yani aşina oldukları resimler bunlar. İnsanlar, bildik figürler üzerinde şiddetin izlerini gördüklerinde etkileniyorlar. Tanıdıklarının, bildikleri bir kadının başına gelmiş bir mevzu olarak tepki verebiliyorlar. Bu da daha çok konuya odaklanılmasını sağlıyor, diye düşünüyorum. Nasıl bir hazırlık sürecinden geçtiniz? Konuyu biçim ve içerik olarak çok tartıştım kafamda. Bu konuda çalışan sosyalbilimci arkadaşlarımla konu üzerine paylaşımlarım oldu. İlgili raporlara ve farklı araştırmalara baktım. Bunlar çerçeveyi netleştirmemde yardımcı oldu. Modelleri bulma ve kostüm, mekân, aksesuvar gibi araştırma sürecim konuyu oturttuktan sonra daha hızlı gelişti. Çünkü sürekli etrafımda bu konuyla ilgili taramalar yapıyordum. Modellerin çoğu yakın arkadaşlarım. Bazılarıyla bu proje vasıtasıyla tanıştım. Resimlerdeki etkiyi vermek için benzer kişileri buldum. Taslak aşamasındaki bu projeyi anlattığım hemen her kadın çok heyecanlandı. Konu bir şekilde tüm kadınların hayatına bir yerinden değiyor. Bu yüzden çok gönüllü yardımı aldım. Bu sergiyi gezen insanlara ne kalmasını amaçlıyorsunuz? “Şiddet her yerde” fikrinin oluşması önemli. Hafızalarında çok estetik olarak yer etmiş bu resimlerin, şiddetin izlerini taşıyan eserlere dönüşmesi insanları rahatsız ediyor. Bu rahatsızlığın oluşması gerekiyor. Şiddeti estetize edemeyiz, etmemeliyiz daha doğrusu. Türkiye’de neredeyse her gün iki kadın cinayeti işleniyor, onlarca dayak, tecavüz gibi şiddet vakası da cabası. Sanatın bu katliama dönüşen tabloya nasıl bir etkisi olabilir? Sanatın öncelikle konuya dikkat çeken bir rolü oluyor. Bu önemli. Serginin ismi bundan dolayı “Bilmek, Görmek...” Bilinen görünsün istiyorum. Kadına şiddet bir gerçeklik olarak bilinir. Ama bunun daha fazla görülmesi gerekiyor. Sanat konuyu güncelleştirme açısından önem taşıyor. Bu konunun belirli kesimler açısından tartışılmasının sağlanması önemli bir sorumluluk. Sanat alanındaki çalışmalar bir bakıma kamuoyu oluşturulmasına farklı bir kesimden destek sağlayabilir. Böyle bir etkisi olabilir. C MY B Fotoğraf: VEDAT ARIK