28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 20 OCAK 2013 / SAYI 1400 Sanatta dördüncü kuşak Portakal ALİ DENİZ USLU aya Portakal, Portakal Sanat ve Kültür Evi Yöneticisi. Türkiye’de, ismi sanatla anılan ve sanata pek çok önemli katkıda bulunan bir ailenin dördüncü kuşak temsilcisi. Bu onun için ağır bir sorumluluk, sırtındaki yükün de farkında. Ama hiç hız kesmiyor, böylece bunu düşünmeye bile fırsatı olmuyor. Türkiye’deki sanat algısının da bu coğrafyaya özel olduğunu söylüyor, o yüzden koşulları değiştirmeye çalışmak yerine onlara yaklaşmayı deniyor. Türkiye’de ismi sanatla anılan ve sanata pek çok önemli katkıda bulunan bir ailenin dördüncü kuşak temsilcisisiniz. Bu miras ağır bir sorumluluk mu? Ağır bir sorumluluk, fark etmediğim bir yük de omuzlarımda hep var. Zaten babakız çalışmak çok başka bir tecrübe. Dördüncü kuşak Türkiye’de çok sık rastlanmayan bir tanım ve havalı geliyor ilk anda. Ama ben yurtdışında eğitim alırken en az dokuzuncu kuşak ailelerden arkadaşlarım oldu. Portakal ailesi olarak ise Türkiye’de çok ilke imza attık, güvenilirliğimiz her kuşakta daha da arttı. Bu yüzden Portakal algısı özel bir yerde. Tabii tüm bunlar ciddi baskı, bazen ağır da geliyor ama bu iş çok sürat istiyor ve o kaosta bunu unutuyorsunuz. Kendimi dinlemeye başlasam, bu soru üzerine düşünsem, ciddi korkular ve sorumluluklar yaşayabilirim. Babanız Raffi Portakal ve siz, “birlikte çalışmak çok başka bir tecrübe” dediniz. Nasıl? Çok fırtınalı dönemlerimiz oldu, hâlâ nükseden fırtına kalıntıları da oluyor ama çok şey öğrendik bu sarsıntılardan. Zaten babam gençlerle yaşıyor ve gençlere bir şeyler öğretebilmek, onlardan öğrenmek için uğraşıyor. Aramızdaki usta çırak ilişkisi de bu yüzden hiç bitmiyor. Onun gözünde hâlâ küçük bir kız çocuğu musunuz? Hiç büyümüyorum onun gözünde, iş konusunda ise daha çok güvendiği kesin. Hem beni sınıyor, bana özgürlük alanları yarattı. Gerçi onlar da kontrollü özgürlükler ama olsun. M Maya Portakal üç kuşaktır Türkiye'nin sanat ve kültür yaşamına büyük katkısı olan Portakal ailesinin dördüncü kuşak temsilcisi. Şimdi de yaşayan en sansasyonel ve sıra dışı sanatçılardan Damien Hirst’ün Türkiye’deki ilk kişisel sergisini açtı. 31 parçalık koleksiyondaki en pahalı eser 1 milyon Avro. Fotoğraf: VEDAT ARIK Sanatsal bakış açınız çakışıyor mu? O daha hâkim kavramsal sanata, daha iyi anlıyor çağdaş sanatı. Ben de onun yaşına geldiğimde farklı bir gözle bakacağım. Onun penceresi çok başka. Yurtdışında eğitim aldınız uzun süre, oradan buradaki sanat algısı nasıl görünüyordu? Burada çalışmaya başladığınızda nelerle karşılaştınız? Eğitimden sonra müthiş ukala ve idealist olarak döndüm memlekete. Tabii her şey kafamdaki gibi olmadı. Bu coğrafyanın koşulları kendine özgü, buralılaşmadan iş yapamazsın burada, her alanda her anlamda bu böyle. Koşulları değiştirmek yerine koşullara yaklaşıp kendini koruyan bir yapıda hareket etmek gerekli. Sanat eylemini yapmak kolay değil, fazla idealist olursanız saplanır kalırsınız. Londra’da da futbol maçları sergilerden fazla konuşuluyor mesela. Dünya böyle... Ama “müzayede etkisi” diye bir şey var. Mesela büyük paralara satılan eserler her mecrada haber oluyor. İçerikten yoksun ama bilinirlik artıyor. İnsanlar sanatı değil parayı konuşuyor. Bunu eleştirmiyorum çünkü görünür olmak şansı veriyor bu bize. Gelelim yeni sergiye, Daimen Hirst çarpıcı, rahatsız edici ve akılda kalıcı. Popüler kültürün en büyük antikahramanı. Hirst’ün sizdeki yeri nedir? Hirst, “bugün” demek. Ölümün anlaşılır ve gösterişli hali var onda. O ölümlü ama şimdiden ölümsüzleşti. Eserlerinin önünde ismi, tek eserle de anılmıyor. Hirst, White Cube’la, Gagosian Gallery ile Saatchi Gallery ile Steve Cohen ile ilişkileri/ ilişkisizlikleri sanat çevresinde hep konuşuldu, ona olan merak hiç dinmedi. Eserlerine kattığı köpekbalıkları, kelebekler, kurukafalar insanları hem korkuttu hem de sempati topladı. Ürkütücü, korkutucu ama inanılmaz çekici. Mıknatıs gibi eserleri var. Ya seversiniz ya da nefret edersiniz ama onu gördükten sonra unutamayacağınız kesin. Sergideki eserler hangi yıllardan ve nasıl bir araya geldi? Sergimizde en eskisi 2002, en yenisi 2011’de yaptığı 31 parça eser var. Ağırlıklı olarak ‘Spin Paintings’ serisine ait eserler bunlar. “Spin Paintings” aktüel bir seri. Kalpler, kelebekler ve kurukafalar aynı serinin parçaları. Onları Gagosian Gallery, White Cube gibi dünyanın en seçkin galerilerinden ve özel koleksiyonlardan topladık. Daha önce temasta olduğumuz koleksiyonerlerin parçalarının peşine düştük. Bu bir müzayede değil, peki eserlerin fiyat aralığı nedir? Koleksiyondaki en pahalı parça “Spin Paintings” serisinden “Beautiful Windmill of Hypnosis Over Hippy Trippy”. Değeri yaklaşık 1 milyon Avro. En düşük fiyatlı eserse, 20 bin Avro değerindeki “Untitled (From War Child)”. Bu sorgu ‘erkeklik’ üzerine ESRA AÇIKGÖZ Ahmed Arif’i anlamak A T ecavüz tüm kadınların en büyük korkularından biri kuşkusuz. Nü Kolektif, Sorgu oyunuyla bu şiddeti sahneye taşıyor, tecavüze uğramış bir kadın ve tecavüzcü iki erkek üzerinden. Gerçeklerden yola çıkılarak hazırlanmış oyunu yazarı Ülfet Sevdi anlatıyor... Sorgu oyununun fikri nasıl gelişti? Her gün yeni bir tecavüz, cinsel şiddet saldırısı ya da kadın cinayeti haberi alıyoruz. Davalara gidiyor, taraf oluyoruz. Bu mahkemelere gitme sürecinde gelişti oyun fikri. Biz kadınlar baskıyla, eylemlerle, kampanyalarla yasaları değiştiriyor, yönetmeliklerin çıkmasını sağlıyoruz. Belki de ben çok iyi niyetli ya da fazla toydum, yasa değişmesiyle kadınların korunabileceğini düşünüyordum. Fark ettim ki yasayla iş bitmiyor, bir de uygulaması var. Kadının karşısına erkek dayanışması bu kez devlet organlarının cinsiyetçi yapısı olarak çıktı. “Sorgu” devletin cinsiyetçi yapısını anlatmaya çalışıyor. Nasıl bir dayanışma bu? Kadın tecavüze uğruyor, dayak yiyor ve polise, savcılığa gidiyor, ama ilk sorgulanan kadının niyeti. Bu niyet sorgulamasında kadın yıldırılıyor, yıpratılıyor. Erkek dayanışması işte burada gizli, kadını umutsuz bırakmak ve yıldırmakta. Bu dayanışma da bir şiddet. Hem de kadının adaleti beklediği kurumlardan. Bir tecavüz davasında savcı ne kadar girdi, diye sormuş. Neden soruyor? Benim tek cevabım var, olayı aklında, fantezisinde tamamlamak istiyor. İşlemesi zorlu konulardan biri tecavüz, bazen konuşurken, gösterirken de mağduriyeti artırabiliyorsunuz. Siz nasıl hazırlandınız? Cinsel şiddeti analiz eden ve birinci ağızdan tecavüzü ve sonrasını anlatan metinler okudum. Kadınlara sorulanları araştırdım. Erkeklerin savunmalarından yararlandım. Birçok avukatla konuştum. Yasemin Öz oyunun hukuk danışmanlığını yaptı. Oyunun rejisi başka bir süreci getirdi. Oynama biçimi ve estetize etme şekli şiddetin pornografisi olmamalıydı. Yani eleştirdiğimiz şeyin ta kendisi olmamak için sürekli diken üstündeydik. Oyunda ağlayan, acı çeken kadın karakter yok. Tecavüz deyince bu anlaşılıyor çünkü. Bütün yıldırmalara ve bıktırmalara rağmen adaleti arayan ve sorgulayan bir kadın var. Kendi yaşadıklarını, acısını unutmadan... Bence oyunun en katlanılmazı, erkeklerin savunmaları. Öyle rahat, meşru gördükleri bir yerden yapıyorlar ki savunmalarını dinlemeye katlanamıyorsunuz. Aslında savunmaları izlerken seyircide oluşmasını istediğim şeyi başardık sanıyorum. Erkekleri “erkeklik”lerinden soğutmanın kapısını açmaya çalışmak, ama bu kolay değil... Tecavüzün, tacizin yaşadığımız coğrafyada bir kültür olduğunu, üzerine eğlenilen, şakalar yapılan, skeçler oynanan erkeklik ortamlarının malzemesi ve erkekliğin yaşantısı olduğunun farkına varmak, bunun gündelik hayata yansımasıyla karşılaşmak, bununla baş etmek en zoruydu sanırım. Özel yaşamımı etkilemedi dersem yalan söylerim. Hepimizin özel yaşamı etkilendi, değişti, dönüştü. Anlatıcıseyirci aranıyor! A ktarıcılar araştırmasında hikâye anlatıcılığı ve ezilenlerin tiyatrosunu birleştirerek yeni bir yöntem deniyoruz. Hikâye anlatıcılığında oyunculuk biçimini sorguluyor, anlatıcıyı anlattığı hikâyeyi geliştirme ve dönüştürme konusunda seyirciyle karşılaştırmaya çalışıyoruz. Ezilenlerin tiyatrosu anlatıların sonunda hikâyelerin seyirciyle yeniden anlatılmasında başlıyor. Anlatıcıseyirciyi bulmaya çalışıyoruz, buna giden yolu arıyoruz aynı zamanda. Neden ihtiyaç duyduk? Dedikodu inanılmaz bir şeydir. Dedikoduyu sanıldığı gibi kadınlar, mahalle esnafı yapmaz, gazeteler, politikacılar, filmler, herkes yapar aslında. Herkes bilgiyi ya da olayı istediği gibi manipüle edip sunuyor. Bu değişimi, hafızayı, değişme süresini ve nedeni anlamaya çalışarak sahnede bu manipülasyonu konuşmak istedik. hmed Arif’i yeniden hatırlamaya hatta hayatına dair yeni bilgiler öğrenmeye ne dersiniz? Tiyatro Kumpanya’nın ikinci oyunu “Hasretinden Prangalar Eskittim” sizi Ahmed Arif’in hayatında bir yolculuğa çıkarıyor, mücadelesinde, şiirlerinde, aşklarında... Derin bir araştırmanın sonucu hazırlanmış oyun, bir belgesel tadında. Bırakalım, gerisini oyunun yönetmeni ve oyuncusu Kemal Kocatürk anlatsın... Ahmed Arif’le ilk ne zaman, nasıl tanıştınız? Çocukluk yıllarımda. Ailemizin kitap kurdu, şimdi yayıncılık yapan büyük abim Kenan Kocatürk sayesinde tanıdım Ahmed Arif’i. Çok etkilendiğim şairlerden biri oldu. Okunmaktan lime lime olmuş bir baskı, defalarca cildi onarılmasına rağmen hane içinde elden ele dolaşır, herkes en sevdiği şiiri soba başında seslendirirdi. Sizin için ne ifade ediyor Ahmed Arif? Garip ama bende soba, kestane ve çay tadıdır Ahmed Arif. Bu tat hiç yitmedi damağımdan. Kaybedilmiş bir davanın hüznüdür de. Şimdi yine o sıcacık dayanışma günlerinin özlemi Ahmed Arif. Kaybedilmiş bir davaya yeniden umutla bakabilme, yeniden kavgalara dirilebilme, yoksulluğa, açlığa ve faşizme direnebilme gücüdür. Sizi “Hasretinden Prangalar Eskittim”i oynamaya da bu anılar götürdü anlaşılan... En zor günlerin dayanışma ruhunu sıcacık ama harlı tutmuştu Ahmed Arif şiiri. Bugün, bu toz dumandan, bu savrulmadan sıyrılıp, yeniden dik ve diri durmanın kıvancını Ahmed Arif ve şiiriyle bir kez daha yaşayalım ve de yaşatalım istedim. Oyun bizi Ahmed Arif’in hayatında bir yolculuğa çıkarıyor, derin bir araştırma sonucunda hazırlandığı belli, nasıl, nerelerden toparladınız bu hayatı? Ahmed Arif’in “Hasretinden Prangalar Eskittim” kitabını eksen aldım kendime. Hayatını kendi ağzından anlattığı, Refik Durbaş’ın “Kalbim Dinamit Kuyusu” röportaj kitabı da yol gösterici oldu. İkinci önemli kaynağımız Ahmed Arif’in oğlu sevgili Filinta Önal. Bütün desteğiyle yanımızda durdu ve birçok sırrı kulağımıza fısıldarken geçmişin ağırlığını fazlasıyla hissetmemize neden oldu. Tüm Cumhuriyetimizin belleği gibi duran Cumhuriyet gazetesinin desteğini, tüm arşivini önümüze sermesini de unutmamalıyım. Belgesel tadında bir oyun yaratmaktı amacım ve o düzlemde ilerledim. Ahmed Arif’in çocukluk yıllarından başlayan yolculuğun birçok durağında durup soluklanırken, şiirlerinin oluşum koşullarına tanıklık ediyoruz. Hücre ve hapis yılları etrafında şekillenen “Hasretinden Prangalar Eskittim” kitabının ve yayımlanmamış şiirlerinin neredeyse tam bir öyküsünü gözlerinize serpiştirirken, belki de birçok kişinin ilk defa tanık olacakları bilinmeyenleri de gün ışığına çıkarıyoruz oyunla. Alışılmışın dışında bir estetik kurguyla, belgesel tadında olan oyunu, farklı ışık ve görsellerle bezedik. Onun hayatında sizi en çok ne etkiledi? Gençlik yıllarında çok zorlu bir hayatın içinden geçmiş. Türlü işkenceler ve sürgünlerle geçirilmiş gençlik yılları. Sonrasında da her olaya, her kişiye, her duruma kuşkuyla yaklaşan, provokasyon korkusuyla yaşamını sürdürmüş bir aydın var karşımızda. Sistemin, demokrasimizin (!) aydınlık kafalarımızı ne hale getirdiğini çok iyi anlatmış Ahmed Arif. Baskıcı bir rejimin aydınlarıydı onlar ama susmadılar, direndiler. Bu dirençleri beni çok etkilemiştir ve günümüzde de cezaevlerine kapatılmış yüzlerce aydınımız var. Demokrasimizin aldığı yolu anlatmak adına bu oyun çok çarpıcı olayların tanıklığında gelişiyor. Tabii bütün bunlar Ahmed Arif’in özelinden bir bakışla. Beni bu direnç içinde en çok etkileyen bölüm 33 kurşun şiirinin öyküsüyle o dönem sevdiği kadının, Ahmed Arif’in yazdığı bir şiir yüzünden başına gelenler, türlü işkencelere maruz kalarak ülkeyi terk etmesi ve bir daha da geri dönmemesi. www.tiyatrokumpanyasi.com C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear