Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
1 TEMMUZ 2012 / SAYI 1371 3 Cezaevleri tam bir işkencehane ESRA AÇIKGÖZ S uriye ile arada gerginlik çıkınca gündem bir anda değişti, oysa daha beş gün öncesine kadar cezaevlerindeki durumu konuşuyorduk; Urfa Cezaevi’nde diri diri yanan 13 insanın bedelini kimin ödeyeceğini, cezaevlerinde yaşanan insan hakları ihlallerini... Ben sizi yine o gündeme döndüreceğim. Çünkü içeride hâlâ insanlar yatacak yer bulamıyor. Çünkü insanlar hâlâ boğucu sıcakta, dondurucu soğukta yaşamaya çalışıyor. Çünkü insanlar hâlâ kalabalık nedeniyle yeterli su bile bulmakta zorlanıyor. Çünkü Adalet Bakanlığı’nın rakamlarına göre, cezaevlerindeki doluluk oranı yüzde 106. Buna rağmen adli tutukluların kaldığı cezaevlerine daha yeni yeni gözümüzü döndürüyoruz. Bizim bugün bakmaya başladığımız, ancak yıllardır devam eden adli mahkumların yaşadıklarını, yakın zamanda Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nden çıkan Ayetüllah Aytekin’le konuştuk. “Cezaevindeki insanlar gerçekten mağdur oluyor” diye başlıyor konuşmaya, “Urfa’daki haberi duyduğumda çok üzüldüm, yüzde yüz koğuşların çok kalabalık oluşundan çıkmıştır bu mevzu, dedim. Sadece cezaevinde değil ki, ring araçlarında taşınırken de ölüyor mahkumlar, Van’dan İstanbul’a mahkum sevki yapan cezaaevi aracındaki yangında da beş kişi ölmüştü... Aslında yaşanan her şey göz önünde be, ablam”... Parça parça da olsa iki yıl cezaevinde kalmış Aytekin. Çek problemi yüzünden. “Sonunda çözdüler bu sorunu, ancak Avrupa’nın hiçbir yerinde çek yüzünden hapis yatan yoktur. İnsanları öyle sudan nedenlerle içeri atıyorlar ki, hele de son zamanlarda. Yer bulamadıkları için tutukluları da hükümlü koğuşuna getiriyorlardı. Mecbur bir yerlere sıkıştıracaklar ya...” diyor. Öyle bir sıkıştırma ki bu, 25 kişilik kapasitesi olan koğuşlarda 40 kişi yaşamak zorunda bırakılmış yıllarca. Haliyle tuvalet önünde yatmak zorunda kalanlar mı dersiniz, on kişi yerken ayakta yemek sırası bekleyenler mi? “Ben ranzamda yatarken, tuvalet önünde, taşta yatan insanı görmek beni vicdanen rahatsız ediyordu” Fotoğraf: UĞUR DEMİR diyor Aytekin, “İkimiz de insanız sonuçta. Sadece bizim koğuşta değil, diğer koğuşlarda da durum aynıydı. Duvarlar arasından konuştuğumuz arkadaşlarımız, bu akşam beş kişi geldi, yer yok nerede yatıracağım, diye sorarlardı. Yerde yatanlar, karda kışta donardı sabaha kadar. Yazın da güneş duvarlara vurdu mu hamam gibi olurdu içerisi, dört duvar arasında kaçacak yer de yok. Bir de kalabalık... Hâlâ mektuplaştığım arkadaşlarım var içeride, aynı sıkıntılar sürüyormuş”. Kalabalık koğuşlarda hijyen olması imkânsız, ancak yine de koğuşlarını temizlemek için ellerinden geleni yapmışlar. Hatta aralarında para toplayıp on yıldır boyanmamış koğuşlarını boyamak için müdürden izin istemişler, ama ne mümkün, ona bile izin çıkmamış. “Bunun kime ne zararı olurdu” diye soruyor haklı olarak, “Sen buna bile izin vermiyorsan, ben art niyet ararım orada artık, demek ki beni öldürmek istiyorsun, diye düşünürüm. Çünkü insanın yaşaması mümkün değil o koşullarda. Sürekli hasta oluyorsun. Ancak istediğin zaman doktora bile çıkamıyorsun. Bağırıp çağıracak, huzursuzluk çıkaraksın ki, doktora gidebilesin. O da günlerce çektikten sonra. Allah kimseye içeride hastalık vermesin. Zaten içerde olmak insanın psikolojisini çökertiyor, bir de fiziksel olarak çökersen ölürsün”. Bu kadar kalabalıkta zaten günde iki kere, o da on dakikalığına akan sudan yararlanmak da zor Ayetüllah Aytekin, Urfa cezaevindeki yangını duyduğunda çok üzüldü, nedenleri hemen tahmin etti. Çünkü kalabalık koğuşlar yüzünden tuvalet önünde yatmak zorunda kalan, havalandırmaya sırayla çıkan, yemek sırası bekleyen mahkumlardan biriydi o da. Adli bir cezaevinde yatmıştı. Yaşadıklarını bizimle paylaştı. Dinleyin... tabii. Sorunu çözmek için suyu bidonlara doldurmaya çalıştıklarını anlatıyor Aytekin, ancak insana yer bulunmayan cezaevinde bidona yer bulmak da mümkün olmadığından yine herkese yetecek su olmuyormuş. “Su, İstanbul’un çeşme sularından daha kötüydü. Su deposunu temizleyen mahkumlar içinde ölü hayvanlar bulduklarını anlatıyordu. Ben pet şişe alır, ondan içerdim ama gücü olmayan o suyu içerdi”. Neyse ki bu pis su için para ödemek zorunda değiller. Ama geri kalan her şey parayla, sanki cezaevi değil de bir işyeri. Elektrik faturalarını bile onlara ödetiyor devlet. Bulamazsan bir de karanlığa mahkumsun! 25 kişilik koğuşta 40 kişi yaşamak, her şeyin sırayla yapılması demek. Bir kısmı koğuşta oturuyorsa diğerleri koğuş aralarında volta atıyormuş. Oturacak yer bulmanın bile sorun olduğu bir koğuşta haliyle kavga da eksik olmuyor. Daha da tehlikelisi bu kavga büyüse ve taraflardan biri koğuştan alınmak için dilekçe yazsa bile, “Koğuşlar dolu” diye reddediliyor. Aynı yerde yaşamaya devam etmek hayati tehlikeyi de beraberinde getirebiliyor kimi zaman. “Bu iki arkadaş birbirini vursa, diyecekler ki, iki mahkum kavga etti, birbirini öldürdü. O kadar basit. Bir candır bu ya, onun annesi, kardeşi, çocuğu var”. En kötüsü de iple çekilen havalandırmaya bile sırayla çıkmak zorunda kalmak kuşkusuz. “Bahçede 40 kişi tur atman mümkün değildi, dolayısıyla insanlar beklerdi ki birkaç kişi turunu bitirsin, içeri girsin, onlar çıkabilsin. Üçerbeşer atılırdı voltalar bahçede. Herkes birbirini gözetlerdi”... Bütün bunların arasında Aytekin’in en çok canını acıtansa, hasta, engelli ve yaşlı olanların konulduğu koğuş: “İki ayağı olmayan biri vardı, sonra yaşı 90'a gelmiş yaşlı bir adam... Mazgalda onları gördüğümde çok üzülürdüm. Her şeylerini kendileri yapmak zorundalar. Birbirlerine yardım ederek yaşamaya çalışıyorlardı. Bu sorunlara bir çözüm bulsunlar”... Evet, bu sorunlara acil çözüm bulunmalı. Cezaevinde olmak başlı başına bir cezadır ve onu işkencehaneye çevirmek ne hukuka, ne insaniyete sığar. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74 / 75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir / Yerel süreli yayın / cumdergi@cumhuriyet.com.tr / twitter.com/cumdergi $OÒAL OLSUN $OÒAL DEÒILSE BILE DOÒAL GyR~NS~N $ENIZLE BIRLIKTE KyPR~ DE OLSUN "IRAYÇ DyKMEYECEK KADAR SÇKÇ BARDAÒÇ KÇRMAYACAK KADAR SERBEST TUTUN facebook.com/efespilsen /// twitter.com/efespilsen /// efespilsen.com.tr !LTÇN SARÇSÇ OLSUN 2AHATSÇZLÇK DEÒIL G~VEN VERICI OLUN +yP~Ò~ IKI PARMAK KALÇNLÇÒÇNDA OLSUN VE BUZ GIBI GyR~NS~N C M Y B C MY B