29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

2 6 MAYIS 2012 / SAYI 1363 Haberciyim ve öyle öleceğim Uğur Dündar için yeni kitabı “İyi Uykular Sayın Seyirciler” gelişmekte olan ülkelerde soruşturmacı gazetecilerin başına neler gelebileceğini gösteren bir belge. Peki, neden şimdi yayımladı? Ona göre bunun yanıtı artık yazacak zamanının olması. Hatta yeni bir işe başlamazsa yazmaya devam edecek! İktidar harakiri yapıyor! Başlayıp da bitiremediğiniz ya da başlatmadıkları programınız oldu mu? Adına dizi filmler çekilen Vali Recep Yazıcıoğlu’nun “İşte Hayatımız” programını yaptırmadılar bana. Neden? Çünkü “Milli Güvenlik Kurulu istemiyor” dediler. Gittiği tüm kentlerde, kentin kaderini değiştiren, yatırım yapan çok değerli bir valinin hayatını anlatacaktım, yaptırmadılar. İşin özü her dönem, her iktidarda hışma uğradım. İktidar kim olursa olsun gerçekten kaçıyor, yalnızca övünmek istiyor. AKP yüzde 50 oy almış, yağdanlıklardan aldığı yetmiyor tüm medyanın övgüsünü ve desteğini bekliyor. İktidarın dışında herkes her an suçlu olabilir. Haberciyim ve öyle öleceğim. Ben ve ekibim yağcılık, yalakalık yapmadığımız için tasfiye edildik. Aslında bu iktidarın harakirisi. Ya muhalefet? Başbakan istediği gündemi yaratıyor. Muhalefet de o gündemin peşinde hep. Dürüstlüğün ödülü alkışlar Şimdi neler yapıyorsunuz? Hayatım boyunca acaba “bugün ne yapacağım” diye hiç sormadım kendime, şimdi de öyle. Şu ara üniversitelere söyleşilere gidiyorum. Üniversitelere gitmek kolay değil, ben oraya alkışlarla giriyorum, alkışlarla çıkıyorum. Yumurta ya da küfür yemiyorum. Hâlâ korumanız yanınızda, ne zamandır böyle yaşıyorsunuz, sıkılmadınız mı? Bana koruma polisi ve zırhlı araç 1986 yılında verildi. Zaten haberciliğe başladıktan sonra tehditler peşi sıra gelmeye başlamıştı. Bir dönem Türkiye’den İsviçre’ye giden uyuşturucu trafiğini ortaya çıkardım. Uyuşturucu, altın ve hayali ihraç dövizi olarak Türkiye’ye dönüyordu. İsviçre Adalet Bakanı bile istifa etti. Böyle bir trafikteki kazançları düşünsenize. Tezgâha zarar verdiğiniz anda onlar da boş durmuyorlar. Ben yalan haber yapmam, tetikçilikle işim olmaz, ideolojik haber de yapmam. Kimseyi hasım bellemem, intikam almam, mesleğimi kullanmam. O yüzden aynaya bakınca tükürmek geçmez içimden, aklımdan, vicdanımdan... Duvara yatak resmi yapar karşısına geçer mışıl mışıl uyurum. Çıkar ilişkisi ile bu işi yaparsanız, sırtınızdan vurulursunuz. Ya aileniz nasıl başa çıktı bu tedirginlikle? Çok ağır bedelleri var bu işin, cendere içinde yaşıyoruz hâlâ. Ben evimle işim arasına ray döşedim, başka yer, başka dost bilmedim. Onlar da buna alıştı. Aramızdaki bağ çok sıkı, zaten fazla da sosyalleşmeyiz. Özellikle İstanbul gibi korkunç rantların el değiştiriği bir şehirde aşırı sosyal olursanız, çevreniz genişlerse sıktığınız ellerden size kir bulaşabilir. ğur Dündar “İyi Uykular Sayın Seyirciler” isimli kitabını yayımladı. Kitap, Dündar’ın televizyon haberciliği yaptığı dönemde yaşadığı birçok soygun, vurgun olayını tanıklıklarıyla anlatıyor. Tabii günümüz haberciliğinin geldiği noktayı da. Patronların da medya mensuplarının da isimlerini açık açık veriyor Dündar. Eleştirileri açık ve sert. Kitap yok satıyor ama hakkında pek fazla söyleşi ve habere rastlayamadık. Uğur Dündar'la söyleşi yapmak için konuştuğumuzda gazeteci endişesi taşıyorduk. Bizimle konuşur muydu, yoksa başka gazetelere verilmiş sözü var mıydı? Aldığımız yanıt basının bugün içinde bulunduğu durumu en basit haliyle tarif ediyordu: “Kimse röportaj yapmak için beni aramadı zaten.” “İyi Uykular Sayın Seyirciler”i yazma sürecini biz az çok, daha doğrusu bize izin verildiği kadar biliyoruz ama sizin cephenizde neydi durum? Star TV macerası akıl almaz olaylarla, tezgâhlarla, saldırılarla, iftiralarla başladı ve apar topar son buldu. Benim de bu süreci anlatmam gerekiyordu. Zaten işsiz kaldım ve zamanım da boldu. Kitabı okumak cesaret ALİ DENİZ işi, inanması zor hikâyelerle USLU dolu, kumpaslar büyük. Peki, bu kitap bir savunma mı, misilleme mi, intikam mı? Hayır değil! Bu yalnızca gelişmekte olan ülkelerde bizim gibi soruşturmacı gazetecilerin başına neler gelebileceğini gösteren bir belge. Bu belgenin gelecek kuşaklara kalması gerekliydi, topluma hizmet edip, onlara gerçekleri anlatmaya çalışan ben ve benim gibi gazetecilerin nelere maruz kaldığını herkesin bilmesini istedim. Dünyada da böyle; güç odaklarının doğal refleksidir soruşturmacı gazetecilere saldırmak. Çünkü gazeteci kirli işlerin üzerindeki örtüyü kaldırır. Gazetecileri itibarsızlaştırma çabası Türkiye’ye özgü değil, ama bu ülkede çok daha korkunç ve çirkin, çeteleşme ahlakıyla yapılıyor. U Fotoğraf: VEDAT ARIK Gerçeği göstermek yerine saklamayı tercih ettiler Kitabınızdan alıntı; Hakkâri’de, 70’li yıllar... Karayolları binasında bir yazı... Halit Rıfat Paşa’nın sözleri; “Gidemediğin yer, senin değildir”. Bu ülkenin Doğu’sunun da olduğunu ilk o zaman mı anladınız? Yarım bir ülke olduk hep. Biz Doğu’ya gitmek için her şeyi göze alırken, anlattıklarımızı yok saymak, peşimize istihbaratçıları takmak, hazırladığımız program kasetlerini Milli Güvenlik Kurulu’na götürüp, seyrettirmek yerine “Bu adam niye Doğu’ya gidiyor, ne yapıyor?” deyip, beni izlemeye verdikleri bütçeyi o unutulmuş bölgenin, unutulmuş insanlarına harcasalardı, her şey farklı olabilirdi. Ben her şeyin farkındaydım o yıllarda ve toplumu uyarma görevinin de TRT’ye düştüğüne inandım, ama TRT hükümetin borazanıydı, şimdi de öyle ya. Gerçeği göstermek yerine saklamayı tercih ettiler. TRT programcısının yaptığı haber kaseti Milli Güvenlik Kurulu’na ne diye gitsin? TRT’de zaten üç aşamalı denetim var, yani sansür. Bu yetmiyor bir de Milli Güvenlik Kurulu’na gidiyor. Neden şimdi yazdınız, sizin için bu süreç başlamasaydı yine de yazacak mıydınız? Elbette. “Ötelenir miydi çıkışı?” dersen, zamanı zaten gelmişti. Haber merkezini yönetirken yazmaya zaman bulamıyordum. O zaman başlayalım; tarafsızlıktan yandaşlığa geçişte ilk kırılma nerede oldu, ne zaman başladı medyanın evrimi? Belirgin tarih Cumhurbaşkanlığı seçim süreci. Zaten toplumun kamplara ayrılması, fay hatlarının oluşması da o zamana denk gelir. Baştan itibaren AKP’ye yakın duran, aynı görüşten gelen, medya kuruluşları Tayyip Erdoğan’a koşulsuz destek veriyordu. Aydın Doğan’ın maruz kaldığı çok ağır vergi cezası sonrası o dönemde evrimini tamamladı. Bu “örnek” diğerlerine yandaşlıktan başka çare bırakmadı! Mehmet Altan’ın da dediği gibi “yağdanlıkların yarattığı algı” nedeniyle dostane eleştirilere bile tahammül kalmadı. alidenizuslu@gmail.com http://twitter.com/#!/AliDenizUslu İşten çıkarılmam kapitalizme bile aykırı!.. Kitabınız yayımlandı, yok satıyor, okunuyor, ama hakkınızda haber yok. Bu arada sizi ararken röportaj yapmak için epey teklif aldığınızı düşünüyordum ama kimsenin ilgilenmediğini söylediniz. Korkuyorlar, işlerine gelmiyor. Bu kitap gerçekleri yazıyor. Saygısız biri zaten hiç olmadım. Belli ki kırgınsınız, bu kırgınlık büyümez mi? Patron, Aydın Doğan bana “Ölüyü dirilttin, doğru adamsın” diyordu. Bir çalışana söylenebilecek en güzel iltifatları duydum. Sonra da televizyonu sattığını söyledi. Ama öteki kanallarında bir öneride bulunabilirdi, bunu yapmadığına göre onun da eli kolu bağlı. Daha ne söylenebilir ki? Emeğini ve ahlakını bu kadar beğendiği bir çalışanını işsiz bırakır mı bir patron? Kapitalizme de aykırı bu! Protokol haberciliği yapılıyor Oğuz Haksever kitabınıza ismini veriyor gibi; “İyi Uykular Sayın Seyirciler”. Nedir hikâyesi? Suya sabuna dokunmayan haberlerle dolu programını günün birinde “İyi uykular sayın seyirciler” diyerek bitirecekmiş gibi bir duyguya kapılıyorum. Bezgin ve “bitse de gitsek” gibi bir görüntüsü var ki ben onu TRT’den ve NTV’nin habercilik yaptığı ilk yıllarından tanırım. Ne sıkı işler çıkarırlardı, görünmeyeni gösterirlerdi! Şimdi NTV, TRT’den farksız, protokol haberciliği yapıyorlar. Haber kanalları magazinleşiyor; haberciler, gazeteciler “entelektüel paparazilik” yapıyor. Sonu var mı? Asıl sorun medya patronlarının yalnızca medya patronu olmaması. Kimi inşaat sektöründe, kimi bankacı, kimi gıda yatırımcısı, kimi turizmci... Böyle bir dünya anlayışı yok! Patron yalnızca gazetecilikten para kazanmalı, yoksa devlete gebe olursunuz. Sürekli ihale almak için oyun oynarsınız, görmezden gelirsiniz ve işinizi kurtarmak için yalakalıktır sonunuz. Sözcü gazetesi mesela, genç bir adam var başında. Yalnızca medya faaliyeti yapıyor, başka yatırım yapmıyor. Bir işe başlamazsam yazmaya devam edeceğim Korkuyla yönetiliyoruz, işsizlik, ölüm... Korkuyor musunuz? Her şeye hazırlıklıyım, beni öldürmek istediler uzun yıllar. Arkama Türkiye’nin en acımasız cinayetlerini işleyen çeteyi saldılar ama onlar bile vicdanlarının sesini dinlediler. Mesleğimin ilk yıllarında Dündar Kılıç İstanbul’un en ünlü mafya babasıydı; herkes titrerdi, ürperirdi. Ben bir yerde şans eseri karşılaştım, adam ceketini ilikledi ben geçerken! Bazı dönemler, Doğru Yol Partisi, REFAHYOL döneminde KGB’nin dinleme cihazlarını getirmişlerdi beni izlemek için. Bunu çalışanlar itiraf etti! Öncü gazetesi ve BTV; ben, Emin Çölaşan ve Aydın Doğan’a saldırmak, yani muhalif gördükleri ve toplum üzerinde etki sahibi olanları itibarsızlaştırmak, halkın gözünden düşürebilmek için her türlü saldırıyı mubah gördü. Düşünsene bir dönem de tepemizde helikopter, arkamızda otomobiller, tele objektifler, çeşit çeşit ajan hem Türkiye’de hem de yurtdışında izleniyorduk. Yazdıklarım yaşadıklarımın çeyreği. Devamı gelecek mi? Eğer yazmamı gereken bir süreç yaşarsam tabii. Nasıl bir süreç? İşe tekrar dönecek miyim, dönmeyecek miyim bu önemli. Dönmezsem devamını mutlaka getiririm Bu bir tehdit mi? Hayır değil, çünkü zamanım olacak yazmak için. Ama işe dönersem yeni serüvenler yaşayacağım. Bu seferde başka bir kitap için malzemeler çıkacak. Teklifler var mı? Var ama sonra konuşuruz bunları. Kitaptan Nerede 8 Milyon Dolar? Uğur Dündar, son üç ayda Ipsos KMG’nin Güven Anketi’nde üçüncü sıradan 13'e geriledi. Bu kitabı okuyunca neden böyle bir gerileme olduğunu anlamanız zor değil. Çünkü geçmişten günümüze büyük tezgâhlara, akıl almaz soru işaretlerine ışık tutuyor. Ona olan güven sarsılmalı, yoksa birilerinin fena canı yanacak! Kitaptan bir iki de örnek verelim: 19 Eylül 2005’te Arena’da Egebank’ı batıran Yahya Murat Demirel’in İngiltere’de gizli tuttuğu 30 milyon doları belgeleriyle yayınlandı. 1 Mart 2012 tarihinde ise Star gazetesi bu haberi yeniden keşfetti ancak bu kez söz konusu miktar 22 milyon dolara düşürülerek verildi. 8 milyon dolar bir anda ortadan kaybolmuştu. Tabii yedi yıl önce söz konusu haber nedeniyle TMSF Başkanı Ahmet Ertürk’ün Uğur Dündar’a verdiği teşekkür belgesi de. Uğur Sana Açıktan Bir Milyon Dolar! Arena'nın ilk yılları, Tansu Çiller'in başbakanlık döneminde Dündar bir de Türkiye'yi tanıtan mavi yolculuk programı yapmak istiyor. Ama sponsor gerekli. Günün birinde çok ünlü bir reklamcı onu davet ediyor ve 10 milyon dolardan bahsedip “Parayı Devlet Tanıtma Fonu'ndan sağlayacağım, sen ona karışma” diyor. Bu arada bu ünlü reklamcı ile Tansu Çiller'in arasından su sızmıyor! Ve son nokta reklamcıdan; “Devlet Tanıtım Fonu'ndan parayı ben alacağım, (Bu arada dönemin murahhas üyesi) Yaşar Eroğlu, sen ve ben açıktan 1'er milyon dolar yolumuzu bulacağız.” Bu teklifle beynine kan sıçrayan Dündar masadan kalkıyor, “Devletten 10 milyon alıp, bunun üç milyonunu çalacaktık! Mavi yolculuk projesi de, işte böyle bitti, bir daha inmemek üzere rafa kalktı...” C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear