25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

15 OCAK 2012 / SAYI 1347 5 Kumandanın ucundayız tek tuşla gidiyoruz Hakan Yılmaz televizyonun şanslı adamlarından biri. Elbette yetenekleri bu şansı ona veriyor. Hangi diziye konuk olsa, yoluna onunla devam ediyor. Hayat verdiği karakterle anılıyor. Bir süredir de Hakan Bey isimli kendi şovuyla ekranlarda. Televizyon kumandasının ucunda pamuk ipliğine bağlı bir iş yaptığını söylüyor. Haftanın yedi günü sette. Çalışmazsa daha çok yorulduğunu anlatıyor. akan Yılmaz 19992004 yılında “Ayrılsak da Beraberiz” dizisinde “Teoman” karakterine tam 500 bölümde hayat verdi. 20042005 sezonunda “Sevgili Karım” tiyatro oyunu ile de İstanbul ve Anadolu’da yaklaşık 80 kez sahnedeydi. “Avrupa Yakası”nda Osman Koçarslanlı karakterini bir bölüm için canlandıracaktı, 90 bölüm dizide kaldı. Evet, Hakan Yılmaz girdiği projeye nefes veriyor ve onu sürüklüyor. Yılmaz aynı zamanda uzun süredir “Yahşi Cazibe”nin Kemal’i. Bir süredir de “Hakan Bey” isimli kendi “talk show”unu sunuyor. Yeni yıl için de iddialı. Oynadığınız rollerle pek çok eve konuk oldunuz. Neredeyse sizinle büyüyen bir nesil var. Televizyonun şanslı adamlarından biriyim. Zaten çocukları ve gençleri yakaladınız mı onlarla birlikte büyüyorsunuz. Tabii biz yaşlanıyoruz o ayrı. Bugüne kadar rol aldığınız tüm diziler tuttu. Hepsi uzun solukluydu. Bir süredir de kendi “talk show”unuz Hakan Bey’i yapıyorsunuz. Nasıl başladı hikâye? Benim aklımda hep vardı ama cesaret Röportajlar: edemedim uzun zaman. ALİ DENİZ Yapamayacağımdan USLU değil de oturmuş ve bilinen insanlar var. Onların arasında yer almak zor. İyi de isimler bunlar. Zaten ilk zamanlarda çok sert eleştirenler oldu, çünkü seyirci affetmez. Ben de hep iyi işler yapayım, oyunculukta belli bir noktaya geleyim istiyordum bu işe başlamak için. Zamanı gelmişti. Şimdi her şey yolunda. Risk aldınız ama bu da oldu sanırım. Zaten konuk oyuncu olup sürüklediğiniz onca çalışmanız var. Bir televizyon kumandasının ucundayız, tek tuşla gidiyoruz. Kızgın tavada su tanesiyiz. O yüzden bir doktordan önemli değiliz aslında, böyle bakmak gerekli. Yani hayat kurtarmıyoruz. Ne olduğumuzu, nasıl olduğumuzu ve yerimizi bilmemiz gerekiyor. Bunlardan geriye kalan da başarı oluyor. En son programın ismine takmışlardı. “Apartman yöneticisi ismi” gibi diyenler de vardı “Bey mi Hakan mı?” ona biz karar vereceğiz diyenler de... Canlı yayın ayrı bir şey, heyecanı farklı olsa gerek. Her şeye açık. Var mı zor durumda kaldığınız zamanlar? Öyle tabii. Mesela bir kere konuklardan biri yayına tam dört dakika kala geldi ve ne yaptı biliyor musun? Duşa girdi! Gülme, girdi... Size de soğuk duş oldu tabii... Ne diyorsun sen, aynen! Hamam mı burası? Panik oldum, akış değişti. Diğer konuklarla işi kotardım ve 20 dakika böyle geçti. İşte o gün bu gün, işi kıvırabileceğimi gördüm. Dizi, program... Arada başka projelere konuk oluyorsunuz. Zamanla aranız iyi sanırım. Genelde, nerede olduğumu tam bilmiyorum. Çok karıştım, haftanın yedi günü ayaktayım. Eşimle ayrıyım ve kızıma zaman ayırmak için can siperane çalışıyorum. Ama biliyorum ki çalışmazsam daha yorgun oluyorum. p ra y Se so Ak H En büyük gerçek hayallerimiz Fotoğraflar: UĞUR DEMİR Onca karaktere hayat verdiniz. Hem bu tiplemeler de çok tuttu. Var mı normal hayatta başınıza gelen tuhaflıklar? Olmaz mı? O yüzden değiştirmek gerekti bazı şeyleri. Avrupa Yakası’ndaki Osman Koçarslanlı çok sahiplenilmişti. Silahla dolaştığımı sananlar vardı. XRay cihazlarına girdiğimde anahtarım ötüyordu, “Silahınızı bize teslim edin” diyordu güvenlikler. Bir keresinde denizden çıktım, bir çift geldi yanıma. Almanya’dan gelmişler öyle bir anlatıyorlar ki sanırsın yürüyerek geldiler. Adam eşi ile iddiaya girmiş üstümde silah var diye. Yemin ediyorum bu gerçek! Sordular bana, ben de “Var ama ıslak” dedim. “Şortunuzda mı?” dediler. Bir ara da Yangın Ayşe’de deli rolünü oynuyordum. Sokakta bir kadın çocuğunu kaçırmıştı önümden “Deli geliyor kaç” diye. Bu yüzden “Hakan Bey” bu algıyı epey kırdı. Dramatize etseniz biraz da karakterlerde kendinizi. Öyle bir teklif yok mu? Ben normal hayatımda da eğlenceli bir adamım. Ciddiyetimi sınamak istiyorum aslında. Elbette komedi başka, ömür boyu da oynayabilirim. Ama drama denemek gibi bir derdim var. Televizyonda yapılan işler çok fazla da sanat değil. Çabuk üretilip, çabuk tüketiliyor. Ya bıyık? Bir Orhan Gencebay’ın ve bir de sizin ki efsane oldu. Üç buçuk yıldır bıyık var ama sanki 35 yıldır varmış gibi. Bıyıksız kavun suratlı bir adamım. Oyuncu olmasaydınız ne olurdunuz? Grafiker olabilirdim. Bir dönem yaptım zaten. İlkokuldan bu yana folklor yapıyorum. Belki de dans ederdim, modern dansı da iyi bilirim. Ama ben dans ederken sizi görsem gülerim. Herkes gülebilir. Evet, ben de gülerim. Sanki ciddi bir şey yapmak bana yakışmayacak, hep altında bir mizah, bir tebessüm olmalıymış gibi geliyor. Artık bunu aşmam, aşmamız gerekli. Kızınıza yeterince zaman ayıramamaktan bahsetmiştiniz. Nasıl ilişkiniz? Büyük bir aşk yaşıyoruz onunla. On tane daha çocuğum olsa hepsi kız olsun isterim. Önceleri “Ben seninle evleneceğim” derken şimdi “Üç kişiye âşık oldum baba” diye geliyor okuldan. Çok fena bir şey bu! Benim için kızım öncesi ve sonrası var. Her şeyi değiştiriyor onlar hayatınıza girdiğinde. İyi bir değişim bu. Bir kere adam oluyorsun, sorumluluk ne demek anlıyorsun. Onun kokusu, baba demesi... İlk önce kızım sonra diğerleri geliyor. ürdürülebilir kültür sanat programcılığı dendiğinde akla gelen ilk isimlerden Serap Aksoy. “Alkışlar” programı bir milat. On yıl süren ve farklı kanalları gezen programın tadını arayanlar hâlâ çok. Aksoy’a göre bu bir misyondu ve işin mutfağından mini kültür sanat belgeselleri yapıyorlardı. Şimdi ise kültür sanat da çağın ritmine göre tüketiliyor, yani hızlı! Zaten çağın hastalığı bu hız. O ise sosyalleşme telaşından uzak kendine daha yakın. Yeni projeleri için çalışıyor. Kültür sanat programcılığı dendiğinde akla gelen ilk isimsiniz. “Alkışlar” on yıl sürmüştü, sanırım bu bir rekor. Özel kanallarda kültür ve sanat programı yapılmasının gerekliliğini hep düşünmüştük. Biz 10 yıl sürdürdük, tabii değişik kanalları gezinerek. Sanat programı yapmayı misyon edinmiştik o dönem. Hani sadece sanat haberleri vermek değil de işin mutfağına girerek mini belgeseller yapmak gibi. Sanatçı menşeli olmanız haber algınızı böyle yönlendirmiş olabilir mi? Evet, balerin ve oyuncu olmam işimi kolaylaştırdı. Program yapmanın da bir çeşit yaratıcılık olduğunu düşündüm. İşin mutfağı çok heyecanlı geldi. Ya şimdi? Şimdilerde kültür sanat haberleri veren programlar var tabii ama daha ziyade haber formatında. Biraz hızlı, tam çağın ritmine göre. Bizimki daha farklı bir sunumdu Siz bu zaman kapanından kurtuldunuz mu ya da nasıl kurtuldunuz? Anları yakalamaya çalışıyorum, derdim farkındalık geliştirmek. Sosyalleşme telaşından uzak kendime daha yakınım. Bilgi alma açgözlülüğü içindeyim. Hayal kuruyorum, spor yapıyorum, köpekleri seviyorum. Zaman telaşına düşmemek mümkün mü? Çağımızın en büyük hastalığının hız olduğunu düşünüyorum. Herkes telaşlı bir yerlere yetişmeye S çalışıyor, kimsenin hiçbir şeye tahammülü yok! Kendilerine bile. Doğadan uzak sevgisiz yığınlar halinde zaman tüketimi gibi. Hiç pişmanlığınız yok mu peki? Olmaz mı! Kendimle çok uğraşıyorum. Var olma savaşını dönem dönem içselleştirerek sürdürüyorum. Yeterince alınganım ve kırılgan bir yapım var. Duygularınız ne kadar hırpalıyor sizi, belki biraz katı ve sert olmak daha yaşanabilir bir hayat sağlıyor insana? Çok hırpalıyor. Güçlülük imajıma da çok inanıyorlar, oysaki ben hep uçlarda yaşıyorum, ara renklerim çok az. Çabuk yaralanıyorum. Sizin hayallerinizde ne var peki? Hayallerim hayatımın en önemli kısmı, çok hayal kurarım. Çünkü en büyük gerçeğin hayal olduğuna inanıyorum. Kiminle buluşurum sevinirim, kiminle buluşamam... Nasıl tutunduğunuz önemli hayata, benim hayatımı en çok aşk, doğa, hayvanlar ve sanat motive ediyor. Sinemanın, dansın, tiyatronun müziğin resmin olmadığı bir dünya düşünemiyorum. Sanat artık alışveriş merkezlerinde sunuluyor. Buna ne demeli? Hiçbir şey! Alışveriş merkezlerindeki o tüketim çılgınlığı içinde kaybolan insanların bir müzik sesiyle uyarılması ya da bir palyaçonun rolü bile etkili olabilir. Bir dönem siyasete de çok yakındınız. Şimdiyi nasıl yorumluyorsunuz? Hayatımın 10 yılını çok değerli bir siyasetçiyle yaşadım. Çok şey öğrendim, çok beslendim. Aktif siyasete girmem için de çok çağrılar aldım ama hep mesafeli durdum. Dünyanın geneline bakınca işlerin çok yolunda gitmediğini görüyoruz zaten. Kitleler sosyal adaletsizliği ve şiddeti besleyenlere karşı anarşi halindeler. Her şey büyük bir değişim ve gelişim içinde. Dilerim bu uyanış bizim siyasetçilerimizi de etkiler. Daha insan sevgisi önde, yapıcı ve yaratıcı vizyonlar geliştirirler. B ADNAN BİNYAZAR C M Y B C MY B Turhan’ın güçlü sezgisi eden fani, beyin ebedi... Ya birinden duydum bu sözü ya da böyle bir sözün konuya uyacağını düşünüp yazıya öyle başlamak istiyorum. Aklın yolu bir; ister bir düşünür söylemiş olsun, ister çift çubuk sahibi bir köylü; ne değişir! Derin anlamlar içeren onca atasözü bir tek kişinin ağzından mı çıktı?.. Son günlerde internette dolaşıma giren Turhan’ın bir karikatürü tam yerini buldu! Karikatürde; baba, takkeli oğluna elindeki mektubu uzatıp, “Okuyuver bana şu mektubu oğlum, deden Arap harfleriyle yazmış...” diyor. Karikatür, ancak ince zekâlarca yaratılan düşüncelerin çizgisel anlatımıdır. Arap harflerinin bir gün okullarda öğretilmeye kalkılacağı kimin aklından geçerdi? Niceleri gözlerinin önündekini göremezken, Turhan, iki kalem oynatışıyla, eğitimdeki geriye gidişin mantıkdışı çelişkisini o günlerde sezip çizivermiş. Schiller, “Doğa var eder, bizi insan kılan sanattır” diyor. Mustafa Necati, Hasan Âli Yücel gibi aydınlanmacıların dışında, milli eğitim bakanlarının çoğu, varılan aşamaları hiçe sayıp, eğitimi yeniden düzenlemeye kalkmışlardır. Onlar, ya eğitimin altyapısını besleyen bilimlerin, sanatların çağlarca emek verilerek elde edilen birikimlerin ürünü olduğunu bilmiyorlardı ya da gerçeği görmezden geliyorlardı... Şiirin, resmin, müziğin, düşünsel gelişimin, yaratısal üslubun, mimarinin, dekoratif sanatların evrelerini izleyenler; her yeni gelişimde bir öncekinin izini görürler. Bakanlık bir tür memurluktur. Bakanların temel görevi, eğitimde devrim yapmanın ancak Atatürk gibi büyük dehalara özgü olduğunu kavrayıp, yönetimlerindeki kurumları düzenince yürütmektir. Ne yazık ki eğitim dinsel istismarın aracı olalıdan beri, hep dayatılanı yaptılar. Oysa eğitim, şunun bunun dediğini değil, çağın gereklerini yerine getirmeyi zorunlu kılar. Eğitimi politik inatlaşmanın aracı sayanlar ise, boşuna vızıldamaktan başka marifeti olmayan kör arılar gibi bir süre ortalarda görünür, sonra ortadan silinip giderler. Her şeye din açısından bakılan günümüz ortamında, okullara Arapça dersleri koymak, elbette Milli Eğitim Bakanı’nın başarı çizelgesinde önemli bir satır oluşturacaktır. Ne var ki, uygarlıkta gerileme yoktur. Düşünen insan her çağda, gerçeğin, yaratıcılığın, özgünlüğün ardında olmuştur. Ancak bunun bilincinde olan yöneticiler, toplumlarının bilimde, sanatta ileri aşamalara varmasını sağlamışlardır. Milli Eğitim Bakanı, 89 yıllık Cumhuriyet’in temelini oyacak girişimlerde bulunacağına, gücü yetiyorsa okuma bilmeyen yedi milyonu düşünsün, öğretmenlerin sorununu çözsün. Okullar nerdeyse birer “şiddet yuvası” oldu, onu önlesin. Uyuşturucu kullanım yaşı gittikçe küçülüyor, bu soruna eğilsin. Ulusal eğitimde bir değişiklik yapılacaksa, bu ülkenin bilim adamları, düşünürleri, eğitimcileri, sanatçıları var. Hükümet edenler bilim yuvalarını bozacağına, onlara görüş bildirme, tartışma ortamı yaratsınlar. Onların varacağı sonuçlara uygulanma yolları arasınlar. Bu birikimler yok sayılıp, cemaatçi anlayışlarla eğitimi biçimleyenler, gün gelir yaptıklarının altında önce kendileri ezilirler. Almanya’da, “Straße” (sokak, cadde) sözcüğünde olduğu gibi, uluslararası yazımda sorun yarattığı gerekçesiyle, çift s sesi veren ß harfinin kullanımdan kaldırılması kamuoyunda aylarca tartışıldı. Demokrasi bu. Bizde ise her şey tepeden inme! Sanatçıların derin sezgilerinden ders alınsaydı, Türkiye, bu yüzyılda, insanımızın “insanca” yaşadığı daha çağdaş bir ülke olmaz mıydı?.. binyazar@gmail.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear