Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 7 ŞUBAT 2010 / SAYI 1246 Çoğunluğunu doktorların oluşturduğu doğa gönüllüleri derneği Symbiosis, çevre militanları yetiştiriyor ZÜLAL KALKANDELEN Psikopat bir darbe T ürkiye’nin darbe tartışmalarına boğulduğu bugünlerde, okyanusun ötesinde Amerika’da da darbe konuşuluyor. Ama ordakinin öyle garip bir kod adı yok: “Kansız şirket darbesi” diyorlar olan bitene... Haber sitelerinde, bloglarda büyük bir panik yaşanıyor. Ne mi oldu? ABD Yüksek Mahkemesi, aldığı bir kararla demokrasiye gerçek bir balyoz indirdi. Fakat orada ne olduğu anlaşılamayan birtakım iddialar ya da uçuk senaryolar yok; açıkça ilan edilen bir kanun değişikliği var. Yüksek Mahkeme, 21 Ocak tarihli kararıyla, şirketlerin ve tüzelkişilerin seçimlerde bir politik adayı desteklemek için yapacakları bağışların ve reklam harcamalarının sınırını kaldırdı. Oysa ülkede o güne kadar geçerli olan kanuna göre, şirketler destekledikleri bir adaya en fazla 2 bin 400 dolar bağış yapabiliyordu. Mahkemenin 4’e karşı 5 oyla aldığı kararın gerekçesi, tüzelkişilerin de gerçek kişiler gibi ifade özgürlüğüne sahip olması gerektiği. “Kurumsal vatandaşlık” (corporate citizenship), Amerika’da 1800’lerden beri süregelen eski bir tartışma. Konuyu bu çerçevede ele alanlar, şirketlerin sonuçta hissedarları temsil ettiğini; bu nedenle de, yasalar nezdinde gerçek kişilerle aynı muameleye tabi tutulmalarının doğru olduğunu savunuyor. *** Tam bu noktada tartışmanın içine dalıp şu soruları sormak gerek: Tüzelkişiler gerçek kişilerle aynı haklara sahipse, acaba seçimlerdeki etkileri de aynı mıdır? Başka bir ifadeyle, yıllık kârının yüzde birini kullanarak bir başkanlık adayının seçim kampanyasını finanse edebilecek dev bir şirketle gerçek bir insanın etkisi aynı mıdır? Dünyanın en çok kâr eden çokuluslu şirketlerine kıyasla sendikaların seçimleri etkileme gücü nedir? Bir politikacı, trilyonlarca doların seçim kampanyalarına yatırılacağı böyle bir sistemde, özel çıkarların temsilcisi olmaktan nasıl kurtulur? “Political speaker” olarak tanımlanan şirketlerin ifade özgürlüğü, “istenilen ölçüde para harcamak” olarak mı değerlendiriliyor? Öyleyse, para harcayamayan ya da parası diğerlerine göre daha az olanların ifade özgürlüğü daha mı azdır?.. Görüldüğü gibi, bu absürd durumu incelemeye devam ettikçe, sorular da ister istemez giderek garipleşiyor... *** Aslında demokrasiye inanan Amerikalıları paniğe sürükleyen neden kısaca şu: Ülkede yönetimin psikopatların eline geçtiğini görüyorlar. “İktidarda Obama yönetimi olduğuna göre, psikopatlar Demokratlar herhalde,” diye düşünebilirsiniz. Ancak işin özü farklı... 2003 tarihli “The Corporation” adlı bir belgesel vardı hatırlarsanız. Gösterime girdiğinde büyük ses getiren film, Amerikan yasalarına göre hukuksal anlamda birer “kişilik” olan şirketlerin, dünyayı nasıl yönettiğini anlatıyordu. O filmde, uzmanlarla yapılan görüşmelerden şu sonuç çıkıyordu: Şirketler insan olsaydı, psikopat olarak tanımlanırdı. Gözü kendi çıkarından başka bir şey görmeyen ve önüne gelenin kanını emip sömüren kişiliklerdi bunlar... Elbette insanların hayatına değer katan hizmet ve ürünleri etik bir şekilde üretenler de var. Ancak sorun şu ki, dünya, onların değil kapitalist düzende vampirleşen şirketlerin egemenliğinde... İngiliz hukukçu Baron Thurlow’un ta 18. yüzyılda dediği gibi, gerçek insan muamelesi gören bu şirketlerin ne lanetlenecek ruhları ne de hapsedilecek bedenleri var. Biraz geç oldu ama, Amerikalı paniklemesin de ne yapsın? Alın size en psikopatından bir darbe... Hem de özgürlükler ülkesi, demokrasi ihracatçısı Amerika’dan... G www.zulalkalkandelen.com / kzulal@yahoo.com Bireyin sağlığı doğadan geçer METE KIZIK ek çok kişi, kurum ve kuruluş son yıllarda sosyal sorumluluk projelerine katılıyor. Kimileri bu çabayı “reklam” ve “fonlanma” uğruna yapıyor. Kimileri ise sessiz, büyük bir özveri ve çabayla aydınlık saçıyor. İnsanı ve doğayı esas alan, çocukları hedef kitle olarak seçen bir örgütlenmeden Symbiosis Sağlık ve Doğa Gönüllüleri Derneği’nden söz edeceğiz. Çoğu Amerikan Hastanesi’nde çalışan sağlık ve doğa gönüllüsü doktorlar, 1999 yılında Symbiosis Sağlık ve Doğa Gönüllüleri Derneği’ni kurar. Gönüllülerin çoğunluğunu doktorların oluşturduğu Symbiosis “birlikte yaşamak, birbirine hayat vererek yaşamak” anlamı taşıyor. Sembol olarak ağaçlardaki kurtları yiyen ağaçkakanı seçmişler. Etkinliğin kurucusu Ayşen Erdil, Vehbi Koç Vakfı (VKV) Amerikan Hastanesi'nde işitme ve konuşma bozuklukları (odyoloji) bölüm şefi. Erdil, uzman doktor, hemşire, sağlık personeli, eğitimci ve çevrecilerden oluşan 810 kişilik gönüllü ekiplerle Doğubeyazıt'tan Hakkâri’ye, Çukurca’dan Nusaybin’e, Çıldır’dan Hanak’a kadar dolaşmış. Bunlarla P da sınırlı değil. Azerbaycan, Gürcistan, Afganistan ve Kosova’da kırsal kesimlerde eksikliği görülen sağlık hizmetlerinin ve eğitiminin ulaşmasını örgütlüyor. Gittikleri yerlerde sadece sağlık taraması yapmadıklarını, çevreyle de ilgili bilgi verdiklerini, özellikle 612 yaş gurubunda çevreye duyarlı “çevre militanları” yetiştirmeyi amaçladıklarını söylüyor Erdil: “Türkiye’nin en ücra bölgelerinde, hiç doktoru olmayan ya da sağlık hizmetinin aksadığı yörelerde gönüllü sağlık taramaları yapıyoruz. Adeta kuş konmaz, kervan geçmez yerleri seçiyoruz. Çünkü buralarda sağlık hizmeti yok, hem de doğa adına yapılacak çok iş var.” Doğaya saygı ve koruma olmadığında tüm canlıların olumsuz etkilendiğinin altını çizen Erdil, “Çünkü bireyin sağlıklı olmasının yolu doğaya sahip çıkmasından, doğayı korumasından geçiyor. 1999 yılından bu yana Kars, Van, Mardin, Şırnak, Hakkâri ve Ardahan’ın değişik ilçe ve köylerinde 13 bin çocuğa yüz yüze ulaştık. Onları hem sağlık taramasından geçirdik, hem de doğaya sahip çıkmaları konusunda neler yapabileceğimizi konuştuk. Yöre halkıyla, özellikle de kadınlarla sohbet ediyoruz. Üreme sağlığı, çocuk bakımı, kız çocuklarının okumaya devam etmesi ve meslek seçimi gibi pek çok konuda bilgi veriyoruz” diyor. DÜNYAYI DÜŞÜN Bu etkinlikler kapsamında şimdi de 612 yaş arası çocuklar için “Dünyayı Düşün” adıyla bir program hazırlanıyor. Programda yerel özellikler dikkate alınıyor. Erdil yeni etkinliklerini şöyle anlatıyor: “10 senedir çocuklarla yaptığımız çalışmalarda onların, giderek daha çok test çözen, önüne konan iki şıktan birini seçen, sorgulamadan uygulayan bireyler olmak üzere eğitildiğini görüyoruz. Belki yeni dünya için bu doğru, bilemem, ama biz en azından düşünmelerini hedefledik. Sunumumuzda esas olarak anlatmak ve karşılıklı iletişimle onların düşünmesini istediğimiz şey şefkat... Onlara toprağın, bitkilerin, ağaçların, suyun üzülebileceğini, küsebileceğini anlatıyoruz. Hayvanların aile hayatı olduğunu, yavrularını koruduklarını anlatıyoruz. Bu dünyanın hâkimi insan mı olmalı, bunu düşünmeye yöneltiyoruz. Doğal kaynakların bitebileceğini, 5 TL’ye satılan bir gömlek üretilsin diye ne kadar çok su harcandığını anlatıyoruz. Yunusların havuzlarda mutlu olmadıklarını anlatıyoruz. Havuzlara gitmeyin demiyoruz, bizde yasak yok ama empati yapmayı öğretmeye çalışıyoruz. Çevrelerindeki her şeyin yaşama hakkı olduğunu, ancak birbirimizi yaşatarak yaşıyabileceğimizi, sevgiyle baktıkları zaman farklı şeyler görebileceklerini anlatıyoruz. Dünyadaki bütün çocukların şanslı olmadığını anlatıyoruz. Gayemiz onları üzmek değil, ama gözleri görsün, kulakları duysun ve zihinleri algılasın, yalayıp geçmesin istiyoruz. Kaynaklarımızın hor kullanılmaması gerektiğini anlatıyoruz. Onlara diyoruz ki ‘Sizin yaşınızdayken bize kimse kaynaklarımızın bitebileceğini söylemedi, biz dikkatsiz davrandık, kusurumuza bakmayın’. Bilinçli tüketici olsunlar, pilli oyuncak isterken pilinden sorumlu olsunlar. Pili ne yapacaklarını düşünsünler istiyoruz. Maalesef çok bilenler ‘aman daha çok tüketin’ diyor. Onlar bizim projemize ne der bilemiyorum? Ama biz bildiğimizi okumaya devam edeceğiz. Ben bu ekonomik krizden pek umutluydum, kapitalist düzenin sonu geldi diye ama hafta sonu çoluk çocuk alışveriş merkezlerini dolduranlar moralimi bozuyor.” Symbiosis Sağlık ve Doğa Gönüllüleri Derneği'nin üyelik kartında Ataol Behramoğlu’nun kaleme aldığı andı kabul edenler “dünyayı düşünme gönüllüsü” oluyor. Üyeler için bir iletişim portalı hazırlanıyor. Bu çalışmalardaki öncü rolüyle, topluma ve yaptığı işe bağlılığın göstergesi olan projeler gerçekleştiren kişilere verilen Margarette Golding Ödülü’nün sahibi Erdil. Bir “aydın” sorumluluğuyla çabalıyor. Tıpkı önceki ödül sahipleri Türkan Saylan, Dilek Sabancı ve Ayşe Mayda gibi. G http://kureseldenyerele.overblog.de/ C M Y B C MY B