Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2 PARİS 28 HAZİRAN 2009 / SAYI 1214 MİLANO bırakmıştı. “Öteki”ni tanımak, anlamak için paha biçilmez bir fırsat, olanak. Ne o, adamın okuduğu okulda Kapadokyalıya “Avrupalı” denmezmiş. Peki karşısındaki Kasımpaşalı ondan aşağı “Avrupalı” mıydı acaba? Diplomasi yapmayı çim sahada çalım, müzakerede tartışmayı Zidan’ımsı kafa atmakla eş tutan adam birdenbire “Fransa’da Türkiye Mevsimi”ni iptal etmek tehditini savuruverdi. Aynı soydan “erkek” hasmının ekmeğine yağ süreceği konusunda “Bir bilen” uyardı, anlaşılan. Paris Büyükelçiliği “temizliği” üstlenip, söylentiyi yalanladı. 1 Temmuz’dan itibaren 400 civarında kültürel faaliyet “Gönülsüz Fransa”nın, öğrenmeye, tanımaya açık “Gönüllü Fransızlar”ına “Türkiye, Türkiyeler, Türklükler” sunacak. Herkese kolay gele... Kimbilir bakarsınız Fransızlar bu “Mevsim”in ardından, Türkiye’ye daha az Fransız olurken, Türklerde Fransa’ya Fransız bakmaktan biraz olsun kurtulabilirler. G Fransa’da Bir Mevsim: Türkiye UĞUR HÜKÜM ransızcada güzel bir deyiş vardır: “Bir kırlangıçla bahar gelmez.” Çok kırlangıçla gelir mi? Bozduğumuz iklimlere rağmen gelme şansı biraz daha yüksektir kuşkusuz. Çünkü o kırlangıçlar (şimdilik) zamanında geleceklerdir. Peki, 9 aylık bir “Fransa’da Türkiye Mevsimi” düzenlemekle Fransa’nın, Fransız egemen görüşü, Fransız kamusunun Türkiye ve Türklere ilişkin önyargısı değişir mi? Bu “Mevsim”in ardından Fransa’nın resmi tavrını beklemek, “bir kırlangıcın ardından baharın gelmesini beklemek” kadar abesle iştigal etmektir. 1 Temmuz 2009’da başlayıp 31 Mart 2010’da bitecek “Fransa’da Türkiye Mevsimi” bu tür faaliyetlerin ne ilki ne sonuncusu. Yeryüzündeki farklı kültürlerin Fransa’da daha iyi tanınabilmesi amacıyla F başlatılan (kısmen de ticari) bu tipte “Yıl”, “Sezon” ve hatta “Bahar”, “Sömestr” gibi faaliyetlerin ilki 1985’te Hindistan etrafında yapılmıştı. Katı kurallar belirlenmese de 2003’te Cezayir ile düzenlenen programda (OcakAralık 2003) olduğu gibi, sivil toplum ve resmi makamların yerinin daha iyi tanımlandığı bir tarz, bir “norm” ağırlık kazandı. Fransız Dışişleri Bakanlığı’na bağlı resmi “Culturesfrance” kurumunun denetiminde, muhatap ülkelerin yetkili makamlarıyla anlaşmalı, özel sektör destekli bu yaklaşım çerçevesinde “Yıl” veya “Sezon”lar hazırlandı. “Fransa’da Çin Yılı”, “Nova Polska/Yeni PolonyaFransa’da Bir Polonya Sezonu”, “Brezilya, BrezilyalarFransa’da Brezilya Yılı”, “Francoffonies, Fransa’da Frankofon Festival”, “Corée au Coeur/Gönüldeki Kore: Diplomatik İlişkilerin 120 Yılı”, “Arménie, mon Amie/Dostum Ermenistan Fransa’da Ermenistan Yılı”, FransaQuebec, Dört Yüzyıllık Kardeşlik ve Fransa’nın AB Dönem Başkanlığı’na denk gelen “Avrupalı Kültür Sezonu” düzenlendi. Her seferinde devlet veya hükümet başkanları Fransız muhataplarıyla açılışlara, törenlere katıldılar. “Türkiye Mevsimi”ne gelince işler yavaşladı, yavanlaştı, kesatlaştı, kasıtlaştı. 500 yıllık ayrıcalıklı diplomatik ilişkiymiş; Türkiye’de Fransızca üniversiteler, liseler, hâlâ 2 milyonun üstünde Frankofon varmış; Mustafa Kemal ve takipçilerinin ölçütleri “Fransız Devrimleri”, rotaları “Aydınlıklar”mış. Hepsi unutuldu... Ne o, adam aşırı sağın oylarını sağlama alacakmış. Halbuki içten bir Türkiyesever, Türkiyeli bir AB’nin tarihsel gereğine inanan eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac halefi Nicolas Sarkozy’ye Fransızca deyimiyle bir “Zehirli” değil “Ballı Hediye” Gelin, çiğneyin, geçin ASLI KAYABAL ir grup sokak sanatçısı kanalizasyon kapaklarını birer sanat yapıtına dönüştürmeye karar verince Milanolular “lağım kapağı sanatı” ile tanıştı. Porta Genova semtinde Tortona ve çevresinde sokaklarda rengârenk resimlerle bezenen lağım kapakları kent sakinlerini, “gelin, çiğneyin, geçin” diyerek davet ediyor. “Altin Ustu” adıyla hayata geçen bu proje Milano’yu baştan başa optik kabloyla dokuyan Metroweb’in kuruluşunun onuncu yılında kente yeni bir kültürel soluk katmak düşüncesiyle doğdu. Kanalizasyon kapaklarında yaratıcılıklarını sergileyen bu sanatçıları duvar ressamları ile karıştırmamak gerek. Çünkü onlar bildiğimiz grafiti sanatçılarından çok farklı. Daha çok şehir ressamı olarak anılmak istediklerinden “urban painter” diye tanınmayı doğru buluyorlar. Sanatsal yaratıcılıklarını kent mobilyaları üzerinde konuşturarak, asık yüzlü kentlere “yeter artık” demek istiyorlar. Kanalizasyon kapaklarını resimlemek isteğinin ardında, güler yüzlü, renkli ve neşeli bir kent özlemi yatıyor. Bu ressamların ortak çabası sonbahar ve kış aylarında çoğu zaman gri yüzlü, sislipuslu Milano’ya alternatif bir kent arayışı. “Bu sanat Berlin’de hayata geçtiğine göre Milano’da da geçebilir” düşüncesiyle yola çıkan sokak sanatçıları yaratıcılıklarını şimdilik Porta Genova semti ve çevresindeki sokaklarda konuşturuyor. Daha şimdiden moda, reklam ve tasarım dünyası bu şehir ressamlarının peşine düştü. Çünkü kanalizasyon kapaklarını birer sanat yapıtına dönüştürmeyi beceren bu genç ustaların kendi alanlarında da yeni işler üretebileceklerini umuyorlar. Yıllarca yer altında, kimsenin gözüne batmadan, fark edilmeden çalıştılar, ama şimdi birileri onları keşfetti ve peşlerine düştü. Her gün yüzlerce insanın üzerinde yürüdüğü, ayaklarıyla çiğnediği, bazen bisikletiyle hızlıca geçtiği kanalizasyon kapaklarının kent halkıyla içli dışlı, bir arada yaşaması hedeflendi. Lağım kapaklarının ressamları yapıtlarının kentlerin can damarı sokaklarda yaşamasını istiyor. Bu yüzden varsın vatandaşlar çiğnesin sorun değil zaten bu işler insanlar ezsin, çiğnesin diye üretildi. İtalyanlar “tombino art” diye adlandırıyor bu sanatı. Kent merkezine on dakika uzaklıktaki Porta Genova’da şehir ressamlarının fırçalarıyla birer sanat yapıtına dönüşen her biri diğerinden farklı rengârenk kanalizasyon kapakları keşfedilmeyi bekliyor. Meraklısı için küçük bir not, bu açık hava sergisi 6 Kasım’a kadar Tortona, Savona, Montevideo, Bergognone ve Stendhal sokaklarında devam ediyor. G aslikayabal@hotmail.com B STOCKHOLM Adıyla sanıyla korsan... OSMAN İKİZ emileri talan eden korsanları filmlerden, kitaplardan tanıyoruz. Kuru kafalı bayraklarıyla denizlerde korku salan o korsanlar tarihe karışalı yüzlerce yıl oldu. Günümüzün korsanları ise eskilerden çok farklı; kılıç kullanmıyorlar, hatta şiddete karşılar. Silahları bilgisayarlar. Bilgisayarlar ile ulaşabildikleri ne kadar film, müzik ya da benzeri kültürel eser varsa ekranlarına indirmeyi hak sayıyorlar. Korsanların isim babası ve reisi de Vikinglerin soyundan bir İsveçli. Avrupa Parlamentosu seçiminde İsveç’ten Strasbourg’a bir temsilci göndermeyi başaran Korsan Partisi’nin lideri Rick Falkvinge. Aslında adı Rickard ama bir korsan liderin adının havalı olması gerektiğini düşünmüş ki kendini Rick diye tanıtıyor. Falkvinge, daha 16 yaşındayken program geliştirmeye başlayacak kadar haşır neşir bilgisayarla. Ona göre yaşadığımız çağa “bilişim çağı”, “iletişim çağı” gibi isimler verilse de çağın gerektirdiği adımlar atılmıyor. Parlametodaki bütün partilerle temasa geçtiklerini, telif hakları yasasının gerçekçi olmadığını, yasaklama ile bir yere varılamayacağını anlatmaya çalıştıklarını ama partilerin gelişmenin farkında olmadığını söylüyor. Partilerle temastan sonuç alamayınca da adıyla sanıyla Korsan Partisi’nin kuruluşuna öncülük ediyor. Korsan Partisi ile siyaset dünyasına yepyeni bir ses getiriyor. Partinin kuruluşu aslında Gurur seremonisi Meksika LGBT (Lezbiyen, Gay, Biseksüel ve karışık kimlikliler) haklarının en çok yankı bulduğu ülkelerden biri. Başkent Mexico City’de farklı cinsel kimlikleri olanların kurumlar karşısındaki eşitlikleri 2006’da kabul edildi, Zona Rosa ise LGBT’lerin ikamet ettiği bölge olarak herkes tarafından kabul edilmiş. Böyle olunca da her yıl geleneksel olarak düzenlenen LGBT Gurur Seremonisi eylemlerden daha çok böylesi renkli görüntülere sahne oluyor. G Korsan Körfezi adlı internet sitesiyle başladı denebilir. O sitenin arkasında da Falkvinge var. Film ve müzik paylaşım sitesi olarak kurulan Korsan Körfezi (The Pirate Bay) adlı site milyonlarca ziyaretçisi ve kullanıcısıyla kurulu düzenin kurallarını zorlayınca şimşekleri üzerine çekti. Sanatçıların telif haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle sitenin kapatılıp kurucularının yargılanması gündeme geldi. Tartışmalar sürerken Korsan Körfezi’nin destekçisi Falkvinge konuyu siyasi platforma taşımanın zamanı geldiğini düşündü. Düşüncelerini kaleme alıp siteye koyunca umduğundan büyük destek gördü. 1 Ocak 2006’da Korsan Partisi’nin kuruluşu için bir deklarasyon hazırlayarak yeni bir site kurdu. Kısa zamanda 1500 imza toplanarak partinin kuruluşu resmen gerçekleştirildi. Korsanlar 2006’da parlamento seçimlerine girdiler ancak 0,6 oranında oy toplayabildiler. O sıralar sadece dar bir çevrenin desteklediği, çoğunluğun varlığından bile haberi olmadığı Korsan Partisi, büyük müzik ve film şirketleri sayesinde adını bütün dünyaya duyurmayı başardı. Şirketler Korsan Körfezi adlı internet sitesini telif haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle mahkemeye verince Korsan Partisi’nin adı da duyuldu. Hele bu yıl nisan ayında mahkeme site yöneticilerini mahkum edince parti üyelerinin sayısı bir haftada üçe katlandı. Avrupa Parlamentosu seçimi öncesinde de üye sayısı katlanarak arttı. İsveç’teki gelişmeye paralel olarak birçok Avrupa ülkesinde de kardeş korsan partileri kuruldu. Yeni kurulanlar seçime hazırlıklı olmadığından varlık gösteremediler, ama İsveç Korsan Partisi yüzde 7.7 oranında oy toplayarak Strasbourg’a bir temsilci göndermeyi başardı. Şimdi Avrupa Parlamentosu’nda telif hakları yasasının ve devlet kurumlarına gizli dinleme olanağı sağlayan yasaların kaldırılmasını isteyen yeni bir ses var. G MADRİD Bir Franco bir de boğa demeyin İspanyollara... IŞIK CANSU CANAYAK aziran ayı boğuyor Madrid’i. Öylesi bir sıcak, arada bir yağıveren yağmur. Tıklım tıklım sokak kahveleri ve Plaza Mayor’da durmaksızın akordeon çalan sokak çalgıcıları. Sangria’ları, yaz şaraplarını, biraları sıcağa inat içen, su gibi akıp giden dilleriyle avaz avaz konuşan, bence bizden hiç farklı olmayan tipleriyle sokakları dolduran İspanyollar. İspanyollar diyorum, aynısını Bask Ülkesi’ne, yani İspanya’nın kuzeyine gittiğimde H söyleyemem, biliyorum. Barcelona’nın başkenti olduğu güzel Katalunya bölgesine gidip onlara, Katalansınız yerine “İspanyolsunuz” desem azarı yeyip otururum yerime, farkındayım. Çünkü onlar kendilerini on yedi ayrı ülke otonom bölgeolarak çağırıyor, öyle de yaşıyorlar. Öyle ki, “Madrit’te Flamenko’yu nerede izleyebilirim?” diye sorarsanız, ayrı bir ülkeden bahseder gibi cevap veriyorlar, “O dediğin bizim değil, İspanya’nın güneyinindir” diye. Madrid, 15. yüzyıldan beri başkent ya ne de olsa, o havayı taşıyor haliyle. Kırktan fazla müzesi var mesela, hepsini gezecek değiliz elbet ama Prado’yu, Reina Sofia’yı gezmemek olmaz. El Retiro parkında boş boş yürümemenin, Real Madrid’in stadyumunu görmeden, buranın iki büyük takımının, Atletico Madrid ve Real Madrid’in Franco döneminden kalma Frankocu Cumhuriyetçi damgalarını ve hâlâ süre giden zıtlıklarını bilmeden bu şehirden geçmenin olmayacağı gibi. Dar sokakları, dar balkonlu üçdört katlı evleriyle durmadan yaşıyor Madrid. Hep böyle değildi elbet, onlar da bedeli önceden ödeyenlerden, malum Franco dönemiyle... Artık Avrupa’daki o yalnız ülke olmamanın, seyahat edebilmenin, birden fazla televizyon kanalına sahip olabilmenin, İspanyolca’dan başka bir dili öğrenebilmenin kendilerinden bir zamanlar nasıl esirgediğini anlatıyor hep orta yaşlı Madridliler. Bu yüzdendir ki, yeni nesli son derece serbest yetiştiriyor bir kuşak önceki İspanyollar, çocuklarının insan olmanın haklı özgürlüğünü yaşamalarından yana oldukları belli. Yani Franko deyince üzülüyor bizim kıvrak İspanyollar, ah, bir de boğa güreşi deyince. Modern İspanya için neredeyse bir utanç, boğayı sağdan sola koşturup sonunda öldürmenin adının “gelenek” konması. Bir de şovun sonunda matadora performansı iyiyse öldürülen hayvanın kulaklarının hediye olarak verilmesi olayı var ki, morallerini yerle bir ediyor hümanist İspanyolların. Ama ne dersek diyelim, onlar paçayı iyi kurtarmışlar. Çok değil, 3040 yıl önce kadınların kendi başlarına banka hesabı bile açamadığı ülkelerinde, bugün evlenebiliyor, aile kurabiliyor lezbiyenler ve gayler. Durmadan yükseliyor İspanya, dibe vurdukları uzun yıllardan sonra nihayet yukarı çıkmanın iç rahatlığıyla. G C M Y B C MY B