Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
12 Herkes kendi şarkısını yazar GÜLER’in ikinci albümünün adı “Bu Kadar Yeter”. Genç müzisyenin yeni albümündeki şarkılarına karamsarlık hâkim olsa da, o umudunu koruyor. Dinleyicilerden bir de isteği var; şarkılarına kendi öykülerini yazmaları. Ali Deniz Uslu G üler 1981 İstanbul doğumlu. Bursa’da müzik eğitimi aldı. Eğitimi sırasında başladığı müzik hayatına, İstanbul’da devam eden Güler bundan iki yıl önce ilk albümünü yayımladı. İlk albümünde istediğini yakalayamayan Güler’in ikinci albümünün adı “Bu Kadar Yeter”. Güler, ilk albümünde yaşadığı hayal kırıklığını üstünden atmış, hatalarından da ders almış. Şimdi istediğini yapıyor ve özgür. Yeni albümünün adı da buna bir gönderme. Müziği ciddiye alıp müzik yapmaya ne zaman karar verdiniz? Liseden bu yana müzikle uğraşıyorum, ama profesyonel anlamda 2003’te bu işe başladım. Bursa’da öğrencilik yaptığım dönemde sahne ve bar programları yapıyordum. 2006’da ilk albüm geldi, ama hiç içime sinmedi, istediğimi yapamadığım için de orayı miladım olarak düşünmedim. Hatta ilk albüm sürecini hayatımdan kesmiş ve makaslamış durumdayım. İlk albümde yanlış ya da eksik olan neydi? O dönemde amatör olmadığımı, bu işi çok rahat yapabileceğimi düşünmenin verdiği zaaf beni kandırdı. En büyük eksikliğim doku uyuşmazlığı yaşadığım firmaydı. Normalde punk tadında yaptığım şarkılar dokuz sekizlik oryantal ritimlere dönüştü. Ben de sözleşmeme attığım imzanın altında kalarak sistemin getirdiği dayatmaya yenik düştüm, elbette bu bana çok iyi bir tecrübe oldu. Yaşadığınız hayal kırıklığından sonra yeniden müzikte yol olmak kolay olmasa gerek. Kendinizi anlatmak isterken yanlış anlaşıldığınızda sonuçlar çok can sıkıcı olabiliyor. İlk albüme kadar hep sahnelerdeyken sonradan sahneden ayağım kesildi. Yaptığım ile yapmak istediğim şey farklı olunca ben de içimdeki tutarsızlığı bir süre dolduramadım. Güler yeni klibini “Adem Olan Anlar”a çekti. ROCK MÜZİĞE İNANIYORUM... Bu “Bu Kadar Yeter”e de yansımış. Albümün adı da bir gönderme sanırım. Bu süreçte beni hep depresif şeyler besledi. Sıkıntılar, hayal kırıklıkları ve yeniden umutlanma bu albümün genel havasını verdi. Bu albümdeki şarkıları insanlar maalesef aşk şarkıları zannediyorlar ama değiller. Yalnızca “Sevgilim Hoşçakal” bunu anlatıyor. Şarkılarım genelde çok içe dönük ama insanlar şarkıları kendileri yazarlar ve içlerindeki hikâyeyi ona öykünürler. Bu güzel bir değişim ama besteci farklı anlamlarını dinleyene ulaştıramazsa bir çatışma da kaçınılmaz olur. Yani insanlar görmek istediklerini görür. Belki de doğru olan bu. Müziğini bir tanıma sığdırabiliyor musunuz? Yaptığım müziğin tamlanan kısmında karar kılındığı sürece tamlayan kısmının çok önemli olduğunu düşünmüyorum. Yani pop rock, alternatif rock, indie rock benim için çok anlamlı sınıflandırmalar değil. Ben rock müziğe inanıyorum. Ben ise alternatif ve pop rock arasında bir paralellik görüyorum ama yine de tamlama koymayı doğru bulmuyorum. “Sevgilim Hoşçakal” isminizden ve albümden daha fazla tanınıyor. Bu sizi rahatsız ediyor mu? Rahatsız etmiyor ama mutlu da etmiyor. Zaten ya isminiz şarkıyı tanıtır ya da şarkınız isminizi tanıtır. Şimdi şarkı önde gidiyor. Albümü kendi imkânlarınızla çıkarmıştınız. Bu da geçmişe yönelik korkular nedeniyle müzik piyasasına bir tepki miydi? Ben ilk albümde yaşadıklarımdan ağır hasarlarla çıktım, güvenimi yitirdim, o yüzden hiçbir firmaya gitmedim ve kendi imkânlarımla yaptım. Müzik için önceden çok ödün verdim, şimdi de bunun ötesine geçmek ve yaralarımı sarmak istiyordum. Bu albüm beş şarkıdan oluşuyor. Bu da müziğin kolay tüketildiği bir zamana bilinçli bir gönderme mi? Üretmek sancılı ve zor bir süreç. Ben de bir şeyler yaratmanın derdine düşmüşüm. Zaten sunulanı anında tüketip yok eden bir zihniyete sahibiz. Ben de ilk albüme 12 şarkımı koyup heba etmek istemedim, bu gerçek. Ben kolay şarkı yapamıyorum, kolay yaptığım şarkılar da “kolay” oluyor. Maddi ve manevi olarak karşılığını alamadığımız ve beslenemediğimiz bir sektöre hak ettiğinden fazla hizmet etmemiz gerekiyor. Ben de az ama sıkı şarkılarla yola devam ediyorum. Şimdi neler yapıyorsunuz? Sezen Aksu’nun “Adem Olan Anlar”ına klip çektik. Ekim başında, yani insanların yazı bırakıp geceleri kullanmaya başladıklarında yine sahnelerde olacağım. G Zimbabve’nin asi kadın müzisyeni Zekeriya S. Şen Z imbabve’li şarkıcı Chiwoniso Maraire ilk albümünde bir rock grubu ile ortaklaşa enstrümantal ritimler üzerine yapılandırılmış bir çalışma çıkardı. Bu doğrultuda ilerleyeceği düşünülürken yeni çalışması “Rebel Woman”da geleneksel mbira tarzında olgun bir üretim gerçekleştirdi. Barış, eşitlik ve aşk konularına değinen “Rebel Woman”, güncelliği ile dünyamızın bugünkü sıkıntılarını dile getiriyor. Başrollerde ise kadınlar var… Başkent Harare’de yaşayan sanatçı, albümünde etrafındaki karmaşayı iyimserlik içerisinde yansıtıyor. Savaştan kolonileşmeye, eşitsizlikten politik baskılara kadar birçok nedenden dolayı acı çeken sessiz halkın sesi oluyor. “Rebel Woman” sanatçının ülkesinin sınırları dışında kaydettiği ilk uluslararası çalışması ve albümde yer alan kişisel parçalar umut, ilham, dayanışma ve birliktelik unsurları taşıyan birer hikâyecik. Zimbabve’nin geleneksel ezgileri sanatçının müziğinin temelini oluştururken, aynı zamanda küresel alışverişe de katılıyor. Hayata, Amerika’da 1976’da katılan sanatçı, müzikle büyüdü. Dört yaşında geleneksel çalgı aleti mriba çalmayı öğrendi. Kuzey Afrika Şona uygarlığına kadar uzanan mriba, ahşap kutuya monte edilmiş metal dişlerden oluşuyor. Çalgıcı bu dişleri başparmağı ile gerilim yaratarak çalıyor. Müzik çalışmalarını ailesinin albümlerinde konuk sanatçı rolleri üstlenerek sürdüren genç Chiwoniso, böylece stüdyo tozuna da bulaştı ve müzisyen olma patikasına sokuldu. Ülkesinin ilk hip hop grubu “A Peace of Ebony”ni kurdu. Burada kazandığı tecrübeyle 1997’de ilk solo çalışması “Ancient Voices”ı çıkardı. Kısa bir dünya turundan sanatçı annelik zevkini tatmak için sahnelerden uzaklaştı. Üç yıldır yapımcı Keith Farquharson ile Zimbabve, Güney Afrika, İngiltere ve Vermount’ta yeni albümü üzerine çalışan sanatçı, yanına aldığı birçok önemli yerel sanatçıyla kapsamlı bir çalışmaya imza attı. Ham gitar vuruşlarının hâkim olduğu, yaşlıların iyileştirici gücünü konu eden “Vanorapa” adlı parça ile perdeyi açan albüm, “Hırsızların Toprağı” olarak çevirebileceğimiz “Matsotsi” ile kulaklarımıza süzülüyor. Tam bir ritimsel cümbüş olan “Gomo”, sanatçının atalarının geldiği dağlık bölge için yazılmış bir ağıt. Parçayı dinlerken kendinizi geleneksel bir Zimbabve seremonisinde hipnoz halinde dans ederken hissedebilirsiniz. Albüme adını veren “Rebel Woman” parçası ise Zimbabve’nin kurtuluş savaşında kadınların çektiği ve yüklenmek zorunda kaldıkları zorlukları anlatıyor. Albümde birkaç parça ister istemez Zimbabve’nin gelmiş geçmiş en başarılı şarkıcısı Oliver Mtukudzi’yi aklımıza getiriyor. Bunun en büyük nedeni, Oliver’in bateristi Sam Mataure’nin neredeyse her parçaya katkıda bulunması. Her ne kadar Chiwoniso’nun hamurunda soul, R&B, reggage ve rock tarzları yatıyor olsa da “Rebel Woman”ın müzik sentezi mbira tarzının ekseninde dönüyor. Angelique Kidjo’nun ateşini, Oliver Mtukudzi’nin ilhamını, Thomas Mapfumo’nun asiliğini ve insan olmanın anlamını taşıyan albüm günümüz dünya müziğinde son zamanlarda Kuzey Afrika’dan çıkan en derin çalışma. G muzik@tikabasamuzik.com Helldorado’dan Türkiye turnesi A Drinking Song isimli şarkılarıyla tanınan Norveçli rock grubu Helldorado yeni yayımlanan “The Ballad of Nora Lee” albümünün tanıtım turnesi için Türkiye’ye geliyor. Helldorado sonbahar turnesi kapsamında 1 Ekim’de İzmir, 2 Ekim’de İstanbul ve 4 Ekim’de de Ankaralı müzikseverlerle buluşacak. Helldorado 2001 baharında, Norveç’in Kuzey Denizi’ne bakan şehri Stavanger’de kuruldu. Grup, vokal ve gitarda Dag Vagle, bas, geri vokalde Hans Wassvik, davulda ise Morten Jackman’den oluşuyor. 2002 sonbaharında “Zoom” isimli yerel müzik yarışmasını kazanıp Oslo’daki büyük finale giden üçlü, evlerine birincilikle döndü. Yarışma ödülü olarak da Norveç turnesiyle birlikte birkaç İngiltere ve Almanya konserine çıkma hakkı kazandı. Kısa bir süre sonra, Kasım 2002’de yerel plak şirketi CCAP’den mini albümleri “Lost Highway” yayımlandı. Grubun ilk albümü “Directors Cut” ise Şubat 2004’te piyasadaydı. Albüm, daha sonra “Glitterhouse” etiketiyle Avrupa’ya dağıtıldığında Helldorado adını geniş kitlelere duyurdu. Glitterhouse İngiltere direktörü Helldorado’yu; “The Cramps, 16 Horsepower, Chris Isaac ve The Gun Club karışımı mükemmel bir sentez” olarak yorumluyor. Norveçli grubun son albümleri “The Ballad of Nora Lee” ise 2007 yılında “A Drinking Song” isimli şarkı ile keşfedildi. Ayrıntılı bilgi için: http://www.biletix.com G C M Y B C MY B