23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 10 AĞUSTOS 2008 / SAYI 1168 İki Çizgi Venedik yolunda Deniz Yavaşoğulları elim Evci, 1975 doğumlu genç bir yönetmen. “İki Çizgi” ise bu genç yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi. Film, birlikte yaşayan iki sevgili fotoğrafçı Mert ve iş kadını Selin’in ilişkisi üzerinden gidiyor. Çıktıkları bir yolculuk çifte, kafalarında birbirlerine dair oluşturdukları, kimlikleri, rolleri kıracak durumlar yaratıyor. İki Çizgi 27 Ağustos6 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek 65. Uluslararası Venedik Film Festivali’nde Türkiye’yi temsil ediyor. Film festivalin, International Film Critics’ Week bölümünde, Golden Lion of the Future ödülüne aday gösterildi. Seçkinin, yönetmenlerin ilk filmlerinden oluşturulduğu bu bölümde yedi film yer alıyor. İki Çizgi, seyirci karşısına ilk kez bu festivalde çıkacak. Türkiye’de vizyona girmesi ise uluslararası festival yolculuğunun ardından olacak. Evci ile filmi konuştuk... İki Çizgi, genç yönetmen Selim Evci’nin ilk filmi. Konu, birlikte yaşayan iki sevgili; fotoğrafçı Mert ve iş kadını Selin’in bir yolculuğa çıkmasıyla gelişiyor. İki Çizgi, 65. Uluslararası Venedik Film Festivali’nin “International Film Critics’ Week” bölümünde, “Golden Lion of the Future” ödülüne aday gösterildi. Film seyirci karşısına ilk kez bu festivalde çıkacak. S Filmin ismi neden İki Çizgi? Bir his, benim için anlamı büyük, ama pek de açabileceğim bir şey değil. Film esasında karakterler üzerinden gidiyor. Karakterleri oluşturmak zor olmadı mı, neleri dikkate aldınız? Benim için karakterin gerçeğe bağlılığı çok önemliydi, çünkü hem beğendiğim sinema Selim Evci. anlayışı bunu gerektiriyor, hem de filmin 50 yıl sonra da belge niteliği taşıması için hayata bağlılığının da korunması gerekiyor. Bu nedenle karakterleri oluştururken gerçek hayattan birkaç kişiyi gözlemledim. Tabii onların bundan haberi hiç olmadı. Birkaç kişinin ayrı ayrı özelliklerini birleştirdim. Mert ve Selin’i siz nasıl tanımlıyorsunuz? Benim için filmi anlatmak yapmaktan daha zor! Görsel olarak iifade etmek daha kolay geliyor gerçekten... Basitçe anlatırsam ikisi de kentli, modern iyi eğitim almış insanlar. Ama farklılar da... Onları bir arada tutan ne? Farklılıklarını sorgulamıyorlar, içinde bulundukları durumu seviyorlar. “Böyle bir kadınla beraber olmak” ve “böyle bir erkekle beraber olmak” fikri, bu etiket onların hoşuna gidiyor. Çıktıkları yolculuk biraz birbirlerini sorgulamalarını sağlıyor. Bence yolculukla beraber bir parça birbirlerine yakınlaşıyorlar. Bunları söylerken kendimi biraz kötü hissediyorum, çünkü filmi oluştururken asla didaktik bir şey söylemek istemedim, bir ayna tutup seyircinin yorumlamasını istedim. Benim söylemlerim seyircilerin kafasında bir kalıp yaratıp onları sınırlandırabilir. Daha lezzetli olanı seyirciye ipucu vermeden her şeyi onlara bırakmak. Maltepe Üniversitesi’nde kısa film dersleri veriyorsunuz... Kısa filmci yönünüz uzun metrajlı bu ilk filminizde size kolaylık sağladı mı? Kısa filmi çok seviyorum, çok önemsiyorum, bu konuda atölye çalışmalarım da var. Tabii ki çok katkısı oldu, kısa filmde yaratıcılığınız ve anlatım gücünüz çok gelişiyor. Kısa sürede bir konuyu giriş, gelişme, sonuç olarak sunabilmek için kodlara, göstergelere dayalı bir anlatım yoluna başvuruyorsunuz. Bu da İki Çizgi, kentli, iyi eğitilmiş bir kadın ve erkeğin hikâyesini anlatıyor. Fotoğrafçı Mert ve iş kadını Selin çıktıkları bir yolculukta hem kendileriyle yüzleşiyorlar, hem de ilişkileriyle... daha hızlı düşünebilme ve anlatabilme yetisini arttıyor. Bir karakteri tanıtmaya vaktiniz olmadığı için ipuclarıyla örneğin aksesuvarları vb. şeyler kullanarak anlatmanız gerektiğinden sanat yönetmenine de çok iş düşüyor. Faydalı olmasının yanı sıra apayrı bir tat, yani uzun metraj için bir antreman sahası değil sadece... Uzun metraj çekmek daha mı kolay? İkisinin de zorlukları farklı. Kısa filmde, her şeyi kısa bir sürede anlatmak gerekiyor. Süreyi iyi kullanmak ve vurucu olmak da lazım. Kurgu açısından uzun metrajdan daha zor. Ancak uzun metrajın da bir maraton olması ve haftalarca sürmesi büyük zorluk. İki çizgi nasıl bir maratondu, yapım süreci ne kadar sürdü? Geçen yıl bitti, beş hafta sürdü, ama daha sonra çok uzun süren bir kurgu süreci başladı. Bu süreci biraz da ben uzattım, çünkü benim için kurgu müthiş bir keyif. Altı ay sürdü, artık oyuncular bile “çok mu kötü oynamışız, ondan mı hâlâ bitmedi?” diye soruyorlardı, ama dediğim gibi sadece çok keyif aldığım için bu süreci uzattım. Aslında senaryoyla beraber üç dört yıllık bir süreç bu. Öğrenci yıllarımda yazmıştım senaryoyu. O zamandan beri senaryo üzerinde bir değişim olmadı mı? Sadece o dönem metraj hesabını tam yapamadığım için biraz uzun yazmışım. Bunu iki hikâyeye böldüm. İki Çizgi ilk hikâye, bundan sonra da diğer hikâyeyi çekeceğim. Onda da kırsaldan kente doğru bir yolculuk olacak. Bu da ilişki üzerinden giden, ama alt metninde coğrafyaya ait bir şeyler sunan bir film olacak. Oyuncuları nasıl seçtiniz? En başta, genç bir oyuncu kadrosu olmasını istedik. Zaten karakterlerin yaşları gereği buna mecburduk. Oyuncu seçiminde Selin ve Mert’le tanışmak istedim. Kaan Keskin (Mert) ve Gülçin Santırcıoğlu (Selin) ile görüştüğümüzde bu içgüdüsel bir durumduonlarda Selin’den ve Mert’ten bir şeyler olduğunu hissettim. Film bittiğinde başarılı olacağını anlamış ya da hissetmiş miydiniz? Hedeflerimiz hep dünya sinemasıydı. Filmi dünya seyircisine ulaştırma isteği bir motivasyon amacıydı. Biraz sürpriz oldu, biraz da bekliyorduk. Tabii haber gelince kimyamız değişti, çok mutlu olduk. Şimdi biraz da korku sardı, ya “Ya ikinci film iyi olmazsa”... İtalyan eleştirmenler İki Çizgi’nin Atonioni vari bir film olduğu dile getirdiler, siz bu konuda ne diyorsunuz? Ben izlediğim ve beğendiğim filmler gibi film yapmak istiyorum, beni iten güdü bu. Bu düşünceleri beni çok mutlu etti, çok hoşuma gitti. Michelangelo Antonioni, Kieslowski Türkiye’den Nuri Bilge Ceylan, Semih Kaplanoğlu çok sevdiğim, çok beğendiğim yönetmenler. Şu ana kadar hep buna benzer çok olumlu eleştiriler aldık, ikinci filmimi çekmek için sabırsızlanıyorum ve heyecanlıyım. Ne zaman başlayacaksınız? Seneye düşünüyoruz. Yine yaz mevsiminde geçen bir film olacak. Son yıllarda Türk sinemasında belirgin bir canlanma var. Sizce nereye gidiyor, bir dil oluşuyor mu? Nuri Bilge Ceylan, Semih Kaplanoğlu gibi isimlerin çizdiği yoldan gidersek oluşacak. Türkiye’de çok yetenekli insanlar var ama o isimlere başarılı olduktan sonra değil, daha öncesinden şanslarını deneyebilmeleri için yardım edilmeli, destek olunmalı. Böyle bir yaklaşım sinema endüstrisi açısından da olumlu sonuçlar verir. G “Akdeniz Üzgün” kampanyası Akdeniz’in yok oluşuna dikkat çekiyor. Akdeniz ağlıyor! Furkan Boran İ stanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya ve İletişim Sistemleri ile Televizyon Gazeteciliği ve Programcılığı bölümlerinin İstanbul Bilgi Üniversitesi Araştırma Fonu desteğiyle gerçekleştirdiği “Akdeniz Üzgün” ve “Küresel Isınma” kampanyaları tamamlandı. Yok olan türlerin, kirlenmenin ve küresel ısınmanın vurgulandığı filmlerin ve grafik tasarımlarının ilki 2006 yılında gerçekleştirilmişti. Çalışmanın amacı Akdeniz’in yok oluşuna dikkat çekmekti. Akdeniz’in tamamen insan kaynaklı çok ciddi bir hastalık yaşadığını anlatan proje, sanayi ve evsel atıklara ek olarak deniz kıyılarındaki konut çılgınlığı ve plansız kitle turizminin tahrip edici yönlerine de dikkat çekiyor. Kampanya bir önceki “Akdeniz Bitti” çalışmasında olduğu gibi bütün Akdeniz ülkeleri için düşünüldü ve İngilizce olarak da hazırlandı. Kâğıt tüketimini azaltmak amacıyla görsel baskılar a4 formatında ve daha küçük; kartpostal ve kitap ayracı boyutlarında oluşturuldu. Filmlerde, Akdeniz ülkelerindeki televizyon kanalları ve sivil toplum örgütlerinin filmleri kolayca kendi dillerine çevirebilmesine olanak sağlayan görsel bir dil kullanıldı. Projenin yaratıcısı Ethem Özgüven’le konuştuk... Daha önce de “Akdeniz Bitti” diye bir kampanya yapmıştınız. Neden Akdeniz üzerinde duruyorsunuz? Çünkü Akdenizliyim! Çocukluğumdan beri hep denizle ilişkim oldu, Akdeniz’i çok iyi tanıyorum, bu yüzden oradaki değişimleri de net bir şekilde fark edebiliyorum... Ne gibi değişimler bunlar? Balık türleri azaldı, besin zinciri bozuldu... Merinostrum, “Bizim Deniz” diye de bir belgesel çalışmam var. Bu belgesel, Akdenizli küçük balıkçıyla, küçük pansiyoncuyla, küçük zeytin ve bal üreticisiyle, küçük olan her şeyle ilgili. Akdeniz’in yapısı çok kırılgan, oradaki yaşamı sürdürebilmek için küçük kalmak gerekiyor. Belgeseli yaparken, oralı küçük esnaf ve üreticilerle ilişkim oldu. Onlar da değişimleri fark ediyorlar, birçoğu Ethem Özgüven. denizdeki değişimlere dair data tutmuş. Örneğin Güney Akdeniz’de artık Kızıldeniz’den gelen yeni bir balık türü var, Balon Balığı. Sushi yüzünden çok fazla ton balığı avlandığı için, ton balığının beslendiği balık türünde bir nüfus patlaması oldu, onlar da şimdi bir alt zincirdeki balık türünü yok ediyorlar. Yani denge bozulmuş durumda. Türk ve Yunan balıkçılar da ciddi bir tehlike olduğunu söylüyorlar. Kıyılarda da yapılanmayla ilgili sorunlar var... Tabii, o da çok büyük bir sorun. Side, Alanya, Kalkan, Kemer, hiçbirinin bir özgünlüğü kalmadı, denizdeki kirlenmenin paralelliği ile yapısal olarak da bozuldular. Turizmden de çok büyük bir kazanç sağlandığını düşünmüyorum. Çok büyük kitleler geliyor, ama gelir belki de küçük kitlelerin gelip küçük, olağanüstü pansiyonlarda kalıp harcayacakları parayla aynıdır. Koyları devasa otellerle kaplamak ne kadar akıl kârı bilemiyorum... Akdeniz Bitti kampanyası yeterince ilgi görmüş müydü? Filmler, dünyanın birçok yerinde gösterildi, İtalya, Fransa, İspanya, Tunus, Fas... Brezilya’da bir kanal hâlâ sürekli kullanıyor, Yunan Adalarında bazı kanallar gösteriyor. Türkiye’de de birçok kanalda, özellikle CNBCE’de sıkça gösterildi. Biz herkes kullanabilsin diye bu belgeseli estetik yapmaya çalıştık. Tabii ne kadar estetik olursa olsun yine de, televizyonlarda asla bir tüketim reklamı kadar sık gösterilmiyor. Kimin ilgisini çekmeyi hedefliyorsunuz? Bu basılı materyallerin ve filmlerin amacı farkındalık uyandırmak. Bu yüzden büyük, küçük herkesin ilgisini çekmek istiyoruz. Peki, ilgilenen insanlar tüm bunlar üzerine ne yapabilir, siz ne yapmalarını beklersiniz? Farkındalık kazandırmak çok önemli bir başlangıç ve çok büyük bir adım. Daha sonraki süreçte, tercihlerinizi belirleyebilirsiniz. Çok geniş bir alanda, Akdeniz’i kirletmediğine, bozmadığına inandığınız şeyleri tercih edebilirsiniz. Örneğin sushi yemeyebilirsiniz, büyük otellerden ziyade küçük pansiyonları tercih edebilirsiniz, doğaya daha yumuşak davranan deterjanları kullanabilirsiniz. Yazın balık yasağı var. Çiftlik balığı dışındakilerin avlanması yasak ama satılıyor, örneğin “nereden geldi bu?” diye sorgulayıp, almayabilirsiniz. Türkiye’de yaşayanların denizle ilgili bir problemleri var. Örneğin teknelerle denize açılıp eğlenen insanları gözlemlerseniz onların denize sırtlarını dönerek eğlendiklerini görürsünüz. Biz denizle teması çok gelişmemiş bir toplumuz. Karadenizli balıkçıların ve Trabzon’dan bir profesörün bana aktardığına göre, hamsi balığı büyük sürülerle Batum Limanı’nın önünde, sınırda duruyor, ama Türkiye sularına geçmiyor. Bizim balıkçılar Gürcü hükümetine belirli bir ücret ödüyor ve balıkları oraya gidip avlıyorlar. Bana kalırsa bizde biraz doğayla ilgili sevgisizlik var. Bu yaptığınız filmlere “sosyal reklam” diyebilir miyiz? Aslında tam da karşılığı, ama ben artık o iki kelimeyi bir arada kullanmıyorum. Bu yüzden bu filmlere “kontra” demeye başladım. Sosyal reklamlar genelde firmalarla bağlantılı oluyor. Bizse bunları bağımsız bir noktadan yapmayı doğru buluyoruz. Daha önceki yıllarda aynı üniversite tarafından yapılan futbol ve spordaki şiddet, sigara ve madde karşıtı gibi kampanyalarda olduğu gibi bu belgeselin de bütün hakları “kamu”ya devredilecek mi? Evet, bu filmleri hiçbir karşılık ödemeksizin, bütün Akdeniz ülkelerinin kullanımına sunuyoruz. Zaten kamusal film yapıyoruz. www.kontra07.net’ten filmleri izleyebilirsiniz. Filmlerin ve görsellerin yayın hakları STK’lere, eğitim kurumlarına, medya kuruluşlarına, ilgili bakanlıklara ve isteyen bireylere ücretsiz olarak dağıtılacak. Filmleri sos@bilgi.edu.tr veya eozguven@bilgi.edu.tr ‘ye mail atarak isteyebilirler. G C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear