Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
R PAZAR 3 19/7/07 15:21 Page 1 PAZAR EKİ 3 CMYK 22 TEMMUZ 2007 / SAYI 1113 3 Hüzün geriye kalandır dının etrafında efsaneler üretilen bir akademisyendi Ulus Baker. Bu efsanelerin arkasında bilgiyi akademik sınırların dışına taşımasının, koşulsuz paylaşmasının, kimilerine göre kafa karıştırmasının, ama iyi ki de karıştırmasının, kimilerine göre karışık kafaları yatıştırmasının payı büyüktü. Felsefeci ve siyaset bilimciydi. Ankara’da ODTÜ Sosyoloji Bölümü’ndeyken geçen yıl İstanbul’a gelmiş, Bilgi Üniversitesi’nde, Kültürel İncelemeler bölümünde ders vermeye başlamıştı. İlgili ilgisiz bütün fakültelerden, dahası üniversitelerden dersini dinlemeye gelenler vardı ve hiçbiri adının önündeki “Dr.” unvanını kullanmıyordu. Çünkü o da bu unvanından bihabermiş gibi yaşıyordu. 1960’ta St. Petersburg’da doğmuştu. Rusya, Kıbrıs, Fransa ve Türkiye’de yaşamış, çoklukla Spinoza’ya meyletmiş, Deleuze’yi Türkçeleştirmiş, çalışmalarını “Siyasal Alanın Oluşumu Üzerine Bir Deneme”, yazılarını ise “Aşındırma Denemeleri” başlıkları altında kitaplaştırmıştı. Yazılarını takip edenler onu ya Birikim’de okurlardı ya da Körotonomedya internet sitesinde. Şimdi sitenin logosunun yanında onun bir cümlesi duruyor: Hüzün geriye kalandır. Biraz blues dinleyin benim için… Ölümünün hemen ardından bir şeyler yazıldı elbette, dostları, öğrencileri, hepsi kendilerindeki Ulus Baker’i anlattılar… İşte Birikim’in sitesinde, Körotonomedya’da yazılanlardan alıntılar… A Felsefeci ve siyaset bilimci Ulus Baker öldü. Sayısız yarım kalmış araştırma, makale, öğrenci, dost, efsane ve kullanmadığı Dr. unvanı bıraktı geride. Kimliğini, yani nüfus cüzdanını sık kaybederdi ve hiç CV’si olmadı! akıllafikirlebilgiyle böyle sevişen bir adamı, sırf bu vasfı uğruna, kendi faunası içinde tutabilmeliydi aslında; ama yoktu ki öyle bir fauna... Mithat Sancar: Bilgi dediğimiz şeyden bir okyanus vardı onda. Herhangi bir konuda “mırıldanma”ya başlayınca, o okyanusun ortasında dingin bir havada salınan yelkensiz bir gemiye dönüşürdü sesi; sözcüklerse, büyülü ve karmaşık ezgilere. Az sonra kopardı çevresinden, hayatta hep yaptığı gibi. Başkalarına değil, içindeki okyanusa mırıldanırdı artık. Ulus’u tanımayanlar, yadırgıyor olabilirlerdi bu hali. Ama dedim ya; o öğretmek, tanımlamak ve açıklamak için konuşmazdı ki. Dünyayı sözle düzenlemek gibi bir derdi olmadı asla; “dünyadan sesle geçmeye”, “dünyaya sesle dokunmaya” çalışırdı. “Çalışırdı” demek de uymaz ona; o öyleydi. (Bu yazı Birgün’de de yayımlandı) Ümit Kıvanç: Izmir’de savaş karşıtlarının atölye çalışması gibi bir faaliyet için toplaşmıştık. Bir öğleden sonra, sıra Ulus’un konuşmasındaydı. Alçak sesle, tekdüze bir tonlamayla, uzuun uzuun, hayli derin ve kavraması zor şeyler anlatıyordu. Bir aşamadan sonra dinlemeye çabalayan herkes için çok meşakkatli bir hale gelmişti iş. Ulus’a “Azıcık yüksek sesle konuş!” deniyordu ikide bir. Bir defa da, artık lafı toparlaması ve bitirmesi ima edilecek oldu. O da şöyle demişti: “Aristo’ya ‘Kısa kes, sesini yükselt’ falan diyorlar mıydı?” Derleyen: BERAT GÜNÇIKAN Necmi Erdoğan: ……Evet, Ulus “normal” değildi; ama onun o “tuhaf” konumu bizim normalliğimizin ne kadar kurgusal olduğunu da gösteriyordu. Belki de biz fazla normalleşmiştik. Önüne gelen bilgisayarda yazı yazıp, sonra da onu yarım bırakıp unutup giden ve mesele konuşulduğunda da “ben bişi yazmıştım ama...” diyen biriydi o. Belki de gerçek entelektüeli bitirip bastığı yazılarıyla değil, yarım kalmış yazılarıyla ölçüp tartmak lazım. Yayın sayısı, indeksli dergi, doktora derecesi, isim yapma vs. umurunda değildi onun. Hiçbir zaman bir CV’si olmadı mesela; ki ona da yakışmazdı oturup CV’sini çıkarmak. Belki de biz intellect’e fazla araçsal, işlevsel, çıkarsal yaklaştığımız için Ulus’un tavrı tuhaftı, yersiz yurtsuzdu. Tanıl’ın da dediği gibi o şehvetle düşündü; kimi başkaları ise Üniversite AŞ yahut entelektüelkültürel sermaye piyasasında yaptıkları rasyonel bir yatırım gibi düşündüler fikribilgiyi. Tam da sevişir gibi düşündüğü için Tanıl’ın deyişiyle mevcut üniversite faunasına dahil olamazdı. Ama bir fikir olarak “üniversite”nin sahici ve gayriresmi temsilcisiydi; o fikre bağlı olduğu için de, dahil olamasa da asla dışında da olmadı……. Tanıl Bora: …….Ne çok insana öğretmenlik etti. Derli toplu bilgi edevatından ziyade, büyüleyici köşe bucakları, göz kamaştırıcı ters açıları (son zamanlarda görsel bilgiye yoğunlaşmıştı) öğretti, yan bakmayı öğretti. Ulus Baker mitosunun vazgeçilmez bir unsuru, bildiği onca dildi; Ulus Baker muammasının unsurlarından biri de, bunların hangilerine tam teşekküllü hâkim olduğu... Kadim Yahudi ilahileri de dinledik onun sesinden, Afrika ninnileri de, Rus halk şarkıları da... Bilginin, düşünmenin, tefekkürün ummanına açılmanın şehvetini öğretti Ulus. Bir üniversite, icdan ahlakın koşuludur, onun önünde gelir, yani ahlakın buyurduğu bir tutum değildir. Ahlak “vicdanlı ol” gibisinden saçma bir şey söyleyemez... Her şeyi buyurabilir, öldürme, çalma, öbür yanağını çevir filan der durur ama “vicdanlı ol” türünden bir buyruk anlaşılamaz. Başka bir deyişle vicdan, ahlaklı bireyi varsaymaz, onun “ilk belirtisi”, başlangıç noktasıdır. Yani ahlakın varsayımıdır... Önce vicdanlı olacaksın ki herhangi bir ahlak buyruğuyla, kuralıyla karşılaşabilecek bir yeteneğin, bir gücün olsun... Bu şu demektir: Vicdan, ahlaktan farklı olarak bir “güç durumudur”, başka bir şey değil... Ahlakı dinsel ya da ideolojik biçimler altında da olsa, “hayata geçirmek” için bir “dış güce” ya da “çabaya” (eğitime, education sentimentale”e) ihtiyaç duyulur, oysa vicdan bir “başlangıç hali”, dış değil, iç bir kudrettir... İnsanın dış buyruklara, zorunluluklara “katlanabilme” gücüne vicdan diyoruz... Anarşistlerin “Etika”sı işte bu kudrete duyulan güvenden, biraz safça olsa da bu gücün onaylanmasından başka bir şey değildir. Bunu bireyden başka hiçbir yerde arayamayacağınız açıktır. Atomlaşmış bir bireycilikten çok uzakta, doğaya, tarihe, geçmişe ve geleceğe duyulan bir “ilk sorumluluk”... Romantizmin güçleriyle anarşiyi zorunlu olarak buluşturan işte budur... V Ulus Baker’in Ahmet Telli ile yaptığı, Ütopya’da yayımlanan röportajdan