23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 Morrissey 10 Haziran’da İstanbul’da 28 MAYIS 2006 / SAYI 1053 Hayatta hiçbir şey normal değil: Morrissey! Zekeriya S. Şen H ayatımıza iki yıl önce “You Are The Quarry” diyerek tekrar giren Steven Patrick Morrissey büyük bir açlığı doyurdu. İngiltere’ye küsen, şirketi tarafından kapı önüne konulan Morrissey, kendini Amerika’ya sürgün etmişti. Acelesi yoktu, uzun süre onu kaldırabilecek, aynı yolda yürüyebileceği bir şirket aradı. Müzik zaten oradaydı, sadece uygun zaman gelince kayıt tuşuna basılacaktı. Hiç kuşkusuz İngiltere’den çıkmış en modern söz yazarı olan Morrissey, basitliği, sadeliği, açık sözlülüğü, romantizme olan inancı ve melankolikliği ile The Smiths zamanı ve sonrası tartışılmaz bir hayran kitlesi yarattı. Yedi yıl bekleyen hayranları, “You Are The Quarry” ile sadakatlerine karşılık, beklentinin çok üstünde ödül aldılar. Kritiklerin tek bir laf etmeye cüret edemediği albümde özlenen tüm Morrissey unsurları vardı; aşk, cesur, eleştirisel, aşağılayıcı sözler, romantizm, İngiltere’ye olan sonsuz açlık, sürgün günleri... 46 yaşında, kendini “gençleştirmek” için gayret sarf etmeyen antipop kültürcü sanatçı, “Ringleader of the Tormentors” adlı yeni albümü ile tekrar büyü kazanını karıştırıyor. “Ringleader of the Tormentors” seks, ölüm, yalvarış, inleme ve kan damlayan bir duygu tapınağı. Önceki albümlerinde bariz şekilde hissedilen zincirleme parça oluşumu yerini birbirinden bağımsız parça yapısına bırakmış. Bunun en büyük nedeni Morrissey’i Los Angeles büyüsünden koparıp, olması gerektiği haline teşvik eden prodüktör Tony Visconti (T. Rex, Thin Lizzy, Sparks, The Stranglers ve Manic Street Preachers’ın çalışmalarından tanıdığımız yaşayan efsane). Onun için önemli olan insanların tekrar tekrar dinleyip eğlenebilecekleri, her fırsatta yüksek gitar melodileri ile kapatılmayan, birbirinden bağımsız, farklı ses sentezleri ile ustaca harmanlanan besteler yaratmak. Böylece dinleyen, her parçada kendisine yeni bir şey ifşa ediliyormuş gibi hissedecek ve işte ancak o zaman sanat yapılacak. “Ringleader of the Ortada bir yerlerdeyiz Buz grubu, ilk albümleri “Senin Eserin” ile rock müzik piyasasına sağlam bir giriş yaptı. Sözleriyle de dikkat çeken grup, hayata, ilişkilere ve cinselliğe eleştirel bir gözle bakıyor... Deniz Durukan Utangaç da albümde parmağı olanlardan. Pentagram uzun zamandır albüm çıkarmıyor, ama bu gruptan çıkan birçok isim piyasadaki albümlerde yer alıyor, bir nevi gençler için okul görevi görüyor. Buz da bu şansı iyi kullanan gruplardan biri. Elbette grubun niteliği de önemli. Sonuçta şarkılar Buz’un eseri ve ilk albüm için oldukça iyiler. Şarkınızda “Gelecek ucu karanlık bir yol” diyorsunuz. Sanki yarından endişe söz konusu, öyle mi? O şarkının başında da geçmişin hiçbir önemi yok, gelecekse ucu karanlık bir yol diyoruz... Geçmişin niye önemi yok? Ait olmama hissi, herhangi bir şeye bağlanmama tavrı mı bu? Hiçbir yere ait olmaksızın yaptığımız işe, o andaki ortama, grubumuza ait olmak istedik. Bir albüm hazırlıyorduk, artık o anda ne olduğumuzun, geçmişte ne yaptığımızın önemi yoktu. O bağlamda söylenmiş bir söz bu. Geleceğin ucunun karanlık olması da hayatımızdaki belirsizliklerle ilgili. Bu piyasanın ve ülkenin içinde olduğu belirsizlikler bizi etkiliyor. Çok iyi olan albümler satmıyor. Şirketlerin başındaki insanların müzik konusunda işlerinin ehli olmaması, salt ticari bakmaları, iyi albümlerin göz ardı edilmesine neden oluyor. Bize göre çok da iyi olmayan bazı albümler gereğinden fazla satıyor. Şarkı sözlerinizde vefasızlıktan, unutulmaktan söz ediyorsunuz. Bu kavramlar size ne ifade ediyor? Toplum olarak balık hafızalıyız. Arada çabalayan insanlar var, ama değerleri bilinmiyor. Unutulmak ya da unutmaya çalışmak kaçmakla ilgili. Bir şeyden kaçıyorsanız, unutamadığınız içindir. Kabullenirsek, belki unutabiliriz. Kendi özel hayatımızda yaşadığımız vefasızlıklar da var, beklemediğiniz kişilerden, beklemediğiniz davranışlar görüyoruz. Bunlar herkesin az çok yaşadığı şeyler. Şarkılarınızda aldatmak ve aldatılmak üzerine, arabeskvari ifadeler de yer alıyor. Hayatın koynunda aldatılmak, sevgilinin koynunda aldatılmak gibi geliyor kulağa... Şarkı sözleri farklı bakış açılarına açık aslında. Herkes kendine farklı bir anlam çıkarabilir. Gelelim “Vajina” şarkısına. Bu şarkıyı dikkat çekmek için mi yaptınız? Yok öyle bir şey. Dikkat çekeceğini hiç düşünmedik. Ancak her röportajda bununla ilgili sorular geliyor. Ayrıca şunu da belirtmek isteriz ki, kadınlık organına bir hakaret falan yok şarkımızda. Peki neden penis değil de vajina? Bütün sorunlar vajinadan mı çıkıyor? Şarkı kendini anlatıyor. Penis olmazdı. Şarkı sözlerine dikkat edenler ne demek istediğimizi anlar. Ben ne demek istediğinizi anladım, ama asıl sorun penisten çıkıyor. Niye uğraşıyorsunuz vajinayla? İkili ilişkilerde genelde kadınlar, cinsel obje olarak görülüyor ve daha çok suiistimal ediliyor. Değinmek istediğimiz buydu. Penisle ilgili bir şey olsa, onu da yazmaktan çekinmeyiz. Elbette bu ülkede penis sorunu da var, ama biz bu konuya sorun olarak yaklaşmadık. Şarkı kendiliğinden oluştu. Vajinayı hepimiz çok seviyoruz (gülüşmeler). Bu şarkıda bir organ, aynı zamanda karakter tasvir ediliyor. Biz, hiç haz etmediğimiz insan tipinden söz ediyoruz. Niye bu şarkının bu kadar dikkat çektiğini anlamadık. Elbette bunlar sorulur, bilerek ya da bilmeyerek iyi bir malzeme vermişsiniz. Ayrıca, cinsellik hâlâ çok rahat konuşulmuyor... Özellikle medyadan böyle bir ilgi var. Basın kullanmak için devamlı ilginç şeyleri ortaya çıkarmaya çalışıyor. Biz aksine, bu şarkının tepki çekeceğini, Kültür Bakanlığı’ndan falan albüme izin verilmeyeceğini düşünmüştük. İlk albümünüzde Hakan Utangaç, Tarkan Gözübüyük gibi isimlerle çalıştınız. Albüm yapmak isteyen herkes bu isimlere ulaşabilir mi? Tarkan Gözübüyük, Tercan’ın çocukluk arkadaşı. Evde yaptığımız kayıtları beğendi ve beraber çalışmaya başladık. Kurduğunuz ilişkilerin elbette faydası oluyor, ancak saydığınız isimlerle çalışmanın ilk şartı, onlara sunulan işi sevmeleri ve inanmaları. B uz, Emre Özlüer (solist), Özer Kırçak (gitar), Cem Güney (bas) ve Tercan Şener’in (davul) kurdukları rock grubunun adı. İlk albümleri “Senin Eserin” ile rock müzik piyasasına sağlam bir giriş yaptılar. Elbette bunun ardında son yıllarda rock müziğin sektörleşmesinde payı bulunan, dolayısıyla gruplar için vazgeçilmez bir isim olan Pentagram’ın basçılarından, şimdilerin prodüktörü Tarkan Gözübüyük faktörü var. Yine Pentagram’ın gitaristlerinden ve kurucularından Hakan Tormentors”ın katmanlarına uzandıkça Tony Visconti’nin bu formülünü albüme başarıyla uyguladığını görüyoruz. Albümün en büyük özelliklerinden biri aseksüel olarak bildiğimiz Morrissey’in artık seksle tanışması. Özellikle albümdeki Ennio Morricone düzenlemeli 'Dear God, Please Help Me' parçasındaki “Bacak aralarımda patlayan bir varil var / Sevgili Tanrım, lütfen bana yardım et” cümleleri Morrissey’in bu yeni keşfini en iyi şekilde tanımlıyor. “Ringleader of the Tormentors”deki parçalar ve sözler ruhunda ciddi kıtasal karışımlar yaşayan Morrissey’in yeni bir hayata uzanışını sergiliyor. Belki bu, Morrissey’in kendisi ile barıştığı, kim olduğunu, ne yaptığını ve nereden geldiğini kabullendiği bir andır. Yıllardır kendini “normal” olarak göstermeye çalışan sanatçı belki de en sonunda gerçeği gördü. Oscar Wilde’ın da dediği gibi; “Hayatta, gerçekten en son anlayabileceğimiz şey diğer insanların bizi algılama biçimleri.” Belki de bundan dolayı “The Youngest Was the Most Loved” parçasında İtalyan çocuk korosunun arka vokal takviyesi ile tekrar tekrar “Hayatta normal diye bir şey yok” diyor. “Ringleader of the Tormentors” tembellik içermeyen, üst üste kendisini dinlettirebilen oldukça hacimli bir çalışma. Yeni gitarcı Jesse Tobias’ın haşin rock katkısı ile bütünleşen Morrissey, hep olmak istediği kadar saf ve hakiki bir akımı yakalamış. Daha önceki parçalarında hayatından kesitler sunan Morrissey, bu albümü ile tüm hayatını anlatmış. Hayranlarının sevgisine, sevgi ile karşılık veriyor. Albümde yer alan on iki sarsıcı parçayı sözsel mükemmeliyetçilikle süsleyen sanatçı, tüm duaları gerçekleştiriyor. Özellikle rahatsız edici sözler içeren ve tekrar İtalyan Çocuk korosunu misafir eden “The Father Who Must Be Killed” parçası içerdiği “Üvey evlat / Aşağı kattaki odada bulunan çekmecede bir bıçak var / Ne yapman gerektiğini biliyorsun!” ve “To Me You Are a Work of Art”, parçasında yer alan “Dünyayı görüyorum, Kusturuyor beni” Morrissey’in yelken açtığı yeni söz diyarından... 10 Haziran Cumartesi akşamı Pozitif tarafından gerçekleştirilecek, artık klasik mertebesine ulaşan Efes Pilsen One Love Festivali’nde misafir edeceğimiz Morrissey, eski ve yenisiyle ilk defa Türk hayranları ile buluşacak. Bir şaheser yaratan bu Manchester’lı üstadı yeni albümünün turnesi kapsamında, ilk defa görecek olmanın ayrıcalığı ve heyecanı ile bekliyoruz. Tüm övgüleri doğru perspektif altına sokmak gerekirse, albüm The Smiths’in yeniden yaratılışı değil, ancak o efsane ekibin sinerji ve sihirli büyüsünü şu ana kadar yakalayan en yakın halka. Yanlış anlaşılmasın “Ringleader of the Tormentors” Morrissey’in zirvesi değil, çünkü oraya ulaşmak Morrissey için bile bir şey ancak bu kesinlikle sanatçının tırmandığı en yüksek nokta. muzik@tikabasamuzik.com CUMHURİYET 06 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear