Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
PAZAR EKİ 5 CMYK 26 KASIM 2006 / SAYI 1079 5 PAZARIN PENCERESİNDEN Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu (İTÜ Meteoroloji Bölüm Başkanı) Ağaçlar bile kuzeye göç ediyor... Türkiye hassas ve kırılgan bir iklime sahip. Bulunduğu coğrafyada kendisini etkileyen değişik iklim elemanları ile birlikte karmaşık topografik yapısı ve ekolojik özellikleri nedeniyle büyük değişiklikler yaşıyor. Seller ve kuraklık bunun başında geliyor. Aslında küresel iklim değişikliği olmayan bir problemi yaratmıyor, sürekliliği olan bazı doğa olaylarının sıklığını ve şiddetini artırıyor. Bu değişimin ciddiyeti magazin malzemesi olarak değil, bilimsel bir şekilde anlatılarak halkın can ve mal güvenliğinin ne derece tehdit altında olduğunu göstermeliyiz. Bunu ertelemek riski artırıyor. Acilen somut politikalar geliştirip uygulayabilmeliyiz. “Çevre mi, kalkınma mı” ikilemine düşmemeliyiz. Maliyetlerden korkarak, kısa vadeli çıkarlara yönelirsek ileride karşılaşacağımız büyük sosyoekonomik risklerin faturası iyice ağırlaşacak. İklimin değişmesi dünyanın değişmesi demek, bu kadar açık! Mesela dünyanın ortalama sıcaklığı 15 dereceden 15.8 dereceye çıktı. Bu 0.8'lik artış dünyanın eko sisteminin değişmesi için yeterli. Bakın artık yıldırımdan ölen insanların sayısı dahi artıyor. Kuşların ve balıkların göç alışkanlıkları değişti. Süveyş kanalından gelen balıklar Antalya'ya yerleşmeye başladı. Ağaçlar bile kuzeye doğru göç ediyor. İklim mültecileri ise olayın ne boyutta olduğunun bir kanıtı. Gelecek nesiller için bu ülkenin yaşanılabilir kalmasını istiyorsak, önlemler almalıyız. Öncelik, su kaynaklarının, tarım alanlarının korunmasında olmalı. Sonuçta dünya temiz enerjiyi kullanmak için emek harcıyor. Biz de bunu yapmak zorundayız. Başka çözüm yok! Yabancı bakan transferi... Selçuk Erez on zamanlarda hangi işimiz iyi gidiyor? Ekonomi mi? Zamlar, birbirini izliyor, Dünya Bankası’na, IMF’ye borcumuz bitmek bilmiyor. İran’dan ve Rusya’dan hem dünyanın en pahallı doğalgazını alıyor, hem de belli bir miktar gaz almazsak almadığımız gazın da parasını ödeyeceğimize dair imza atmış bulunuyoruz. İran’dan gelen doğalgaz birkaç gün kesildiğinde ödümüz patlamadı mı, yetkililerden “Sanayi tesislerinin gazını kesmek, evlere bile verememek zorunda kalabiliriz” açıklamaları dinlemedik mi? Dış siyaset mi? AB ile ilişkiler bu kadar kötü oldu mu? Bunu hâlâ Bakan Babacan’ın her ay bir hafta birkaç AB ülkesini ziyaret etmesiyle halledeceğimizi sanmıyor muyuz? Onların kamuoylarını etkileyecek politik pazarlama şirketlerini kullanmamızın gerektiğini ne zaman anlayacağız? Çoğunda iktidar ya da ana muhalefet partisi Hıristiyan demokrat olan AB ülkelerinde Papa’yı aşağılamakla, elini sıkmamak için bahaneler aramakla şansımızı nasıl da törpülediğimizi kavramıyor muyuz? Sağlık? Milli Eğitim? Basın bu konulardaki aksaklıkları her gün sayfalar dolusu yansıtmıyor mu? Öyleyse çare? Muhalefete yönelmek, ona güvenmek olabilirdi? Bunca muhalif parti arasında hangisi gözümüzü eksiksiz dolduruyor? Seçimde hangisine elimiz titremeden, gönül rahatlığı içinde oy verebileceğiz? S Türkiye şimdi seller ile boğuşsa da yakın gelecekte karşılaşacağı en büyük tehlike kuraklık... ÜMİT ŞAHİN (Türkiye Yeşilleri İklim Değişikliği ve Küresel Ekoloji Koordinatörü) Küresel ısınma politik bir sorundur Küresel ısınma ve iklim değişiklikleri çok sık duyduğumuz kavramlar. Bu kavramları biraz tanımlar mısınız? Küresel ısınma, atmosferdeki sera gazlarının normalin çok üstünde bir seviyeye çıkmasıyla dünyanın sıcaklığında meydana gelen artış. Bu artışa bağlı olarak alışılagelmiş iklim yapıları değişiyor. Bu değişim doğal bir sürecin sonucu değil, tamamen insan etkisine bağlı, nedeni endüstriyel sistem ve sanayileşme. Şu an karbondioksit ve sera gazlarındaki artış yüz binlerce yıldır olmadığı bir seviyede. Atmosferde 280 PPM seviyesindeki karbondioksit miktarı son 130 yıl içinde 381 PPM seviyesine kadar ulaştı. Yani enerji politikaları fosil yakıt kullanımını kısıtlamadı, alternatif enerjileri görmezden geldi ve bu günlere kadar geldik… Sera gazlarının beslendiği yer enerji üretimi. Bu enerji politikasının nedeni mevcut endüstriyel sistem, ihtiyaçları ve onun üretimi olan tüketim toplumu. Kapitalizmin gelmiş olduğu son aşamadaki aşırı üretim ve aşırı tüketimi güdümleyen yaşam biçimi olmasaydı enerji politikaları tek suçlu olmazdı. Burada asıl sorun bugünkü kadar çok enerji üretip, tüketmek ya da bunları alternatif enerjilerden sağlamak değil de, öncelikle enerji bağımlılığını azaltmak. İklim değişikliklerinden Türkiye nasıl etkileniyor? Türkiye’nin bu değişimlerden bu kadar çabuk etkileneceğini beklemiyorduk. Özellikle son iki yıldır bu durum çok belirgin bir hal aldı. Bizim için en önemlisi, kuraklık. Gerçi eskiden beri Anadolu’da belli dönemlerde kuraklıklar yaşandığını biliyoruz, ama herhalde hiçbir zaman Akşehir gölü kurumamıştı. Şimdi göller bölgesi ortadan kalkmak üzere! Akşehir gölü kurudu, Beyşehir de sona yaklaşıyor. Tuz Gölü'nün yarısından fazlasını kaybettik. Türkiye’de kalıcı buzulların yüzde 97'si ortadan kalkmış durumda. Önümüzdeki yıllarda bunlara bağlı olarak bir gıda ve su krizi yaşanması olası. Son haftalarda Türkiye genelinde yaşanan seller bu değişimin kanıtı mı? Batman, Diyarbakır ve diğer sel felaketi yaşayan bölgeler normalin çok üstünde yağış aldı. Derenin taşma noktasında ev yapılırsa sele kapılır diyebilirler, ama o dere bugüne kadar hiç taşmamışsa ve bugün taşıyorsa bunu biraz düşünmek lazım. Antalya, İzmir, Mersin ve İstanbul’da yaşanan şehir selleri bu değişimi kanıtlıyor. Türkiye bu konuda nasıl bir politika izliyor, daha doğrusu izlediği bir politika var mı? Türkiye durdurma ve adaptasyon politikası izlemeli, ama bugüne kadar küresel ısınmaya yönelik hareketlere katılmayı hep reddetti. BM’nin 19902004 yılları arasındaki raporu, karbondioksit emülsiyonunu en fazla Gelecekte başımıza neler gelebilir? Gelebilir değil, gelecek... Buzullardaki hızlı erime nedeniyle çok yaygın bir şekilde kuraklık ve mevsimsel oynamalar başladı. Bu erime küresel ısınmaya daha da ivme kazandırıyor. Deniz seviyelerinin yükselişi ve bazı deniz kentlerinin sular altında kalma tehlikesi kendini gösteriyor. Artık bazı meyve ağaçları çiçek açmıyor ya da zamansız açıyor. Almanya'da muz, Orta Avrupa’da tropikal meyve yetiştirilebilecek. İngiltere’de şarapçılık ve Buzullardaki hızlı erime iklim değişikliklerinin de en önemli nedeni... arttıran ülkenin yüzde 72.6’lık oranla Türkiye olduğunu gösterdi. Ancak devekuşu politikası izlediğimiz için karbondioksit envanterini bile ancak bu yıl çıkarabildik. Şu anda elektrik enerjisinin yüzde 50’si doğalgazdan elde ediliyor. Toplamda kömür ile birlikte fosil yakıtların oranı yüzde 75. Bundan 15 yıl önce hidroelektriğin payı yüzde 40 iken şimdi yüzde 25. Gerisini siz düşünün! Yani tamamen fosil yakıt ekonomisine gömülmüş durumdayız. zeytincilik başladı bile. Bunlar trajikomik örnekler. Tüm bunlara ek olarak iklim göçleri, iklim mültecileri sorunu başladı. İklim değişikliği zengin ülkelerin ve çok tüketen kesimin ürettiği bir olay, ama sellerin yuttukları, kuraklıktan ve hastalıktan ölenler en yoksullar. Küresel ısınma ciddi bir küresel adalet çelişkisine sahip. Zaten küresel ısınma bir çevre sorunu değil, politik bir sorundur. Gelecekte neler olacak? IPCC tarafından 2030 yılı için yapılan projeksiyonlar küresel ısınmanın gelecekte nelere yol açacağını gösteriyor. İşte dünyanın geleceği: Yağış azalacak ve yeraltı su seviyeleri düşecek. 2025 yılına kadar dünya nüfusunun üçte birinin yeterli suyu olabilecek. Bazı yerlerde ise su kıtlığı ülkelerarası sorunlara yol açabilecek. Su temini yönetiminde yeni ve daha serbest kuralları olan stratejilere ihtiyaç yaratacak. Su sektörü, ekonomik kayıplara uğrayabilecek ve nehir akışlarındaki değişim hidrolik enerji üretiminde belirsizlikler ortaya çıkabilecek. Geçen yüzyılda 10 ila 15 cm. yükselen deniz düzeyinde 2100 yılına kadar 15 ila 95 cm. arasında ek bir yükselme görülebilecek. Su kıtlığından dolayı tarımsal rekolteler düşebilecek. Bu da yer yer kıtlık ve açlığa yol açacak. Kuru kesimlerde yüksek sıcaklıklar ile birlikte orman yangınları ve tarımsal hastalık ve böcek zararlılarında büyük artışlar görülebilecek. Geleneksel tarım ürünleri yerini daha sıcak ve kuru iklim koşullarına uygun tarım ürünleri alabilecek. İklim değişiminden dolayı göçler tetiklenecek ve bunun sonucunda etnik problemler ortaya çıkacak veya mevcutlar şiddetlenecek. Su kullanımı üzerine anlaşmazlıklar yaşanacak. Çevresel ve eğlence amaçlı su ve doğal kaynak kullanımı kısıtlanacak. Bazı ülkelerin tarımı ve dolayısı ile ulusal ekonomisi tamamen değişebilecek. Küresel ısınma orman yangınlarına sebep oluyor. Öyleyse başka çare? Var: Futbol Federasyonu’nun ve kulüplerimizin yöneticilerinin yaptıkları bize esin kaynağı olabilir! Yasalarımız spor takımlarımızda birçok yabancı oyuncu oynamasına elveriyor. Bunun yararını da görüyoruz: Fener’in Brezilyalı oyuncusu Alex de Souza halen gol krallığında birinci durumda değil mi? Onu Manisasporlu Rafael Mariano izlemiyor mu? Bu konudaki memnuniyetimiz önce Aurelio, sonra da Nobre’nin (Şu andaki adıyla Mert Nobre) Türk vatandaşlığına alınması için Bakanlar Kurulu kararı çıkarmadık mı? Öyleyse aksayan bakanlıklarımız için niçin yabancı bakan ithal etmeyelim? Beklenen başarıyı göstermeyenleri muhalefet tenkit etmeye başlayınca kontratını bozar memleketine geri yollarız. İktidar da “Ben ne yapayım, elin gâvuru bir türlü bize uyamadı!” der kendini temize çıkarır. Bu konuda kimler işe yarar? İngiltere’de bu yıl kabineden istifa eden ve ettiği zaman üniversitelerden sağlamış olduğu yararlar konusunda hep olumlu açıklamalar gelmiş olan Bilim Bakanı Lord Sainsbury, Milli Eğitim’de yararlı olur. Güney Amerikalı oyuncular bakın ne başarılı oluyorlar. Şili’nin halen sağlık bakanlığını yapan Dr. Maria Soledad Barria, özellikle aile planlaması konularında cessur ve başarılı bir bakan olarak göze çarpıyor; Türk vatandaşlığına alır, adını da Fatma Soledad yapsak ne de güzel bir sağlık bakanı olur! Ya Afrikalılar? Hem de bunlar nispeten ucuza transfer edilirler... Kongo’nun Orman Ekonomisi Bakanı Sayın Henri Djombo, ülkesindeki ormanların korunması konusunda çok başarılı olmuştur. Uganda’nın Madenler Bakanı Sayın Bbumba Syda Namirembe ve Sayın Sağlık Bakanı Muhwezi Sion Katugugu, Cibuti’nin Kültür Bakanı Sayın R. A. Bamakhrama ve sonra Zambia’nın Çalışma Bakanı Mutale Nakumango ile Maden Bakanı Kalumbo Mwansa başarılarıyla çok göz dolduran politikacılardır. Peki Cumhurbaşkanlığı konusunda da bir şey yapılamaz mı? Hem de nasıl? KKTC’nin eski cumhurbaşkanından iyisini bulamayız. Rauf Denktaş hem yabancımız değil, bizden. Sonra tüm sorunlarımızı iyi bildiği gibi yabancı dili güçlüdür, İngilizceyi anadili gibi konuşur. Britanya’da hukuk diploması almıştır. ?