23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

PAZAR EKİ 7 CMYK 29 EKİM 2006 / SAYI 1075 7 Bennu Yıldırımlar Güven Hokna ennu Yıldırımlar evin büyük kızı Fikret’i oynuyor. Sadece dizide değil, üç yıldır Şehir Tiyatroları’nda da Fikret o... Yani, Yaprak Dökümü’nün geçmişinde de var, bugününde de... Rolünü seviyor. “Yeni bir aileye geldim” diyor. Çekimler sırasındaki davranışları da Fikret hakkında bilgisinin neredeyse tam olduğunu gösteriyor, çekimler neredeyse hiç tekrarlanmıyor. Yıldırımlar romanın yazıldığı yılla bugünleri karşılaştırdığında hemen hemen aynı şeylerin yaşandığını düşünüyor. Yıldırımlar diğer oyuncuların aksine işin başka yanına da bakıyor. “Korumacı bir aile yapısı var, bu belki de büyümeyi engelleyen bir şey” diyor, “Bundan arınmamız zaman alacak. 1930’lardaki ailelerden elbette farklıyız, ama çocukların sonuna kadar arkasında olma, her derdine koşma isteği devam ediyor. Bu, bir yandan iyi bir yandan kötü. Belki erişkin bir toplum olmamızı da bu engelliyor”... Peki, 2006 model Fikret’te bir değişiklik var mı? Fikret’in karşılaştığı durumlar değişti sadece... Romandaki Fikret, daha köşesinde oturan, kitabını okuyan, baba tarafı ağır basan bir kızdı. Burada yine baba figürü ağır basıyor, babanın tarafında, ama daha Babasının kızı, Fikret... B Hayriye, dolu dolu bir anne... Y toparlayıcı. Evin her işini yüklenen anneden sonraki kişi. Aile içinde her işe o koşturuyor, aileyi bir arada tutabilmek için o da çok çaba harcıyor. Fikret sizin gözünüzde nasıl biri? Kendini tamamıyla bulmaktan uzaklaşıp, herkesin sorununa koşup, elinden geleni yapan insanlar var. Bu insanlar sevilir, çok güzel anılır, ama hayatlarını bir şekilde vakfetmişlerdir. Fikret’in durumunda da böyle bir adamışlık var. Feda edilmiş hayatlara kimsenin ihtiyacı olmaması gerekiyor... aprak Dökümü romanında Hayriye Hanım, cahil, gücü Ali Rıza’yla bulmuş, ona hayran bir kadın. Memur bir adama gelin gitmesi, bir kurtuluş. Sırtı dikleşmiş, hırçınlıklarını, bastırılmışlıklarını yeni hayatının içinde eritmeye çabalıyor. Çocuklarına, Ali Rıza Bey kadar “hayır” diyemiyor. Hayriye Hanım’ın bir şey isteme şekli, pek yabancı değil, ama değişik... Kadınlığını kullanıyor, küsüyor, yatakta sırtını dönüyor. Ali Rıza Bey’e sürekli yokluğu hissettiriyor, “giderim” diyor. Ali Rıza ekonomik gücünü kaybedip koltuğunu da teslim edince, Hayriye daha da güçleniyor... Peki, Hayriye Hanım ne düşünüyor? 1930’tan bu yana ne değişti onun cephesinde? Bu karakteri canlandıran Güven Hokna yanıtlıyor: “Yaşamda her şey tezatlarıyla vardır, iyilikler kötülükler, yoksulluklar, zenginlikler... İnsan 1930’da şöyledir, 2006’da böyledir, diye bir ayrım yapılamaz. İnsanların yaşam biçimlerine göre, bir iki aksesuvar azıyla, çoğuyla, cep telefonu ya da internet sorunları olur, değişen sorunları karşılama şeklidir. Bu her şeyin bozulduğu gerçeğini değiştirmiyor elbette, değerler erozyona uğruyor, ancak hasletler değişmiyor. Çok eleştiriliyor ama Hayriye de anne; hem de dolu dolu anne. Yaşam şartları, Trabzon’da Anadolu burjuvası içinde her şey düzenli giderken, büyük şehrin çarkı altında ezilmeme çabası, adapte zorluğu... Hepsine kadın duyarlılığı ve korkularıyla yaklaşıyor. Trenden inme sahnesini hatırlayın, ‘İstanbul çok büyük, hup diye yutar insanı’ diyor. Gerçekten de yutuyor. Bu rolü canlandırmaktan çok memnunum, çünkü ben zaten klasik biriyim...” Kötü bir şey yapmadım, değil mi? defilesine çıkardı. Böylece moda dünyasına girmiş oldum. Hakan Yıldırım, Ümit Ünal ve Uğurkan Erez’in bende çok emeği vardır. öportaja gitmeden televizyonu açtığımda CNN Ya oyuncuk, onunla ilgili çıkış noktanız neydi? haberlerde Reha Erdem’in şu sıralar 1. Roma Liseyi biraz Almanya’da, biraz İngiltere’de okudum. Film Festivali’nde yarışan “Beş Vakit” adlı Özellikle İngiltere’de lise döneminde dram ağırlıklı filminin gördüğü ilgiden bahsediliyordu. Film oyunlar sahneye koyduk. Teorisi, uygulaması ile yoğun İstanbul Uluslararası Film Festivali ve Altın Koza Film bir dönemdi. Skeçler yazdık, kısa filmler çektik, bu Festivali’nde en iyi film ödülünün sahibi. Selma Ergeç, okuldaki eğitimin bir parçasıydı ve sanat, oyunculuk hep bir süredir gösterimde olan filmde Kozlu köyünün ilgi alanımın içinde oldu, ama çok utangaçtım, sahne umudu simgeleyen öğretmenini canlandırıyor. Beş üzerinde olmak beni ürkütüyordu. Liseyi bitirme Vakit, Ergeç’in ilk filmi. Böylesine başarılı ve ilgi gören dönemimde okul müdürü, sanata yatkın olduğumu bir filmin geri dönüşümünün ne olduğunu merak söyleyip konservatuvarda okumak isteyip istemediğimi ediyorum. “Herkes yeni rol teklifleri yağıyordur, diye sordu. “Hayır” dedim, “Benim dünyayı kurtarmam düşünüyor” diyor, utangaç bir gülümsemeyle, “Ama hiç lazım, tıp okuyacağım”! de öyle değil. Biraz şanssızım sanırım”. Oysa şanslı, E, sonra ne oldu? çünkü şimdi de Ahmet Ümit’in romanından uyarlanan Çok erken yaşta felsefeye ilgi duydum, kafamda şu “Gece ve Sis”in çekimlerine hazırlanıyor. Yönetmen bu soru vardı; kendimi tatmin eden işi mi yapmalıyım, kez Turgut Yasalar. Sizce de Ergeç’i tanımanın zamanı yoksa doğru bulduğum işi mi ? Sonrasında etik olarak gelmedi mi? doğru bulduğumu yapmaya, tıp okumaya karar verdim. Bu seçiminizin babanızın cerrah, annenizin hemşire olmasıyla bir ilgisi var mıydı? Yoktu, çok küçük yaştan itibaren resim yapıyordum ve sonra bu stilistliğe doğru kaydı. Babam Paris’te moda okumamı istiyordu, ama tıbbı çok istediğimi görünce o da “tamam” dedi. Annem ise benim çok kırılgan olduğumu, bu yüzden mutsuzlaşacağımı düşünüp istemedi. Üç sene tıp okudum. Stajımı bir sene Selma Ergeç “Beş Vakit” filminde bir öğretmeni canlandırıyor... Çapa Tıp’ta, sonraki sene Adana’da yaptım. O zaman Türkiye’nin en iyi mankenlerinden birisiniz, ama garip bir dönem geçiriyordum, kendimi bulmak, ne birçok insan yüzünüze dizi filmlerden aşina. istediğimi anlamak istiyordum, tıbbı seviyordum, ama Oyunculuğa ne zaman karar verdiniz? bir şey eksikti, sanat... Sonra oyunculukta karar kıldım. Türkiye’ye ilk geldiğimde, ama tabii o zamanlar beni Ve Reha Erdem’in “Beş Vakit” filminde rol aldınız... kimse umursamadı. Evet. “Beş Vakit” her açıdan bir ilk benim için. Nereden gelmiştiniz? Umudu simgeleyen bir öğretmeni canlandırıyorum. Almanya. Buraya geldiğimde aklımda İngilizce haber Reha Erdem’le yollarınız nerede kesişti? spikerliği vardı, öyle bir boşluk görmüştüm. Diğer Yaklaşık beş sene önce Reha Erdem’le bir reklam yandan mankenlik olabilir mi acaba, diye filminde çalışmıştık. düşünüyordum, ama “Hiç zannetmiyorum, bana O zaman hafızasına kaydetmiş demek ki... gülerler herhalde” diyordum. Bir ajansa girdim. “Böyle Bir şekilde arkalara kaydetmiş, beni yeniden bir mi Olacaktı” adlı, TRT’de gösterilecek bir diziden teklif reklam filminde görünce arkalardan öne çıkarmış. geldi, kabul ettim. Öğretmen rolü için oyuncu da bulamamışlardı, ekibe en Bunlar kaç senesinde oluyor? sonlarda katıldım. 2000 yılının sonu. O senenin sonbaharında Türkiye’ye Reha Erdem’in filmlerini nasıl buluyorsunuz? gelmiştim. 2001 yılbaşından sonra moda tasarımcısı Benim çok beğendiğimi gerçekleştiriyor, hiçbir şekilde Hakan Yıldırım gördü ve beni zorla Almanya’daki ilk duygusal olmadan, son derece duygusal filmler yapıyor. Esra Başıbüyük R Yani size hiçbir şeyi zorla kabul ettirmiyor, filmlerinde bireyle bire bir ilişki kuruyor. Sizde de ilişkiyi kurabilecek, duvarları yıkabilecek kapasite varsa son derece güzel, tuhaf bir yerden yakalıyor. Reha Erdem’le çalışmak ne kattı size? Çıtayı yükseltti! Şaka bir yana, ne istediğini çok iyi biliyor, eğer öyle değilse de bunu hiç çaktırmıyor. Bu yüzden çalışması ve güvenilmesi çok rahat bir yönetmen. Film teklifi geldiğinde korku mu vardı, yoksa beklediğim buydu mutluluğu mu? Hiç sevmediğim bir özelliğim, ben hep korkuyorum! Sonra nasıl hakkından geliyorsunuz kendinizin? Diyorum ki; ya batacaksın ya çıkacaksın! Selma Ergeç, Reha Erdem’in ödüllü filmi “Beş Vakit”in öğretmeni. Filmde umudu simgeliyor, hayatta da öyle. Sinemayı bir misyon gibi görüyor. Daha doğrusu kendi hayatına bir “misyon” yüklüyor. Üç yıllık tıp eğitiminden oyunculuğa taşıdığı bir hal bu... Eğer “Beş Vakit”teki başarısı ona yeni roller taşımıştır, diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, ama o yine de oyuncu kalmakta kararlı görünüyor... TIP VE OYUNCULUK... Artık oyunculukta mı ilerleyeceksiniz, bir karara vardınız mı? Aslında zamanla klişeleşmiş bir laf var, “Ne olmak istediğime karar veremedim, o yüzden her şeyi olabileceğimi düşündüğüm oyunculuğu seçtim”... Bu yanlış bir cevap değil. Ben kendimi bildim bileli oynarım. Çok küçüklüğümden beri seyrettiğim film neyse bir karakteri seçer ve bir süre onun gibi davranırdım. Tıptan sonra insan hayatında onun kadar etkili olabilecek bir meslek buldum, oyunculuk. Bunu pekiştiren dış etkiler oldu mu, örneğin “Bir film izledim, hayatım değişti” dediniz mi? Gandi, Matrix, Star Wars hayatımı değiştiren filmler, çünkü içlerinde felsefi öğeler var. Aslında hiçbirisi sanatsal film değil, ama çarpıcılıklarıyla, enerjileriyle beni bir noktadan diğer noktaya taşıdılar. Bir film birisi için bambaşka bir ufuk açabilirken, bir diğerine eğer o kapalı ise bir şey vermeyebilir. Bu bir alışveriş, ama şu bir gerçek ki filmler bir olaya başka bir açıdan bakma şansı veriyorlar, oysa biz hayatlarımızda tek bir yerden bakmayı seçiyoruz, 100 farklı yerden bakarsak kafamız çok karışabilir ve genelde biz bunu pek sevmiyoruz. İyi işlenmiş ve bir şey anlatan, dokunan filmler bize o fırsatı veriyor, bizi dürtüklüyor. Bence bu anlamda sinemanın önemli bir misyonu var. Zorunda mı? Değil. Sadece eğlendirebilir de, ama benim için önemli olan bölüm bu. Beş Vakit, uzun zamandır keyifle izlediğim birkaç filmden birisiydi. Ekipteki herkes gibi sizin de emeğinize sağlık. Kötü bir şey yapmadım değil mi? (kahkahalar) Hayır, hep beraber çok güzel bir şey yapmışsınız.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear