22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

28 AĞUSTOS 2005 / SAYI 1014 PAZARIN PENCERESİNDEN Yücelme yolları... Selçuk Erez BİRSEÇKİ 19652005 Engin Özendes (ESFIAP) T A lman Hastanesi'nin karşısındaki sokaktaki küçük sahaf dükkânında eski baskılı bir Azizler Ansiklopedisi (yazarı GuileyRosemary Ellen) buldum. Bu ilginç eserde birçok ermişin ibret verici yaşamöyküsü yer almakta. Birkaçını aktarmakta yarar görmekteyim: Aziz Dymphna: Dymphna, Damon adlı Tanrıtanımaz bir Irlandalı kabile reisinin kızıdır. Dymphna, genç bir kızken annesi ölür; babası da ülke ülke gezerek kendine yeni bir eş arar. Gönlüne uygun birini bulamayıp geri döndüğünde kızı büyüyüp güzelleşmiş, anncsine benzemiştir. Bu sefil adam, kızına sarkıntılık eder. Kız bazı iyi kalpli dostlarının yardımıyla Belçika'ya kaçar. Babası peşine düşer ve nihayet kızı bulur. Onu kaçıranların kafasını kestirir ve kızı da bizzat öldürür. Aziz Monica: Hıristiyan olan bu kız, Tanrıtanımaz, ahlaksız bir adam olan Patriciııs adlı münasebetsizle evlendirilir. Patricius'un zavallı kadına yapmadığı eziyet yoktur. Ancak Monica, Tanrıya sürekli olarak kocasının doğru yolu bulması için dua eder. Adam ölmeden az önce, serseri oğlu da eninde sonunda bir aziz olacak derecede doğru yolu bulur, iyi birer Hıristiyan olurlar. Aziz Giles: Atina'da zengin bir ailenin çocuğu olan Gilcs, anası ve babası ölünce paralarını fakirlere dağıtır ve Fransa'da Nimes kentine göç eder. Burada ağzı dikenlerle kapalı bir mağarada yaşar. Günün birinde oralarda avlanan asiller, onu geyik sanıp vururlar. Durumu fark eden Fransa eşvikiye Milli Reasürans Sanat Galerisi'nde, Şakir Eczacıbaşı'nın kırk yılı kapsayan fotoğraf çalışmalarının arasından yapılan bir seçimle, kırk fotoğrafı "BirSeçki/19652005" adıyla sergilendi. Serginin, aynı adı taşıyan bir kitabı da yayımlandı. Şakir Eczacıbaşı'nın çalışmalarından söz etmeye başlamadan önce, onun sanata adadığı ömrünün içinde Türk fotoğrafına olan katkılarını bir kez daha vurgulamak gerekir. 1968'den başlayarak yayımladığı Eczacıbaşı Fotoğraf Yıllıklan, öncelikle fotoğrafın ülkemizde yaygınlaşmasına büyük katkıda bulunurken birçok sanatçının yapıtlarının bir araya gelmesini sağlayarak Türk fotoğrafının en uzun süreli aJbümlerini oluşturdu. Eczacıbaşı'nın, bu ajandalar kanalı ile Türk fotoğrafına verdiği destek ve yeni fotoğrafçıların yaratılmasına olan etkisi, bu yeni adımlara gösterdiği yol unutulmaz. 1962de fotoğrafa başlayan Şakir Eczacıbaşı, önceleri yaşamdan kesitlerin sunulduğu fotoğraflar çekti. Bunlar, kültür birikimimizin bilgi ve estetikle buluştuğu görüntülerdi. Bunlar, zaman zaman detaylarda aranan, zaman zaman da yaşamın tam içinden koparılan karelerdi. 1980'lere gelindiğinde, fotoğrafı kendi yorumu ile durağanlıktan kurtarma çalışmalarına başladı. Görüntünün keskin hatlarının yumuşadığı, hızın ve devinimin hissedildiği, yeni bir fotoğraf an layışına, "hareket netsizliği" tekniğinin getirdiği yeni bir anlatım diline yöneldi. Yine sokaklardan yaratılmış renk şarkıları. Bazen eriyip yok olan, bazen de inanılmaz bir dinamizm sergileyen bu fotoğraflar, her bir çerçevedeki sonsuz değişim olanaklarından en güzeli seçilerek yaratılmıştı. Şakir Eczacıbaşı'nın 40 yıllık fotoğrafları arasından derlediği 40 fotoğraf bir kitapta toplandı. Kim? Ne? Neresi? Fotoğraflarda bu soruların yanıtı belirsiz, ustelik önemslz. İş bir okur da olan izleyiciye düşüyor. Çünkü her kare başka başka öykülerin oluşmasına izin veriyor. TÜRKİYE RENKLERİ Eczacıbaşı'nın çalışmalan, her zaman doğrudan belgesel çahşmalar yapan fotoğrafçılardan farklılık gösterir. Sanatsal birikimiyle, yaklaşım ve üslup açısından bir farklılıktır bu. Fotoğraflarının konusu, kendi ortamı içinde görüntülenen insan ve onun davranışlarıdır. Insanın çevresi ile ilişkisine, düz an fotoğrafçılığı yerine, daha çok yorum katan bir bakıştır. Yine de Şakir Eczacıbaşı'nın fotoğraflarını birinci dönem ya da ikinci dönem diye ayırmak olanaksızdır. Aralarında güçlü bir ilişki vardır. Uslubu yaratan da aslında budur. Tüm fotoğraflarında kişisel deyişi belirgindir. Kralı ona hekimini yollarsa da Giles, "Beni kendi halimde bırakın" diyerek tıbbi yardım kabul etmez. Kral da onun için bir manastır yaptırır. Öldüğünde o yer, topallar ve dilenciler için ziyaretgâh olur. Aziz Daniel: Isa'dan birkaç yüzyıl sonra yaşamış bu din adamının aklına iki yiiksek direğin tepesine bir oda yaptırıp orada yaşamak gelir. Orada 33 sene yaşadığı ve sadece bir kez indiği söylenir. I. Leo gibi krallar ve patrikler gelir, ona yapacakları işler konusunda danışırlarmış. Aziz Irene: Makedonyalı bir Hıristiyan olan bu kadın, 303 tarihinde imparator Dioclctian tarafından yasaklanmış dini risaleyi bulundurduğundan mahkum edilmiş, pişman olduğunu ilan etmediğinden bir randevuevine yollanmıştı. Sonra da çıplak olarak zincire vurulmuş ve yakılarak öldürülmüştür. Azizlerin başlarından geçenleri öğrenmek, hem bu bu kimselere saygı duyulmasına yol açar hem de bizlere insanların, birini niçin kutsadıklannı öğretir: Birinin halk gözünde yücelmesini isterseniz ona adamakıllı eziyet edin, ateşte yaktırın, geyik sanıp vurun. Böyle bir muameleye tabi tutacağınız kimse er geç ermişler arasında yer alacak, iki seçim sonra sizden fazla oy alabilecek, bir kuşak sonra da koca bulmak isteyen kızınız, ÖSS'de başarı uman oğlunuz, mezarına çaput bağlayacaktır. Kadınsa randevuevine düşmesinin, cinsel saldırıya uğramasının, koca dayağı yemesinin de böyle bir sonuca yol açabileceği, azizlerin yaşamöyküleri kadar yerli filmlerimizden de öğrenilebilir.# Bu fotoğrafları, izleyicinin düşüncesini engellemek endişesi ile isimlendirmez. Eczacıbaşı'nın fotoğrafları herkes tarafından ayrı yorumlanabilir. Her izleyen kendi düşüncelerini, kendi etkilenmelerini, kendi algılamalarını yaşayabilir. Çeşitli yorumlar çıkarabilir. Hatta bazen izleyici, Eczacıbaşı'nın görmediği şeyleri onun fotoğraflarında görüp duyumsayabilir. Türkiye'yi iyice bir gezmiş olan Eczacıbaşı'nın fotoğraflarının nerelerde çekildiği de pek önemli değildir. Çünkü o; insanların, birbirleriyle, yapılarla, doğayla olan ilişkilerinin, sokaktaki yaşamın peşindedir. Bu görüntüleri Hakkâri'nin bir köyünde de, Istanbul'un orta yerinde de yakalayabilir. Görsel şölen, nıekânın neresi olduğu sorusunu aşar. Türkiye'de ve çeşitli Batı ülkelerinde çok sayıda sergi açan Eczacıbaşı'nın seçme fotoğraflarını içeren "Anlar/Moments" adlı kitabı 1983'te yayımlandı. Kültür zenginliklerimizin ölümsüzleştiği, çağdaş fotoğ raf sanatımızın önemli örneklerinden oluşan "Türkiye Renkleri" kitabı ise 1997'de. 2001 yılı "Kapılar/Pencereler" kitabının yıüydı. Her biri farklı dünyaları yaşatan; evlere, uygarlıklara, kentlere, doğaya uzanan, Anadolu'nun değişik yörelerinden saptanmış gizemli dünyalara açılan kapılar ve pencerelerin armonisiydi bu fotoğraflar. Her biri birer sergiyi de içeren kitaplardı bunlar. 2005 yılında yayımlanan ve binlerce fotoğraf arasından seçilmiş kırk fotoğraftan oluşan son sergisinin kitabı ise: "Bir Seçki/19652005". Kitap, her zaman olduğu gibi, yine Şakir Eczacıbaşı'nın eski ya da yeni çektiklerinin birbirleriyle örtüştüğü, bir araya geldiklerinde Eczacıbaşı'nın tutarlı çizgisini yansıttığı fotoğraflardan oluşuyor. Robert Wilson'tn, "Bugün için ve tüm günler için dostum" diye seslendiği Şakir Eczacıbaşı için 7 Mart 2005'te Japonya'dan yazdığı "Bir zamanlar bir çocuk vardı dışarı çıktı" başlıklı bir yazısıyla başlayan kitabın devamında da; Eczacıbaşı'nın çalışmalan üzerine düşünceJeri var. Kurgu ve tasarım Bülent Erkmen tarafından yapılmış. Kitap, görüntü netsizliğinin getirdiği izlenimleri ve işte bu noktada durmalı dediği renk armonilerini içeren fotoğraflarla başlıyor. Kim? Ya da ne? Ya da neresi? Önemsiz. Bu seçilmiş kareleri izlerken içinde yaşıyorsunuz. Bir grup insanla birlikte, yalnız bir kadın veya adamla, çocuklarla, yaşamın telaşında ya da dinginliğinde. Bir duvarın, bir otobüsün, bir tekne boyasının ya da kaldırım taşlarının arka fon oluşturduğu rengin önünde sürüp giden yaşamı seyrediyorsunuz. Kadınlar kalabalığı fotoğrafından, her biri için ayrı yüz ifadesinde onlarca portre çıkarabiliyorsunuz. • Hoca Ali Rıza Bey'in Üsküdar'ı I Hoca Ali Rıza Bey'in resimlerinde kent kadar doğa da vardı. Çünkü o, doğayı en büyük öğretici kabul ediyordu... stanbul, ama ille de Üsküdar... Doğayı en büyük öğretici olarak kabul eden Hoca Ali Rıza Bey'in resimlerinin mekânlarından söz ediyoruz. Yapı Kredi Kültür Merkezi ve TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı işbirliğiyle düzenlenen Hoca Ali Rıza Retrospektif Sergisi'nde sanatçının gözünden bakacağız Üsküdar ve Istanbul'a. 250'yi aşkın eserini ilk kez bir araya getiren serginin tarihi de Hoca Ali Rıza'nın 75. ölüm yıldönümüne rastlıyor. 1858'de Üsküdar'da doğan Ali Rıza Bey'in resim yeteneği çocuk yaşlarda fark edildi. Üsküdar Rüştiyesi'nde başlayan resim merakını, Kuleli Askerî Idadisi ile Mektebi Harbiyei Şâhâne'de de sürdürdü. Osman Nuri Paşa, Süleyman Seyyid ve Mösyö Gues gibi hocalardan eğitim aldı. 1884'te Harbiye'den mülâzımı sani (teğmen) rütbesiyle mezun oldu ve "Resim Muallim Muavini" göreviyle, Osman Nuri Paşa'nın yardımcılığına atandı. 1911'dekaymakam (yarbay) rütbesiyle emekli oldu; 19091912 arasında da Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Başkanlığı görevini üstlendi. Kırk yedi yıl boyunca eğitimcilik ve ressamlık yapan Ali Rıza Bey; peyzaj, natürmort, hayali elvah gibi üç alanda, karakalem, füzen, pastel, suluboya, yağlıboya gibi birçok tarzda üretimde bulundu. Karakalem ile suluboya tekniğiyle beş bine yakın îstanbul peyzajı betimledi. Kentin mahallelerini, Üsküdar'dan Bebek'e, Arnavutköy'den Burgazada'ya kadar semt yaşantılarını, kahvehaneleri, deniz kıyılarını yorumladı. "Islâm ve Türk âleminin bediî (estetik) zevklerinin kemâlini gösteren eserleri toplamaya ve bunu bir meslek ittihaz ederek (sayarak), onda ihtisas sahibi olmayı gönlümce pek muvafık buluyorum" diyordu. Cami, çeşme, dergâh, tekke, türbe, sebil, harabe, mezarlık, köprü, konak, kule, eski konak, eski evler gibi, tarihi ve mimari özellikleri bakımından o gün için sıradan sayılabilecek konuları işleyen sanatçı, ayrıca çarşı, çeşme, kahvehane gibi mekânlarda geçen yaşam tarzını da inceledi; kahvehanelerde kullanılan fincan, cezve gibi gündelik yaşama ilişkin objeleri; çarşı pazar alışverişlerini, sokak satıcıları gibi günlük yaşamdan kesitleri tuvaline aktardı.# Sergi, Dolmabahçe Sarayı Muayede Salonu'nda 10 Eylül 6 Kasım tarihlerı arasında ztyaret edilebıltr.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear