23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

12 6 ŞUBAT 2005 / SAYI 985 TÜRKİYE SOLU! NEREYE? Ü MUTLUCAN ŞAHAN Galatasaray Üniversitesi îletişim Fakültesi Öğrencisi Davos'ta dünyayı kendi küreleri gibi görenler, Porto Alegre'de ise muhalifler buluştu. Onu, dünyada Irak seçimleri, Türkiye'de CHP ve ÖDP kongreleri izledi. Biz de dünya ve Türkiye politikasını "içeriden" izleyen üç üniversiteliye sorduk: Türkiye solu dünyanın neresine düşüyor? Başka bir dünya için... eçen hafta sonu dünyanın farklı noktaları bir dizi olaya ev sahipliği yaptı: Porto Alegre'de Dünya Sosyal Forumu, Davos'ta Dünya Ekonomik Forumu, Irak'ta seçimler, Ankara'da CHP ve ÖDP kurultayları. îlk bakışta bu olayların, eşzamanlı olarak gerçekleşmek dışında, ortak bir noktaları yokmuş gibi görünüyor. Oysa aralarında yakın bir ilişki var. Üstelik dünyanın bugünkü durumunu anlamak, biraz da bu ilişkiyi anlamaktan geçiyor. Davos'ta dünyanın "önde gelen" 2500 kişisi, şirket sahipleri, devlet yöneticileri, bürokratlar toplanıp halkların kaderini belirlemeye çalışırken Porto Alegre'de dünyanın dört bir yanından gelen yüz binden fazla "sıradan ve sahici" insan hep birlikte örgütledikleri 2500 civarı etkinlikle kendi kaderini belirleme hakkına sahip çıktı. Neoliberal küreselleşmeye ve onun sonucu olan tahribatlara karşı, "kârlarınız hayatlarımızdan daha değerli değildir!" diyen yüz bin kişi Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez'in "dünyanın en önemli politik etkinliği" olarak tanımladığı Sosyal Forum'da, Davos'takilere meydan okuyarak başka bir dünyayı yaratmanın yollarını tartıştı. Bu tartışmalar son gününe gırerken Irak'ta "Amerikan seçimleri" yapılıyordu. Dünya birbirine alternatif iki forumu ve Irak seçimlerini izlerken Türkiye'de de gözler Ankara'ya çevrilmişti. însanların heyecanlı bir derbi maçını bekler gibi beklediği, nitekim bir boks maçı gibi de geçen CHP kongresi basının ilgisine mazhar olurken birkaç kilometre ötedeki ÖDP kongresi gazetelerde Tony Blair'in eşine çiçek alma alışkanhğı kadar bile yer bulmadı. Ama CHP'liler de bu ilgiyi hak etti doğrusu. BelJi ki dünya solu neoliberalizmi ve ona karşı mücadeleyi tartışırken onlar da boş durmayıp kondisyonlarını artırmışlar! Dört ila beş saatlik konuşması boyunca emekçilere yönelik perspektifin en küçük bir işaretini bile göstermeyen genel başkan ve ona karşı hiçbir siyasal söyleme yaslanmaksızın sığ bir parti içi demokrasi lafzıyla savaş açan muhalif aday... Ortaya çıkan manzara bir siyasal partinin siyasal açıdan en fazla ne kadar ufuksuz olabileceğini göstermesi bakımından ilginç. ÖDP kurultayında kimse kimseye sandalye fırlatmadı. Irak'ın işgali kınanırken Porto Alegre'ye selam gönderildi. Savaşa, neoliberalizme, kapitaüzme karşı emeğin, barışın, demokrasinin, çevrenin savunulmasından söz edildi. Bütün bu özellikleriyle ÖDP kurultayı, "her şeye rağmen" Porto Alegre'deki dünyayı değiştirme iradesinin Türkiye için de geçerli olabileceğini gösterdi. Ama maalesef pek çokları o sırada başka yere bakıyordu... G BURCU GEZEGEN îstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası îlişkiler Öğrencisi Değişimi okuyamıyorlar ve... S olun ve sağın aşırılıklarına karşı, merkezdeki ılımb yeriyle üçüncü bir alternatif olarak sunulan sosyal demokrasi, küresel politikaların hegemonyası altında söylemindeki farklılığı kaybetti. Tür kiye, sosyal demokrasi ve sol platformda halkına sunabileceği alternatiflerden uzun zamandır yoksun. Açıkça görülüyor ki Türkiye ve dünya genelinde de sol sağa kayıyor. Fakat bu yöneliş çok da bilinçli olmaktan ziyadc, tercıh hakkını kullanabilecek farklı bir seçeneğin olmamasının yarattığı mecburiyete dayanıyor. Ülkenin demokratik şartlarının değişmesiyle yıllarca sosyal demokrat bir parti olarak kabul edilmiş Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) bile artık bu yerini kaybetti. Fakat halkın fark edemediği bu kayıp, hafta sonu yapılan partinin 13. olağanüstü kurultayında gözler önüne serildi. Durum Türkiye'de demokrasinin pratikte ne kadar uygulanır olduğunun anlaşılmasına da yol açtı. CHP, sosyal demokrasinin gerekleri bir yana düzen partileriyle ayrım noktalarını tamamen yitirdi... Bunların ışığında "sol bitti" söylemleri herkesıngeneJkanısı. Fakat her ne kadar seçim platformlarmda başarılı olamasa da ÖDP sol söylemleriyle Türkiye için bir alternatif oluşturmak için çabahyor. 250 bini aşmayan bir oya sahip olan parti sağın egemen olduğu siyaset sisteminde, dünyada ve Türkiye'de solun değerinin artacağı yönünde bir inanca sahip. Ancak ÖDP gibi bir partiyi seçimlerde başarıh kılabilecek toplumsal hareketler henüz gelişmedi, ayrıca partinin söylemleri halk tarafından aşırılık olarak kabul ediliyor. ÖDP pazar günü yap tığı genel kongrede de var olan duruma ilişkin şu soruya cevap arıyordu: "Solu nasıl toplumsallaştıracağız?" Bu konu solun ve dolayısıyla sol partilerin var olabilmesi için yola çıkılacak temel soru. Küreselleşmenin getirdiği yabancılaşma solun büyük problemi. însanlar toplumla bağlarını kopararak, giderek siyasete daha az katüıyorlar. Bunun sonucunda da bilinçsizce, geleneklere dayanılarak oy verdikleri partinin değişen yüzünü ancak her şeyin sonunda görebiliyorlar. CHP gibi köklü bir parti bile ortak bir kimlik oluşturamazken, însanların sadece oy hakkını kullanabilmeleri, demokratik bir sistemin var olduğunu göstermiyor. Seçme hakkı, farklılıkların olduğu bir ortamda tercih kulJanabildiğıniz ölçüde anlamlı. Küreselleşme gerçeği karşısında solun ve ÖDP'nin eski söylemlerine devam ederek ayakta kalması mümkün değil. Solun değer yitirmesindeki en önemli etken değişimi okuyamaması. Yeni oluşan sorunlara eski söylemler çözüm olmuyor. Solun ve onu temsil eden partilerin daha ne kadar dayanacağını bilmiyorum. Ama sağın egemen olduğu bir dünyada hayatta kalmak ve gerçek bir alternatif oluşturabilmek için sol tüm enerjisiyle çabalamalı. DENİZÇELİK Doğuş Üniversitesi, Uluslararası îlişkiler Bölümü Öğrencisi Kimlik kırılmaları ve sol G ünümüz aktif politikalarının en büyük probleminin gerek küreselleşme, gerekse çoğulcu demokrasilerin doğal bir sonucu olan "kimlik kırılmaları" olduğunu düşünüyorum. Artık; birkaç cümle ile özetlenebilecek parti ideolojilerinin, geniş bir halk kitlesini harekete geçirebileceği zamanlar geride kaldı. Ne sınıf ideolojileri, ne milliyetçi söylemler, ne salt liberal hedefler, ne de radikal dini vaatler, tek başlarına büyük kitleleri peşlerinden sürüklemeye yeterli. Bu noktada, siyasi partiler, daha geniş kitlelere hitap edebilecek politikaları tercih ediyor ve giderek merkeze kayıyor. Kimlik kırılmaları ve merkeze kayma eğiliminden elbette sol partiler de nasibini aldı. Kendini "sol" olarak kodlayan CHP'nin neoliberal îslam sentezi AKP'nin muhalefetini yürütemediğine dair eleştirilere katılıyorum. Ancak; bu yetersizliğin CHP'nin kendi içindeki sorunlardan çok, AKP'nin bugün yürüttüğü politikala rın çoğunun zaten CHP'nin programında yer almasından kaynaklandığı görüşündeyim. Solun sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada bir çıkmaz içinde olduğu düşüncesine kısmen de olsa katılıyorum. Teknolojinin gelişmesinin doğal sonucu olarak işçi nüfusunun azalması, sosyal devlet anlayışının gelişmesiyle işçi sınıfının orta sınıfa kayması ve SSCB'nin yıkılması ile ortaya çıkan yeni dünya düzenine uygulanabilir alternatiflerin üretilememesi, sol ideolojileri büyük birbunalıma sürükledi. Ancak, Marksist ideolojinin dünyanın egemen güçlerinin politikalarına olan tepkisi, bugün, küreselleşerek, küreselleşme karşıtlığına dönüştü. Bu küreselleşme karşıtı hareketin ne kadar sol bir hareket olduğu tartışmalarını bir yana bırakıp, bu yıl beşincisi düzenlenen Dünya Sosyal Forumu'nun on binleri peşinden sürüklediği gerçeğini kabul etmemiz lazım. Peki bu değişen ve dönüşen dünya düzeni ve muhalif akım içerisinde, deği şen ve dönüşen sol ideoloji bağlamında, Türk Solu yolun neresinde? Türk solu için tablonun çok daha vahim olduğu görüşündeyim. Çünkü; dünya çapındaki olumsuz koşullara, 12 Eylül'ün bastırma, sindirme ve hatta yok etme politikaları eklendi. Sonuçta; apolitize olmuş bir toplum; ilginç bir şekilde devletçi ve hatta milliyetçi bir merkez sol söylem; 20. yüzyılın başından beri değişmeyen, alternatif üretemeyen ve toplumun çoğunluğuna hitap edemeyen radikal bir sol ortaya çıktı. Üstelik, Türk solu kendini dünyanın muhalif akımlarından soyutladı, en önemli ilkelerinden evrenselcüiğini yitirdi, dünyanın hızla değişen ve dönüşen düzenine ayak uyduramadı. Sonuçta ise; solu destekleyeceği varsayılan yoksul kitleleri önce radikal sağ, sonra da liberaltslamcı söylem sahiplendi. Böylece halktan kopan sol ideoloji, giderek taraftar kaybetti ve sol söylem en önemli iki ilkesinden ödün vermek durumunda kaldı; evrenselcilik ve halkçıhk. Bu kopuş sadece sosyal demokrat merkez sol partiler için değil, radikal sol partiler için de geçerliydi. Avrupa Birliği'ne uyum sürecinde, Türkiye'nin içinde bulunduğu toplumsal, ekonomik ve politik değişim sürecinde, var olan sorun ve taleplere karşılık verebilecek, demokratik bir söylemi taşıyabilecek siyasi bir aktöre; en azından Batıhlaşma ve sosyal adalet noktalarında ciddi muhalefet edebilecek bir sol partiye ihtiyaç duyulduğu çok açık. Ancak; ne şiddet ve gövde gösterilerinin damgasını vurduğu CH P'nin 13. 'Olağanüstü'Kongresi'nin birkez daha açığa vurduğu, elitist, antidemokratik, devletçi ve milliyetçi bir CHP'nin, ne de Hayri Kozanoğlu'nu tekrar başkan seçerek geleneksel siyasetinden memnun olduğunun sinyallerini vcren ÖDP'nin, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu farklı sol söyleme cevap vermesini beklemenin beyhude olacağı kanısındayım. Türk solu, merkez soldan radikal sola kadar sosyal adalet, sosyal, katılımcı ve çoğulcu demokrasi, insan hakları, hakçılık ve evrensellik ilkelerine sahip çıkarak kendini yenilemek, Türkiye'nin ve dünyanın değişen koşullarına adapte olmak ve aktif politikada yerini almak zorunda.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear