Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
9 EKlM 2005 / SAYI 1020 11 Ali Taygun, Bülent Emin Yarar ve Defne Şener Günay... Bu üç isim, "Tiyatro... Tiyatro... Dergisi"nce verilen "Tiyatro Ödülleri 2005"in sahiplerinden. "Sezuan'ın îyi însanı", Ali Taygun'a "Yılın Yönetmeni", Defne Şener Günay'a ise "Yılın Kadın Oyuncusu" ödülünü getirdi. Bülent Emin Yarar ise bir işgal öyküsünün anlatıldığı "Çayhane"deki rolüyle "Yılın Erkek Oyuncusu" oldu. DEFNEŞENERGÜNAY İyi ile kötü arasında... efne Şener Günay, 29 yaşında, genç bir oyuncu. "însan şansını kendisi yaratır, ama ben galiba onun dışında daşanslıydım" diyor tiyatrogeçmişi için "îçinekapanık ve sessiz bir çocuktum. Ortaokuldayken annemin yönlendirmesiyle tiyatro kurslarına katılmaya başladım. Bir yıl sonra tiyatrocu olmaya karar vermiştim bile"... 98'de Mimar Sinan Üniversitesi'ni bitirir bitirmez Müşfik Kenter'in sayesinde Bakırköy BeJediye Tiyatroları'nda oyunculuk yapmaya başlıyor. Geçen 7 yıl içinde "Insan Denen GaripHayvan", "îvan Ivanoviç Var Mıydl Yok Muydu", "Bahar Noktası" gibi önemli oyunlarda oynuyor. "Çahştığım her oyun beni geliştirdi" diyor, "Her oyunla birlikte, hiçbir şey bilmiyormuş gibi öğrenmeye baştan başladım. Bu, gcçmişten biriktirdiklerimi çoğaltmanıı ve her geçen yıl farklı bir bakış yakalamamı, demlenmemi sağlıyor". Sıra "Sezuan'ın îyi însam"na geldiğinde sezon öncesinde, bütün yazı tekrar tekrar Bertolt Brecht okuyarak geçiriyor. Rol dağılımı yapıldığında ise tiyatro tarihinde kâbus rol olarak bilinen Şen Te ve Şui Ta karakterlerinin ona düşmesi ise tam bir sürpriz. "Rolü aldığımı öğrendiğimde başta büyük bir panik yaşadım. Çünkü bu iki karakter, birbirine paralel olduğu D Dünyayı değiştirmek Özlem Altunok li Taygun'un hayatında pek çok dönemeçten bahsetmek mümkün. Mühendislik okurken tiyatroya bulaşması, ardından Amerika yılları, Barış Derneği çalışmaları, 80 darbesi sonrasında Şehir Tiyatroları'ndan uzaklaştırılması, cezaevi süreci, boşluk, yeniden tiyatro, "LirikTarih" gösterileri... tlk Şehir Tiyatroları deneyimini 31 yıl geride bırakmış, bugün, yine orada yoluna devam ediyor. Sahneye koyduğu son oyun, en sevdiği yazarlardan Bertolt Brecht'in "Sezuan'ın iyi tnsanı". Ali Taygun'la uzun tiyatro yolculuğunu ve bu yıl pek çok ödülü toplayan son oyununu konuştuk. Ali Taygun.. A kadar, zıt ve ağırdı da. Bu noktada Ali Taygun'un 'Önce Şen Te'yi oyna, Şen Te zaten Şui Ta'yı oynar' önerisi çok faydalı oldu. Ben de iyikötü arasında gidip gelen, birbirini çürüten bu rollerin dengesini kurmaya çalıştım". Ali Taygun'un Brecht'in bu yapıtıyla ekibe açtığı kapılar da onun için çok önemli. "Oyun zaten sağlam ve her döneme taşınacak bir eser. Kötü olmadan iyi olmak mümkün mü sorusunu sordurtuyor ama bunu yaparken de yanıt vermek yerine önermeler sunuyor. Ali Taygun sayesinde oyunda herkes kendi yaratıcılığını konuşturma fırsatını buldu ve ortak bir frekans yakalandı. 'Sezuan'ın iyi tnsanı'nda bir bütün vardı" diyor. Bu yüzden ödül almaktan çok, içinde bulunduğu işle anılmayı daha çok önemsiyor. Onun "iyi insan" tanımı ise kendini bilmek, düşünmek ve sevgiden geçiyor. Bu tiyatro için de geçerli diyor Günay, "Biz bu işi bilek, beyin, emek gücünün yanı sıra, bedenimizle yapıyoruz. Bu da egoyu beraberinde getiriyor. Tiyatro camiasında da bu egoyu törpülemek ve dönüştürmek lazım. Bu yüzden, kendini bilmek, düşünmek ve ne olursa olsun sevgiyle bakmak lazım". • Bakırköy Belediye Tiyatroları'nda sahnelenen "Sezuan'ın İyi Însanı" önümüzdeki sezon da devam edecek. Tiyatro serüveniniz nasıl başlıyor? Tiyatroyla lise yıllarında, ama esas olarak üniversitede tanıştım. Mühendislik okuyordum, bir süre sonra tiyatroyla yatıp kalkar hale gelince, karşılaştırmalı edebiyat bölümüne geçerek üniversiteyi bitirdim ve hemen Amerika'ya gittim. Yale'e kabul edilince de tiyatro, hayat haline geldi. Türkiye'ye dönünce uyum sorunu yaşadınız mı, genç ve idealist bir tiyatrocu olarak? Yaşamaz olur muyum, yeni mezun herkes kadar... Ama döner dönmez Kent Oyuncuları'nda çalışmaya başladım. Asıl sarsıntı ondan sonra geldi... Neden? Yıl 1970'ler... Önce Beklan ve Ayla Algan'la Grup Oyunculan'nı kurduk. Işler iyi gitmedi, tiyatro yıkıldı. Ferhan Şensoy'la Ayfer Feray Tiyatrosu'nda fars oynamaya başladık. Sonra askerlik, derken Muhsin Bey, Şehir Tiyatroları'nın başına geçti. 74'ten 80'e kadar oradaydım. 1402'yle atılana kadar... Evet. O dönem ŞT'nin yanı sıra, Ankara Çağdaş Sahne'de, DT'de de çalıştım. Sonra politika ağırlık kazanmaya başladı, Barış Derneği çalışmaları başladı. 80 darbesiyle de tiyatronun dışında kaldık. 8286 arası içerdeydim. Dava, 89'a kadar sürdü ama hayatımın 10 yılını bu işler aldı. O, 10 yıl boyunca tiyatrodan uzak mıydınız? Içerdeyken Ataol Behramoğlu şiirlerini yazmaya, Orhan Taylan resimlerini yapmaya devam ediyordu. Ama ben, kolektif bir sanat olan tiyatro için hiçbir şey yapamıyordum. Hani, sevdiğiniz kızın başkasıyla nişanlanması gibi bir olay. Düşünmemek için unutmak en iyisiydi. Cezaevinden çıkınca... Bir ara reldamcdığa bulaştım, sonra dergi çıkarmaya giriştik, Dormen Tiyatrosu'nda bir oyun yaptım. Gencay Gürün çağırınca, yeniden ŞT'de çalışmaya başladım. Nasıl bir geçişti bu? Içeri girmiş herkes için geçerlidir herhalde; her şeyi bıraktığınız gibi bulacağınızı sanıyor, hayatın içinde değişmiş insanlarla karşılaşınca şaşırıyorsunuz. O hareketsizlik, depolitizasyon başlangıçta kızdırsa da zamanla alıştım. Tüm bu yaşadıklarımz ikinci ŞT döneminde tiyatronuza nasıl yansıdı? Benim işim, sanat. Daha çok yoğunlaşır ve oradan insanlara söz söylemeye çalışırsam daha doğru olacağını düşündüm. Sanatı, politik görüşlerimi yaymak için bir araç gibi görmek yerine, sanat yapmaya yönelik bir tavra geldim. Yaptığım bütün işlerde belli bir görüşü taşımayı da elden bırakmayarak... •Büyük prodüksiyonlu işlere girişmeniz de bu dönemde mi başladı? Biraz şans, biraz da kafamdaki değişimle ilgiliydi. 80'li yıllarda toplumu yeterince tanıyor muyduk, yaşananlar bizim kafamızda mıydı, yoksa hayatla bağlı mıydı, gibi sorular sordum kendime. Toplumu belirleyen ve hareket ettiren birçok faktörün, onlarla ilişki kurmakta tayin edici olduğunu gördüm. Bu tür düşünceler içindeyken de Habitat gündeme geldi. Ve bir dizi "Lirik Tarİn" gösterisi ortaya çıkö... Evet, 21 kez ve hiçbiri diğerinin aynısı olmayan gösteriler... Ortak özellikleri ise karşıt unsurlann birbirine geçmesiydi. Bol ödüllü oyununuz "Sezuan'ın İyi Însanı" da bugüne sözü olan bir oyun... Çünkü toplumsal durumla ahlak arasındaki ilişkiyi inceliyor. Bir taraftan bir mesel, öte yandan Brecht'in zorlu bir eseri. Burada da uyarlamanın önemi çıkıyor ortaya... Alman bir yazarın, Çin'de geçen bir oyununu sahnelemenin önemli zorlukları vardı elbette. Insan o cesareti, ancak belli bir yaştan sonra buluyor. Ben de bunu özellikle şarkıların sunduğu olanaklarla, müziği daha bizden bir müziğe dönüştürerek vermeye çalıştım. Önemli olan olayı değiştirmek değil, bize çekmekti. Oyun, ahlakı iyikötü karşıtlığı üzerinden hayatta nasıl ayakta kalabiliriz sorusunda kilitliyor. Size göre ayakta kalmak ne demek? Soru şu; bu âlemde iyi olunup iyi kalınabilir mi? Brecht, âlemin değişmesi lazım diyor. Elbette iyi olabilmek için iyi olabilme olanağının da olması lazım. Açlıktan ölen bir adamın iyi olmasını bekleyemeyiz. Çünkü aslolan maddenin kendisidir ve maddenin de kendi kuralları var. Tabii ki bunun zıddı da geçerli. iyi olmaya niyet ederseniz, dünyayı değiştirebilirsiniz de. Dünyayı değiştirmenin yolu da, sizin iyi olup iyi kalmanızda saklı. Buradaki karşıtlığı bir bütün olarak algılamak lazım. Ben de şahsen, bildiğimi okursam, dinleyen de çıkarsa diye umut ediyorum. • BÜLENT EMİN YARAR Doğu'nun saf insanı Sakini ülent Emin Yarar'ı "Çamur", "Kaç Para Kaç", "Korkuyorum Anne" filmlerinden, "Ghetto", "Diktat", "Ermişler ya da Günahkârlar" gibi oyunlardan tanıyor olabilirsiniz. Ama o, bugünlerde daha çok "Çayhane" oyunundaki Sakini rolüyle anılıyor. Bu rolüyle Tiyatro Ödülleri 2005'in yanı sıra, Afife Jale ve 5. Lions Tiyatro Ödülleri'nde de en iyi erkek oyuncu seçilen Yarar, 20 yıldır tiyatronun içinde. Yine de önce "Çayhane"den başlayalım... Japonya'nın Okinawa Adası'nda geçen işgali anlatan oyun, Amerika'nın işgal mantığı ve buVnantığın sonuçları üzerine kurulmuş bir komedi. Yarar, Sakini rolünün başarısını saf, temiz, görmüyormuş gibi yapsa da, gerçeği çok net yakalayan Doğu insanının özelliklerine bağlıyor. Sakini, Amerıkalılarla Japonlar arasında bağ kuran hem soytarı, hem B bilge, hem kurnaz bir tercüman. "Tüm bu özellikleri yansıtabilmek için rolü nasıl giydiğim önemliydi" diyor Yarar, "Çünkü Sakini, yaşananlara alıştığımız cevapları vermiyor. Zaten sanatta da bu zıtlıklar hikâyeyi büyütür. Sanırım bunun üstüne gitmek seyirciyle buluşmasını sağladı." Yarar, 89'dan beri Devlet Tiyatroları oyuncusu. Mezun olur olmaz gittiği Diyarbakır'ın ayrı bir önemi var onun için. "Oyunlarla, turnelerle geçirdiğim 5 yıl, hem doğuyu tanımamı, hem de oradaki seyirci artışını, gençlerin ilgisini, bilgi paylaşımını yakından görmemi sağladı." diyor. Hep tiyatronun konuşulduğu o günlerde, güzel dostluklar, anılar da biriktirmiş. Bunlardan biri de Işıl Kasapoğlu. "Diyarbakır DT'ye gelmesi çok büyük heyecan vermişti bize. Diyarbakır'a uygun bir 'Macbeth' sahnelemenin coşkusunu hep be raber yaşadık. Sonra yollarımız ayrıldı. Istanbul'a döndüğümde ondan öğrenecek çok şeyim olduğunu düşündüm, Izmit'te, Semaver Kumpanya'da elimden geldiğince yanında durdum." Yarar'ın, 5 yıllık Diyarbakır deneyiminden sonra, Istanbul DT'nin yanı sıra, Tiyatro Ti'de "Ada", "Ghetto" gibi oyunlara imza atması, konservatuvarda ders vermesi, Semaver Kumpanya'da oyunculuk ve yönetmenlik yapması da bu yüzden. "Tüm bunlar için çok büyük kararlılıklar göstermedim. Akan bir su var, o suya girdiğinizde o sizi zateagötürüyor. Sorumluluk aldıkça seçme şansınız da ister istemez azalıyor." diyor. Işıl Kasapoğlu'nun yanı sıra, Reha Erdem, Taner Birsel, Tilbe Saran, Cüneyt Türel de Yarar'ın beraber anıldığı isimler olmuş. "Bu buluşmalar da kendiliğinden." diyor, "Kar Bülent Emin Yarar, 89'dan beri Devlet Tiyatroları'nda oyunculuk yapıyor. Bir gün, genç oyuncularla çalışacağı bir tiyatro atölyesi kurmak istiyor. şılaştığınız insanların dünyasını anladığınızda ve saygı duyduğunuzda arkası geliyor. Mesela Reha Erdem'le de 'Kaç Para Kaç' filmine hazırlanırken tamştık, sonra filmde küçük bir rol de bana düştü. Arkasından da Derviş Zaim'in 'Çamur'u geldi". Bülent Emin Yarar bugünlerde Reha Erdem'in çocuklar üzerine kurulu "5 Vakit" fil minin çekimlerini sürdürüyor. Yakın gelecekteki planları arasında gençlerle birikimlerini paylaşacağı bir atölye kurmak var. Ama yine de, "Olmayabilir de" diyor, "Evde kendimi küçük kızımın oyuncaklarını konuştururken yakalıyorum bazen. Tiyatro her yerde yapılır, yeter ki paylaşacak birileri ve samimiyet olsun". •