Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 POLİTİKA Arjantin'i Düşünüyorum Gösterimde olan "Arjantin'i Düşünüyorum"da Antonio Banderas, kayıp eşini anyor. Film aşk üzerine kurulu olsa da Arjantin'in aşağıda özetini okuyacağınız şiddet yüklü tarihi var. Hakan Işözen 19761983 yilları... Devrilen Peronist iktidar, generallerden oluşan üçlü cunta yönetimi, "kirli savaş", cuntaya verilen ölüm listeleri, ordunun sivil giysili ölüm mangaJarı, işyerlerinden alınanlar, evlerinden ahnanlar, "yanlışlıkla" alınanlar, bir daha hiç haber alınamayanlar, kayıp çocukJar, çalıntı çocuklar, işkencegören, katledilen sendika üyeleri, işçiler, entelektüeller, üniversite öğrencileri, sanatçılar, yargılanmalarvekanıtlara rağmen affedilenler, Kissenger'ın "elinizi çabuk tutun" öğüderi,30.000ölüve kayıp, PlazadeMayo anneleri.. Işte Arjantin'in yakın siyasi tarihinin bilançosu..Aslında Latin Amerika'nin tarihi biraz Arjantin'in, Arjantin'in tarihi ise her zaman Latin Amerika... OLUP BİTENE SEYİRCİ KALMAK! Arjantin'in 20. yüzyıh hep darbe, seçım vetekrardarbeilegeçti. 1930ile 1983 yilları arasında darbeyle kesilmeyen iki yönetimgörebildi.Ordu ise Arjantin'in siyasi hayatının üzerinde farklı roller ustlendi. 19581962 arasında veto yetkisini kullanmaayncalığınasahipti, 19661970' te hükümet ortağıydı, 19731976'da ise bir muhalefet gücü oldu. Bu istikrarsız süreç 1974 'e kadar devam etti. C) sıralar sürgiınde olan Peron ülkeye 3. kez başkan olarak döndii. Bir yıl sonra ofisinde ölii bulununca yerine 3. eşi Isabel Martinez de Peron geçti. 1976 yılında görevinden azledildi ve Jorge Rafael Videla, Emilio Massera, OrlandoAgosti'den oluşan 3'lü cunta başkanlık yönetimini ele geçirdi. Bu tarihten sonra, adına "kirli savaş" denilen ve 1983 yılı Falkland savaşının kaybedilmesine kadar geçensüreçyaşandı. Videla dönemi generallerinden birinin sözleri savaşm akıl almaz sınırlarını gösteriyordu: "Önce fesatçıları öldürürüz, sonra ışbirlikçilerini, ardındanyandaşlannı, daha sonra da olan bitene seyirci kalanları ve nihayet çekingen davranan herkesi!.." Tam da bu dönemde cuntaya tam destek veren güçlü bir yönetim vardı. Henry Kissenger, Arjantin Dışişleri Bakanı'na "Ne kadar çabuk olursanız o kadar iyi" mesajını veriyordu. Darbenin bilançosu inanılmaz boyutlara ıılaştı. Çeşitli resmi kaynaklara göre 10.000, Uluslararası Af Örgütü'nünkaynaklarınagöre ise 30.000 civarında ölü ve/veya kayıptan söz ediliyordıı. Evlerinden, işyerlerinden ya da sokaklardan sivil giyimli "ölüm mangaları" tarafından toplanan insanlar, sayıları 340'lara ulaşan sorgu merkezlerinde işkenceden geçirilip daha sonra ya toplu mezarlara gömülerek, ya da helikopterlerdenokyanusaatılarak"cezalandırıldılar". 1983 Falkland savaşından sonra cunta devrildi ve Videla ve Massera'nın da aralarında bulunduğıı 9 üst düzey kurmay göz altına altına alınıp çoğu 1985 yılında ev hapsiyle cezalandırıldı. 1989 yılında demokratik yollarla seçilen Calos Menem çoğu suçluyu genel af yoluyla affetti. Antonio Banderas 'Arjantin'i Düşünüyorum' fılminde gazeteci kayıp eşini arıyor. (üstte) Komisyonlarda ifade vermeye zorlanan işkencecilerden bazıları vicdani sorumlulıığu yüklenip itiraflarda bulunsalar da hepsi yüksek devlet ve vatan çıkarlarından bahsedip bir daha yaşansa aynı şeyleriyapabileceklerinisöylediler. Bu itiraflardan özellikle ordu mensubu Astiz ve Scilingo'nunkilergerçekten dikkat çekici idi. Astiz'in araştırma komisyonuna söyledikleri Arjantin'deki şiddetin venefretinçarpıcıgörüntüsünü veriyordu. VE İTİRAFLAR... Astız, kayıp annelerden oluşan Plaza de Mayo (Mayıs Meydanı) annelerininaralarına sızıp, kaybolan kardeşini arayan bir kayıp yakını olarak uzun siire istihbarat faaliyetindebulunupbırçokkadının taralarında Fransızvetsveçuyruklularolmak uzere) öliimünden sorumlu tııtulmuştu: " Ben kımseye işkence yapmadım. Görevlerimin arasında bu yoktu. Ama benden ıstenirse işkence yaparmıyıın.evet elbette. ( )rdu bana birşeyi yaratmayı değil, yok etmeyi öğretti, mayın yerleştirmeyi ve boınbalamayı; bir örgüte sızmayı ve o örgiitü yok etmeyi, öldıirmeyi öğrendim. Bunları mukemmel şekilde yapabilirim. Ben Arjantın'debırgazeteciyiyadapolitikacıyı oldürmeyi en iyı bilen insanım". Bir denız sııbayı olan Scilingo ise "deniz harp okuluna bir denizci olarak girdim, bir katil olarak çıktım" diyordu. Scilingo ttıraflarında 30 kadarkişıninölümünden sorumlu olduğıınu anlatıp Astiz'in tersine yaptıklarının kahramanhk olmadığını söyleyebılmiştı. Scılıngo ve Astiz'in ıtiraflarının gerçekkarşılıklanulusalkomisyona ifade veren kayıp yakınlarının ifadelerinde acı bir şekilde somutlaşıyor: Hugo AJberto Scutani'nin eşi: Hugo27 yaşındaydı ve 1977'nin 5 Ağustosu'nda sokakta iken kaçırıldı. Aynı gün ben de evimden alındım. Serbest bırakılana kadar tam 92 gün işkencegördüm. Kocamı bir daha hiç görmedim. Hugo'nun son sözleribana "Güçlü olvebenibırakma oldu". Bu sözleri kalbimde ve hafızamda hayatımının geri kalanında saklayacağım. JuandeDiosGomez: lOAğustos 1976, akşam 6 gibi, Santa Lucia'da bir grup asker oğlumu çahştığı dükk A A andan alıp evegetirdiler. Beni vebabasını tehdit ederek evin altını üstüne getirdiler. Daha sonra oğlumu alıp evi terk ettiler. Bir daha oğlumdan haber alamadık. Arjantin'de demokratik süreç işlemesine vekolektif belleğin oluşturulma çaba larına karşın neyazık ki binlerce anne ve kayıp yakını her perşembe Plaza de Mayo'da (Mayıs Meydanı'nda) ellerinde pankartlarla yürüdüler... Kayıp evladarından haber alabilmek için savaş vermekteler. Doğıımdan sonra hamilelerin öldürülüp bebeklerin çocuksuzasker ailelere verilmesi ise şimdi yetişkin olvıp gtTçek arme ve babasını bilmeyen 500 kadar kişinin kaderini belirliyor. Plaza deMayoanneieri bu çocuklardan 60 kadarını bulup ailelerineteslim ettı. Ayrıca kayıp anneleri, ev hapsinde tutulan generallerin evlerine giden cadde vesokaklarda onların kirli savaşın katilleri olduğunu bildiren tabelalarla doldıırııp yapılanların unutulmamasınısağladılar... Cecilia ve Carlos... Christopher Hampton'un senaryosunu yazıp yönettiği, bir "kahramanlık ve aşk filmi" olarak sunulan "Imagining ArgentinaArjantin'i Düşünüyorum "da Antonio Banderas ve Emma Thompson oynuyor. Filmin konusu ise şöyle: Yıl 1976, Carlos Rueda, eşi Cecilia ve kızıyla Buenos Aires'te yaşamaktadır. Carlos bir çocuk tiyatrosu işletmektedir. Eşi Cecilia ise ülkenin tanınmış gazetecilerindendir. Son araştırmasının konusu da kenti saran arkası kesilmeyen kaçırılmalar, yani kayıplardır. Bir akşam, Carlos eve döndüğünde karısının da kaçırılmış olduğunu anlar. Bir yandan kansına ulaşmaya çalışırken bir yandan da aynı durumda bulunan insanları bir araya toplar. Her ipucunu araştıran Carlos bu sırada kendindeki bir doğaüstü gücün de farkına varacaktır. Yakınlarını kaybetmiş insanlara bakarak o kaçırılan kişinin başına gelenleri görebilmektedir. Onceleri bu yeteneğine kimseleri inandıramaz. Ancak kısa sürede kulaktan kulağa yayılan bu özellik biiyiik bir kitlenin CarJos'un etrafında toplanmasını sağlar. Bu arada karısı Cecilia dayanılması güç şeyler yaşamaktadır. OSMAN BAHADIR bahadirosman@hotmail.com 80 yıl önce zorla istedikleri dua yerine, "Millet çok yaşa' diye bağırmalıyız. Bu da, bize zorla kabul ettirmek istedikleri teklife karşı en iyi bir protestodur. Bilmem siz de bu fikirde misiniz? Umum talebe Şüphesiz, biz de bu fikirdeyiz. Hüseyin Sabri O halde, hepiniz akşam duastnda "Millet çok yaşa" diye bağıracağınıza söz veriniz. Umum talebe Söz veriyoruz. Işte bu suretle talebeler arasında gayet o Mektepte 'Cumhuriyet' ilanı Bu yazı, Ziya Gökalp'in Cumhuriyet gazetestndeki son yazısıdtr. Gökalp, bu yazısımn yayımlanmasından 4 gün sonra vefat etmiştir. (O. B.) Çocuklar! Meşrutiyet ilanından evvel, memleketimizde Abdülhamid adlı bir padişah vardı. Bu padişah, vatanını, milletini seven ve hürriyet isteyen bütün münevver gençleri zindanlarda, menfalarda (sürgünlerde) çürütmeğe çalışıyordu. 30 sene evvel bir gün bu kara bela, Maarif nazırına bir emir gönderdi: "Umum mekteplerde her akşam, dersler bittikten sonra talebeler tarafından 'Padişahım Çok Yaşa' diye bağırılacak." Bu arada, bütün vilayetlere yazıldığı gibi, Saray'dan uzak bulunması sayesinde, fikirce hür kalmış olan Erzurum vilayetine de yazıldı. Hemen vali tarafından mektep müdürüne emir verildi. Bu haberin işitilmesi üzerine derhal son sınıf talebelerinin ruhundan büyük bir öfke fışkırdı. Çünkü daha idadi mektebinin ikinci sınıfında bulunan bu çocuklar, asıl metbuamızın (tabi olıınan) millet olduğunu, padişahm milletin başına zorla geçtiğini öğrenebilmişlerdi. Namık Kemal'in, Ziya Paşa'nın, Murad Bey'in hürriyete dair kitaplarını okumuşlar, istibdadın çirkinliğini, hürriyetin güzelliğini içten duymuşlardı. Bu haber, bu genç ruhları çıldırttı. "Biz mi o zıılim herife dua edeceğiz? Hayır, bu asla olamaz!" diye söylenmeğe başladılar. Talebenin intihabıyla (seçimiyle) talebe reisi tanınan Hüseyin Sabri, müzakere esnasında, muallim kürsüsüne çıkarak bu galeyanlı cumhura (topluluğa) böyle bir nutuk irad ettı; "Arkadaşlar! Bu gün bize hiç sevmediğimiz, tamamiyle nefret ettiğimiz bir zalime her akşam dua etmemiz emrolundu. Bu bizim genç ve temiz ruhlarımızı kirletmek içindir. Biz zaten her gün vatanımız, milletimiz için dua etmekteyiz. Çünkü, bu mektebi açarak bizi yeni fikirlerle, duygularla terbiyeye çalışan odur. Abdülhamid, millete ait olan hâkimiyeti, zorla onun elinden almış olan ve bu esareti kabul etmeyenleri mahvetmeye çalışan bir gasıb (gasbeden) ve katildır. Biz, böyle bir canavara "Yaşa" diye dua edemeyiz. Mithat Paşa'yı boğdurarak öldüren,Namık Kemal'i, Süleyman Paşa'yı sürgünlerde çürüten bu müstebide biz yalnız "Kahrol, geber" diye hitap edebiliriz." Bütün talebeler, "Doğru! Doğru! O halde ne yapmalıyız?' diye bağırdılar. Hüseyin Sabri; Arkadaşlar! Yapmamız lazım gelen iş gayet açık ve sadedir. Her akşam, dua için dizilip de dua trampetesi çahnınca, biz de tehlikeli, fakat son derece şerefli bir karar verildi. Bu karar bütün çocukları vecde getirdi. Küçükler sevinçten, şevkten sıçramağa, hoplamağa; büyükler, güzel bir beste ile aşağıdaki koşmayı terennüm etmeğe başladılar; Ey gece sultanı! Göçtü kara kulluk; Güneş doğdu, zalim kalamaz artık. Hürriyet ne imiş, şimdi anladık. Hür olmak isteriz, ortadan çekil; Hükümran millettir, hükümdar değil. Ey kanh padişah! Yoktur esaret; Insana yakışan yalnız hürriyet; Yetişir kendine şimdi bu millet. Sana yok ihtiyaç ortadan çekil, Hükümran millettir, hükümdar değil! Bütün başka yurtlar gitti ileri, Istibdattan ötürü biz kaldık geri, Kölelik yüzünden olduk serseri, Durmakta hakkın yok, ortadan çekil; Hükümran millettir, hükümdar değil! Milletin elinde ne varsa kaptın, Evleri yıkarak saraylar yaptın; Allahı unuttun.şeytana taptın. Sevmiyoruz seni, ortadan çekil; Hükümran millettir, hükümdar değil! Zindana attın hep münevverleri Menfaya yolladın peygamberleri. Gömdün Mithat, Kemal gibi erleri, Şimdi hep anladık ortadan çekil, Hükümran millettir, hükümdar değil! Her gün iyi havalarda, gezinti yapmak niyetiyle kıra çıkanlar bu duayı ve şarkıları işitmek için mektebin önünde toplanıyorlardı. Bütün şehir halkı, küçük bir mektepte küçük çocuklar tarafından ilan edilen bu küçük cumhuriyeti haber almışlardı. Mektep idaresi, iki korkunun arasında kalmıştı; Bir taraftan Yıldız'a jurnal edilmek korkusu, diğer taraftan talebenin hakaretine uğramak korkusu! Muallimler de ses çıkarmıyorlar, bu tehlikeli işe karışmak istemiyorlardı. Bu sebeple, hiçbir kimsenin men etmediği bu dua her akşam dini bir ayin gibi intizamla yapıladurdu. Bu hal haftalarca devam etti. Bir müddet jurnal eden olmadı. Sonradan bu jurnali de yapmışlar. Bir ay sonra bir gece yarısı, Yıldız'dan gelen bir irade ile, vilayet valisi yatağından çıkarıldı; telgrafhanede makine başına çağrıldı. Meğer ki, Abdülhamid, postaya verilen bir jurnalle Erzurum mektebindeki bu cumhuriyet ilanından haberdar olmuştu. Yıldız telgraf merkezinde makine başında bulunan Kara Tahsin, bu haberin doğru olup olmadığını soruyordu. Vali de, maarif müdürünü yatağından çıkartarak telgrafhaneye getirtti. Ne vilayetin, ne de maarif müdürünün bu işten henüz haberleri yoktu. Bununla beraber, bu haberin yalan olduğunu yazmayı daha tehlikesiz gördüler. Çünkü her ikisi de böyle bir hadisenin velev ki gayet ehemmiyetsiz bir surette gerçekten vukua gelmiş olduğunu yazarlarsa mutlaka o gün içinde zindana atılacaklarını veyahut menfaya gönderileceklerini biliyorlardı. Bu sebeple, meseleyi kati bir tekzible o gecelik ortadan kaldırmağa muvaffak oldular. 21 Ekim 1924