05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Son Araştırmalardan olmasına yol açıyor (Nature). Bilim insanları, bedenleri yassılaşan ve gitgide çökmeye başlayan balık embriyoları buldu ve bu değişimden YAP genindeki bir değişimin sorumlu olduğu anlaşıldı. Daha önceleri bu genin, organların büyüklüğünü ayarlayan bir sinyal maddesinin modeli olduğu biliniyordu. Bu süreçte aktin ve miyozinden oluşan bir ağın katkısı bulunuyor. Bu iki protein her şeyden önce kas hareketle ri için de önemli. Balık embriyosuna bozuk bir YAP geni yerleştirdiğimizde, dokuları yer çekimine doğru çöküyordu diyor Avusturya Bilim ve Teknoloji Enstitüsü’nden (IST) CarlPhilipp Heisenberg. Aynı etki laboratuvarda kültüre alınan insan kök hücrelerinde de izlendi. YAP genleri bozuk olan balıklarda doku yassılaşması dışında beden yapılarının da doğru ayarlanmadığı fark edilmiş. YAP fonksiyonuna bağlı doku gerginliğinin, kendi kendine organize olan çeşitli dokularda önemli olabileceği düşünülüyor. Örneğin kök hücrelerden karmaşık organların üretilmesi sırasında dikkate alınması gerekebilir. CBT 1463/3 Nisan 2015 7 Yeni kan testi enfeksiyona neyin yol açtığını buluyor Yeni bir kan testiyle, bir enfeksiyondan bakterilerin mi yoksa virüslerin mi sorumlu olduğu 2 saat içinde tespit edilebiliyor. Yeni test İsrailli bilim insanları ve MeMed firmasının işbirliğiyle geliştirildi. Bu test sayesinde ihtiyacı olmayan hastalara antibiyotik verilmeyecek. BBC’den yapılan açıklamaya göre ekip şimdiden henüz deneme aşamasında bulunan kan testini gerçekleştirebilen taşınabilir bir cihaz üzerinde çalışmaya başlamış. Günümüzde bu tür testlerin sonuç vermesi günlerce sürebiliyor. Araştırmada, enfeksiyonun bakteri mi virüs kaynaklı mı olduğu kesin saptanamayan 300’ü aşkın hastadan alınan kan örneği analiz edilmiş. MeMed firmasından Eran Eden, testin doğru işlediğini ve hastaların birçoğunda sonucun 2 saat içinde elde edildiğini söylüyor. “Testimiz mükemmel değil ve bir doktorun tanısının yerini tutamaz, ama günümüzde uygulanan birçok rutin testten daha iyi.” Test işlevi, bakterilerin ve virüslerin bedendeki enfeksiyondan sonra proteinlerde farklı sinyal yollarını açmalarına uzanıyor (Plos One). GÜNCEL TIP Mustafa Çetiner dr.m.cetiner@gmail.com Bilimde Neredeyiz? Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji Dergisi son haftalarda çok önemli bir işe imza attı ve ülkemizde dünya bilimine katkı sağlayan bilim insanlarının bir sıralamasını yayımladı. Bu işi bir gazetenin bilim eki değil de ülkenin resmi kurumları çok önceden yapabilmeliydi diye düşünüyorum. Konu çok önemli çünkü, umarım bir devamlılığı olur. Geçtiğimiz hafta ülkemizin iyi tanıdığı bilim insanlarından Prof. Dr. Haluk Eraksoy’da Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK)’in kongresinde yaptığı konuşma ile bu konuya dikkat çekti. KLİMİK, infeksiyon hastalıkları ve mikrobiyoloji uzmanlarının bir araya geldiği, alanında tartışmasız en etkin dernek, çok eski bir geleneği var, bunun gereğine uygun bilimsel açıdan çok parlak bir kongre yaptılar. Ancak Dr. Eraksoy’un sunumu sadece bu meslek grubunu değil tüm hekim ve bilim insanlarını ilgilendiriyor. Bu nedenle öğretmenimizin bazı temel saptamalarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Önce Haluk Eraksoy’un konuşmasının sonuna sakladığı müthiş hikâyeden başlayayım. Hikâyeyi hepinizin tanıdığı Öztürk Serengil anlatıyor;“Ben tam 387 film çevirdim... Bunu duyan İsveçlilerin gözü fal taşı gibi açıldı... Ingmar Bergman ile ikimizi TV’ye çıkardılar... Ingmar Bergman bana dedi ki; kardeşim sen şimdiye kadar 387 film mi çevirdin, 387 fotoğraf mı çektin?” Bir tarafta sadece 4 film çekmiş ama tüm dünyanın tanıdığı Ingmar Bergman, diğer tarafta 387 film çekmiş ama Türkiye dışında kimsenin tanımadığı Öztürk Serengil. “Nitelikli bilimsel çalışma” dendiğinde hep bu öyküyü hatırlayacağım bundan sonra. Prof. Dr. Haluk Eraksoy, konuşmasında “h” faktörünün önemini çok net özetledi ve ülkemizle ilgili bir durum tespiti yaptı. “Son yıllarda herhangi bir bilim insanı, dergi ya da ülkenin araştırma performansının değerlendirilmesinde h göstergesi (“hindex”) gittikçe daha fazla önem kazanmaya başlanmıştır. Bu göstergeye soyadının baş harfini veren fizik profesörü Jorge E. Hirsch (1953)’in 2005’te yaptığı tanıma göre, bir araştırmacının N sayıdaki yayınlarından h adedinin her biri, en az h sayıda atıf almış; diğer yayınlarının (N h) aldığı atıf sayısı h sayısının altında kalmışsa, o araştırmacının h göstergesi, h’dir. Öte yandan, ülkemizde h göstergesi üzerinde yapılan karşılaştırmalarda açıklaması zor (!) durumlar da ortaya çıkabilmektedir. 27 Ağustos 2011 tarih ve 28038 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname gereğince TÜBİTAK Bilim Kurulu ve YÖK tarafından seçilmelerine yetki verilen Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) üyelerinden bazılarının h göstergesi çok düşük, hatta 19’u için 0 (sıfır) bile bulunabilmektedir.” Haydi o halde soralım şimdi. Neden TÜBA’ya “h” indeksi (0) olan kişiler üye yapılıyor ? Haluk öğretmenin sunumu ve verdiği rakamlar ülkemizde nitelikli bilimsel yayın sayısının giderek azaldığını da gösteriyor. Yine Dr. Haluk Eraksoy’a kulak verelim. “Sonuç olarak, ülkemizin infeksiyon hastalıklarındaki yayın durumu, diğer bilim ve tıp alanlarının durumuyla büyük ölçüde benzerlik göstermekle birlikte, son yıllarda atıf sayısı bakımından büyük bir gerileme içindedir. Bu da öncelikle yayınlarda ciddi nitelik sorunları olduğunu düşündürmektedir. Bu durumun kalıcı olmaması için önerilebilecek çözümlerin başında “Yazar kime denir?” sorusu da dahil olmak üzere yazarlık ve danışmanlık eğitimlerine önem verilmesi, yayın etiği durumumuzun sürekli olarak izlenmesi, düzenli aralıklarla raporlar yayımlanması, karşılaşılan etik ihlallerinin bildirilmesi ve iyi yazarlığın özendirilmesi gelmektedir. Unutulmamalıdır ki, Râzi (865920)’nin dediği gibi: “Bir dirhem ilim, bin okka edebe muhtaçtır”. Daha yapılacak ne kadar çok iş var ... Hamilelikte alınan vitaminler, çocuk beynini değiştiriyor Bir kuyrukluyıldız çevresindeki ilk azot gazı ESA’nın Rosetta uzay sondası sayesinde ilk kez bir kuyrukluyıldızın çevresinde moleküler azot (N2) ölçüldü. Buradan elde edilen bilgiler, güneş sistemimizin oluşumu için önemli açıklamalar sunuyor (Science). N2 dünya atmosferinin ana bileşimlerinden biridir ve geçerli kanıya göre Plüton’un ve Neptün uydusu Triton’un atmosferinde ve yüzeyinde de bulunuyor. N2’nin güneş sistemimizin oluştuğu sarılarda en sık görülen azot biçimi olduğu tahmin edilmekte. Bern Üniversitesi Fizik Enstitüsü’nden Martin Rubin şimdi bu molekülü ilk kez bir kuyrukluyıldızın atmosferinde tespit etti. Ölçümler, kuyrukluyıldızın, güneş sistemimizin çok soğuk bir bölgesinde oluştuğunu gösteriyor. Çuri’nin de dahil olduğu Jüpiter ailesi kuyrukluyıldızlarının, dünyadaki suyun ve N2 gibi gazların ana kaynağı olamayacağı anlaşıldı. Uzay sondası Rosetta ve mini laboratuar Philae, yörüngelerinde, güneşe en yakın noktadan beş ay daha uzak kalacaklar. Bilim insanları yaklaşma sırasında gazlardaki bileşimlerin ne şekilde değiştiklerini ve bu bilgiler ışığında kuyrukluyıldızın geçmişini daha ayrıntılı bir şekilde öğrenmeye çalışacak. Nilgün Özbaşaran Dede nilodede@hotmail.com Gebelikleri sırasında aşırı miktarda vitamin verilen anne fareler, yavrularının beslenme davranışları üzerinde etkili oluyor. Sonuç, farelere yüksek dozda yağda çözülen A,D, E ve K vitaminleriyle besleyen Toronto Üniversitesi bilim insanlarına ait. Gerçi birçok kadının hamilelik sırasında sağlıklı beslenerek vitamin eksikliğini önlemesi önemli. Fakat bugüne kadar aşırı miktarda alınan vitaminin etkileri hiç araştırılmamıştı. Bilim insanları bu yüzden aşırı vitamin tüketiminin kilo alma ve bebeğin yemek yeme davranışları üzerindeki etkilerini öğrenmek için Wistar fareleriyle deneyler yaptı. Araştırmayı Harvey Anderson’a göre, anne farelerin çok fazla vitamin içerikli besinler alması sonucunda, yavru farelerde beslenme davranışlarını ayarlayan sistemi bozduğunu gördüklerini söylüyor. Buna bağlı olarak mesela tatlı yeme isteği azalmış. Bu veriler, yağda çözülen vitaminler ve beyin gelişimi arasındaki ilişkiyle ilgili yeni bilgiler vermiş olsalar da, beynin gelişim evreleri farede ve insanda aynı değil. Bu yüzden sonuçların insan için de geçerli olup olmadığını öğrenmek için yeni araştırmalar yapılacak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear