29 Eylül 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

18 Tartışma CBT 1457/20 Şubat 2015 Kemal Kırar Rasih Nuri İleri ve üç kıta... Uygarlık bu mudur? Önce doğruyu bilmek gerekir, doğru bilinirse yanlış da bilinir, ama önce yanlış bilinirse doğruya ulaşılamaz. Farabî. Biz, “doğruyu bulmak çok zorlaşır, hurafeye, dogmaya inanmakla değil, ancak ilim, bilim ve düşünme yateneğiyle olur,” diyelim. [email protected] B u harika anekdotu/fıkrayı, Râsih Nuri İleri’den (kim olduğunu bilmeyenler son zamanlarda maalesef tek başvuru kaynağı haline gelen Hz. Google’a müracaat etsinler bir zahmet!) dinlediydim seneler evvel… Râsih Beyin amcası, gazeteciyazarfikir adamı Celâl Nuri İleri’dir (18811938). Soy ismi gibi ilerici ve yenilikçi olmasının yanında Râsih Nuri’nin tabiriyle “paradoks” bir adamdır Celâl Nuri… Nerede ne şekilde bir laf edip nasıl bir nükte dalgası yaratacağını kestirmek hiç de kolay değildir! Hani, nasıl derler: Ters köşe bir adamdır; Batılıların “Sui generis” dedikleri hususi tiplerden… Lafa yekun tutayım… 20. yüzyılın ilk çeyreğinde, Tarihi Yarımada’nın fevkani bir mevkiinde, Avrupa ve Amerika’dan bir grup gazeteciyle âdeta edebi bir salon tesis edilmiş, muhabbet ikliminde bilgi devşirilmekte ve yemekler yenmektedir. Ev sahibi Celâl Nuri İleri misafirlerine bilgi vermekte, İstanbul’u anlatmakta, anlatmakta, anlatmaktadır… Bir vakit sonra, Celâl Nuri üstadı sıradansürüden muhabbetler sıkmış olacak ki ecnebilere bir oyun etmek ister. Fırsat kollama vaktidir artık... Muhtelif lakırdıların ardından, âdeta Ay yüzüne doğar ve istediği fırsat, gecikmeden altın tepside sunulur kendisine… Gruptan havalı bir gazeteci, “Galata’dan İstanbul’u seyretmek pek hoş… İnsan böyle kıtalararası bir mevkide olunca resmen sarhoş oluyor!...” der ve şöyle devam eder: “Efendim, şimdi biz hangi kıtadayız?” Celâl Nuri İleri, zeki ve muzip bakışlarla, “Şimdi efendim, Avrupa Kıtası’ndayız.” şeklinde cevaplar muhatabını… Misafir gazeteci, sağ tarafa (Haliç’e) çevirir yüzünü ve “Burası ne peki?” diye sorar bu kez de… Cevap, kemâli ciddiyetle verilir: “Ha, orası Asya Kıtası!” “Allah Allah, e peki solumuzdaki koskocaman kara parçası (Kadıköy tarafı) neresi oluyor o zaman efendim?” sorusu çıkar şaşkınlıkla misafir gazetecinin ağzından… Cevap bu kez, belki de Payitaht’ın en güzel nüktesine son noktayı koymaya adaydır: “Orası mı? Tabii ki Afrika kıtası?!” Sonra mı? Sonrası, sevgili okur… Gazeteciler, yemeklerinin üzerine tatlı niyetine “üç kıta” aldatmacasını da yerler ve ülkelerine dönerler… Birkaç gün sonra, meraklı gazetecinin ülkesindeki bir büyük gazetede şu manşet görülür: “Üç kıtanın birleştiği şehirde büyülendik?!” Hadise doğrudur… Amcasından bu fıkrayı dinleyip bana aktaran da yukarıda bahsettiğim gibi yakın tarihimizin mühim şahsiyetlerinden Doğan Apartmanı sakini Râsih Nuri Turgut A. Karabekir, Y. Mimar, AIA, [email protected], P utperestler, güçlerinin üstündeki doğal olaylar için birer tanrı seçtiler. Anlayamadıkları olaylara tanrıların kavgaları dediler. Afetlerin önlemnesi için çocuklarını kurban ettiler, beyinleri yıkanmış analar rıza gösterdi! Tek tanrılı dinler, Tanrı’nın herşeye yetenekli olduğunu bilidirdiler. Yaptıkları kötülükleri, yarattıkları Şeytan’ın üstüne attılar. Tanrının şeytandan neden daha güçlü olamadığını halklar sorgulanmadı! Tevrata göre, Musa kavmine yaşayack yer ararken, Tanrı’nın ona; “Bu toprakların seçilmiş kişiler olan size vaat edildiğini, üstünde yaşayanları öldürüp almalarını buyurduğunu” söyledi. Musa’nın dediği üçbin yıldır yapımda, ses yok!. Hiristiyanlar, Museviliği insancıllaştırmak için yola çıkıp, tek Tanrı’ya inananların bölünmesine neden oldular. Bunu yaparken ruhsal Tanrı’yı üçleştirdiler, hem de insan şekline soktular. İncil’in “öldürmeyeceksin” emrine rağmen, iç ve dış harplerle, Hıristiyanları, Yahudileri ve Müslümanları, değişik bahanelerle öldürdüler, hâlâ öldürüyorlar. Dünya toplumları, Hıristiyan + Musevi ve karşıtı Müslüman olarak, ikiye ayrıldı. Diğerlerinde ses yok! Evvelce, Hıristiyan’ların soykırımlarıyla kanıtlanmış Musevi düşmanlığı varken, Filistin İsrail anlaşmamazlığı ile, Müslüman Musevi düşmanlığı doğdu. Batı’ya lazım olan, Hamas, Taliban, Hizbullah, AlQaeda, ve Işid gibi birsürü kusur keçileri oluşturuldu. İslam’a karşı hareket, fanatik İslam kaynaklı terörle mücadele, Batı’nın hedefi yapıldı. Bunları yapanlar gene en çok uygar bilinen ülkeler. Aydınlar neredeler? Müslümanlık, iki dini arıtmaya yeltendi, aracıları kaldırdı, ruhsal Allahı geri getirdi. Din ile devleti birleştirince, büyümeyi sağlarken, Kur’an’ın söyleminin aksine, müslümanlık silaha yayılır oldu, kan döküldü, sorgulayan olmadı! Dinler kendi içlerinde bölündü, aralarındaki savaşlarda yüz yıllarca kan döküldü, hâlâ dökülüyor. Ya Tanrı, ya da demokrasi örtüsü altında, öldürmek yasallaştı. Tanrı adını kullanarak, ahlaksızlık da, sömürü de yerleşti. Din sömürüsü inançları sarstı. İnancı olan da dinsizlikle suçlanırken, şikâyet eden var mı? Din baskısında, hurafelerle, yalanlarla, korkutmalarla, cahillerin kafalarını ütüleyip yönetmek, hâlâ en kolay yönetim şekli. Tek Tanrı’ya inanan dünyanın dörtte üçü, din yüzünden üçe bölündü, düşmanlık yolu açıldı. Ölüdeniz yazılarının bulunmasından sonra, Hırıstiyanlar Para Gücüne sahip Musevilere sıcak bakmaya mecbur kalınca, karşıt olarak ellerinde dünyanın en zengin petrol kaynaklarına sâhip, cahil Müslümanlar kaldı. Batı’nın çıkarlarının Ortadoğu Müslüman ülkelerinde olması yeni yöntemler gerektirdi. Batıya biat edenler, otokrat olsa da kullanılmaya başladı, biat etmeyenler düşman olarak damgalandı. Demokrasi getirme bahanesiyle yurtları yıkıldı, milyonlar can verdi. Bunları (uygarlar) yaptı! Müslümanların tümünün kötü olamayacağı ikilemini, teröristleri doğurmak çözdü. Teröriste karşı savaşmak uygarlık olarak belirlendi. Teröristler içinde Batı’nın gayelerine faydalı olanlara dokunulmadı, diğerlerine yapılan saldırlar insanlık uğruna yapılır oldu. Saldırılar Müslüman ülkelerin olduğu bölgelere yönelince, direnme çabaları oralarda belirdi, direnme terorizm oldu. Müslümanlığa, terörizmin kaynağı olarak bakılmaya başlandı. UYGARLIK NEREDE? Kimse de, bu örgütlerle savaşmak yerine, örgütlerin neden savaştıklarını sorgulamıyor. Yaptıklarına terorizm diyeceğine, yapmalarının nedenlerini araştırmıyor. Aydınların gözü mü kör, yoksa vicdanları mı yok? Cahiller bağnazlaşıyor, kavga şiddetleniyor, kızgınlıklar ideolojiye dönüşüyor, barışa varmak zorlaşıyor. Binlerce yıl önce şeytanın yaratılması gibi, Batı yarattığı sorunları kendi çıkarları için kullanıyor. Aydınlar susuyor! Karşımızdaki, insanlığın yüzyıllar sonra hangi uygarlık düzeyine vardığının acı tablosudur. Geçen yazımdaki uygarlık analizinin vardığı acı sonucun kanıtıdır. Tekrar sormak yerinde olur: Uygar bir ülke var mı? Uygar kişiler ne iş görürler? Vardıkları düzey biat mıdır? Sorgulamak yeteneği olmayan, biat eden, nasıl uygar olabilir? Aydınlar cahil halkın kandırılmasına, kullanılmasına, nasıl suskun kalırlar? Biat etmeyen kaç aydın var şu dünyada? Acaba hiç mi yok? İnsan, yaratıklar âleminde, utanç saçıyor. Bu gidişle 3. DS tarihteki en büyük katliyam olacak, belkide Batı’lılar ona Müslümanlardan kurtuluş savaşı adını verecek, kitaplarına kahraman olarak geçirecekler!. Olmaz gibi mi geliyor? Bal gibi olur, çünki geçmişte olduğunun çok benzeri var. Amerika’nın yerlilerine ne oldu, soran varmı? Kızılderilerin dediği gibi: Biz dünyayı babalarımızdan miras almadık, çocuklarımızdan ödünç aldık. Peki onlara ne bırakacağız? Çıkarları uğruna uygarlıktan ayrılıp, vahşete dönenler, ona bile bile göz yumanlar, bunu da düşünsünler. Acaba bu dünyada, uygar kişilere yer kalacak mı? Görüyoruz ki, güçlenenler binlerce yıldır diğerlerini cahil bırakarak, düşünmeden biata alıştırarak idare etmenin, onları kullanmanın, en kolay sömürü yolu olduğunu unutmadılar. Binlerce yıldır aynı oyun, aynı dram oynanıyor. Gerçek aydınların sayısı az oldukça da, oyun devam edecek. Bir tek çıkış yolu, herzaman olduğu gibi, şimdi de, kaliteli çağdaş eğitimli insan yetiştirmektir. Anlamadan, düşünmeden biat eden beyinler değil, düşünen ve karar verme yeteneğine sahip insan yetiştirmektir. Ancak bu tür beyinler geliştiğinde, sorgulayan insan sayısı artacak ve sömürücüler meydanı boş bulamayacaklar. Şayet insanlık devam edebilecekse, bunun tek yolu bilinçli insanı yetiştirmekten geçer. Bunun için de ilk savaş bugün kendilerini uygar diye yutturan sözde aydınlara karşı olacaktır. Çünki bizi bu seviyesizliğe getirmiş olan, onlardır, cahiller değil. NEDEN SAVAŞIYORLAR?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear