12 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

18 TartışmaEditöre Mektup CBT 1490 /9 Ekim 2015 Bilimi güçlendirmenin bir yolu popüler bilim yazılarından geçiyor Dr. Taner Zafer Şen tanerzsen@gmail.com Bir kitap çevirisi hakkında.. R. Ömür Akyüz akyuzo@gmail.com Aşağıdaki yazı, bir kaza eseri kitabın baskısına girememiş (2. baskıya olursa gireceğini umuyorum). Bir cümle dışında kitabın içeriğiyle ilgisi yok. İyi çeviri yapmanın en az üç koşulu olmalı: 1 Kitap özel bir konudaysa o konuyu iyi bilmek 2 Her iki dili, özellikle ikinciyi iyi bilmek, 3 Yazarın “havasını” yansıtabilmek. Ne yazık ki çevirilerde çoğu zaman bunlara, özellikle de birinci husuEvrenin Yaşamı sa pek önem verilmiyor. Lee Smolin, ALFA/ Bu kitabı çevirirken epeyBİLİM2015 ce zorlandım, çünkü yazar çok iyi bir fizikçi olduğu halde neredeyse bir felsefe kitabı yazmış ve de ben felsefeci değilim. Umarım yeteri kadar becerebilmişimdir. Öte yandan yayınevinin de yazarı kısıtlayan bir takım koşulları olabiliyor. Belki de en ciddi sorun bunda. Bu kitabı çevirirken bu bakımdan da zorlandım. Bununla en çok, kimi önemli ayırtıları belirtmek için kullandığım terim ve kelimelerde karşılaştım. Birçoğunda da “ya yenildim ya arkamdan vuruldum”. En çarpıcı örnekleri aşağıda: Fenbilim: “Bilimilim (eski dilde ilm)”, İngilizce Batı dillerinin birçoğunda bulunan ve Latince “scientiabilgi” kelimesinden üretilmiş“science” karşılığı kullanılan bir kelime. Ancak bu kelime özellikle batı dillerinde iki türlü kullanılmakta. Çoğu kez doğayla ilgili çalışmalar doğrudan bu kelimeyle adlandırılırken, bu çalışmalarda bulunması gerekli yöntem, tutarlılık ve daha da önemlisi yanlışlanabilirlik gibi nitelikleri de ifade edebiliyor. Dolayısıyla “sosyal bilim” gibi bir kullanıma da açık, yani genel bir anlam taşıyor. Oysa bilim deyince genelde ilk akla gelen şeyin, yani “pozitif ya da doğa bilimi”nin daha açık adlandırma olanağı batı dillerinde yoksa da kendi dilimizde var, fen/fen bilimi! (Hamaset saymazsanız Atatürk’ün genelde sonu eksik söylenen deyişini tamamlayarak hatırlatmak isterim “Hayatta en hakiki mürşid ilimdir, fendir!”) Aslında bu “resmî” olarak da özellikle eğitim kurumlarında kullanılan bir kelime: Fen Şubesi, Fen Fakültesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, FenEdebiyat Fakültesi vb.. Ama Bilim Bölümü/Fakültesi vb. pek kullanılmıyor. Böylece “bilim” kelimesini doğa bilimlerinin tekelinden çıkarıp sosyal bilimleri de “eşitler arasında ikinci” olmaktan çıkararak tam eşit konumuna getirecektir. Dolayısıyla çeviriyi yaparken “bilimsellik” gibi genel anlam ifade etmediğinde “fen, fen bilimi, fenbilimci, vb.” gibi ilgiyi vurgulayan ve dili varsıllayan bu kullanımı, yayınevinin onaylamamasını ve “bilim”in bu kısıtlı, hatta ikili kullanımında ısrarını hiç anlayamıyorum. ÖzeLikÖzeLLik: Eskiden “hassahususiyet” denilirdi. Birincisi bir nesneyi “özünde” tanımlayan nitelikler, ikincisi ise benzer nesneleri ayırdeden nitelikler. (Örneğin bir topun küresel oluşurengi. B ilim yazarlığı zor Türkiye’de. Gazetede bilim üzerine yazmak deyince, üç türlü haber ön plana çıkıyor: ya sansasyonel haberler (“Mars’ta insan heykeli mi?”), ya abartılmış haberler (örneğin Amerika’daki bir Türk lisansüstü öğrencisinin, altında çalıştığı profesörünün başarısından haksız yere pay çıkarması), ya da teknoloji adına çok da bir değişiklik getirmeyen, ama tüketiciyi ilgilendiren haberler (“Windows 10 piyasalara gelecek ay çıkıyor”). Böyle bir ortamda genç öğrencilerin bilimin, teknolojinin ne olduğunu tam bilememesi, kendinde o yaratıcı ve üretici gücün olmadığını düşünmesi çok doğal. Eğer bilim yazıları konuların daha derinine inip yeni bilginin ne olduğunu, anlayışımızı nasıl arttırdığını bir mantık zincirinde adım adım anlatabilse, genç öğrenciler de bilimin ve teknolojinin ne kadar zevkli olabileceğini daha rahat anlayabilecek. Patlamalara dayanıklı yeni malzemelerin nasıl bu özelliği kazandığı, insansız uçuş sistemlerinin nasıl çalıştığını, kuraklığa karşı mısır bitkilerinin nasıl seçildiğini kim merak etmez? Ancak teknoloji deyince, ne yazık ki sadece son model ticari telefonlar üzerine gereksiz bir yoğunlaşma var gazete ve dergilerde. Yeni ürünler elbette ki önemli, ama asıl önemli olan o geliştirilen ürünlerin temelinde yatan teknolojik yenilik; yani yeni teknolojinin veriyi nasıl sakladığı, hangi standartları kullandığı ve hangi işlemlerden nasıl geçirdiği. Eğer bu detaylardan bahsetmezsek, yeni teknolojinin ne olduğunu ve neden yeni olduğunu anlayamazsak, teknoloji ve bilim üretme yeteneğimiz de sınırlı olur. Popüler bilim yazıları böylesine bir açığı biraz olsun kapatabilecek güçte. bugün TÜBİTAK’ın kişisel projelere verdiği para yüksek rakamlara ulaştı; dolayısıyla yanıt yine olumsuz. Yine hayır, çünkü bugün birçok bilimsel dergi makaleleri yayınlandıktan bir yıldan sonra parasız olarak internete koyuyor. Doğru yanıt ya da yanıtlar kümesi çok daha karmaşık çünkü Türkiye’de istenilen düzeyde bilim yapılamamasının kurumsal, sosyal ve ekonomik birçok boyutu var, ve tatmin edici bir çözüm için uzun vadeli politikalar üretmek gerekiyor. Ancak eğer sorunun belki de sadece bireysel boyutuna odaklanırsak, kısa vadede bile Türkiye’de bilimin seviyesini biraz olsun yükseltme şansını bulabiliriz. Bu konuda durup biraz düşünelim: Gerçekten de popüler bilim yazıları bilim üzerinde böylesine etkili olabilir mi? Bence bu sorunun yanıtı evet. Bunu anlamak için de, önce şu sorunun yanıtlarına daha geniş bir açıdan bakmalıyız: Genel olarak Türkiye’de bilim neden daha yüksek bir düzeyde yapılamıyor? Yetenek eksikliği mi? Hayır, çünkü Türkiye’de pek fazla bilimsel üretim yapmayan kişiler, yurtdışına gidince hemen üretmeye, bilim yapmaya başlıyor. Para yetersizliği mi? Belki bazı alanlarda deneysel aletler çok pahalı, ama DÜZEY NEDEN YÜKSEK DEĞİL Türkiye’deki ve Amerika’daki yıllar süren deneyimime dayanarak vardığım sonuç, bireysel düzeyde üç olumsuz düşünme alışkanlığının bilimin gelişmemesinde çok büyük bir rol oynadığı: (1) kendine güvensizlik, (2) motivasyon eksikliği ve (3) işine odaklanamama. Bu düşünce ve hareket tarzlarının Türkiye’deki bilim üstündeki zehirli etkisi, mantıksal ve bilgi içeren popüler bilim yazıları yayınlamakla büyük ölçüde giderilebilir. Bu üç olumsuz düşünme alışkanlığını tek tek incelersek: 1) Kendine güvensizlik: Bazı üniversite profesörleri ve lisansüstü öğrencileri kendilerinin bilim yapabileceğine, teknoloji üretebileceğine inanmıyor. Türkçe yazılmış “bilim” ve “teknoloji” yazıları da detaylı yazılmadığı da buna destek oluyor. Mantık aşamaları ve onu çevreleyen bilgi birikimi gösterilmediği zaman da, özellikle başka ülkelerde üretilmiş bilimi ve teknolojiyi, öğrenciler çalışarak kendilerinin de üretebileceğine inanmıyorlar. Bir öğrenci ne zaman ki Amerika’ya geliyor ve yanındaki kişinin çalışıp ne yaptığını görüp “benim neyim eksik” diye düşünmeye başlıyor, işte o zaman kendine güvenini kazanıp çalışmaya ve üretmeye başlıyor. Popüler bilim yazıları Türkiye’deki başarılı bilim insanlarından, mühendislerden ve doktorlardan bahsederek, öğrencilerin güvenini artırma fırsatı yaratabilir. 2) Motivasyon eksikliği: Bazı öğrenciler kendilerinin bilim yapacağına güven duymaya başlasalar bile, kendileri için ilerde bir kariyer fırsatı olmadığını düşününce motivasyonlarını düşürüyorlar. Böylelikle de yanlış bir varsayımın, kendini gerçekleştiren bir kehanetin kurbanı oluyorlar. Çünkü Türkiye’de de, dünyada da çalışkan ve yaratıcı öğrenciler için birçok ilginç kariyer olanakları ve açık 3 OLUMSUZ DÜŞÜNCE pozisyonlar bulunuyor. Ama çevresinde böyle insanları görmemek, var olan bu kariyer yollarının karanlıkta kalmasına ve öğrenci motivasyonlarının dibe vurmasına yol açıyor. Amerika’ya gelebilmiş öğrencilerin bu konudaki ufku çok hızlı açılıyor; çünkü çevresinde başarılı olan birçok kişinin o pozisyonlara nasıl ulaşmış olduğunu görüyor. Popüler bilim yazıları bilimsel konularda başarılı insanların o yerlere adım adım nasıl ulaştıklarını yazarsa, geleceğin bilim insanları da önlerini daha rahatça görebilirler. 3) İşine odaklanamama: Eğer bir öğrenci bilim dışında olur olmaz her türlü konuyla uğraşırsa başarılı olamaz. Öğrencinin en fazla ya bir hobisi olur, ya da taş çatlasa iki. Eğer o hobiler, kendi işini daha iyi yapmasını sağlıyorsa, harika. Ancak ne yazık ki, özellikle Türkiye’de her öğrencinin günlük her türlü politik haberi bilmesi bekleniyor (“nasıl duymazsın?”, “Bunu da yapmışlar”). Ya da tuttuğu spor takımının her maçını, her haberini takip edecek; ya da bir “aydın” olarak en son çıkan kitapları okumuş olacak. Öğrencilerin bilim ve teknoloji dışında hiçbir şeyle ilgilenmemesi elbette ki yanlış bir düşünce. Zaten böyle bir alışkanlık sivil toplumun yapısına da aykırı olur. Ama bir öğrenci herhangi bir politikacının ilgi çekmek için söylediği her söz için beyin enerjisini çarçur edip üzerinde çalışması gereken projeye zaman ayırmıyor ve genel bir odaklanma sorunu yaşıyorsa, o zaman politik magazin haberlerini biraz daha az okuyup öncelikle işine odaklanmayı seçmeli. Ne yazık ki doğru dürüst yazılmış bilim yazılarının eksikliği de, politik haberlere göre alternatif yaratamayarak bu odak bozukluğuna katkıda bulunuyor. Türkiye’deki bilim eksikliğini düzeltici atılımlar yapmamız elimizde. Sistemde aksaklıklar bulunmasına rağmen, bilim ve teknolojinin seviyesini yükseltmek için değişiklik öncelikle tabandan tavana doğru başlatılabilir. Bunun bir yolu da bireyin kendisine inanmasından ve bu konuda eğitici, bilimsel tabanlı yazılar okumasından geçiyor. Daha güçlü, doğru odaklı ve bilgi dolu popüler bilim yazıları ile, genç öğrencilere, geleceğin bilim insanlarına ve mühendislerine ulaşıp belki de yaşamlarını biraz daha da zenginleştirebilir ve Türkiye’de de bilimin seviyesinin yükselmesine biraz olsun katkıda bulunabiliriz. (*) Dr. Taner Zafer Şen, Amerika Birleşik Devletlerinde bilim insanı ve profesör olarak çalışıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear