23 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Tartışma CBT 1442/7 Kasım 2014 19 Kaybedilmiş fırsatlar Tarihini, kültürünü, lisanını, büyüklerinin değerini öğrenmeden yetişen bir toplum, yozlaşmaya ve yok edilmeye karşı koyamaz. Böyle toplumlar özgürlüklerinin nereden geldiğini bile hatırlamazlar. Malatya’da Sudan Bir Hikâye Tayfun Güldür, [email protected] DSİ Elazığ IX. Bölge Müdürü Korkut Özal 6 Aralık 1959’da, Elazığ DSİ 92. Şubeye gider. Sabahın oldukça erken bir saatinde arazide incelemeler yapmak üzere daireden dışarı çıkarken, orada bulunan aksakallı yaşlı bir ihtiyar gözüne çarpar, yanına gider. Kendisine buraya niye geldiğini ve kimi görmek istediğini sorar. Kulakları ağır işittiğinden ancak üçüncü soruşunda anlaşırlar. İhtiyar adam, Malatya İl Merkezinin 20 km kadar güneydoğusun daki Haçova (Haçive) köyünden olduğunu, isminin Hacı Uçar, yaşının ise 80’in üzerinde olduğunu söyler. Köylerinin vaktiyle 400 hane olduğunu, susuzluk sebebiyle 250 hanenin Malatya’ya göç etmiş olduğunu, halen mevcut kuraklık ve susuzluk devam ederse geri kalanların da göç etmek zorunda kalacaklarını belirtir. Su işlerinin bu gibi konularla uğraştığını, bunun üzerine dertlerini anlatmak üzere gelmiş olduğunu ifade eder. Korkut Özal, Hacı Uçar’a köyün yakınında içme suyu alınabilecek kaynak veya dere olup olmadığını sorar. Bu soru üzerine Hacı Uçar: “Bey, benim okumam, yazmam yoktur. Onun için dur sana şunun üzerinde anlatayım.” diyerek elini gömleğinin koynuna atar ve bir bez parçası çıkarır. İtina ile yere sererek açıklama yapmaya başlar. Bez üzerindeki siyah şeritlerin dere mecraları, buna dik istikametteki kısa parçaların su gözeleri (membalar), üç tuğlu parçanın bir ziyaret mahalli, teyelli dikişlerin patika yolları, beş uçlu parçanın ise bir söğüt ağacı olduğunu, gözelerden çıkıp dereye karışan suyun çakıl yatakta batarak kaybolduğunu ve ta aşağılarda tekrar satha çıktığını anlattıktan sonra: “Eğer, şuradan bir kesme yapıp suyu bir kanala alırsanız bizim köye rahatça geliverecek, ama orada şu tepe var, onu yarıp geçmek lazım…” diyerek açıklamasına devam eder. bez üzerine işlenmiş planını DSİ Genel Müdürü Süleyman Demirel’e bir mektupla iletir. Mektubun sonunu: “Karmakarışık hislerin gözlerimi yaşarttığını ifade etmek isterim. Hadisenin bize ilham ettiklerini anlatmak zor. Hacı Uçar’ın hatıra olarak çektiğimiz birkaç fotoğrafını size takdim ediyorum”şeklinde bitirir. Demirel cevabi yazısında, konudan fevkalade mütehassis olduğunu belirtir. Haçova köyüne su götürülmesi konusunun incelenerek çok pahalı olmadığı taktirde 1960 yılı prog Turgut A. Karabekir Y. Mimar, AIA [email protected], Zamanın İngiliz başvekili’nin Atatürk için: “Tarihte ilk defa, bir devlet adamının bütün hassalarını kendisinde toplayan bir lider geldi, ne yazık ki o da Türklere nasip oldu” dediği söylenir. Ne yazık ki biz Atamızın ardından ülkeye önderlik edecek aydınlar yetiştiremedik. Değerlerimizin bir bir yok edilmesine, yozlaştırılmasına seyirci kaldık ve gelişmemizi onların önerileri çerçevesinde bozmayı başardık. Ünlü General Mc ARTHUR  Atatürk için söyleşisinin son cümlesinde şöyle diyor; “ …. Keza O, Türk’lere, bir milletin büyüklüğünün temel taşını teşkil eden, kendine güvenme ve dayanma duygusunu vermiştir”. Türk toplumu Atatürk’ün vefatını takip eden yıllarda, sözde aydınların yanlış tutumları ile bu değerleri kaybetti. Kesinlikle, köylüsünün cehaleti ile değil. Hiç şüphe yok ki kuruluş yıllarında köylümüz çağdaşlıkla kıyaslandığında, cahil idi. Ancak bizim köylümüz hiçbir zaman aydınımızdan daha aptal olmamış, hatta “çarıklı erkânıharp” lakabını hak edecek zekâyı sergilemiştir, sergilemektedir. Köylü bugün yanlış kararlar veriyorsa, bu zekâsının azlığından değil, ihtiyaçlarını karşılamaya gücü yetmemesindendir. Aydın kitlenin, onların gereksinimlerini, eğitimlerini yıllardır ön plana almamalarındandır. geleceğimizi karartıyor. Çağdaş bilgili ve uygar değerleri olan öğretmenler yetiştirmedikçe, üniversite açmanın hiçbir faydası olamaz, olmuyor. Bilgili ve uygar kafalı eğitimciler yetiştiremediğimiz için, son 60 yılda edinilebilecek kazanç, kaybedildi. Geri gidildi. Son dört yazımda, ilk nazarda basit gibi görülebileceğini de, dile getirdiğim ve örnek olarak verdiğim bazı günlük konularda, devletin yaptığı hatalar ile yıllardır halkımızı yasaları dinlememeye, adeta eğitmekte olduğunu belirmiştim. İroni şu ki, arzuladığımız ilerleme ve düzelme, ancak aydınımızdan gelebilir. Bunların içerisinde gerçek aydın olanların azlığı endişe verici boyutta. Gerçek aydınlara düşen görev, etrafta bir salgın gibi dolaşan ayrıntıları bir tarafa bırakarak, esas üzerinde odaklanmaktır. Sağ, sol, orta yol ve gereksiz uçları aramak lüksümüz, yoktur. Ülkemizin başına ne kötülük gelmişse, cahilinden değil, sözde aydınının yeteneksizliğinden gelmiştir. Bugünkü duruma, onların idaresizlikleri nedeniyle varıldığını unutmayalım. 40’lı yılların özgürlüğünü iftaharla yaşayan bizler, aynı zamanda Atatürk ilkelerinden uzaklaşıldığını ve aydınlarımızın bu ilkeleri pekiştirmek yerine, uçlara kaçarak, eğitilmeye ihtiyacı olan halka, yanlış örnek olduklarını da izledik. 21. yüzyılda bile geçerliliğini koruyan kuruluş ilkelerimizi kullanmak yerine, ütopik idolojiler peşinde koşmalarından doğan acıları yaşadık. Onlar yüzünden vatansever gençlerimizi yitirdik, hapislerde inlettik. Bilimde, felsefede, sosyal yapıda çağdaş düzeye ve olgunlaşmaya erişmeden, hiçbir ülkede, sadece iktidarların değişmesiyle sorunların yok olmayacağını, hâlâ kavrayamadık. Aydın bozuntularımız, en önde gelen sorunlarımıza odaklanacaklarına, ayrıntılarla vakit öldürüyor. Bunu, çıkarları için yapanları bir yana bıraksak bile, kalanların doğru yolu görmemeleri, gösterememeleri, ilerlememizi engelliyor, SÖZDE AYDINLAR Zaten, Atatürk dehasının kurduğu, bizim toplumumuz için tasarlanmış Altıok ilkelerini çağımızın şartlarına ayarlamak varken, başka sapmalara gerek olmadığını, artık anlamalıyız. Yaşanan sorunlar, ilkelerin yanlışlığından değil, onları doğru uygulayacak elemanı yetiştirememiş olmamızdandır. Bu ilkeler içinde var olan yeterli sosyalizmin dışına çıkılıp, Komünizim ile saptanıldığında, başımıza neler geldiğini de, defalarca gördük. Hâlâ aramızda mevcut olan bir avuç gerçek aydınımıza düşen görev, hayati boyutlara erişti. Bugünden başlayarak; kaliteli eğitime, felsefeye, lisanımızı yozlaştırmamaya, kendi tohumumuzla üretim yaparak tarımı yabancı ellerden kurtarmaya, Batı’da olduğu gibi çiftçiye büyük para yardımını yapmaya, rüzgâr ve güneşten yenilenebilir ucuz enerji kaynaklarını arttırmaya, mecburuz. HES’ler yöreyi mahvediyor ve nükleer santrallar, artık uygar dünyaca istenmiyor. Kullanamadığımız tükenmez servetimiz, bol rüzgârımız ve bol güneşimiz bizi bekliyor. Temel sorunumuz, iktidar ve muhalefet olmaktan fazla, yeterli sayıda, çağdaş bilinçte, doğru adam yetiştirmemiş olmamızdır. Şimdi olanlar, yıllardan beri yapılmayanların doğurduğu sonuçtur. Başkalarının yapmadıklarından şikâyeti bırakalım, ilk defa da olsa hiç değilse kendimize karşı, dürüst olup hatalarımızı kabul edelim. Elimizdeki bir avuç aydın ile gerekenleri başarmak çok zor. Amma eğer bugün, adam gibi adam yetiştirmeye başlamazsak, fırsat doğsa da, gerekeni yıllar sonra bile yapmak şansımızı yitirmiş olacağız. Tarih, bunun kanıtları ile dolu. “Farkında olmak, düşmanı bertaraf etmenin ilk koşuludur”. İLKELER SAĞLAM AMA... SÜLEYMAN DEMİREL DEVREDE Korkut Özal konuyu ve Hacı Uçar’ın ramına alınmasını ister. Ayrıca mektubu “Türk Teknisyeninin Şevk ve İlham Kaynakları” makalesi içinde bültende yayınlatır. Ayrıca mevcut durumu Haçova köyüne de bir mektupla bildirir. Hacı Uçar bir süre sonra yardımı bulunanlara teşekkür etmek, suyun açılışında hazır bulunmaları için köyüne davet etmek üzere o zaman DSİ Genel Müdürü olan Neşet Akmandor’u ziyaret eder. Fakat bu arada kısacık vasiyetini duyurmak ister. Vasiyeti şu olur: Ben suyun köyde aktığını görmeden öleceğim, yalnız vebalim boynuna olsun, eğer köyde su akarsa bir şişe getirin mezarıma dökün. O zaman bütün acılarım diner. Şayet suyun köyüme aktığını görmeden ölürsem mezar taşıma ‘Çalıştı, didindi, fakat bu suyun aktığını görmeden gitti.’ diye yazsınlar. Genel müdürün cevabı şu olur: Gözünüz arkada kalmasın, bu su sizin eseriniz olarak akacaktır. Müsaade ederseniz vasiyetinizi su şekilde değiştirelim ve çeşmenin kitabesine şöyle yazılmasını isteyelim: “Bu su Hacı Uçar’ın kendi eseridir, yapanlar onun gönüllü hizmetkârıdır.” Hacı Uçar suyu göremeden vefat eder. Ölümünden dört ay sonra Haçova köyü suya kavuşur. Kaynak: DSİ Aylık Haber Bülteni, Sayı: 83.37, 1 ocak 1960
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear