23 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Bilim Tarihi CBT 1445 /28 Kasım 2014 12 Cemil Topuzlu’ya göre cerrahlık tarihimiz Ülkemizdeki modern cerrahinin kurucusu Cemil Topuzlu, cerrahlık tarihimizi üç döneme ayırıyor. OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu [email protected] Hızır Ekonomisi Eğer bilgi teknolojileri ile üretilen olguların özüyle bu toprakların kültürü arasındaki paralellikleri tespit edebilirsek, bu topyekun bilgi teknolojilerine bakışımızı değiştirebilir. Hz. Hızır’ın en önemli özelliği tam da olması murad edilen yerde olup, sorunu çözmesi. Bu özellik iyice irdelendiğinde herkesin aslında birer Hızır olabileceği de anlaşılır. Eğer herhangi bir karşılık beklemeden başkalarının sıkıntılı zamanlarında onların yanında olabiliyorsanız siz de bir hızırsınız demektir. Dolayısıyla “tam zamanında orada olmak”tan öte “karşılık beklemeden vermek” özelliği daha öne çıkar. Bugün wiki teknolojileri ile gelişen ve vikinomi denilen yeni dijital ekonominin de temelinde yatan şey aslında bu. Vikinomi türü ekonomik anlayışında bilindiği üzere Linux işletim sisteminin gelişme süreci örnek teşkil etmektedir. Wiki modeli bilgi teknolojileri dünyasında bu bakış açısının ivmelenerek çok daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlamaktadır. Öyle ki bugün kâr amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşlarında çalışmaktan wikipedia gibi açık ansiklopedilere madde yazmaya kadar geniş bir spektrumda bu hızır olma hali görülebilir. Vikinomi bunun ekonomik ilişkilere yansımış hali. Tabii burada da sanayi toplumu ile yetişmiş kültürün işi sulandırmasını görmek de mümkün. Yani “iyilik yap denize at” ama bir yandan da “bir beklenti içinde ol”. Bir başka deyişle “hızırlık yap ve görünürde karşılık bekleme ama içinden o beklenti ateşini canlı tut. Eğer yaptığın iyilik görülmez ya da anlaşılmazsa o beklentiyi su yüzüne çıkarma!” Ülkemizde internet, sosyolojik olmaktan ziyade medya özelliği itibariyle değerlendirildiği için, ne yazık ki bu tür kültürel izdüşümleri tespit etmek konusunda başarılı olamıyoruz. Tabii şöyle de sorulabilir; “Tespit edip de ne yapacağız? Onu da biz bulduk, bunu da biz keşfettik demek için mi?” Hayır! Türkiye gibi doğal kaynak fakiri ülkelerin tek çıkış yolu hizmet sektörü. Bugün hizmet sektörüne yön veren ana dinamo da bilgi teknolojileri. Eğer bilgi teknolojileri ile üretilen olguların özüyle bu toprakların kültürü arasındaki paralellikleri tespit edebilirsek, bu topyekun bilgi teknolojilerine bakışımızı değiştirebilir. Nihayet bunu gerek siyaset gerekse de kültürel alanda toplum olarak idrak etme sürecine girebiliriz. Bugün ülkemizde bilgi teknolojileri hâlâ günlük hayata entegre edilebilmiş değil. Bunun özünde yatan sebeplerin başında da “Türk uslü özgürlüğü” sınırlaması korkusu geliyor. Aslında bilgi değil her türlü teknoloji için geçerli bir tereddüt bu. Örneğin hâlâ caddelerde karşıdan karşıya geçerken üç metre ötedeki yaya geçidini kullanmak yerine o an neredeysek orayı kullanmayı tercih ediyoruz. Minibüste seyahat ederken dilediğimiz her yer durak! Hal böyle olunca kırmızı ışığın yanması yeterli değil, başımızı çevirip araçların gerçekten durduğunu görmeden adım atamıyoruz. Internetin sosyolojik bir olgu olarak değerlendirilmesi, çağın rönesansının bu çerçevede idrak edilip, ettirilmesi her geçen gün önem kazanıyor. Bu teknolojiler o kadar yeni ve her gün yepyeni şeyler üretilme potansiyeli o denli yüksek ki fırsat bir açıdan bakıldığında hiç kaçmamış oluyor. En azından şimdiye dek. Internet, web, mobil, sosyal medya. Dijital teknolojiler evrilerek devam ediyor. Bu alanda sağlam bir eğitim alındığı sürece hâlâ bu alanda global anlamda söz sahibi olmak mümkün. Öte yandan mevcutta olana baktığımızda Hızır gibi başkalarına yetişmeyi bir kenara bırakın kendi derdimizi bile çözemiyoruz! Osman Bahadır O [email protected] smanlı ve Cumhuriyet dönemlerinin büyük cerrahı Prof. Dr. Cemil Topuzlu, “Yurdumuzda Cerrahlığın Tarihçesi” başlıklı makalesinde (Poliklinik dergisi, Temmuz 1943, sayı 121, s. 1416), cerrahlığın ülkemizdeki gelişimini üç devreye ayırmaktadır. Topuzlu, 19. asrın ortalarına kadar Osmanlı ülkesinde diplomalı bir doktorun cerrahlık yapmadığını söylüyor. O tarihten itibaren de cerrahlığın birinci devresini, İkinci Mahmut’un Askeri Tıp Mektebi’ni açmasıyla başlatıyor. Ona göre, ikinci devre Türk cerrahlarının yetiştiği devre, üçüncü devre ise antisepsi ve asepsiyle birlikte modern cerrahlığın başladığı devredir. Cemil Topuzlu, birinci devre için kısaca şunları söylüyor: “İkinci Mahmut, İstanbul’da Askeri Tıp Mektebi’ni açmış, Avrupa’dan birçok muallim getirtmişti. Bunlardan cerrahiye derslerini Fransızca öğretmekte olan Kostantin Kretodori ve Sarandi adındaki iki doktor, ilk defa olmak üzere İstanbul’da cerrahlık yapmışlardır. Her nasılsa pek çok zaman bu mekteplerde diploma alanlardan Türk cerrahı yetişmedi. Daha doğrusu yetiştirilmedi ve yurdumuzda cerrahlık senelerce ecnebi, levanten ve sair unsurların elinde kaldı.” Topuzlu, ikinci devreyi, cerrahlık eğitimi için ilk defa Avrupa’ya gönderilen Türk doktorlarının memleketlerine dönüp çalışmalarıyla başlatıyor. “Askeri Tıp Mektebi’nin kurulmasından beri geçen 40 sene zarfında hiçbir Türk cerrahının yetişmediğini gören o zamanki hükümet, 1875’de mektepten henüz çıkmış genç doktorlar arasında bir müsabaka imtihanı açarak kazananlardan Naim Efendi’yi Viyana’ya, Hayrettin ve Osman efendileri de Paris’e gönderdi. Bu doktorlar tahsillerini tamamlayarak İstanbul’a döndüklernde 1877 Rus Savaşı çıktı. Savaş yerlerine yollanarak başarıyla çalıştılar, büyük yararlılıklar gösterdiler. Bunun üzerine her üçü de Askeri Tıp Mektebi’nde açık bulunan muallim muavinliklerine yerleştirildiler. Bu suretle de memleketimizde ilk defa Türk cerrahların işbaşına geçtikleri görülür. Ancak bu üç genç cerrahımız yurdumuzda senelerden beri cerrahlık yapan ve her nasılsa halkımızın güvenini kazanmış olan ecnebi ve yerli cerrahlar ile rekabet etmek imkânını bulamadıklarından, yine cerrahlık 1015 sene daha Türk olmayan cerrahların ellerinde kaldı. O zamanlar, şehrimizdeki bütün hastanelerde tek bir cerrah yoktu. Hususi Alman Hastanesi’nde Dr. Kanburoğlu, İngiliz Hastanesi’nde Dr. Şarl, Rum hastanesinde Dr. Dellas ve son zamanlarda Dr. Sigordios, Ermeni Hastanesi’nde Dr. Zartaryan, Yahudi Hastanesi’nde Dr. İzidor Griver cerrahlık vazifesini görüyorlardı.” Cemil Topuzlu, üçüncü devre için de şunları söylüyor: MODERN CERRAHLIĞIN BAŞLAMASI “Bu devre yaklaşık olarak 53 sene evvel (1890’da), Avrupa üniversitelerinde cerrahlık tahsil ederek İstanbul’a dönen Türk cerrahlarının Askeri Tıp Mektebi’nde, Mülkiye Tıp Mektebi’nde ve İstanbul hastanelerinde antisepsi ve asepsiye uyarak ameliyat yapmalarından, daha doğrusu memleketimize modern cerrahlığı getirmelerinden sonra başlar. O sıralarda ben, bu genç Türk cerrahların arasında bulunuyordum. 1890 senesi başlangıcında Paris’den İstanbul’a dönüşümde önce Haydarpaşa Hastanesi operatörlüğüne ve 1891’de de Askeri Tıp Mektebi harici cerrahiye muallim muavinliğine tayin edildim. Hocam Aristidi Paşa gözlerindeki rahatsızlıktan dolayı derslere devam edemediğinden cerrahiyenin idaresi büsbütün bana bırakılmıştı. O sırada köhne bir barakadan ibaret olan harici cerrahiye binasının durumu pek acıklı idi. Harici cerrahiyenin ameliyathanesi bulunmadığı gibi, tahta saplı aletlerden başka cerrahi alet namına da hiçbir şeyi yoktu. Bu barakayı yıktırarak ameliyathanesiyle birlikte oldukça muntazam 50 yataklı ahşap bir pavyon yaptırdım. Avrupa’dan cerrahi aletler, etüv vesaire getirttim. İlk senelerde antisepsiye ve biraz sonra da tamamıyla asepsiye uyarak ameliyat yapmaya başladım. Diğer taraftan Avrupa’da benim gibi cerrahlık tahsil ederek peyderpey yurdumuza dönen çok kıymetli arkadaşlarımdan Ahmet Nurettin Paşa Mülkiye Tıp Mektebi Hastanesi’nde ve ilk yetişen kıymetli asistanlarımdan Raif Bey de Etfal Hastanesi’nde modern cerrahlığı uyguluyorlardı. Bu devirde, yalnız silindir şapka taşıyan doktor ve cerrahlara güvenen halkımız yavaş yavaş yeni Türk cerrahlarına rağbet etmeye başladılar. Bu sayede yurdumuzda hekimler arasında cerrahlığa heves artınca birçok değerli Türk cerrahları yetişti ve çok şükür cerrahlık büsbütün Türk cerrahların eline geçti. Memleketimizde cerrahlığın ileri gitmesinde, Gülhane Askeri Tatbikat Mektebi’nin de pek büyük hizmetleri vardır. Bu müessesenin başında bulunan Op. Dayke ve Viting paşalar bugün varlıklarıyla iftihar ettiğimiz pek çok cerrah yetiştirdiler. Yine ilk senelerde yanımda asistan olarak çalışıp Almanya’da cerrahlık tahsil eden ve Tıp Fakültesi’nin Haydarpaşa’da kurulmasından sonra ikinci hariciye cerrahlığı muallimliğine tayin edilen Kerim Sebati Bey de çok değerli bir cerrahtı. Türkiye’de cerrahlığın gelişmesine hizmet edenler arasında senelerce yanımda asistan olarak çalışan Süfyan Bey de vardır. Bu kıymetli arkadaşımız memleketimizde ilk defa olarak röntgen ışınını (eğitimde ve tedavide yaygın olarak, OB) kullanmış, cerrahi kliniğimizin bir köşesinde kurduğumuz mektebimizin biricik röntgen laboratuvarını senelerce kendi başına idare etmiş ve birçok mütehassıs yetiştirmiştir.”
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear