Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
GÜNCEL TIP Mustafa Çetiner dr.m.cetiner@gmail.com www.mustafacetiner.com Geçen günlerde tedavi sonrasında sağlığına kavuşan eski bir lösemi hastamızdan mektup aldım. Mektup, hastaların takibi sırasında doğru yapıyoruz sandığımız bir çok şey konusunda yanıldığımızı, yıllar öncesinde “hastalık yok, hasta vardır” diyen Hipokrat’ın halen haklılığını sürdürdüğünü açıkça gösteriyordu. Kanser Olmak ve Bir Mektup... Sevgili Sevcan mektubunda diyordu ki; “Kanserin genelde sebepleri arasında sinir ve stres de belirtilir, ‘kanser oldum’ dediğinde insanlar hemen geçmişte üzüldüğün bir şeyler olduğunu varsayarlar ve ona yorarlar. Heh, işte ben bu tez için kesinlikle anti tez olarak yaratılmiş bir hastayım. Hani sanki insanların yüzyıllardır süregelen bu önyargısını yıkmak için bir hasta seçilmesi gerekmis ve en üzülmeyecek kişi kim olabilir diye bir düşünmüşler ve o “ben” olmuşum gibi...” Bu cümleler, ‘moralini sağlan tut’ öğütleri ile tedavi edilmeye çalışılan hastalar için yazılmış sanki. “Moralini sağlam tut” zorlaması, hastaların yaşadıkları o büyük travmaya, onca sıkıntı, korku ve endişeye bir de ‘moralimi sağlam tutmalıyım’ kaygısı ekliyor. Bu konuda yapılan bilimsel çalışmaların hiç biri tek başına stres faktörünün kansere neden olduğunu, stresli olanların tedaviye daha kötü yanıt verdiğini ikna edici bir biçimde gösteremedi. Ülkemizde bu inanış, neden bilmiyorum ama çok güçlü ne yazık ki. Mesela başka bir dilde ‘ beni kanser ettin’ diye bir deyim var mı, bilmiyorum. Oysa kanser tanısı alan hastaların o dönemde yaşadıkları travmayı, üzüntüyü, kızgınlığı rahatça yaşamalarına olanak sağlamak lazım. Sevcan’ın mektubuna geri dönelim... “O dönemlerimde içime kapanmıştım. Ama bunun yaşadığım buhranla bir alakası yoktu. Sadece ben hastalik sürecimi Gloria Gaynor’dan “I will survive” tadında yaşayacağım sanırken birden Mahsun Kırmızıgül’den “yıkılmadım ayaktayım” klibinde bulmuştum kendimi.” Yani Sevcan, bizim hastalardan beklediğimiz gibi cesurca, korkmadan bu süreci geçiremediğini söylemeye çalışıyor belki de. “Metin olmalısın, cesur olmalısın” sözleri kanserli hastalara en çok söylenen sözlerdendir. Oysa metin olmak o kadar kolay mı? Sevgili Sevcan hastalık sürecini bizim varsayımlarımızın, “öyle olması gerekir” ön yargılarımızın tam tersine yaşamış. Sağlık çalışanları ile ilişkisi ve onları değerlendirmeleri de her şeyi yeni baştan düşünmemiz gerekliliğini gösteriyor. “... nedense hastanede tanışmamam gereken bir insan gibi gelmisti. Sanki Starbucks’ta kasa sırası beklerken, yanlışlıkla önüne geçtiğim, sonra farkettiğimde ‘yo yo siz buyrun lütfen’ diye yerini feda eden tatlı kadındı. Ya da ne bileyim D&R’da aynı kitaba elimizi uzattığımız, hafiften mahcupça gülümsediğimiz birisi de olabilirdi... Ama hastanede beni tedavi eden biri olamazdı... Söz ettiği hekimin neden onun hekimi olamayacağının ipucu şu cümlelerinde saklıydı aslında. “Audrey Hepburn filmlerinden bahsettik, hayranlığımı görünce beni kortizondan şişmiş patates suratımla Audrey Hepburn’e benzetti. O sırada merhum Audrey Hepburn muhtemelen mezarında ters döndü. Mesaj çok açık değil mi? Bana, ne kadar acıtırsa acıtsın, yalan söylemeyin. Onun hissettikleri elbette çok “subjektif” olabilir. Ancak yazdıkları tıpta hastalık bulgularının, klinik, laboratuar ve radyolojik verilerin arasına saklanan, kimi zaman belki de ‘profesyonel deformasyon’ nedeniyle göremediğimiz, hastalıktan tamamen bağımsız “bireysel” farklılıkların önemini bize hatırlatıyor. Günümüzde çağdaş tıp uygulamaları bile bu bakış açısıyla yeniden tartışılıyor. Elbette ‘kanıta dayalı tıp bilgisi’ önemli ama bireysel farklılıklar da bir o kadar önemli. Yüzlerce hastanın verileri kullanılararak elde edilen genel doğrulardan yola çıkmanın sakıncaları olduğunu, hekimlerin konfeksiyon satan değil, elbise diken terziler gibi olması gerektiğini söyleyenler var. Tabii, modayı izlemeden, yani güncel gelişmeleri bilmeden iyi terzi olunamayacağının da farkında olarak. İşleyen bu süreçte sevgili Sevcan’ın ve onun gibilerin bize öğreteceği çok şey var. Söylediklerine mutlaka kulak vermeliyiz. kaynağının yüzeyde kazayla yayılan sıvı ve katı malzemeler olduğu belirlendi. Kaya Gazı üretiminde farklı ülkeler farklı bölgesel jeolojik karakteristiklere ve özgün kayaç tabakası özelliklerine sahip olmalarından dolayı su konusunda da farklı sorunlarla karşılaşmaktadır. ABD’deki deneyimler Kaya Gazına yapılacak su tahsisinin kurak dönemlere göre planlanmasının önemli olduğunu ortaya koydu. Bunun yanı sıra bölgedeki su kaynaklarıyla ve doğal çevreyle ilgili sürekli kalite gözlemi yapılmasının gereği de görülmüştür. Kaya gazı için kullanılan su bazı bölgelerde çiftçilerle gaz üreticilerini karşı karşıya getirdi. Enerji ve su kaynakları ilişkisi artmaktadır. Teknolojik gelişmeler bir yandan suyun verimli kullanılması olanağını sunarken diğer taraftan enerjide su kaynakları üzerindeki baskının artmasına neden olmaktadır. Kaya Gazı da bu baskıyı uygulayan alanlardan biri oldu. Su, ABD’nin kaya gazı devriminde çok önemli bir rol oynamıştır.Teknoloji bu alanda suyun yerine bir başka madde arayışında olmasına rağmen bunu sonuçlandıramadı. Ülkemizde de araştırma safhasında olan kaya gazı ÇIKARTILAN DERSLER üretimi için ABD ‘deki olumsuzluklar mutlaka dikkate alınmalıdır. Kaya Gazı potansiyeli olan bölgelerimizde hangi su kaynaklarının kullanılabileceği ve geri dönüş sularının nasıl arıtılacağına yönelik planlama çalışmalarının şimdiden yapılması gerekir. KAYNAKÇA King, G.E.: “Hydraulic Fracturing 101 SPE Paper . SPE Hydraulic Fracturing Technology Conference, The Woodlands, TX. 68 February 2012. Accenture Report.2012 Water and Shale Gas Development Leveraging the US experience in new shale developments Cothren, Jackson . ÿşModeling the Effects of NonRiparian Surface Water Diversions on Flow Conditions in the Little Red Watershedÿş (Report). American Water Resources Association, Fayetteville Shale Symposium 2012. p. 12. Osborn, S., (at all) (2011). Methane contamination of drinking water accompanying gaswell drilling and hydraulic fracturing. Proc Natl Acad Sci USA, 108(20), 8172–8176 Nygaard, R. (2010). Well design and well integrity, Energy and Environmental Systems Group, University of Calgary, pp. 39, Calgary, Canada. UNEP (2011a). Athabasca Oil Sands, Require Massive Investments and Energy and Produce Massive Amounts of Oil and CO2 Alberta (Canada), Global Environment Alert Service, 54, 15, United Nations Environment Programme, January 2011. Katie Guerra, (at all) 2011 Oil and Gas Produced Water Management and Beneficial Use in the Western United State Science and Technology Program Report No. 157 Sept .2011 DÜNYA GÖSTERGELERİ AVRUPA’DA İŞSİZLİK Avrupa Komisyonu’nun istatistiksel verilerini yayımladığı Eurostat’a (http://epp.eurostat.ec.europa.eu/cache/ITYPUBLIC/302042013AP/EN/302042013APEN.PDF) göre Avrupa bölgesindeki işsizlik 2013’ün ilk aylarında rekor düzeye erişti. Şubat ayında 17 üye ülkedeki işsizlik % 12’ye ula CBT 1360/ 15 12 Nisan 2013 şarak Avrupa tarihindeki en yüksek düzeye çıktı. 14 Avro bölgesi ülkesi ise, bir yıl önce daha yüksek oranlara sahipti. En yüksek oranlar Yunanistan, Kıbrıs, Portekiz ve İspanya’da görülüyor. Eurostat Avrupa bölgesinde 19.1 milyon insanın istihdam dışı kaldığını tahmin ediyor. Bunların 3.6 milyonu 25 yaşın altında. Gençlerdeki işsizlik geçen yılkı % 22.3’ten bu yıl % 23.9’a ulaşmış bulunuyor. Avrupa bölgesindeki işsizlik 22 aydır sürekli olarak yükseliyor. Şubat ayındaki artışın bu süre içindeki en düşük artış olması yüreklere biraz su serpiyor.