09 Ocak 2025 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör tüleri incelemiş. Bu görüntülerde 25cm’lik detaylar bile seçilebiliyor. Astronomlar 105 günlük aralıklarla Mars’taki NiliPatera kumul alanını görüntülemişler. Fotoğrafların değerlendirilmesi sonucunda kumulun üst kısmında bulunan kum oluklarının çok daha hızlı hareket ettiği ortaya çıkmış. Bu durum dünyadaki hareketli kumulların tipik özelliklerinden biridir. Analizlere göre bir yılda rakım başına yaklaşık olarak 2,3 metreküp kum hareket ediyor. Araştırmacılar Mars’taki bu hareketliliğin ne şekilde meydana geldiğini bulmaya çalışıyor. Sonuçta Mars’ın atmosferi, dünyamızınkinden yüz misli daha az yoğun. Buna göre de Mars’taki kumlar ancak hor Murat Bardakçı’nın Önemli Bir Yazısı ve Osmanlı Kültürü Bizi uygar insanlar yapmaya çalışan Roma’nın son ve Osmanlı’nın ilk ve tek imparatoru Fatih’in ve ilk Cumhurbaşkanımız Atatürk’ün aziz anılarına rattığını düşünüyorlardı. Fakat San Antonia Güneybatı Araştırma Enstitüsü’nde David McComas ve ekibi, saatte yaklaşık olarak 83.000 km hız yapan güneş sistemimizin bu tür şok dalgası yaratacak kadar hızlı olmadığını, heliosferdeki fenomenin daha çok bir pruva dalgasına benzediğini söylüyor. Şok dalgasının niçin bulunmadığı henüz kesin olarak bilinmiyor College Üniversitesi’ne bağlı Genetik, Evrim ve Çevre Enstitüsü bilim insanları, üremeden sorumlu genin kalıcı olduğunu kanıtladı. Her insanda 23 kromozom çifti bulunur, bunlardan biri cinsellik kromozomudur: Bu kromozom erkeklerde XY, kadınlarda ise XX olarak bilinir. Ykromozomu daha az gene sahip olduğu gibi daha narindir diyor Leeds Üniversitesi Cinsellik Araştırmaları Enstitüsü’nden Steve Robertson. Y kromozomu iki yüzden az gene sahip olmasına rağmen X kromozomunda 1.100’ü aşkın gen bulunmaktadır. Judith Mank ile çalışan ekip, tavuklardaki W kromozomunu incelemiş. Bu kromozom da tıpkı erkekteki Y kromozomu gibi milyonlarca yıl içinde küçülmüştür. W kromozomun işlevi de tıpkı Y kromozomu gibi sadece erkek yavru üretimiyle sınırlıdır. Çoğalma olasılığıyla ilgili gen W kromozomunda kalıcı olmuş. Tavuklardaki W kromozomunun incelenmesi, Y kromozomuyla ilgili çıkarsama yapmamıza imkân veriyor: Y kromozomu tahmin edildiği gibi genetik verimsizlik anlamına gelmiyor diyor Mank. Yani buna göre insanlık rahat bir nefes alabilir. Y kromozomu üreme yetisini koruyacak ve zayıflığına karşın en azından sperma oluşumu için önemli olan genler hayatta kalıyorlar. Y kromozomu tamamen yok olacak olsa bile yeni bir çift cinsellik kromozomu gelişecektir. İnsanlığın soyu en az önümüzdeki milyonlarca yıl içinde yok olmayacak diyor bilim insanları. Erkeklerin soyu tükenmeyecek tum gibi fırtınalarla hareket edebilir. Bu nedenle de kumulların iki milyar yıl önce son bulan ve çok daha yoğun bir atmosferin bulunduğu başka bir Mars çağına ait olduklarını sanılıyordu. Fakat son analizler Mars kumullarındaki dinamiğin, bilinenden farklı olduğunu ve bu harekette Mars’daki daha zayıf yerçekiminin de etkili olduğunu düşündürmekte. CBT 1314/ 7 25 Mayıs 2012 Mars’taki kumulların, çok daha yoğun atmosferli ve kuvvetli rüzgârların estiği geçmişteki iklimin değişmez kalıntıları olduğu sanılıyordu. Oysa son araştırmalarla Kızıl Gezegende kumul hareketleri saptandı. Fakat tüm kumulların hareket edip etmediği henüz bilinmiyor deniyor Nature dergisinde. JohnHopkins Üniversitesi’nde Nathan Bridges ile çalışan ekip, NASA’nın Mars Reconnaissance Orbiter uydusundaki HiRISE kamerasıyla alınan görün Mars’ta hareket var Samanyolumuz cüce galaksilerden, küre yıldız kümeleri ve yıldız akımlarından oluşan büyük bir yapıyla çevrili ki bu durum karanlık maddenin varlığıyla çelişkili. Sonuç, galaksimizin kozmik çevresini ayrıntılı bir şekilde inceleyen, Bonn Üniversitesi bilim insanlarına ait. Galaksinin disk düzlemine dikey olarak konumlanan yapı, tahminlere göre genç Samanyolu’nun ikinci bir galaksiyle çarpışması sonucunda on ila on bir milyar yıl önce oluşmuş. Marcel Pawlowski, Jan PflammAltenburg ve Pavel Krouop, gökyüzünün tüm modern görüntülerini ve Sloan Digital Sky Survey misyonunun robot teleskopuyla alınan görüntüleri değerlendirirken, ilk kez Samanyolu’muzdaki Halo bölgesindeki küre yıldız kümelerinin dağılımını ve yıldız akımlarının yönlerini incelemişler. Bu şekilde cüce galaksilerin, küre yıldız kümeleri ve yıldız akımlarının, spiral biçimindeki Samanyolumuzun disk düzleminde dikey olarak konumlanmış bir düzlem üzerinde yoğunlaştıkları görülmüş. Bu yapı bir milyon ışık yılı genişliğiyle yüz bin ışık yılı büyüklüğündeki galaktik diskin dışına taşıyor. En önemlisi ise, yıldız akımlarının da aynı düzlem üzerinde bulunuyor oluşu. Bununla birlikte bu tür geniş bir yapının varlığı kozmolojinin standart modeliyle örtüşmüyor. Bu modele göre maddenin yüzde sekseni “karanlıktır”, bilinmeyen temel parçacıklardan oluşur ve Samanyolu gibi büyük galaksilerin düzenli olarak çok sayıda cüce sistemlerle çevrilidir. O halde tüm bu küçük galaksilerin tek bir düzlemde son bulmaları imkânsız. Uydu galaksilerin ve yıldız kümelerinin mesela iki galaksinin çarpışması gibi tek bir olayla oluşmuş olmaları gerekir diyor bilim insanları. Nilgün Özbaşaran Dede Samanyolu’nda karanlık madde yok mu? Sevgili dostum Murat Bardakçı 2 Mayıs 2012 tarihinde önemli olduğu kanaatinde olduğum bir yazı yayımladı köşesinde. Yazı yüzeyde, Murat’ın, artık yok olmuş olan payitaht kültürü dediği eski Osmanlı İstanbul kültürünün son temsilcilerinden saydığı, yaşama gözlerini geçenlerde yuman Ali Nezih Uzel‘in (19382012) arkasından yazdığı bir anma yazısıdır. Ama yazının içerdiği mesajın çok daha derin ve çok daha önemli olduğu görülmektedir. Murat özetle Osmanlı kültürünün niçin yok olmaya programlanmış bir kültür olduğunu anlatmakta, buna dikkatimizi çekerek bizleri pek çok özelliğine hayranlık duyduğu açık olan Nezih Uzel’in anısını iyi anlamaya çağırmaktadır. Yazının en can alıcı addettiğim cümlelerini buraya aktarıyorum: «Nezih, mezunu olduğu Galatasaray Lisesi’nde aldığı batı eğitiminin ardından İstanbul’un geleneksel kültür çevresine girmiş ve asıl tahsilini bu çevrede yapmıştı. ... Nezih Uzel’in bu kültürdeki asıl önemli yeri, bence dinî musiki sahasındaydı. Tekke müziğinin yaşayan son büyük üstadlarından biri, hattâ en önde geleni idi, zira dinî musikiyi, hakiki mekânları olan yerlerde, kendi tabiri ile “yeraltına inmiş tekkelerde” meşketmişti. ...Nezih Uzel çok insan tanıdı, sözünü ettiğim İstanbul kültürünün son mümessillerini gördü, uzun yıllarını onlarla geçirdi, bu üstadlar bildikleri pek çok şeyi ona devrettiler ama ortada maalesef bir gerçek daha var: Nezih üstadlardan öğrendiklerini sadece bir zevk ve sohbet mevzuu olarak gördü, sahip olduğu yeteneğini bu kültürün aynı seviyede aktarılması işine sarfetmedi ve yorulmaktan da pek hoşlanmadığı için öğrendiklerini yazmadı.» Murat anlayabildiğim kadarıyla özetle diyor ki: Nezih Uzel, hem batıyı, hem İstanbul’un Osmanlı kültürünü iyi öğrenme imkânlarını bulmuş, yetenekli, ama sorumsuz ve tembel bir kişiydi. Aldığı batı eğitimine rağmen, esas tahsili Osmanlıydı. Yazıdan süzdüğüm bu yargı, aslında tüm Osmanlı toplumu için geçerlidir. Sorumsuz ve tembel olan bu toplum onun için çökmeye mahkumdu. Şimdi size en tepeden bir başka örnek: Muhteşem Süleyman denilen, yetenek ve bilgisi sınırlı hükümdarın (14941566) geniş kültürlü Yahudi tabibi Moşe Hamon‘un (14901566?) kişisel kütüphanesinde bizim Anavarza’lı Pedanius Dioskorides‘in (MS yaklaşık 4090) meşhur herbal kitabının İstanbul’da altıncı yüzyılda Yunanca bir kopya nüshası bulunmaktaydı. Bu nüshanın Hamon’un eline nasıl geçtiği bilinmiyor. Fetih esnasında Fatih bu nüshayı görebilmiş olsaydı, nüsha Fatih’in toplattırabildiği tüm kitaplar gibi onun Topkapı Sarayında, kendisinden sonra gelen padişahlar tarafından feci şekilde ihmal edilmiş olan kütüphanesinde olurdu. Moşe Hamon bu kıymet biçilemez nüsayı Habsburg elçisi Ogier Ghiselin de Busbecq‘e (15221592) 1562’den önce satmış ve nüsha sonradan, 1569’da, yani Kanunî ve Hürrem’in kıymetli (!) yavruları, Avrupa’da «Sarhoş Selim» olarak bilinen II. Selim‘in saltanatının ilk yıllarında, Viyana’ya getirilmiştir ki bugün hâlâ orada, Avusturya Millî Kütüphanesinde (Österreichische Nationalbibliothek med. gr. 1), Avusturya’nın millî servetinin tüm dünyaca bilinen önemli bir ziyneti, bitmeyen bir araştırma konusudur. Muhteşem (!) Süleyman büyük bir ihtimalle bu büyük eserin öneminin farkında değildi. Olsa o satın alıp, dedesinin babasının kütüphanesine ilâve ederdi. İtalya’daki Rönesans’ın en büyük atılımını, İstanbullu Emanuel Chrysoloras‘ın (13551415) Floransa’da 13961400 yılları arasında verdiği derslerden sonra yaptığı, biraz mürekkep yalamış herkes tarafından bilinir. Chrysoloras’ın öğrencilerinden zengin Niccolò Niccoli (13641437) büyük bir hevesle Yunan el yazmalarını toplamaya başlamış bunun için pek çok «kitap toplayıcısı» görevlendirmişti. Bunlardan biri olan Sicilyalı Giovanni Aurispa (13761459) 1430’da yazdığı bir mektupta Dioskorides’in şimdi Viyana’da olan elyazmasını İstanbul’da Petraion (Çarşamba) semtindeki Prodromos Manastırında gördüğünü ama satın alamadığını söyleyerek eseri tasvir etmektedir. Bizans son günlerinde bile elindeki kültürel varlıkların farkındaydı. Onları korumakla kalmadı, onları tüm Avrupa’ya öğreterek bilimlerin tekrar ayağa kalkmasını sağladı. Bizans (yani Roma İmparatorluğu) 29 Mayıs 1453’te tarih sahnesinden onurla çekilirken, tüm insanlığın, uygar insanlık yaşadıkça şükranla anacağı bir mirası bırakarak gitti. Onun yerine çöreklenen Osmanlı ne yaptı? Büyük Fatih gözlerini yumar yummaz, onun sarayda yaptırttığı duvar resimlerinin üstünü boyattı, Gentile Bellini’nin (14291507) 1480’de bitirdiği portresini pazarda sattırdı (o meşhur portreyi İngilizler çok harap bir şekilde İstanbul’da bedava denebilecek bir fiyata aldılar sonunda ve tamir ettirerek Ulusal Galerilerine koydular), kitaplarını rutubetli bodrumlara kapattı. Şimdi Muhteşem Süleyman’ın «bilim, bilim» diye yakaran Pirî Reis’in boynunu niye vurdurduğunu anladınız mı? Nezih Bey merhumun sorumsuzluk ve tembelliğinin köklerini gördünüz mü? O yeraltına giren tekkeler buna müstehaktılar, çünkü kendi sonlarını dünyaya sırt çevirerek kendileri hazırlamışlardı. Atatürk bizi benzer bir sondan kurtarmak için o tekkeleri kapattı. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı yaklaşırken milletimizin yarısı ise o korkunç günlere geri dönmek iştiyakıyla oy sandıklarına koşuyor. İşte Murat’ın yazısından benim çıkardığım ders.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear