28 Eylül 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

AHMET HAŞİM Türk edebiyatında önemli bir sanatkâr olan Ahmet Haşim’in şiir anlayışı hem yaşadığı dönemde hem de daha sonraları eleştirilmiştir. Nitekim 15 Nisan 1921 tarihli Dergâh mecmuasının (dergisi) ilk sayısında yayımlanan “Bir Günün Sonunda Arzu” adlı şiiri anlaşılmaz bulunur. Ahmet Haşim, eleştirilere 5 Ağustos 1921 tarihli Dergâh dergisinin 8. sayısında yer alan “Şiirde Mana” başlıklı yazısı ile cevap verir. Bu yazıyı 1926 tarihinde yayımlanan “Piyâle” adlı şiir kitabının başına “Şiir hakkında Bazı Mülahazalar (düşünceler)” başlığı ile koyar. Yard. Doç. Dr. Hacer Gülşen (İstanbul Kültür Üniversitesi) sallamaktadır. Oysa edebiyatımızda Ahmet Haşim yeni bir ufuk açmıştır. Nurullah Ata’ya göre Ahmet Haşim, damarlarında Promete’nin kanını taşımaktadır. Bu yüzden kurallara boyun eğmez. Göl Saatleri, bize eski heyecanları hatırlatmakla birlikte önceden anlayamadığımız güzellikleri de göstermiştir. Bu kitabı defalarca okuyan Nurullah Ata, her sayfasından başka bir zevk duyar. Çünkü şair okuyucuya kendi his ve hayalini zorla vermeden, onu hatırlamaya, adeta rüyaya davet etmektedir. Kitabın güzel olan kısmı Yollar, Zulmet, O belde şiirlerinin bulunduğu bölümlerdir. Bu şiirleri anlayana kadar okumalı, tekrar okumalı diyen Nurullah Ata, bu üç şiiri Türkçenin ‘invitation au voyage’ı yani yolculuğa daveti olarak nitelendirir.3 Abdülhak Şinasi de, Göl Saatleri’nin yayımlanması münasebetiyle Ahmet Haşim’in eserindeki yeniliğin ne olduğunu bulmaya çalışır. Makalesinde Ahmet Haşim’in şekilden ziyâde (çok) ruhu bağlı olduğunu, nazım şekli olarak serbest nazmı şiirimize getirdiğini vurgular. Abdülhak Şinasi’ye göre Haşim’i anlamak için Fransız sembolistlerini ve özellikle de Fransız mütefekkiri (düşünürü) Remy de Gourmont’ u tanımak gerekir. Haşim’in yeniliği sembolizmi daha belirgin bir surette (şekilde) uygulamasıdır: “İşte bu yenilik, bu sembol kuvveti ve kalbin yalnız mâriz (hasta) ve ahenkdar (ahenkli) damarlarına hitap etmek esrar ve kibarlığı Ahmet Haşim’in en son, en güzel – hatta bazılarınca hiç anlaşılamayacak kadar güzel olan – şiirlerini ihzâr (hazırlamıştır) etmiştir.” 4 Olumlu değerlendirmelerin yanında, Ahmet Haşim’in sanat anlayışını olumsuz manada değerlendiren yazılara da rastlıyoruz. Bu yazılardan biri Aydede mecmuasında imzasız olarak yayımlanan, “Yeni Bir Şi’r i Bihterîn (çok güzel)” adlı küçük bir yazı. Bu yazı, Ahmet Haşim’in “Göl Saatleri” adlı şiir kitabı ve özellikle bu kitapta yer alan “Mehtâbta Leylekler” adlı şiirine yapılmış bir eleştiri yazısı olması sebebiyle dikkat çeker. Şiirin özellikle “Kenârı âba (suyun kenarı) dizilmiş, sükun (sessizlik) ile bekler Füsunı mâha (Ayın büyüsü) dalan pür – hayâl (hayal dolu) leylekler” bölümü eleştirilir. A CBT 1209 / 14 21 Mayıs 2010 hmet Haşim yazısına şu sözlerle başlar: “Birkaç ay evvel bu sayfalarda intişar eden (yayımlanan) ve manası bazılarınca muğlak (kapalı) telakki edilen (kabul edilmek) bir manzume münasebetiyle şiirde mana ve vuzuh (açıklık) hakkında muhtelif (farklı) şeyler söylenmiş ve yazılmıştı. Bu dakikada bunların hiçbirisini hatırlamıyoruz. Nasıl hatırlayalım ki söylenen ve yazılanların bir kısmı şetm (küfretmek) ve tahkîr (hakaret etmek) ve bir kısmı da yevmî (günlük) gazete hezliyyâtı (eğlence, şaka) nevinden(türünden) şeylerdi.” Ahmet Haşim’in şiir anlayışını “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” başlıklı uzun yazısıyla izah (açıklama) etmeye çalışması, onun anlaşılmak isteği içinde olduğunu da gösteriyor bizlere. Ahmet Haşim’in 1921 yılında Dergâh mecmuasında yayımlanan “Göl Saatleri” adlı şiir kitabı da eleştirilerden payını alan eser olarak dikkat çeker. Göl Saatleri’nde 37 şiir yer alır. Kitabın yayımlanması Akşam gazetesinde şu sözlerle ilan edilmiştir: “Ahmet Haşim’in Mecmuai eş’arı (şiirlerinin tamamı) Dergâh idaresince dün neşrolunmuştur (yayımlanmıştır). Ahmet Haşim, tâ Meşrutiyetten beri intişâr eden (yayımlanan) birçok perakende (dağınık) mecmualara emanet ettiği şiirlerini nihayet kitap halinde neşretti (yayımladı).”1 Abdülhak Şinasi, Ahmet Haşim’le ilgili kitabında Ahmet Haşim’e yapılan eleştiriler hakkında şunları yazar: “1921’de kitabı intişar edince (Göl Saatleri) bundan muhabbet (sevgi) ve sitayişle (övgü) bahsetmekte, o vakit Dergâh mecmuasını çıkarmakta olan Fevzi Lütfî Bey Nurullah Ata Bey (Nurullah Ataç), bir de ben sanırım ki yalnız kalmıştık. Söylemeli ki, Ahmet Haşim, bu vaziyette, kendini düşmanlarla sarılı zannetmişti. Gölden, geceden, kuşlardan, mehtaptan bahseden şairi, kurbağa şairi diye anıyorlardı. Bu sürekli târizler (dokunacak söz söyleme), şairin bu karikatürü, hezel ve hiciv (şaka ve hiciv yollu şiir kaleme alan) gazetelerinin devamlı hücumları onu yormuş, asabını (sinirlerini) büsbütün bozmuştu.”2 Nurullah Ata (Nurullah Ataç), Ahmet Haşim’in “Göl Saatleri” adlı eserinin yayımlanması dolayısıyla şu sözlerle şairi selamlar:“Üstadı selamlamak için yazılan bu satırlar tenkit değil, birçok gençler gibi benim de kendisine medyun (borçlu) olduğum hürmet ve şükranı ifade eder bir mehdiyyedir (hediye, armağan).” Ona göre, anlamadıkları için eseri beğenmediklerini söyleyenler yıpranmış hayalleri şiirlerinde kullanmaktan hatta çalmaktan çekinmeyenlerdir. Kendilerini şair zannedip de Ahmet Haşim’in eserini eleştirenler öfke ve kinle başlarını Aydede mecmuasındaki bu küçük yazıyı aynen vermek yerinde olacaktır: “Geçenlerde Kalamış Koyu sahilinde dolaşan bir muharririmiz (yazar) Ahmet Haşim Bey’i suların çekilmesiyle meydana çıkan yüze yakın patlak kunduralara bakarak düşündüğünü görmüş ve kendisinden bu derin tahayyülün (hayal etme) sebebini sorunca şu cevabı almış: Azizim, Göl Saatleri namındaki (adında) mecmua yı eş’arımın (şiir kitabı) ikinci cildini neşretmek (yayımlamak) istiyorum. Bunun için bu defa ilhamımı göl saatlerinden değil, Kalamış Koyu sahillerinden toplamaya karar verdim. İşte bu ikinci cildi tezyin (süslemek) edecek mısralardan bir tanesi: “Kenârı âba (suyun kenarı) dizilmiş füsun ı mâha (Ayın büyüsüne) dalar. Çamurlu, patlak, ezik çizmelerle kunduralar”5 Ahmet Haşim’le ilgili olarak yazılmış eleştirel yazılar içinde en dikkat çekici olanı, yine Aydede mecmuasında yayımlanan, Anber rumuzlu bir yazıdır. Yazar, Ahmet Haşim’in şiir anlayışıyla adeta alay etmektedir: “Aslanların sayhasından (bağırma, haykırma) sular sarardı. Sevgilim hâlâ, bilmem ki, neden güneşin kuyruğuna asılmış, zerdaçal aramaya gidiyor? Akreplerin boynuna zümrüt bilezik takan sevgili, mezarcıların cünbüş ve ahengini duymuyor musun? Kulaklarını tahriş eden hışırtıyı çamların feşâfeşi (sesi, hışırtısı) sanma! Zakkum tarlasının insafsız bahçıvanları, gönlümde solan beyaz salkımlara dud ağacından hulle (cennet elbisesi) biçiyorlar. Göldeki günlük kokusundan balıklar bile sersem oldu. Dumandan gıda arayanlar, yanıma gelsin!....Birazdan ateş eriyip buz olduğu vakit, burada mersiye okuyacaklara gül şarabının katresi(damlası) zehir olacağını hatırdan çıkarmayın!...” Yazar sözlerine şöyle devam ediyor: “Yer sallanıyor, zelzele başladı. Uzun aslan neredesin, gel beni kurtar!...Alaca yılanlar, morarmış bahçelere konarken, kızıl kemanlar matem havası çalıyorlar. Kan fışkıran havuza, müjde verin ki, zirvesinde dâğ – ı hasret (özlem yarası) yanan dağlar raksa (oynama, dans etmek) başladılar. Ey on yedi renkli kırbacın düğümlerinden intişar (yayılan) eden kokular, gönlümün maverasındaki (bir şeyin ötesinde, gerisinde bulunan) büyük yangından haberiniz var mı? Aman cüceler geliyor, cüceler geliyor…Torba sakallı, mavi cüceler, bana ilişmeyin, ben zaten hastayım, nefes alamıyorum, tıkanacağım!...Cüceler bana gelmeyin, nilüferlere koşun!” Anber rumuzlu yazar, Yahya Kemal’i imdada çağırır: “Aslanların sayhasından sular yine sarardı. Neredesin Yahya Kemal, imdada yetiş!... Zincir sesleri kulaklarımı sağır edecek, rica ederim, o havayı kesin, o havayı kesin rica ederim, ayaklarının altını öpeyim, kurbanın olayım, sevgilim; o havayı değiştirin” Yazar şu sözlerle yazısını bitirir: “Sular yine sarardı, yapraklar ağdalaştı, elimdeki yılanları nereye bıraksam da kalkıp cıgaramı yaksam? İşte benim bulutlarım göründüler, aman çabuk kazma getirin, kürek getirin, suları kazıp dibine destan yazalım.”6 Ahmet Haşim bütün bu olumsuz eleştirilere rağmen kalıcılığını bugün de korumakta olan nâdir sanatkârlardan biridir. Ahmet Haşim aşkı, ölümü, doğayı kendine özgü bir üslupla ele almış, şiirimizin artık klasikleşmiş sanatkârları arasında yer almıştır. Onu saygıyla bir kere daha anıyor, sözlerimizi, şiirde yapmak istediklerini özetleyen bir şiiriyle (Kari’e Okuyucuya ) bitiriyoruz: “Muzlim şeceristan (karanlık ormanlık) arasında Esrar (sırlar) ile yekpare (bütün, tek parça) münevver (ışıklı, aydınlık) Bir yoldur açılmış sana derdim. Ka’ri (okuyucu) bu kitabın gecesinde Mehtabı (Ay) seninçün (senin için) yere serdim” , Göl Saatleri, Akşam, nr. 1058, 4 Eylül 1921, s.4 Abdülhak Şinasi Hisar, Ahmet Haşim – Şiiri ve Hayatı, 1963 3 Nurullah Ata,”Ahmet Haşim”, Dergâh, nr.12, 5 Teşrinievvel 1921, s.178179 4 Abdülhak Şinasi, “Ahmet Haşim’in Şiirindeki Yenilik Nedir?”,Yarın, nr.1,13 Teşrinievvel 1921, s.56 5 , “Yeni Bir Şi’iri Bihterin”, Aydede, nr. 24, 23 Mart 1922, s.1 6 Anber, “Ahmet Haşim”, Aydede, nr. 58, 20 Temmuz 1922, s.3 2 7
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear