Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SON ARAŞTIRMALAR BİLGİSAYARA OTOMATİK ONARIM PROGRAMI Büyük bilgisayar programları aniden çöküp işlemlerin yavaşlamasına neden olduğunda sorun genelde küçük yazılım hatasıdır. Bilişimciler şimdi bu hatayı anında fark edip otomatik olarak düzelten bir yöntem geliştirdi. “Pachika” olarak isimlendirilen sistem, gelecekte kapsamlı bilgisayar programlarına onarım seti olarak eklenecek. “Pachika” Doğu Afrika Suaheli dilinde “kurmak ve onarmak” anlamına geliyor. Saarland Üniversitesi’nden Valentin Dallmeier tarafından geliştirilen yazılım tam da bunları yapıyor. Bilgisayarda bulunan bir programa eklenen Pachika, güvenlik kamerasına benzer bir şekilde programın çalışma sürecini inceliyor. Program belli bir yerde hata yapar ya da tümden çökerse, Pachika sistemi, hatalı program süreci ve önceki program arasındaki farkı analiz ettikten sonra hatayı otomatik olarak düzeltiyor. Yeni sistem laboratuvar testlerinde milyonlarca kotlu Java programlarının altıda birini kendi kendine onarmış. Gerçi bu şimdilik çok şey ifade etmiyor ama karmaşık sistemlerin yeniden kurulmasında büyük ölçüde yardımcı olacak. Ayrıca gündelik yaşamı aksatan binlerce yazılım hatası düşünülürse elde edilen sonuç yine de iyi sayılır diyor uzmanlar. kalıtım bilgilerinin sekanslarıyla birleşiyor ve proteine çevrilmelerini engelliyorlar. Bu küçük ayarlayıcıların sayısı sanılandan daha fazlaydı. Berlin MaxPlanck Enfeksiyon Biyolojisi Enstitüsü’nden Jörg Vogel uzun arayışlardan sonra mide bakterisindeki küçük RNA’ları yeni geliştirdiği bir yöntemle buldu. Yeni teknik bir hücrede üretilen milyonlarca RNA sekansını aynı anda çözebiliyor. Vogel’le birlikte çalışan ekip 60 küçük RNA bulmuş. Oysa Helicobacter pylori bugüne de küçük RNA’sı bulunmayan bir organizma olarak kabul ediliyordu diyor Vogel. Bulgu, küçük RNA’ların işleyiş şekline beklenmedik bir bakış açısı da sunmuş. Yaygın olarak görülen bağırsak bakterileri Escherichia coli veya Salmonella’da da en az o kadar çok küçük RNA bulunuyor. Ancak anlaşıldığı üzere Helicobacter pylori bakterisinde RNA’lara gen ekspresyonlarını ayarlamaya izin veren bir protein bulunmuyor. Araştırmacılar bakterinin bilinmeyen bir sinyal yolundan yararlandığını tahmin ediyorlar. örneğin genç kadınları, ileriki yaşlarda azalacak doğurganlık olasılığı hakkında uyaracak diyor Illingworth. Ayrıca kadınlar ne zaman menopoza gireceklerini de öğrenebilecekler. Kanser ya da endometriyoz tedavisinden sonra yapılacak olan doğurganlık testi ise gebelik şansı hakkında bilgi verebilir. Bir kız çocuğu doğarken iki milyon yumurta hücresiyle dünyaya gelir. Yumurtlama olasılığı yaşla birlikte azalır. Yirmi yaşındaki bir kadında ortalama olarak 200.000, otuz yaşında kadında ise yaklaşık olarak 100.000 yumurta hücresi bulunur. Bu sayı kırk yaşındaki kadında tahminen 2000’e kadar düşmekte. BEYİN, UYKUYLA ÖĞRENİYOR Çok çalışmak tek başına işe yaramıyor. Amerikalı bilim insanları, yeni bilgiler edinmek isteyenlere çalışmadan sonra uyumalarını öneriyorlar. Bir dizi araştırma sonucunda yeni bilgilerin kalıcı olabilmesi için beynin mutlaka uykuya ihtiyaç duyduğu ortaya çıktı. Berkeley Üniversitesi psikoloğu Matthew Walker’a göre beynimiz, alınan bilgilerin dört saat sonra uykuyla “pekiştirilmesi” halinde en iyi şekilde çalışıyor. Walker ve ekibi ayrıca öğle uykusu da öneriyor. Öğle saatlerinde verilen ara beyinde günün geri kalanı için yer açıyor. Öğrenciler sınavlara çalışırken uykusuz kalıyorlar oysa uykusuzluk diğer olguları algılama yetisini neredeyse yüzde kırk oranında düşürmekte. Otuz dokuz gençle gerçekleştirilen diğer bir araştırmada, 90 dakikalık bir öğle arasının, sabah yapılan zorlu testlere rağmen, akşamki testlerin de başarılı geçmesini sağladığı görülmüş. Oysa ara vermeyen grup akşam testlerinde başarısız olmuş. Psikolog çok fazla bilgiyle dolan beyni, e posta kutusuyla karşılaştırıyor. Hipokampüsteki posta kutusu dolduğunda yeni bilgiler girmiyor. Hipokampüs uyku sırasında derleyip toplandıktan sonra bilgiler daha fazla bellek kapasitesine sahip prefrontal kortekse aktarıldığında beynimizde yeni bilgileri alacak yer açılıyor. Walker’la çalışan ekip kısa bir süre önce de beynimizin ikinci uyku evresinde yenilendiğini kanıtlamıştı. İkinci uyku evresi derin uykudan sonra başlıyor ve rüya evresine (Rapit Eye Movement/REM) kadar devam ediyor. Bu evrenin işlevi bugüne kadar bilinmiyordu. Uyku öte yandan bebeklerde beyin gelişimini de tetiklemekte. Bebekler uyurken, çevreden alınan görüntüler işleniyor, sinir demetleri bağlanıyor, enzimler ve proteinler etkinleşiyor. Sonuçta uykusuzluk bebek beynini olumsuz etkilemekte diyor uzmanlar. DİYABETE KARŞI D VİTAMİNİ Diyabet riski D vitaminiyle yarı yarıya düşerken, kalp hastalıkları riski de yüksek D vitamini seviyesi sayesinde üçte bir oranında düşmekte. Warwick Üniversitesi’nde O s c a r Franco ve arkadaşları, 100.000 katılımcıyla gerçekleştirilen 28 araştırmanın sonuçlarını değerlendirdi. Aşırı kilo, yüksek tansiyon, kötü kolesterol ve kan şekeri değeriyle kendini belli eden metabolik sendrom da yüksek D vitamini seviyesine sahip kişilerde yarı yarıya daha az görülmüş (Maturitas dergisi). Yetişkinlerde düşük D vitamini seviyesine karşı alınan önlemlerle, kalp ve dolaşım bozuklukları önlenebilir, ancak önce D vitamini ve düşük hastalanma riski arasındaki ilişkinin açıklanması gerekiyor. D vitamini her şeyden önce kemik gelişimi, genlerin ve bağışıklık sisteminin çalıştırılması gibi görevleri üstlenen hormon benzeri bir maddedir. Beden D vitaminini kendi kendine üretebiliyorsa da bunun için Güneş ışınına ihtiyacı vardır. Nilgün Özbaşaran Dede KAN ÖRNEĞİYLE DOĞURGANLIK TESTİ Avustralyalı bilim insanları aile planlamasını etkileyebilecek yeni bir doğurganlık testi geliştirdiler. Peter Illingworth’un açıklamasına göre bir kan örneğiyle yumurtalıklardaki yumurta miktarı ve yumurtlama olasılığı hesaplanabilmekte. Kan örneğiyle kandaki Anti Müller Hormonu (AMH) ölçülmekte. AMH testi MİDE BAKTERİSİNİN GEN AYARLAYICISI ÇÖZÜLDÜ Uluslararası bir araştırma ekibi yeni geliştirilen bir yöntemin yardımıyla Helicobacter pylori bakterisinin kalıtımında ilk kez genleri ayarlayan yüzlerce RNA partikülleri saptadı. Nature dergisinde yayımlanan araştırma sonuçları yeni aşıların geliştirilmesinde yardımcı olacak. Dünya nüfusunun hemen hemen yarısında görülen mide bakterisi Helicobacter pylori, mide kanseri ve kalpdolaşım hastalıkları gibi diğer kronik hastalıklara yol açmakta. Gerçi bakterinin genomu 1997 yılında çözülmüştü ama o zaman şaşırtıcı derecede az ayar genleri bulunmuştu. Bu sonuçtan pek hoşnut kalmayan bilim insanları son yıllarda harıl harıl yeni ayarlayıcıları araştırıyorlardı. Mesela küçük RNA olarak adlandırılan ayarlayıcı küçük ribonükleik asitler aranıyordu. Küçük RNA’lar, örneğin genleri ayarlayarak Araştırma YER MANTOSUNDA HAFİF ELEMENT TUZAĞI Dünyamız henüz gençken, mantonun erimiş kayacı tüm hafif elementleri atmosfere atıyordu. Ancak mantonun derinliğinde buna rağmen niçin hâlâ helyum ve argon gibi hafif elementlerin bulunduğu bilinmiyordu bugüne dek. Amerikalı bilim insanları şimdi Nature dergisinde hafif element rezervini açıklayacak bir mekanizma önerdiler. Rice ve Michigan Üniversitesi araştırmacılar tarafından önerilen bu mekanizma, mantonun erimesine rağmen hafif elementlerin ne şekilde kalıcı olduğunu açıklıyor. Buna göre 3,5 milyar yıl önceki spesifik basınç ve sıcaklık oranları bir tür “yoğunluk tuzağının” oluşmasına sebep olmuş. Günümüzde mantodaki erimiş kayaç,s katı kayaçtan daha hafif olduğu için yukarı çıkar, bilim insanları dünyamızın ilk zamanlarında aksi bir durumun varolduğunu tahmin ediyorlar. Kızgın bir mantodaki spesifik koşullarla, sadece yüzeye çıkan değil yerinde biriken ve mantonun zeminine çöken çok yoğun erimeler oluşmuştu. Bunlarla birlikte içlerinde bulunan gazlar da yerin altında kapalı kalmış. Çöken eriyik modeli şimdiye kadar tahmin edilen süreçlere tamamen ters düşüyor. Ancak buna karşın “yakalanan gazlar” dışında, şimdiye dek konvansiyonel modellere dahil edilemeyen çeşitli jeokimyasal ve jeofiziksel fenomenleri de açıklamakta. CBT 1198/ 4 5 Mart 2010