29 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

GÜNCEL TIP Mustafa Çetiner [email protected] Osmanlı öğrencileri Paris’te Le Courrier de la Presse gazetesi, 100 kadar Osmanlı öğrencisini yüksek öğrenim görmeleri için 1909 yılında Paris’e getiren İttihat ve Terakki Cemiyeti yöneticisi Doktor Nazım Bey ile bir söyleşi yapmıştı. Osman Bahadır [email protected] Bu soru son yıllarda giderek daha sık sorulur oldu. Gerçekten “cep telefonları kanser yapar mı? Cep Telefonları Kanser Yapar mı? Geçtiğimiz Ağustos ayında “Cellphones and Brain Tumors, 15 Reasons for Concern, August 25, 2009” isimli bir rapor yayımlandı. Yani, “cep telefonları ve beyin tümörleri, dikkate almak için 15 neden”. Raporu yayımlayanlar görmezden gelinemeyecek bir organizasyondu. “International Electromagnetic Field (EMF) Collaborative group” (Uluslar arası Elektromanyetik alan çalışma grubu) isimli bu grup önemli kuruluşların birleşmesi ile ortaya çıkmıştı. Bu rapor 14 farklı ülkeden toplam 40 bilim adamının katkılarıyla hazırlanmıştı. Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji dergisi okurları anımsayacaklar, Türkiye’de ilk kez bu çok önemli dosya sevgili Reyhan Oskay’ın imzasıyla dergide geniş biçimde ele alındı. Bunu izleyen süreçte, alanında farklılık yaratmaya ve sadece kanıta dayalı tıp bilgisini okurlara aktarmaya çalışan “Herkese Sağlık” dergisi de konuyu ele aldı ve buna ek olarak güncel literatürü de kapsayan ayrıntılı bir yazı yayımladı. Konu ülkemizde bu iki yayın organı dışında hiç konuşulmadı. Oysa yeni bilgiler, cep telefonu kullanımının önemli bir halk sağlığı sorunu olabileceğini düşündürmeye başladı. Öyle ya, yeryüzünde 4 milyar cep telefonu kullanıcısı var ve çok küçük bir kanser riski bile büyük bir halk sağlığı sorunu anlamına geliyor. Ülkemizin önemli epidemiyologlarından olan Doç. Dr. Önder Ergönül, “Herkese Sağlık” dergisinde cep telefonları ile ilişkili olarak şunları yazıyor: “Koreli bilim insanlarının bir yazısında bugüne kadar yayımlanan tüm çalışmalar ele alındı. Toplam 23 çalışmanın değerlendirildiği meta analiz, saygın tıp dergilerinden Klinik Onkoloji dergisinde yayımlandı. 10 yıldan daha uzun kullanımda, cep telefonu kullananlarda 1.18 kat daha fazla tümör gelişimi olabileceği rapor edildi. (Myung ve ark., 2009, Journal of Clinical Oncology)” Aslında cep telefonları ve kanser ilişkisi Türkiye dışında hararetli bir biçimde tartışılıyor. Son olarak A.B.D.’de yayımlanan GQ (Gentlemen’s Quarterly) dergisi de konuyu sayfalarına taşıdı. Derginin iddiası oldukça ilginçti. Dergi haberinde, 1992 yılından bu yana dünyanın finans kalbi Wall Street çalışanlarında beyin tümörü sayısının büyük artış gösterdiğini yazıyordu. Aslında bu saptama doğruysa, son derece dikkate değer bir bulgu. Çünkü borsacıların gün içinde saatlerce telefonla konuştukları biliniyor. Ancak GQ’nun iddiasının çok somut kanıtı yok, daha çok yapılan röportaj ve değerlendirmelerden çıkarılan bir sonuca benziyor. Bununla beraber GQ dergisinin referans verdiği bilim adamı Washington Üniversitesi’nden Prof. Dr. Henry Lai diyor ki:“Sektörün desteklediği araştırmalar elektromanyetik alan etkisinde kalmanın tümör gelişiminde yüzde 28 oranında etkili olduğunu gösteriyor. Ancak bağımsız kurumların desteklediği çalışmalarda bu etki oranının yüzde 67’lere yükseldiği görülüyor.” “Herkese Sağlık” dergisinin “Fikri mühim” ajansına yaptırdığı ankette deneklere “cep telefonlarının kanser veya başka zararı yan etkileri kesin saptanırsa cep telefonu kullanmayı bırakır mısınız” sorusu soruldu. Deneklerin %47’si soruyu “bırakamam” diye yanıtladı. 7544 deneğin katıldığı ankette kullanıcıların %93’ü cep telefonlarının zaten zararlı etkileri olduğuna inandıklarını belirttiler. Yani cep telefonlarından kolay vazgeçemeyeceğimiz ortada. Ancak daha az konuşmaya çalışarak, daha az cep telefonu kullanarak yaşamayı neden denemeyelim. Çocuklarımızı cep telefonu kullanımına özendirmemek için neden çabalamayalım. Yapmamız gereken açık aslında. Teknolojinin bize armağanı bu mucize aleti bir yetişkin oyuncağı, can sıkıntısının çaresi olarak görmeyi bırakmalı, yaşamımızı kolaylaştıran bir araç olarak kullanabilmeli ve uzağımızda tutabilmeliyiz. O smanlı Devleti’nin Avrupa’ya eğitim amacıyla öğrenci göndermesi 19. yüzyılın ilkyarısında başladı. Fakat bu yıllarda gönderilen öğrencilerin çeşitli mesleklerde bilgi ve tecrübe kazanması hedefleniyordu. 1908 Meşrutiyet inkılabından sonra ise ilk defa çok sayıda öğrenci temel bilimlerde eğitim görmeleri ve üniversite hocası olarak yetiştirilmeleri amacıyla gönderildi. Bu bakımdan eski dönemler eğitim politikasıyla Meşrutiyet eğitim politikası arasında temel nitelikte bir farklılık vardır. Paris’te yayımlanan Le Courrier de la Presse gazetesinin bir muhabiri, öğrencileri Paris’e getiren Doktor Nazım Bey ile yaptığı söyleşiyi, gazetenin 19 Ekim 1909 tarihli nüshasında “Paris’te Osmanlı Öğrencileri ” başlığıyla yayımlamıştır. Gazetenin orijinal kupürü, Paris 1 (Sorbonne) Üniversitesi arşivinde Türkiye Kutusu içindeki belgeler arasındadır. Bilim ve eğitim tarihimiz bakımından çok orijinal ve ilginç bu söyleşiyi ilk kez yayımlıyoruz. *** Paris’te Osmanlı Öğrencileri Tamamen barışçı bir istila – Jön Türkler Sorbonne’da – Babıali’nin projeleri – Doktor Nazım Bey’le bir görüşme. Doktor Nazım Bey’le bu sabah görüştüm. Yavaş konuşan, gözleri canlı, kumral, bıyıklı bir genç adam. Jön Türk partisinin seçkin bir üyesi ünlü komiteye mensup. İttihat ve Terakki Cemiyeti, Osmanlı devrimi sırasında adından çok söz ettirdi ve imparatorlukta son derece büyük bir politik etkiye sahip. Doktor Nazım Bey, iki günden beri Paris’te. O Paris’e, Maarif Komitesi üyesi Salih Zeki Bey ve eski Kastamonu milletvekili olan ve halen İstanbul Hukuk Fakültesi’nde profesör bulunan Yusuf Kemal (Tengirşenk ob) Bey’le birlikte geldi. O meslektaşları gibi resmi bir görevle geldi. Onlar eğitimlerini tamamlamak için devlet bursuyla Fransa’ya gelen Osmanlı öğrencilerine eşlik ediyorlar. Nazım Bey’le karşılaştığımda, Paris Üniversitesi rektör yardımcısını ziyaretten dönüyordu. M. Liard tarafından çok içten bir samimiyetle karşılanmış olmaktan memnun görünüyordu. “Ben ve arkadaşlarım Fransız hükümetinin, İstanbul hükümetinin görüşlerine gösterdiği yakınlığa, yeterince teşekkür etmeyi bilemeyeceğiz. Görüşme yaptığımız tüm bakanlıklarda, Dışişleri Bakanlığı’ndan İçişleri Bakanlığı’na, Tarım Bakanlığı’ndan Milli Eğitim Bakanlığı’na her yerde mükemmel bir biçimde karşılandık. Sizin çok nazik rektör yardımcınız M. Liard’a gelince, kayıt formalitelerinin en büyük bir hızla tamamlanmasını sağladı. Şu anda hemen tüm öğrencilerimiz kayıtlarını yaptırmış durumdadır ve okulları açıldığında da derslerini takip etmeye başlayabileceklerdir. Bu sene eğitimlerini Paris’te sürdürecek genç Osmanlıların sayısı en az 100 olacak. Bu öğrencilerden CBT 1199/ 12 12 Mart 2010 bazıları yüksek eğitim görecek ve eğitimleri süresinde en yetenekli olanlar Türkiye’ye fakültelerde profesörlük yapmak üzere dönecekler. Diğerleri liselerde veya yüksek okullarda görev yapacak. Buradaki öğrencilerin hemen hepsi Galatasaray Lisesi’nden mezun olmuş öğrencilerdir. Bu öğrenciler oldukça zor bir sınavdan geçirilerek Fransa’ya gönderildiler. Maarif Vekâleti bu gençlerin her birine aylık 300 franklık bir burs sağladı. Böylece maddi durumları iyi olmayan öğrenciler bile, açlıktan ölmeyecek şekilde rahatça derslerine çalışabilecekler. Fakat hükümetimiz sadece böyle bir profesör kaynağı yaratmakla yetinmek istemedi ve size gelen genç insanların, yüksek memur, yönetici, maliyeci gibi mesleklerin eğitimlerini de almalarını düşündü. Hükümetimiz bazı gençlerin de tıp fakültenizin derslerini takip etmelerini ve tıp doktoru diplomalarını almış olarak İstanbul’a dönmelerini istedi. Ve siz tarım okullarınıza giden Osmanlı öğrencilerini de göreceksiniz. Hatta dört öğrenci de Güzel Sanatlar Fakültesi’ne kaydolmuş durumdadır. Bu, bir şekilde Paris’in genç jön Türkler tarafından istilasıdır, evet, fakat tamamen barışçıl bir istila ve bundan dolayı da sizi kutlamak gerekir. Resmi görevli durumundayım ve bundan dolayı sözlerim diğer ülkelerin alınganlıklarını uyarabilir. Siz Osmanlı hükümetinin bu girişiminden memnuniyet duymalısınız, çünkü o, hocalarınızın, zekâlarını biçimlendirmeniz ve modern fikirleri aşılamanız için size entelektüel gençliğinin sadece en seçkinlerini gönderdi. Ve sonra bu genç insanlar bize döndüklerinde, hepsi sizin balınızdan beslenmiş olarak gelecek kuşaklara ürünlerini aktaracaklar. Böylece son devrimimiz sırasında bize gösterdiği sempatiden dolayı minnettar olduğumuz ülkenizi seven bizler arasında etkiniz daha da büyüyecektir. Sizin sayenizde sonunda dünyada önemli olabileceğiz. Abdülhamit rejimi bizi hemen hemen barbar bir durumda bıraktı. Çok zayıf bir entelektüel seçkinin dışında ne profesörlerimiz, ne de memurlarımız oldu. Çocuklarımıza iyi bir genel eğitim verme imkânımız kesinlikle olmadı. Paris’te hiçbir genç insanımız kalmadığında, eğitim verecek hocalara sahip olduğumuz ölçüde tüm imparatorlukta açılacak okullar inşa edeceğiz. Öyle sanıyorum ki, genel eğitimin halk arasında yeterince yayılabilmesi için altıyedi yıl gibi bir sürenin geçmesi gerekecek. Osmanlı hükümetinin bu nedenle ağır masraflara katlandığını görüyorsunuz. Fakat bu masraflar, şimdi yeniden doğmuş olan Türkiye’nin dünyada kendisine uygun olan yeri almasını gerçekten istiyorsak, zorunlu ve acil olan masraflardır. Bana gelince, ilk Osmanlı öğrencilerinin Paris’te yerleştirilmesi görevine seçilmiş olmaktan dolayı çok mutluyum. Görevimiz bittiğinde meslektaşım Salih Zeki Bey’le birlikte hemen Türkiye’ye döneceğiz. İnanıyorum ki, genç insanlarımız hocalarınız tarafından en iyi şekilde karşılanacak ve öğrencilerinizle de en içten arkadaşlıkları kuracaklardır. Diğer meslektaşım Yusuf Kemal Bey’e gelince, o sizin aranızda kalacak, bursiyerlerimize göz kulak olacak ve kendilerini yüksek görevlere hazırlayan memleketlilerimizle daha yakından meşgul olacak.”
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear