21 Haziran 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Türk yükseköğretimi için gelecek öngörüleri * Üniversiteye talep ve arz, 2015’den itibaren dengeleniyor.. * Vakıf üniversiteleri kaliteli akademisyenleri çekiyor, öğrenimin kalitesini artırıyor, devlet üniversitelerine daha çok, orta ve alt gelir ailelerinin çocukları gidiyor * Anadolu’da kurulan yeni üniversiteler, İstanbul’da üniversitelere talebi azaltabilir * Batı üniversitelerine talep azalıyor, Türkiye uluslararası akademisyen ve öğrenci çekebilir.. Prof.Dr. Murat Barkan, Rektör, Yaşar Üniversitesi, [email protected] cilerden oluşabilir. Bu bir eşitsizliktir, ancak aynı zamanda da bir gerçekliktir. Bu gelişme, devlet üniversitelerinin kalitesini olumsuz etkileyebilir. Böyle bir durumda, kalite mücadelesinin “özel” üniversiteler arasında olması mümkündür. Dikkate alınması gereken bir diğer değişken de, Seçme ve Yerleştirme Sınav Sistemi değişikliklerinin, başarıyı ve yüksek öğretim talebini olumsuz etkiliyor, aday sayısını da azaltıyor olmasıdır. Türk Yükseköğretiminin Önündeki Fırsatlar: Türk Yükseköğretimi halen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yarattığı kamu kaynaklarından finanse ediliyor. Buna karşın Türk yükseköğretimi, küresel ölçekte etkili bir aktör olma hedefine yönelik olarak, belki de tarihi boyunca yakalayabileceği en uygun koşullarla karşı karşıyadır. Küresel ekonomik kriz, Türk yükseköğretim sisteminin lehine gelişmeleri tetikledi. Batı dünyasında nüfus azalıyor ve yaşlanıyor; doğuda ise durum tam tersi: AB nüfusunun artış oranı ‰ 8.2; %86’sı yüksek öğretimlidir. ABD, Kanada ve Avustralya’da nüfus artış oranları da AB oranlarına yakın seyrediyor. AB ve ABD’de ölüm oranlarındaki artış yüksektir. Orta Doğu’da, Uzak Doğu, Orta ve Kuzey Afrika, Asya, Orta Asya, Orta Avrupa gibi problem coğrafyalarında nüfus artış oranı % 1.5 ve üzerindedir. Buralar aynı zamanda talep coğrafyaları niteliğindedir. Yani, yükseköğretime talep yüksektir. Ama üniversiteler bu artan talebi karşılayamıyor. Y ükseköğretim sistemleri, ulusal ve uluslararası talep hareketlerini algılamak ve geleceğini bunlar içinde konumlandırmak durumundadır. Beklentilerin olanaklarla, kaliteyi en yüksek düzeyde tutacak biçimde buluşturulması, bunu öngören stratejik yaklaşımlarla mümkündür. Bu yaklaşımdan mahrum olmak, arz ve talep arasındaki dengeyi bozarak ekonomik sorunlar yaratabilmekte; bu da kalite sorunlarını görünür hale getirebilmektedir. İngiltere’de öğrenciler, zaten yüksek olan yükseköğrenim harçlarının daha da arttırılmasını protesto ediyor. Bunun nedeni, İngiliz hükümetlerinin yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle üniversitelere sağladığı finansal desteği önemli ölçüde kısması ve aradaki finansal kaynağı öğrencilerden talep etmesidir. Fransa v e Yunanistan’daki öğrenci olayları da küresel ekonomik kriz nedeniyle üniversite bütçelerine uygulanan kısıntılardan etkilenerek şiddetlenmektedir. Sorun, sadece yükseköğretimin finansmanı ve buna bağlı kalite sorunu olma boyutunu aşmakta, toplumsal bir nitelik kazanmaktadır. Türkiye’de de benzer nitelikli öğrenci eylemlerinin artış göstermesi bu bağlamda düşündürücüdür. Çözüm için yapılması gereken, sorunun kaynaklarına inilerek analiz edilmesini ve olanakların beklentilerle örtüşebilmesi için arz ve talep arasında dengeyi en uygun koşullarda sağlayacak yol haritalarını geliştirmektir. Bu analiz için Türk Yükseköğretimindeki arz ve talep hareketlerinin incelenmesi yanında, uluslararası ölçekte benzer gelişmelerin yarattığı fırsat ve risklerin dikkate alınması gereklidir. Bununla birlikte, sözkonusu gelişme bir yandan da sözü edilen tarihlerden başlayarak Türk Üniversitelerinde kontenjan açıklarının büyümesi sorunlarını ve buna bağlı kapasite kullanımı, verimlilik ve kalite sorunlarını yaşanır hale getirebilir. Bu istenmeyen gelişmelerin finansal kaynak sorunlarını arttıracağı da açıktır. Üstüste gelen ekonmik krizler yükseköğretim talebini düşürmektedir. 1. Aşama Yükseköğretime Geçiş Sınavına (YGS) 201011 döneminde 1.587.410 öğrenci girmiş; 2. Aşama Lisans Yerleştirme Sınavı’na (LYS) ise 1.233.000 öğrenci girmeye hak kazanmıştı. Artan üniversite sayısının sağladığı kontenjan artışına karşın talepte bir düşüş yaşandığı; kontenjan olanaklarının artışına rağmen yerleşen öğrenci sayısının aynı oranda artmadığı tablodan da görülebilmektedir. Sınav sonrasında ancak 784.000 öğrenci bir yükseköğretim programına yerleşti. Ek yerleştirmelerden sonra bile kayıt olan öğrenci sayısının istenen düzeyde olmaması düşündürücüdür. Bu talep hareketliliği sonucunda 200910 döneminde Türk yükseköğretim tarihinde ilk kez saygın devlet üniversiteleri bile kontenjan açığı yaşadı. Açıkların bundan sonra artması beklenmeli, çünkü arz talepten daha hızlı büyüyor. Bu sonuçların gösterdiği bir gelişme ise, yükseköğretimden beklentilerin azalması yanında, üniversiteden uzaklaşma eğiliminin arttığıdır. Analiz derinleştirildiğinde algılanan bir başka gelişme ise talebin niteliğine ilişkindir: talep, arzın finansal olarak ulaşılabilir olmasını istemekte; bu arada ‘kent’ ve “bölge” ölçeğinde ‘yerel’leşerek kabuğuna çekilmektedir. Sayıları katlanarak artan yeni üniversitelerin coğrafi dağılımı da yaygınlaşmakta; talebin coğrafi yoğunluğu buna göre yayılmaktadır. Yeni “EVE DÖNÜŞ” ARZ VE TALEP HAREKETLERİ Türkiye’nin nüfus artış hızı 1986’dan beri sürekli düşüyor. Bu dönemde % 1.8 olan nüfus artış hızının 2007’den başlayarak yavaşladığı ve % 1.0 düzeylerine gerilediği anlaşılmaktadır (Ek Tablo: 1) (Doğum: 2001 / 1.321.890 – 2008 / 1.262.333). Bu eğilimin devamı halinde, nüfus artış hızının 20152020 aralığında ‰ 8.8 çivarında olması; 2023 nüfus projeksiyonunda ise AB ortalamasının (‰ 8.2) altına düşmesi şaşırtıcı olmayacaktır. (Ek Tablo: 2) Nüfus artış hızının yavaşlaması yanında ölüm oranlarındaki çarpıcı artış Türkiye’nin yaşlandığını belgelemektedir (Ölüm: 2002 / 175.000 2008 / 215.000). (Ek Tablo: 3) Bu veriler ışığında 201523 döneminde, üniversitelerimizde arztalep dengesi, yaklaşık 850.000 yeni kayıtlı olmak üzere bir akademik yıl içinde yaklaşık 1.500.000 2.000.000 öğrencinin öğrenim gördüğü “başa baş noktası”na gelebilir. (Ek Tablo: 4) Bu durum aynı zamanda ÖSS sınavının “seçme” işlevini yitirmesini ve “yerleştirme” işlevine odaklanmasını bir zorunluluk haline getirebilir. Her yıl 3.5 4 milyon öğrenci, denizaşırı düzlemde dolaşım halindedir. Bu hareketlilik, yılda yaklaşık 100 milyar doların dolaşımını da sağlıyor. Ancak, küresel ekonomik kriz, uluslararası talebi azaltmakta ve kabuğuna çekilmeye zorlamaktadır. Batı’da yaşam ve yükseköğretim, “talep coğrafyaları” için pahalıdır. Bu gelişmeler sonrasında, uluslararası talep, arzı belirler hale geldi. Öğrenci, artık ucuz değilse de, hesaplı, kaliteli, coğrafi olarak ulaşımı kolay, erişimi psikolojik olarak zahmetsiz, kültürel açıdan yakın, güvenli bir yerde yüksek öğrenim istiyor. Türkiye, bu talep coğrafyalarına, uzaklık, ekonomik, kültürel olarak çok yakındır. AB’de yükseköğretim olanağı bulamayan Türk varlığı, ciddi bir talep niteliğine sahiptir ve içeriği de çok Yıl Sınava Giren Kontenjan Yerleşen Yerleşen Yerleşen çeşitlidir. (Lisans) (ÖnLisans) (Toplam) Latin Amerika (Brezilya, Arjantin, Şili, Kolombiya, 2007 1.776.441 413.147 193.524 199.133 392.657 Meksika) GSMH’sı hızla artan cazip bir talep coğraf2008 1.646.376 529.444 265.230 239.853 505.083 yası haline gelmektedir. 2009 1.451.006 617.299 290.097 238.631 528.728 Eski Doğu Bloku ülkelerinde spor, sanat, teknik ve 2010 1.587.410 900.000 784.000 temel bilimler dışındaki Soft Skills (İşletme, İktisat, ile(Ek Tablo: 5) tişim, Turizm vb.) alanlarının cazibesi artıyor. Orta Doğu ve Orta Avrupa pazarı için henüz “etkin” bir devlet üniversitelerinin çoğu Ankara, İstanbul ve İzmir dışında aktör yoktur. Bu durum Türkiye için bir fırsattır. kurulmuştur. Böylece üniversiteler yerel ve bölgesel talebi Çin, Uzak Doğu pazarında daha önce tek aktör olan “evinde” tutmaktadır. Hindistan ile, pazarın baş aktörü olmak için, kıyasıya bir reKısacası doğulu talep batıyı artık beslemeyecek gibi gö kabet içinde. rünmektedir. Dubai’de dünyanın en büyük teknoloji üniversitesi kuTürk Yükseköğretim Arzının artışı ile ilgili bir diğer gös ruluyor. terge de şu: Devlet üniversitelerinin artışı %50 oranındayken, vakıf üniversitelerinde artış ise %127 düzeyindedir. ÜNİVERSİTELERİMİZE COĞRAFİ Ülkemizde 52’si özel vakıf olmak üzere, 156 yükseköğre FIRSATLAR tim kurumu bulunuyor. Bu sayının, 201011 döneminde 160’ın Türkiye, batıda bilim arzı, doğuda talep coğrafyaları ile sıüstüne çıkması bekleniyor. Bu gelişme sürerse, vakıf üniver nırdaştır. Türkiye’nin kuzeyi (Rusya ve eski Sovyet Bloğu ülsitelerinin sayısı 2020’de devlet üniversitesi sayısına eşitle keleri), kuzey doğusu (Orta Asya Türk Cumhuriyetleri), donebilir. ğusu (İran, Afganistan), güneyi (Irak, Suriye, Ürdün, CBT 1239/ 18 17 Aralık 2010 KALİTE, ÖZELE Mİ KAYACAK? Ayrıca vakıf üniversitelerinin, sahip olduğu kaynak ayrıcalıkları ve ekonomik kaynağı kullanma konusundaki serbestlikleri nedeniyle, kaliteli bilim insanlarını cezbetme olanakları daha fazladır. Ve daha kaliteli orta öğretim olanağına kavuşan öğrencileri çekebileceklerdir. Bu durumda, 2020’den başlayarak, devlet üniversitelerine yönelen talep, orta ve alt gelir gruplarından gelen öğren Emirlikler, Basra Havzası), Balkanlar, Orta Avrupa (Eski Yugoslavya’daki Türk varlığı) orta ve kuzey Afrika ve AB (Avrupa’daki Türk varlığı) özelliği olan talep coğrafyaları niteliğindedir. Bu coğrafyalarda her yıl 3,5–4 milyon dolar harcayarak, yükseköğretim için sınırötesi ve denizaşırı dolaşım gerçekleşiyor. Bu pazarda Türkiye’nin imkanlarını pazarlaması, ciddi girdiler sağlayabilir. Çünkü bugün Türkiye’nin her ilinde ar
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear