Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Sorun Çözme Kabiliyeti Yükselebilir mi? Önce birkaç tanım: "Sorun", istenmeyen bir duruma yol açan nedenlerin ve/ya istendik bir durum karşısındaki engellerin oluşturduğu durum olarak tanımlanabilir. Kişiler ve/ya onların çeşitli anahtarlara göre bir araya gelmiş topluluklarının karşılaşabildikleri, çeşitli rahatsız edicilik derecesindeki durumları, daha az rahatsız edici başka durumlara çevirebilme kabiliyetine ise Sorun Çözme Kabiliyeti (SÇK) denilebilir. Tınaz Titiz * SÇA Kümesi'nin etkililiği Sorunlar Kümesi'nin güçlüğüne yakın veya yüksek ise, kişi veya toplum karşılaştığı sorunların genellikle üstesinden gelir ve dahası, SÇA dağarcığındaki araçlar kullanıldığı için daha da gelişirler. Bu durumda kişi veya toplumun SÇK’si giderek artar. * SÇA Kümesi'nin etkililiği Sorunlar Kümesi'nin güçlüğünden daha düşükse, bu defa şu sonuçlar beklenmelidir: 1. Kişi, kesim, kurum veya toplum, karşılaştığı sorunları çözemez; her çözemediği sorun yeni sorunların ortaya çıkmasına yol açar. (www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=237 adresindeki Sorun Kimyası yazısında anılan üçüncü kanun, çözülmeyen hiçbir sorunun öylece kalmayacağını, yeni sorun bileşikleri üretmeye devam edeceğini ileri sürüyor.) 2. SÇA dağarcığı içinde bulunabilen etkili araçlar kullanılamadığı için zayıflar, bu ise giderek SÇK'nin zayıflamasına, kullanılan etkisiz araçların ise tahribatının artmasına yol açar. Buradan bir dizi başka sonuç ortaya çıkar. Şöyle ki: a. Evvelce rahatsızlık yaratmayan ve çözülebilen sorunlar bu defa çözülememeye başlar, b. Kişi veya toplumun, sorunlarını çözeceğine güveni azalır ve kısa vadede etkili gibi görünen, uzun vadede ise tahripkâr SÇA'sına yönelir, c. Kişi veya toplumun çevresindeki iç ve dış rakipler bu zayıflamayı fırsat olarak kullanır ve doğal seçim yasalarının bir sonucu olarak SÇK'yi daha da zayıflatabilecek, ama tam da öldürmeyecek manipülasyonlara girişirler. Bunu kesinlikle "hıyanet", "vefasızlık", "düşmanlık" vb sıfatlarla nitelemek doğru olmayıp doğa kuralının sosyal alandaki birer uzantısıdır. lemeye başlar? Canlılardaki doğum anı, SÇK açısından kişi ve toplumlarda hangi anlara karşılık gelir ve bu koşullar ne kadar etkilidir? Örneğin, en azından birkaç yüzyıllık geçmişi bulunan toplumumuzun SÇK, Osmanlı kültürünün SÇK açısından önem taşıyan iki kültür öğesi tarafından etkilenmiştir. BŞ denilebilecek öğelerden birisi dogma / ezber, diğeri ise biat / itaat'ın başat olduğu sosyal yaşamdır. Soru 2) Başlangıç Şartları değiştirilemediğine göre, acaba daha sonra yapılabilecekler yoluyla SÇK'nin yükseltilmesi mümkün müdür, nasıl? Cumhuriyetin ilanı ile bu BŞ'nin hemen değişmesi beklenemez, ama değişim yönünde bir ivmelenme olduğu da biliniyor. Acaba bu ivmelenme ve devam süresi, BŞ'nin etkilerinin ortadan kalkması için yeterli olmuş mudur? Bu sorunun cevabını net olarak biliyoruz ki, kesinlikle yeterli olmamıştır. Küçücük yaşlarında dini ya da laik okullardaanlamını bilmesine imkân olmayan ezberlerle toplumsal yaşama başlayan çocuklarımızın erişkinliklerinde bu ezberleri sorgulayabilmelerine imkân var mıdır? Bu basit yaklaşımdan önemli görünen bir sonuç çıkabilir: Eğer bireyler ve toplumumuzun SÇK yükselebilecek ise bu "ezber" denilen sorgulamama alışkanlığının tahripkârlığının idrak edilmesiyle mümkün olabilir görünüyor. Rekabet ettiğimiz insanlık ailesi üyeleriyle muasır medeniyet yarışına 20 yenik başladığımız bellidir. Ama yenilmek bir kader de olamaz. Eğer belirli sayıdaki insan bu kavramların farkına varırsa pekâlâ bu sorunun üstesinden gelebiliriz. Mevcut durumda böyle bir işaret yoktur. Onlarca radyo, TV, basılı ve internet iletişim aracına, yüzlerce yazarçizere rağmen 1 kişi (yazıyla bir kişi), sorgulamama (ezber) denilen illetin ne olduğu, nelere yol açtığını yazmamakta, konuşmamaktadır. Bu kadar kesin bilgilere nasıl sahip olunabiliyor? Belirsizlik niçin bu kadar korkutucu oluyor? Soru sormanın sorun çözmekte ne denli önemli olduğu biliniyor. Soru sormak ise ancak, dogmalarının üstesinden gelebilen, ezberi bulunmayan insanlarca yapılabilir. Peş peşe sıraladığı ve çoğu da sorgulanmamış yargılarından ürettiği kişisel fantezilerini boyuna benimsetmeye, öğretmeye, dayatmaya çalışan insanlarımızdan, özellikle de aydınlarımızdan çok şey mi bekliyoruz? Sivil, askeri, siyasal tüm kurumlarımız, tehdit değerlendirmelerinin birinci sırasında SÇK yetmezliğini almalıdırlar. SÇK yetmezliği ile yaşamını devam ettirebilmiş toplum görülmemiştir. B u iki tanımdan hemen anlaşılabileceği gibi gerek sorunlar gerek SÇK son derece geniş bir alana yayılmıştır. Bir aracın patlayan lastiği onun sürücüsü için bir "sorun", patlak lastiği onarabilme becerisi ise bu özel konudaki "SÇK"dir. Aynı kişinin, çocuğunun derslerindeki başarısızlığı bir diğer araç lastiğine göre biraz daha güç "sorun", tekrar başarılı olmasını sağlaması ise bu konudaki "SÇK"dir. Böylece giderek, daha güç sorunlara doğru ilerlenir ve her bir sorun alanındaki SÇK bir kenara not edilirse, sonuçta iki küme ortaya çıkacaktır: "Sorun Kümesi" ve "SÇK Kümesi". Kuşkusuz her ikisi de sanal birer kümedir, ama söz konusu kişinin yaşamında birinci derecede belirleyici etkileri vardır. Söz konusu kişi sorunlarını çözerken çeşitli araçlar kullanabilir. Bunlara da Sorun Çözme Araçları (SÇA) ya da biraz daha anlaşılır bir benzetmeyle "SÇA Dağarcığı" denilebilir. Yine kolayca tahmin edilebileceği gibi her kişinin SÇA, o kişiye özgüdür. Bir başka kişiyle benzer araçları içerebilir ama tıpatıp aynı olması beklenmemelidir. Bu noktada ilginç iki özellik söz konusudur: 1. Kişilerin tek tek SÇA dağarcıklarının birer imzası sayılabilecek ayırıcı özellikleri vardır. Kaba kuvvet, akılcılık, dini inaçlar, bir başkasının yardımını aramak, yasadışılık, dogmalar, sevecenlik vb özellikler dağarcığa rengini verebilir. 2. Kişilerden oluşan kesimler, kurumlar ve nihayet toplumun bütününün de bileşik bir SÇA dağarcığı olduğu düşünülebilir ve bu bileşik dağarcığa da renk veren hâkim araçlar vardır. Cepheler (Vatan Cephesi, Milliyetçi Cepheler), darbeler, kurtarıcı aramak, övünmek, ya / ya da yaklaşımı (either /or) birer hâkim renk örneğidir. Yukarıda anılan ve gerek bireyler gerekse onlardan oluşan kesimler, kurumlar ve toplum için söz konusu olabilecek Sorun Kümeleri'nin güçlük düzeyleri ile bunlara karşılık gelen SÇK'nin etkililik düzeyleri karşılaştırılırsa şu olası durumlar ortaya çıkabilecektir: BAŞLANGIÇ KOŞULLARININ ROLÜ! Karşılıklı etkileşim halinde, çoğu pozitif geri besleme içeren döngüler içindeki bu olgular açısından iki soru akla geliyor: Soru 1) Canlıların birçok davranışı yaşama başlangıç anlarındaki verilerle (genetik miras) ilgiliyse, SÇK de benzer biçimde Başlangıç Şartları (BŞ) denilebilecek koşullarla mı iş CBT 1120 / 22 5 Eylül 2008 delerin bu santralların türbin ve diğer aygıtlarına verdiği zararlarla ilgili ayrıntılı bir bilimsel, teknik çalışma ya yok ya da bulunamıyor. Kızılırmak suyuyla sulanan alanlardaki ürünlerde sorun olup olmadığıyla ilgili bilimsel çalışmaların yapılıp yapılmadığı da bilinmiyor. Kırıkkale Belediyesi, Kızılırmak suyunda artan sülfat ve sertlik sonucu, içme suyu arıtma tesisine ek yatırım yapmayı planlıyor. Bu, Kızılırmak suyunun kalitesindeki olumsuz değişim için bir gösterge (1) (www.kirikkalebld.gov.tr/yeni/haberoku.asp?haber=20). Kentlerde genellikle halkın büyük bölümünün musluk suları, daha az bir bölümünün ise damacana suyu içtiği bilinir. Damacanalarda da genellikle etiket bulunmuyor ve bu nedenle içlerindeki maddelerin düzeyleri pek bilinmiyor. Eğer bu sular kaynak suyu denilen yeraltı sularıysa ve örneğin granit malzemeli yeraltı katmanlarından kaynaklanıyorlarsa, bunlarda çeşitli doğal kimyasal maddelerin yanı sıra bir miktar da radyoaktif madde var. (2) Kızılırmak'a yakın Kırşehir, Akdağ ve HacıbektaşGülşehir dolaylarındaki yeraltı malzemesinin radyoaktif minerallerce zengin olduğuna ve buralarda MTA'ca uranyum aramaları yapıldığına değinilmekte, “Granit ve metamorfik kayalar; ağır metal, polimetaliksülfür ve radyoaktif mineralleri içermektedir” denilmekte. (3) Ankara Su ve Kanalizasyon İdaresi (ASKİ) ile DSİ, 21.06.2007 günü yaptıkları açıklamada, ASKİ'ce 30 Nisan 2007 tarihinde Türkiye Atom Enerjisi Kurumuna (TAEK) yaptırılan ölçümlere göre Kızılırmak suyunda, insan sağlığına zararlı ölçüde radyoaktif madde bulunmadığı belirtildi. Ancak uzun Kızılırmak ve kolları boyunca çeşitli yerlerdeki sularda ayrıntılı radyoaktivite analizlerinin yapılıp yapılmadığı bilinmiyor. HANGİ ARAŞTIRMALAR GEREKİYOR? Sulardaki herçeşit maddenin, sağlığımız için, zararlı olup olmadığı, bunların ayrıntılı ve sistematik (aylara, yıllara göre) laboratuvar analizleri ve bilimsel değerlendirmeleri yapılmadan anlaşılamıyor. Bu nedenle Kızılırmak suyu ve kollarının kaynaklarından denize döküldüğü yere kadar, bu suların içilip kullanıldığı tüm kentlerin su girişlerinde zararlı olabilecek tüm maddelerin (bakteriyel, kimyasal ve radyoaktivite) analizlerinin Sağlık Bakanlığı’nın 17.02.2005 günlü ve 25730 sayılı yönetmeliğine göre yapılması zorunlu. Ayrıca bu sular her bir yerleşim yerinde günde ortalama olarak kaç kişi tarafından ve ne miktarda içilip kullanıldığı sorusuna yanıt aranmalı. Zararlı olabilecek tüm maddelerin sulardaki sınır değerleri aşıldığında ise, gerek Kızılırmak sularının doğrudan içilmesiyle, gerekse sulama suyundan tahıl, bitki ve hayvanlar yoluyla, insana etkileri bilimsel yol ve yöntemlerle araştırılmalı, gerektiğinde önlemler alınmalı (Ayrıntılar için bkz. 2 ve 4). Yukarda belirtilen çok yönlü ve kapsamlı çalışmalar an cak Tübitak, Sağlık Bakanlığı ve büyük Belediyelerce desteklenebileceğini düşündüğümüz, Kızılırmak'ın çeşitli bölümlerini kapsayan bir dizi bilimsel araştırma projeleriyle gerçekleştirilebilir. Bu çalışmaların, üniversitelerimiz, TAEK, DSİ, MTA ve ilgili belediyelerin uzmanlarının katılımıyla 'bir bilimsel üst çalışma grubu' kurularak yürütülmesi önerilir. (4) Kızılırmak'ın önemli bölümleri için oluşturulacak "Alt Bilimsel Araştırma Gruplarının" yapacakları çalışmalar "Üst Çalışma Grubunda" toplanarak, görüşülüp yönlendirilebilir ve böylece, Kızılırmak sularındaki gerçek durumun ortaya çıkarılmasına, çözüm önerilerinin getirilmesine, halk sağlığının korunmasına katkıda bulunulabilinir. 34 yıl kadar sürebilecek kapsamlı bilimsel çalışmaların bulguları, ilgili bilim ve teknik dergilerinde, internet sayfalarında belirli aralıklarla (örneğin her 6 ayda bir) yayımlanabilirse, TAEK internet sitesinde vurgulanan 'halkın bilgi edinme hakkı' böylece 'doğru ve tam bilgilendirmeyle' sağlanabilecek ve Kızılırmak suyuyla ilgili belirsizlikler giderilebilecektir (www.taek.gov.tr/bilgiedinme ). Tübitak'ın internet sayfalarında yer alan 'vizyon' ve 'misyonu'na uygun olarak yukarda belirtilen bilimsel çalışma projelerini desteklemesi beklenir. Notlar: (1) Baraj yapılarıyla ilgili uzman Y.Müh.Mete Ertunga'nın katkısı (özel yazışma) (2) İçtiğimiz Sulardaki Radyoaktivite ve Halk Sağlığı, Y.Atakan, Cumhuriyet Bilim Teknoloji Dergisi 11.07.2008 (3) Jeoloji Y.Müh.Niyazi Tarhan (Bkz. www.jmo.org.tr/genel/bizdendetay.php?kod=1750&tipi=23&sube=0) (4) Grup Çalışmasının Önemi, Y.Atakan, Cumhuriyet Bilim Teknoloji Dergisi 13.06.2008