Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam İstanbul Tabibler Odası seçimleri Türkiye toplumsal muhalefetinin önemli bileşenlerinden ve dünyanın en büyük hekim örgütlerinden biri olan 30 bin üyeli İstanbul Tabip Odası, 19–20 Nisan günleri genel kurulunda yeni dönem yöneticilerini seçecek. Bilindiği gibi uzun yıllardır “Demokratik Katılıam Grubu” oda yönetiminde “Gelenekten geleceğe” şiarıyla bulunuyor. Tabib Odası başkanı Dr. Özdemir Aktan ve arkadaşları Dr. Ali Küçük, Dr. Ayşegül Bilen, Dr. Hasar Oğan, Dr. Hüseyin Demirdizen, Dr. Nazmi Algan, Dr. Zeynep Solakoğlu önümüzdeki dönemde de, “Çağdaş demokrat bağımsız tabip odası” “Karanlığa karşı beyaz duruş”, “Mesleğimize örgütümüze geleceğimize sahip çıkalım “ sloganlarıyla tekrar yönetime aday oldu. 2004 ve 2006 Tabip Odası seçimlerinde olduğu gibi, AKP İktidarının her kurumu ele geçirme stratejisi gereği “Hekim Hakları Platformu” adı altında oluşturulmuş sağlık müdürlüğü güdümlü bir liste ile “Milliyetçi Hekimler” listesi seçimlere katılıyor. Üstelik AKP’li grubun Sağlık Bakanlığından şikâyetçi olduğu biçiminde söylentilyer yaydığı ve böylece tarafsız hekimleri etkilemeye çalıştığı ileri sürülüyor. Demokratik Katılım Grubu, sağlık sektörüne ve doktorluk mesleğine iktidarın neoliberal saldırısına karşı çıkacaklarını açıkladı. Mühendislikten felsefeye geçişinizi kısaca anlatır mısınız? Felsefe ile nasıl ve ne zaman ilgilenmeye başladınız? Bana Sorular: Mühendislikten Yazıya İnsanların felsefeyle ilgisi duruşlarıyla, karakterleriyle, içine doğdukları kültür ve aile ortamıyla ilgili. Öyle bir “yazgım” oldu ki bir anlamda kendimi daha 1516 yaşındayken felsefe denen şeyin içinde buldum. Akrabalarımdan birinin bir sınava hazırlanmak için okuduğu felsefe kitaplarını bizde unutması bu “tesadüf”ün başlangıcı oldu. O zamanlar ortaokuldaydım ve felsefe diye bir kitap görüp okumaya başladım. Demek ki kişiliğim ve içinde bulunduğum koşullar uygundu. Çünkü hayatın anlamıyla ilgili “ben kimim?”, “ne oluyor?” sorularının yanıtını arıyordum. Sanırım birçok insanda da bu vardır. Bize verilen cevaplar artık yeterli gelmemeye başlar. Din cevap olmaz, öğretmenlerin söylediği cevap olmaz, ailelerin verdiği cevap olmaz ve ben bulacağım diye ısrar edersiniz. Ben bulacağım diyenlerin bir kısmı için geçerli olan “arayan belasını da bulur mevlasını da bulur” durumudur. Ama felsefi arayış mevla bulma arayışı değildir. Liseden sonra ailem mutlu olsun diye mühendis oldum. Aslında kafamın arkasında mühendis olmak, hatta maden mühendisi olmak düşüncesi de vardı. Çünkü uzak arazilerde işçiler madende çalışırken ben felsefe yaparım diye düşünüyordum. ODTÜ’de başlangıçta Maden Mühendisliği Bölümü’nü tercih ettim. Sonra mühendis olmuşken teorik bir çerçevesi olsun diye elektrik mühendisliği okudum. İyi ki de okumuşum; çünkü beni çok terbiye etti. Mühendislik okumak felsefi düşünceme çok katkıda bulundu. Yazmak sizin için çok önemli. Yazmasaydım delirecektim diyebilir misiniz? Kesinlikle diyebilirim ve delirmek üzereydim. Çünkü ben yazarak ve konuşarak düşünüyorum. Felsefe konusunda ürünler vermeden önce edebiyatla ilgiliydim. Şiir yazdım ve hâlâ düz yazı halinde şiirler yazıyorum. Eleştiri yazdım. Ayrıca bir ölçüde özgün olduğunu düşündüğüm bir edebiyat eleştirisi teorim var. Hâlâ edebiyatla uğraşıyorum, edebiyat metinleri yazmamın yanında edebiyat kuramı üzerine, edebiyatın ve özellikle şiirin ne olduğu üzerine felsefece değil belki ama edebi metinler üretiyorum. Çok yazıyorum. Çok yazdığım için çok fire verdiğim söylenebilir ama korkmuyorum. Yazmasam çıldırabilirdim ve çıldırabilirim de... Her zaman çıldırmakla normal insan olmak arasındaki çizgide olduğumu düşünüyorum. Şimdiye dek çıldırmamışsam bunun bir şans olduğunu düşünüyorum; yani bu benim büyük bir başarım değil. Nedense işler rast gitti. İnsanın “ben bu kadar değilim” diyebilmesi sizin için büyük önem taşıyor. İnsan, bu kadar olmadığını nasıl fark edebilir? İnsan doğanın verdikleriyle yetinemeyen bir varlık. Doğa insanı eksik bırakmış. İnsan kaplumbağanın sağlam kabuğuna, bir aslanın pençelerine sahip değil; birçok hayvan türünde olduğu gibi doğar doğmaz yürümeye başlamıyor, uzun yıllar bakılması gerekiyor. İnsan bedeniyle aklı arasında problemleri olan, doğanın vermediğini de isteyebilen, tutkuları olan, aklının sınırlarının doğa tarafından belirlenmediği bir varlık. Dolayısıyla insanın bu kadar olmayışı insanı insan kılan çok temel bir özellik. İnsan, bu kadar olmadığını anlayan ve bu kadarlığını aşmaya çalışan bir hayvandır diyebiliriz (Nitekim Aristoteles, insan akıllı bir hayvandır demişti). İnsan bunu sanat, teknoloji, bilim ve felsefe alanlarında yapıyor. İnsan sürekli kendini aşmaya çalışan ve umutlarının peşinde koşan bir varlık olarak görünüyor. Bu da geçmişten devraldığıyla yetinmemesini sağlıyor ve hakikaten her çağda insan farklı yüzleriyle görünüyor. Dostoyevski, “Yeraltından Notlar”da “İnsanın en büyük tutkusu kendine insan olduğunu kanıtlamaktır” diyor. Çağımızda da böyle olduğunu düşünüyor musunuz? İnsan zaman zaman hayatın bu kadar olduğuna inanmaya başlıyor. Yani teknolojinin getirdiği konformizm içinde kendini güvencede bulduğu ortamlarla yetinmeye kalkıyor. İşte o zaman büyük kokuşma meydana geliyor. Ve içindeki enerji buna isyan ettiği için mutsuz oluyor; savaşlar çıkıyor, sahip olduğu değerler bozulmaya başlıyor, nihilizmin tamamen içine giriyor; kötü bir dünya oluşturarak mutsuz bir yaşam bataklığında çırpınıp duruyor. Üniversite öğrencilerine makale çağrısı YASED: “Türkiye’de ArGe Faaliyetlerinin Gelişmesinde Uluslararası Yatırımların Rolü” konusunda yarışma düzenledi. YASEDUluslararası Yatırımcılar Derneği tarafından, üniversite öğrencilerinin ekonomik ve sosyal konularda araştırma yapmasını teşvik amacıyla, gelenekselleşen Bilimsel İnceleme Yarışmasının bu yıl dokuzuncusu düzenlenecek. 2008 yılı başında ilan edilen ve son başvuru tarihi 27 Haziran 2008 olan inceleme yarışması, Türkiye’de bulunan bütün üniversitelerin lisans, lisansüstü ve doktora öğrencilerine açık olacak. Bu yılki konusu “Türkiye’de ArGe Faaliyetlerinin Gelişmesinde Uluslararası Yatırımların Rolü” olarak saptanmıştır. Düzenlenecek olan bilimsel inceleme yarışmasında; öğrencilerden mevcut durumun değerlendirilmesi, ArGe yoğunluğunun (R&D Intensity) etkisi, sanayiüniversite işbirliğinin rolü, fikir ve mülkiyet haklarının rolü (IPR), ArGe için yatırım ve proje teşviklerinin etkisi, uluslararası karşılaştırmalar ve gelişmekte olan ülkelerde ArGe, Türkiye için öneriler ile ilgili değerlendirmelerini sunmaları beklenmektedir. Yarışmaya katılan çalışmalar arasında birinci olan adaya 6 bin YTL, ikinci olan adaya 3 bin YTL, üçüncü olan adaya 1500 YTL ödül verilecektir. Yarışmaya katılan çalışmalar; Tahir Uysal (YASED Başkanı), Mehmet Şirin (Maliye Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı), Orhan Bursalı (Cumhuriyet Gazetesi Yazarı), Osman Arolat (Dünya Gazetesi Baş Yazarı), Barhan Özce (YASED ArGe Çalışma Grubu Başkanı), Doç. Dr. Yavuz Cabbar (Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı), Hüseyin Güler (TÜBİTAK Ulusal Koordinatörü), A. Mete Çakmakçı (TTGV Genel Sekreter Yardımcısı), Prof. Dr. Yağız Üresin (İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji ve Klinik Farmakoloji Ana Bilim Dalı Başkanı), Prof. Dr. Canan Çilingir (ODTÜ Rektör Yardımcısı), Prof. Dr. Kadri Özçaldıran (Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı), Prof. Dr. Galip Cansever (Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Fakültesi Dekanlığı) tarafından oluşturulan jüri üyeleri tarafından değerlendirilecektir. “Haydi Gelin Bağışıklığımızı Koruyalım” Türk İmmünoloji Derneği, (www.turkimmunoloji.org.tr) IV. Avrupa İmmünoloji Günü Kutlamaları çerçevesinde 28 Nisan 2008 İstanbul Üniversitesi’nde (DETAE, 0212 414 22 32) saat: 13.00’de başlayacak bir konferans düzenledi. Konular: Bağışıklık nedir? (Günnur Deniz); Bağışıklığımızı neler bozar, neler kuvvetlendirir? (Yıldız Camcıoğlu); Astım ve alerjik hastalıklar (Nerin Bahçeciler); Aşılarda yenilikler: Grip ve Papilloma (Selim Badur) Özür ve Düzeltme: Geçen hafaki dergimizin orta sayfasında yer alan “Karadeniz’in, ‘Ölüm Denizi’ Paleo Tetis’e benzediği ileri sürüldü: Şengör ve Atayman, eski dönem coğrafyasını yeniden kurdu” başlıklı yazının içinde jeolojik dönemlerden biri olan “Permiyen” bir hata sonucu “Permiyan” olarak yayımlanmıştır. Yazarlarımızdan ve okurlarımızdan özür dileriz. CBT 1100/ 11 18 Nisan 2008