Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
AĞAÇBİLİM Kim demiş ağaçlar okuma yazma Belki bir gün Nobel Ödülü bile alabilirler. Prof. Dr. Tuncay Neyişçi, Akdeniz Üniversitesi, tneyisci@akdeniz.edu.tr B u yıl ağustos ayı ortalarında peş peşe çıkan orman yangınları dikkatleri yeniden ormanlara ve ağaçlara çevirdi. Gazete manşetlerinden haber başlıklarına sıklıkla kullanılan bir deyim vardı, "ciğerlerimiz yandı"... Çok değil 2530 yıl önce ağaç ya da ormanı beşiğimizin, sıramızın ya da kitabımızın hammaddesini oluşturan bir mal gibi görüyorduk. Bugün ise ağaç oksijenimizi sağlayan, topraklarımızı koruyan yaşamsal bir kaynak olarak algılanıyor. Ancak; orman yangınlarının tamamına yakın (%9598) bir bölümünün insan kaynaklı bir nedene bağlı olarak çıktığını duymak ya da okumak bu görüşü henüz anlamlı bir davranış biçimine dönüştüremediğimizi, bir başka ifade ile, kendi bo nı bilene orman yangınlarına ilişkin çok önemli bilgileri kayıt altına almıştır. Bu şifreyi çözme, ağaçların ne denli güçlü yazar ya da bilim adamı olduklarını belgeleme işini sonraya bırakarak, ağaçlar konusunda merak uyandırma denemesine girişelim. AĞAÇLAR NEDEN YÜRÜMEZ? CBT 1044/16 23 Mart 2007 Ağaçlar ya da daha genel bir ifade ile bitkiler neden hareket etmezler? Bu soru hemen hepimizin aklını kurcalamıştır. Ağaçlar dahil tüm bitkiler toprak ve atmosferden aldıkları maddeleri güneş enerjisi ile işleyerek besin maddesine dönüştürebilirler. Ne güneş enerjisine ne suya ve ne de besin maddelerine ulaşmak için hareket etmek zorunda olmadıklarından hareket et146 melerine de gerek yoktur. Kökleriyle topraktaki su ve besin maddelerine, yapraklarıyla atmosferdeki güneş enerjisi ve CO2’ye kolaylıkla ulaşabilirler. Bir tavşan ya da tilki ile meşe ağacı arasındaki en 96 Hastalık önemli fark bu olgudan kaynaklanmaktadır. Yaşamını sürdürebilmek için tavşanın 76 havucu, tilkinin tavşanı arayıp Kuraklık bulma zorunluluğu bu canlıların hareket yeteneği geliştirmelerine neden olmuştur. Yanlış anlaşılmasın, hayvanlar ayakları olduğu için yürümüyorlar, yürümek, hareket etme 36 zorunda oluşları ayakların ortaya çıkmasına (evrim yoluy0 yaş la) neden olmuştur. Yaşamını sürdürebilmek 36 için tavşan havucun, tilki tavşanın yaşamına son vermek yani onu yemek zorundadır. 76 Rüzgâr yönü Havuç ise yaşamını sürdürmek 96 için bir başka cana kıymak zorunda değildir. Ağaçlar ya da 146 Sedir ağacı kesiti daha geniş bir ifade ile bitkiler dünyamızın başka yaşamları yok etmeden yaşamlarını sürdürebilen yegâne canğazımızı kendi ellerimizle sıkmakta olduğumuzu lılarıdır. belgelemiyor mu? Ciğerlerimizin yandığını ileri sürenler bu gerçeği unutmamalı, üzerlerine düşen soAĞAÇLARIN GÖZÜ VAR MIDIR? rumluluğu yerine getirmelidir. Diğer canlılarla ağaçlar, yani bitkiler arasında Sıklıkla karşı karşıya geldiğimiz bir ormancılık sözü edilebilecek en büyük farklılıklardan biri ile ilsloganı "Ormanı Sevgi Korur" diyor. Acaba doğru gili bir başka önemli soru, tavşanın havuca ya da mu? Ya da ne denli doğru? Gerçek sevgi bilgiye, tatilkinin tavşana ulaşabilmesi için ayakların yeterli nımaya dayanır, dayanmalıdır. Ormanları, yangın olup olamayacağıdır. Hem tavşanın hem de tilkidahil, tüm olumsuzluklardan korumanın ilk adımı nin ayaklara olduğu kadar göze de ihtiyacı vardır. onları oluşturan ağaçları bilmekten, tanımaktan Ağaçlar hareket etmedikleri için göze de ihtiyaç geçer. Bu yazı ağaçları bilmenize, tanımanıza yarduymazlar. dımcı olarak ciğerlerimizin yanmaması konusunda Bilindiği gibi, bitkiler klorofil yardımıyla fotodaha etkin çaba göstermenize, sorumluluk yüklensentez olarak adlandırılan bir işlemle topraktan almenize katkıda bulunabilmek amacıyla kaleme dıkları su ve besin maddeleri ile atmosferden aldıkalındı. 1980 yılında, orman yangınlarıyla ilgili bir ları CO2’yi güneş enerjisinden yararlanarak glikoaraştırma için kestiğim 126 yaşındaki kızılçam ağaza yani otoburdan etobura tüm canlılara hayat vecından aldığım şu kesit, dilinden anlayıp, okumasıren besin maddelerine dönüştürürler. Yaprağa yeşil rengini veren ve güneş ışığına duyarlı klorofil bitkiler ve hayvanlar için gerekli olan besin maddesini üretir. Hayvanlar, üretilmiş bu besin maddelerine yine güneş ışığına duyarlı gözlerini kullanarak ulaşırlar. Dikkatli okuyucular yaprak ile göz arasındaki ortak paydayı fark etmişlerdir. Güneş ışığına duyarlı ve beslenme ile ilgili olmak. Işığa duyarlı klorofil göze giden uzun evrim yolunun ilk yapı taşını oluşturur. Bir başka ifade ile, gözümüz organik bir yapı olarak, klorofilden başlayarak yaklaşık üç milyar yıllık bir evrim yolunu kat etmek zorunda kalmıştır. Bitkiler kendileri göremeseler de göze giden evrim yolunun ilk taşını koymuşlardır. ÜÇ MİLYAR YIL ÖNCESİNİN HAVA KİRLİLİĞİ Bugünkü durumlarına bakarak bitkileri masum canlılar olarak tanımlamak yanıltıcı olabilir. Bitkiler, bir anlamda, tarihin en eski soykırımcıları olarak da görülebilir. Bilim, bundan yaklaşık üç milyar yıl öncesine, klorofilli, fotosentez yapabilen maviyeşil algler sahne alıncaya kadar, atmosferde hiç oksijen olmağını söylüyor. Maviyeşil alglerin milyarlarca yıl sabır ve inatla atmosferimize pompaladığı oksijen bize yaşamı armağan ederken, ancak oksijensiz ortamda yaşayabilen anaerob canlıların nerede ise tümüyle ortadan kalkmasına yol açıyor. Bugün dünyamızın bu ilk canlılarına ancak çok sınırlı oksijensiz ortamlarda rastlayabiliyoruz. Bizim için temiz havanın işareti olan bol oksijenin anaerobik canlılar için soykırıma yol açan bir kirletici etkisi yapmış olması üzerinde düşünülmesi ve dersler çıkarılması gereken bir konu. EN... CANLILAR Moda olan ve yazılı basında sıklıkla yüz yüze geldiğimiz bir soruyu biz de soralım. Dünyanın en yaşlı, en uzun boylu, en ağır canlıları hangileridir? Tahmin edilebileceği gibi bu soruların hepsinin cevabı ağaçtır. Dünyanın halen yaşamını sürdürmekte olan en yaşlı canlı varlığı bir çam ağacıdır. Amerika’daki bu çam ağacı İsa’dan 2600 yıl önce kahve çekirdeği büyüklüğündeki bir tohumun çimlenmesi sonucu yaşamına başlamıştır. Bu kısa boylu çam ağacı bugünlerde 4600 kusuruncu yaş gününü kutlama hazırlıkları yapmakla meşgul. Dünyamızın yaşayan en boylu ağaçlarının boyu 112 metreyi buluyor. Yine Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan bu sekoya ağaçlarının boyu 35 katlı bir gökdelenin yüksekliğine eşittir. Bu dev ağaçların çapları iki gidiş ve iki gelişli bir karayolu genişliğine eşdeğerdir (10 m). Avustralya’da kesilen bir okaliptüs ağacının boyu 140 metre olarak ölçülmüştür. Aynı zamanda dünyanın en ağır canlısı da olan dev sekoya ağaçları bilinen en ağır hayvanlardan biri olan mavi balinaların (yaklaşık 50 ton) 20 tanesinin toplam ağırlığına eşittir (yaklaşık 1000 ton). Ağaçlar ve bitkiler dünyası, meraklısına buna benzer ilginç özellik ve hikâyeler anlatmaya hazırdır. Bir merak kıvılcımı bu kapının açılması ve soluk kesici serüvenin başlaması için yeterlidir. Ciğerlerimizin yanmasını engelleyecek büyük sır bu kapının ardındadır. Açın ve girin!