Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP Disiplinler arası işbirliği Bilkent Üniversitesi "Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji" başlıklı programa fizik, kimya, matematik, moleküler biyoloji ve genetik, tıp, elektrik ve elektronik, makine, tekstil, malzeme ve metalurji dallarından lisans mezunları alıyor. Prof. Dr. Diler Aslan, Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya AD. dileraslan@ttnet.net.tr elişmiş ülkelerde disiplinler arası olmak gerekliliği uzun yıllar önce hissedildi. Aslında disiplinler arası olma ilkesi her üniversitenin temel değerlerinden biri olmalı. Ancak, Türkiye’de bu ilkeyi temel alan üniversite sayısı çok fazla değil. Bilginin hızla yayılıp eskidiği günümüzde disiplinler arası çalışBilginin hızla manın yenilikçilik ve geliştirme yayılıp eskidiaçısından önemi büyük. Alanım olan Tıbbi Biyokimya’da disipği günümüzde linler arası çalışmayı gerçekleştidisiplinler rememenin zararlarını görüyoarası çalışmaruz. Özellikle, Yüksek Öğretim nın yenilikçiKurulu’nun yayımladığı Yüksek Öğretim Strateji (YÖS) Belgelik ve geliştirsi’nde neden disiplinler arası me açısından olunmadığını kanıtlayan saptaönemi büyük. malar var. Bunlardan en açık olanı öğretim üyesi atamalarının liyakat değil sadakat temelli olduğudur. Böyle olunca disiplinler arası işbirliği, bilgiye değer vermek gibi yaklaşımların yaygın olmadığı ve olamayacağı çıkarımı yapılabilir. Tek disipline dayalı yaklaşımla her şeyi başarırım anlayışı ile sadakat temelli öğretim üyesi atamaları ya da görevlendirilmeleri birbiriyle örtüşen; yenilikçilik ve geliştirme önündeki iki engeldir. Bilgi, beceri, deneyim, tutum, tavır ve davranış temelli olmayan bu yaklaşımlar disip G linler arası çeşitliliklere tahammül gösteremez. Bu engel birçok alanda olduğu gibi Türkiye’de Tıbbi Biyokimya alanında da derin olarak yaşanmaktadır. Tıp fakültelerinde özellikle temel ve klinik bilim alanında yer alan biyokimya; tıp, kimya ve laboratuvar bilimlerinin birleştiği bir alandır. Lisansı hangisinden olursa olsun mezuniyet sonrası eğitimde bu üç alandan da lisans almışların kazanmak zorunda olduğu yeni bilgi ve beceriler vardır. Hiçbiri diğerinden üstün değildir. Ancak konular gereği biri diğerine göre avantajlı olabilmektedir. Bu nedenle disiplinler arası olması gereken bir alandır. Ayrıca çağın gereği matematik, istatistik, otomasyon, bilişim, mekatronik, mikroteknoloji, nanoteknoloji ve birçok alanın da etkisi altındadır. Bu nedenle lisansı bu alanlardan olanların da lisansüstü eğitim almaları yenilikçilik ve geliştirme için koşuldur. Ülkemizde Tıbbi Biyokimya alanında, çalışma ortamında farklı disiplinlerin birbirlerini dışlaması söz konusudur. Türkiye’de tıbbi, özellikle klinik biyokimya alt alanının sadece tıp mezunları tarafından yapılabileceği inancında olan bireyler çoğunluktadır. Bu alanın ana konularından olan kimya ve laboratuvar formasyonunun önemi dikkate alınmıyor. Tıp fakültelerinde, doktora yapmış tıp dışı mezunların özellikle finansal yarar sağlayan klinik biyokimya alanından uzaklaştırılması için elinden gelen davranışı sergileyen kişi sayısı oldukça fazladır. Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) ile klinik biyokimya uzmanlığını kazanan tıp dışı mezunların, tıp fakültelerinde uzmanlık eğitimi almaları, diğer ülkelerdeki uygulamaların aksine Türkiye’de mümkün değil. Yasaklama yerine, yıl ya da bilgi açısından ortaya çıkan dengesizlikler değerlendirilmeli, disiplinlere göre meslek bilgi ve becerilerinin nasıl kazandırılacağı saptanmalıdır. Özellikle tıp fakültelerinde biyokimya yüksek lisansı ve doktora yapanların klinik biyokimya laboratuvarlarına sokulmaması gibi yaklaşımlar da vardır. Doktora konusu gündeme gelince tıp fakültesi mezunu olmak ya da olmamanın önemi kalmıyor. TUS ile eğitim alana uzman unvanı uygun görülürken, alanında uzmanlık kazandırmak amaçlı verilen doktora eğitimi almış olanlara uzman unvanı tabu halindedir. Bu alanda o kadar önyargı – ayırımcılık aldı yürüdü ki inanılacak gibi değil. Bu alan rant alanı olarak görülüyor. Bu bağlamda çeşitli etik ve bilimsel olmayan davranışlar sergileniyor. Bu böyle devam ederse disiplinler arası işbirliği değil, disiplinler arası çekişmelerin zararları ülke boyutunda olmak üzere daha da zararlı boyutlara erişebilecektir. Sistem ulusal boyutta ve bilimsel temelli standartlara göre kurulamadığı için, kurumlarda bireysel çıkarlar ön plana çıkmakta, ülke zarara uğramakta. Örneğin, bazı üniversitelerde tıpta biyokimya anabilim dalı yardımcı doçent kadroları için dahi tıp fakültesi mezunu olmak koşulu aranabilmektedir. Bilimsel gerekçesi var mı? Klinik Biyokimya alanında disiplinler arası olmaya karşıtlık nedeniyle çok zaman kaybediliyor. Klinik laboratuvar alanında tamamen yurtdışına bağımlı olmamızın nedenlerinden biri, disiplinler arası işbirliği karşıtlığıdır. Bu alan sistem yaklaşımı ile ulusal boyutta ele alınmalı, ulusal politika bir an önce belirlenmelidir. İnternet, Üniversiteler, Değişim Büyük ve erişilmez olan dağlar, yerlerini bilgi odaklı küçük ekip tepeciklerinin yaratıcılıklarına bırakıyor... Prof. Dr. Yavuz Odabaşı, Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi; Prof. Dr. H. Ferhan Odabaşı, Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi, fodabasi@anadolu.edu.tr Temmuz tarihli Referans gazetesinde David Judson’ın köşesinde aktardığı haber ve yorum, üzerinde düşünmeyi hak ediyor. Yorumda, elit okul tekelinin kırılması konusunda A.B.D.’de yapılan son araştırmalardan birinin sonuçları özetlenmiş. Araştırma, "Elit üniversiteler rekabetçiliklerini kaybediyor mu?" başlığını taşıyor ve Michigan ve Harvard üniversitesinden araştırmacılar tarafından gerçekleştirilmiş (www.nber.org/papers/w12245). Buna göre A.B.D.’de 1970’lerde geçerli olan elitizm kavramı, 1980’lerde önemini kaybetmeye başlamış ve 1990’lardan bu güne ise etkisi kalmamış. Bir diğer önemli vurgu ise, kültürel boyutta verimli olmayan akademisyenlerin sistemde var olduklarında, diğerlerini üretkenlik konusunda olumsuz etkilemeleri. Üniversitelerimizin yapılanmaları konusunda yükseköğretim stratejisi taslağının hazırlanmasında, biz Türk akademisyenlerinin de bu konularda yansıtma yapabilmelerini sağlayacağını düşündüğümüz bu çalışmada, üniversitelerdeki büyük dönüşüm ve değişimin nedenleri olarak şunlar gösterilmekte: * Üniversiteler fiziksel bir mekân olmaktan çıkıyor. Bunun en önemli nedeni ise Internet ve bilgi teknolojilerindeki ilerleme, gelişme ve yaygınlaşmalar. Uzaktan işbirliğinin kolaylaşıp artması, hem maliyet hem de teknik olarak olanaklı hale geldi. Artık, araştırma yapıldığı yerde fiziksel olarak bulunma ve etkileşim önemini kaybediyor. Böyle bir gelişmenin sonucunda, ortak yapılan çalışmalar çoğalmaya başlıyor. * Önemli bir diğer neden ise, yüz yüze ileti 17 şim ihtiyacının ortadan kalkması sonucu, elit üniversitelerin en büyük üstünlüğü olan, en iyi öğretim üyesini elinde tutma üstünlüğünün hızla ortadan kaybolması. Artık en iyi hoca istenilen koşullar karşılığında sınıfınızda, laboratuvarınızda, büronuzdadır… Üniversite, kendisi için en iyi insanı ararken, insanların da kendileri için en iyi ve en uygun üniversiteyi arayacakları çok açık biçimde bilinmektedir. Bu ikili yapı, üniversitelerin etkileşimlerini, etkilerini aşağıya ya da yukarıya doğru oynatabilmektedir. Bu açıdan bakıldığında, öğretim üyeleri için dört durum söz konusu. 1. Deneyimli profesörler kendilerini "huzurlu bir şekilde" emekliliğe hazırlayacak daha az rekabetçi yükseköğretim kurumlarına yöneliyor. Sonuçta, gidilen kurumdaki çıktılar da bu durumdan olumsuz biçimde etkilenip huzur ve rehavet gösterebiliyor. 2. Genç araştırmacılardan sürekli bir artan performans beklendiği için, daha kolay şartların olduğu yükseköğretim kurumlarına doğru kayıyor. Gidilen kurumdaki performans olumsuz bi CBT1019/20 29 Eylül 2006