Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
ZÜMRÜTTEN AKİSLER A.M. Celal Şengör düğü farz edildiği zaman açıklanabiliyor ancak. Ayrıca elektron mikroskobuyla yapılan analizlerden de piramit taşlarındaki kırılma spektrumunun, taşocağından çıkarılanlardan farklı olduğu anlaşılmış. Belçika’daki Namur Üniversitesi’nden Guy Dumortier ise, piramitlerin inşasında kullanılan taşlarda, doğal taşlara kıyasla daha fazla flüor, silisyum, magnezyum ve sodyumun bulunduğunu söylüyor. Jepolimer tezini 30 yıldan bu yana savunan kimyacı Joseph Davidovits’e göre kalıba dökülmüş taşlar %9397 arasında doğal kireç, %37 oranında ise kaolinit ve kil karışımı bir bağlayıcı maddeden oluşmakta. kaya resminden birinde bir zürafa diğerinde ise bir fil resmedilmiş. Ancak birkaç metre uzunluğundaki bir kaya parçası üzerinde bulunan bir piton tasviri çok daha dikkat çekici. Çünkü yılan, San yerlilerinin yaratılış mitlerine göre önemli bir anlam taşımakta. Kazılar sırasında kayanın hemen önünde bu gravürün yapımında kullanılan taş aletlerin kalıntıları ve özenle işlenmiş mızrak uçları da bulunmuş. Mızrak uçlarındaki izlerden, aletlerin ateşe atıldığı anlaşılmakta. Mağarada gündelik yaşama ait aletler ya da kemik kalıntıların bulunmaması mağaranın tören yeri olma ihtimalini kuvvetlendirmekte diyor araştırmacılar. Papa 16. Benedikt’in Türkiye seyahatini ilk sayfada veren Amerikan Gazetesi Herald Tribune Ayasofya’dan «Konstantin’in yaptırttığı kilise» diye bahsediyordu! Yeni Düzenin Amerikan Kültürü Sevgili okuyucularım, bu notu Viyana’da otuz yıldır müşterisi olduğum otelim Kaiserin Elisabeth’den yazıyorum. Her ziyaretimde buraya gelmeden o ayki opera programını rica ediyorum. Gideceğim opera veya operaları seçiyorum, geldiğimde biletlerim hazır oluyor. Resepsiyonist göreceğim opera hakkında mutlaka birkaç şey söylüyor, tatlı bir sohbetten sonra biletlerimi alıyorum. Genellikle Avrupa’da alışveriş yaptığım sahaflardan gelmiş birkaç kitap da beni bekliyor oluyor. Resepsiyonist genellikle soruyor «Herr Professor, was ist es diesmal?» (Sayın Profesör, bu sefer ne bunlar?) Kitaplar hakkında da birkaç kelime konuştuktan sonra ayrılıyoruz. Bu sahneleri Amerika’da yaşamak zordur. Bunun nedenini, bu satırları yazdığım 28 Kasım günü kahvaltıda okuduğum Herald Tribune gazetesi bana hatırlattı. Papa 16. Benedikt’in Türkiye seyahatini ilk sayfada veren Amerikan Gazetesi Herald Tribune Ayasofya’dan «Konstantin’in yaptırttığı kilise» diye bahsediyor. Bana çay servisi yapan Viyanalı kızcağız bile gözlerine inanamadı kendisine bunu gösterince. Aklıma «Bu Maldiv Adaları nerededir?» diye televizyon kameraları önünde soran Sayın Başbakan yardımcımız geliyor. Sayın Bakan Maldiv Adalarını ne kadar duyduysa, belli ki haberi yazan gazeteci veya okuyan editör de Ayasofya’yı o kadar duymuş. Biri Anadolu’nun, diğeri Amerika’nın yarattığı ortalama bilgi düzeyini temsil ediyor. Dünyada cehalet her zaman bu denli yaygındı; hatta eskiden bu daha beterdi. Ne var ki, uygar dünyada cahilin dünyayı yönetmesine, kamuoyu oluşturmasına izin verilmezdi. Cahil haddini bilir köşesinde otururdu. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Albert Einstein’in ömrü boyu özlediği dünya düzeni yıkılınca Avrupa ve Amerika cahil yöneticilerin eline geçti. Goethe’nin, Gauss’un, Einstein’in Almanyasında azgın cahiller tarafından törenle kitaplar yakıldı, Rusya’da büyük bilim insanları Stalin gibi zır cahil bir köylünün emriyle hapishane köşelerinde öldürüldüler, kimse hesaplarını bile soramadı; ABD.’de yobazların elindeki New York Belediye Meclisi, Lord Bertrand Russell gibi büyük bir bilim insanını dinsizlik ve ahlâksızlık öğretiyor gerekçesiyle atanmış olduğu New York Üniversitesi kürsüsünden hem de mahkeme kararıyla kovdurdu. Bugün ülkemizde benzer bir cahiller hükümranlığını ordumuz hariç her düzeyde görüyoruz: Devlet yönetiminde, üniversitelerde, basında, sanayi ve ticaret dünyasında. Bu cahillerin bazıları üstelik parlak diplomalara sahipler. Bazıları tek bir sivil üniversitesi bile olmayan Türkiye’den diploma almışlar; haydi onlar sayılmaz diyelim. Ama diğerleri? Onların pek çoğu anlı şanlı Amerikan üniversitelerinde okuyup diplomalanmışlar. Hiç kuşkusuz Herald Tribune’ün haberini yazan gazeteci gibi. Üniversiteler artık bilginin üretildiği değil, üretilmiş bilginin nasıl maddî kazanca çevrileceğinin öğretildiği yerler haline geldi. Bu eğilimin de başını Amerika Birleşik Devletleri çekti ve hâlâ çekiyor. Artık ürettiğiniz bilgi derhal dolara dönüşmüyorsa, üniversitedeki yeriniz tehlikede demektir. Hiç kuşkusuz yaşayan en büyük jeologlardan olan hocam Profesör John Dewey (Londra doğumlu ve Londra tahsilli bir İngiliz), geçen Ekim ayında ABD’de aldığı bir madalyayı kabul konuşmasında, bu ülkede bilgelik geleneğinin yerini sığ bir bilgiçliğe bıraktığını, bilim adamlarının bilim tüccarı olmalarının beklendiğini ve ABD.’de üniversite yöneticilerinin büyük paralarla oynayan iş adamlarına dönüştüklerini hatırlatarak, bu gidişin sonunun Amerika’da bilimin çöküşü olacağını söyledi. Kendisinden üç gün önce Amerikan Jeoloji Cemiyeti yıllık toplantısının açılışında konuşan Cemiyet Başkanı 1995’ten bu yana ABD.’de bilimsel üretimin % 10 geri gittiğine dikkat çekti. Bilim yalnız ve yalnızca merak nedeniyle yapılırsa gerçekten bilim olur. Bu nedenle Wilhelm von Humboldt’un idealindeki bağımsız araştırma üniversitesi hâlâ hem toplum, hem de bilim için en ideal üniversite şeklidir. Ancak o tür bir üniversite, yaratılış efsanesini bilim adamlarının desteklediğini söyleyecek kadar dünyadan bîhaber bulunan ve ağızlarını her açtıklarında mektep görmemiş izlenimi veren telâffuzları, parazit yapan bir radyo gibi kulakları tırmalayan bakanlar tarafından yönetilen bir ülkede, ne kurulabilir ne de yaşatılabilir. 2007, YUNUSLARIN YILI Birleşmiş Milletler 2007’yi "Yunusların Yılı" olarak ilan etti. Dünya genelinde gerçekleştirilecek kampanyalarla yunusların tehdit altında bulunduklarına dikkat çekilecek BM çevre programı UNEP’in açıklamasına göre yunuslar özellikle de avcılık, ağlara takılma riski ve denizlerdeki kirlilik yüzünden tehdit altında. Son araştırmalarla, Çin’de yaşayan tatlı su yunusu Baiji’nin artık tükenmiş olabileceği tahmin edilmekte. Çin’deki Jangste Irmağı’nda iki hafta süren araştırmanın ardından tek bir yunus bi 70 BİN YIL ÖNCESİNE AİT YILAN KÜLTÜ Norveçli bilim insanları Botsvana’daki (Güney Afrika) bir mağarada en eski dinsel törene ait izler bulduklarını açıkladılar. Oslo Üniversitesi’nden Sheila Coulson’un gün ışığına çıkarmış olduğu buluntular, ateşle işlenmiş ok uçlarından itibaren ve 70.000 yıl öncesine ait olduğu sanılmakta. Araştırmacılar, kaya gravürlerinde kullanılan çok sayıda alet kalıntısı da bulmalarına rağmen gündelik yaşama ait hiçbir bulguya rastlamadıklarını söylüyorlar. Söz konusu buluntu yeri Botsvana’nın kuzeybatısındaki Tsodilo Hills olarak bilinen büyük bir dağ kitlesinde yer almakta. Prehistorik kaya resimleriyle ünlü masif, 2001 yılında UNESCO tarafından dünya mirası olarak açıklanmıştı. Tsodilo Hills masifi, Güney Afrika’daki San yerlileri için kutsal sayılmakta. En eski törene ait kalıntıların bulunduğu mağara masifin en zor ulaşılabilen kısmında yer almakta, bu nedenle de arkeologlar tarafından ancak doksanlı yıllarda incelenebilmiştir. Mağaranın içindeki iki CBT 1030/5 15 Aralık 2006 le görülmedi. Halen devam etmekte olan araştırmanın sonunda nehirde yunus bulunmadığı takdirde soyu tükenmiş olarak kabul edilecek. Dünya genelinde geriye sadece elli örneği kalan Baiji, dünyada en ender görülen memeli türüdür. Bugüne kadar tek bir yunusun görülmemesi kimi bilim adamları tarafından kötü hava koşullarına bağlandı. Görüş mesafesi 150m’den az olunca hayvanları gözden kaçırmış olabiliriz diyor araştırmacılar. Aynı araştırma çerçevesinde sadece Jangste Irmağı’nda yaşayan bir balina alttürü de (Neophocaeana phocaenoides sayılmakta. Ekip,bugüne kadar 300 kadar balina saydı. Uzmanlar bu sayısının alarm niteliğinde olduğunu bildirdiler. Hazırlayan: Nilgün Özbaşaran Dede