01 Temmuz 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

.'• V ' HAYVANLAR DÜNYASI FİZYOLO Jl Solucanlarda zekâ var mı? Bir solucanı ortadan ikiye böldüğümüzde iki ayn bölümde de ışık ve elektriğe reaksiyon aynen devam eder. Bellek merkezi beyin olduğuna göre başsız bölümdeki hareket nasıl devam ediyor? Selçuk Alsan Zekâ kanıtlayan deneyler P alanaria denen yassı solucanlarda olağanüstü bir kendini yeniden oluşturma (rejenerasyon) yeteneği vardır. Bu solucanın başında beyin rolü oynayan sinir düğümleri (ganglion) bulunur. Şimdi bu hayvanı ortadan ikiye bölelim. Bir süre sonra iki tam solucan oluşur; yani gövde başı, baş da göydeyi yeniden yapmıştır. Şimdi şu ilginç deneye gelelim: Planaria'lara ışık ve elektrıkten korkmak öğretilebilir; şöyle ki ışık ve elektrikle karşılaşan planaria onlardan uzağa yüzmeye başlar. Bir planaria ortadan ikiye bölünüp gövde ye baş ayn kaplara konursa çok garip bir olaya tanık olunur: Yeniden oluşan planaria'larda ışık ve elektrıkten korkma aynen devam etmektedir. Demek ki bellekleri vardır. Ancak garıp olan şudur: Bellek merkezi beyin olduğuna göre, nasıl olup da kendine yeni bir baş, dolayısıyla yeni bir beyin yapan planaria da ışık ve elektrikten korkmayı hatırlayabilmektedir? Bunun tek bir açıklaması olabilir: öğrenme sırasında planaria'lar bütün vücuda yayılan bir madde yapmaktadırlar. Bu maddenin, belleğin ana maddesi olan RNA (ribo nükleik asit) olduğu sanılmaktadır. Kâğıt üçgen deneylerı solucanların zekâsı için önemli bir kanıtsa da, bazı deneyler yaprak taşımada yalnız zekânın rol oynamadığını göstermiştir. Bir ıhlamur yaprağı, doğadakinin tersine tabanı sıvrı, tepesi genış olacak şekilde kesilirse, solucan yaprağı, yine tepesınden yakalayıp çekmektedir; oysa bu defa geniş tepe çekişi zorlaştırmaktadır. Ayrıca çamların iğne yapraklan birbirine yapıştırılıp ön ve arka çapları eşit bir silindir oluşturulsa da solucan, yaprakların ön değil, arka uçlanndan tutmaktadır. Muhtemelen yaprakların tepesi ve tabanları farklı kimyasal maddeler yapmakta ve solucan yaprağın bıçımıne değil, bu kokuya yönelmektedir. Bu şöyle bir deneyle de doğrulanmıştır: Kiraz ağacı yaprakları kurutulmuş, bunların tepesinden ve tabanından alınan parçalar havanda toz haline getirilip jelatinle karıştırılmıştır. Böylece yaprakların ucundan hazırlanan macun, filizin bir ucuna, tabanından hazırlanan diğer ucuna sürülmüştür. Solucanlar daima yaprağın tepesine ait tozların sürüldüğü filiz ucuna yönelmiştir.Bu deney saman çöplerıyle yapıldığı zaman da aynı sonucu vermiştir. Burunda yeni bir özellik saptandı: Bizi susuzluktan koruyan minik kemikcikler de burunda bulunuyor ^urunlar, koku alma duyusuna hizet etmenin dışında daha da ha 'yati bir görevi yerine getiriyorlar. Bu organımız, tirbün denilen ve sıcak kanlı hayvanları, insanlar da dahil, dehidrasyondan (susuzluk) koruyan minik kemiklerı barındırıyor. Üstçene tirbünleri, burun boşluğunun dibindeki incecik kemik buklelerinden oluşan yapılardır Normal durumlarda, rnukoza kaplı yüzeyleri toz ve bakterilerin süzülerek dışarı atılmalarını sağlarlar, ancak buraya bir nezle virüsü yerleştiğinde mukoza örtüsü şışer ve burnun tıkanmasına yol açar. Son araştırmalar, üstçene tirbunlerinin filtre işlevini yerine getirmekle kalmayıp aynı zamanda daha temel bir amaca da hizmet ettiklerını ortaya çıkardı: Bizim gibi memelilerin sıcak kanlı olmalannı sağlryorlar. Hayvanlar, soiuma yoluyla aldıkları oksijenin kanda çözülebilmesini sağlamak için ciğerlerini nemlı tutmak zorundadırlar. Neredeyse hiç su içmeyen çöl hayvanları bile bunu becerebiliyorlar; vücudu terk etmeden önce havadakı suyun bir bölümünü alıkoyuyorlar; işte bu su tutma görevını tırbünler yerine getiriyor. Soluk verme sırasında havadaki nem tirbünlerin serın yüzeyınde yoğunlaşıyor, soluk alırken ise tirbünler tekrar soğuyor ve aynı zamanda kuruyor, böylece oluşan su buharı tekrar cığerlere taşınıyor. Bıyologlar bu güne kadar tirbünlerin çöl ortamına adaptasyon sonucu evrildiğinı düşünüyorlardı, çünkü sadece keseli Burun deyip geçmeyin! Denemeyanılma yöntemi . :^.: Yer solucanı gundüzleri toprağın altındaki yuvasında yaşar ve yalnız geceleri toprak yüzeyine çıkar. Yuvası 1.5 m. kadar uzunlukta bir tüneldir; bu tünelin kör ucunda solucanın geriye dönüş yapabilmesi için yuvarlak bir boşluk bulunur. Solucan bu tüneli kendisi açmaktadır ve açıkça bellidir ki gırdığı tünelden geri dönebilmesi için tünelin sonunda bir 'oda' bulunması gerektiğini hesaplamaktadır. Hatıra hemen şu soru gelmektedir: Solucan gibi yumuşacık bir hayvan, nasıl olup da en sert ve kuru topraklarda bile kendisıne yuva kazabilmektedir? Solucan, bunun için üç yöntem kullanır. Kalın ve sert duvarlı yutak, vücudun ön bölümünü içten döğerek bir çekiç gibi gövdeyi toprağa çakar. Fakat döğülen toprak sertleştiğinden buna uzun süre devam edemez; toprağı dudaklarıyla parçalayıp yutmaya başlar; sonra yüzeye çıkarak yuttuğu top Solucan yuvasını nasıl kazar? Yer solucanı Sanki fizik ve matematik biliyoriar. Planaria yassı solucanı raklan anüsünden dışarı çıkarır. Toprak çok sertse, solucan salyasıyla toprağı yumuşatır. Solucan gundüzleri, kafası tünelin ağzına yakın olacak şekilde, tünelin içinde yatar. Tünelin ağzı yaprak parçalarıyla örtülüdür. Hayvan, gece, yalnız kuyrugu tunelde kalacak şekilde, yüzeye çıkar ve başını yükseltip dairesel hareketler yaparak etrafı gözden geçırir. Düşmüş bir yaprak görürse, onu dudaklarıyla alıp yuvasına götürür. Darwın yaprakları taşıma şekline bakarak solucanlarda zekâ olduğunu söylemiştir. Solucanlar, yaprağı sapından değil de ucundan yakalayarak sürükler. Sanki fi zik ve matematik bıliyordur. Çünkü sürükleme sırasında en az dırenç gösteren yolu seçmektedir; yaprağın tepesi tabanından daha dar olduğundan, bu taşıma şeklı, en az yo rucu olanıdır. Buna karşı solucan çamların iğne yapraklarını daıma ortak saplarından yakalayarak sürükler, bu durumda da en az dırençlı yolu seçmektedir. Eğer iğne yapraklardan bırinin ucunu yakalasaydı, dığer iğne yapraklar tünelin gırışinı tıkardı. Darwin, solucanlara kâğıt üçgenler vermiş ve onların bu üçgenlerı daima dar açılı bir köşeden yakalayarak sürüdüklerini görmüştür; böylelıkle solucanlar yıne en az direnç gösteren yolu seçmişlerdir. Bir dığer varsayıma göre solucan yaprak sürükleyişi sırasında yanılmadüzeltme kuralını uygulamaktadır. Şöyle ki solucan önce yaprağın herhangı bir yerinden tutup çeker; bu noktadan sürüklemek çok zorsa, bir başka yeri dener ve sonunda yaprağın en kolay sürüklenebileceğı noktayı bulur. Bu varsayımı koku varsayımıyla birleştirirsek ortaya şöyle bir sonuç çıkar; solucan yaprağın hoş kokulu noktasına yönelip oradan çekmeye başlar. Ancak zorlukla karşılaşırsa bir başka noktadan çekmeyi dener. Bunlar varsayımlardır. Solucanın kokusuz kâğıt üçgenleri en az direnç yaratacak tarzda çekmesi düşündürücüdür. Ayrıca koku varsayımı doğru olsa bıle önemli olan şudur: Solucanın doğal ortamda yöneldiği yaprak tepe ve taban kokuları, yaprağın biçimine göre en az direnç yaratacak şekilde sürüklenmesını sağlamaktadır. Burada mutlaka evrim sonucu olan bir amaca uygunluk vardır; solucanın hoşuna giden kokuyu yaprağın tabanı değil, tepesi vermektedir ve yaprak tepesinden tutulup çekilırse en kolay taşınmaktadır. , , ( . • • . 1 1 Bütün memelilerde var ~ • •!:• Niçin yuvasına yaprak yığıyor? Solucan ne için yuvasına yapraklar yığar? Darvvin yaprakların çürürken ısı verdiğıni ve böylece yuvayı ısıttığını ileri sürmüştür. Fakat solucan, gündüze göre daha soğuk olan geceleri dışarı çıktığına göre bu doğru olamaz. Solucan türiellerınin ağzı, günün en sıcak saatlerinde yapraklaria örtülüdür. Acaba yaprak yığınları düşmanlardan korunmak için miî Solucan böyle 'düşünüyorsa' hata etmektedir; çünkü ardıçkuşlan ve diğer kuşlar, bu yaprak yığınları sayesinde solucan yuvalarını bulmaktadır. Ayrıca solucanın baş düşmanı köstebek ona toprağın altından ulaşmaktadır. Ancak solucan bu kadar ince duşünemeyebilir. Jan Dembosuski'ye göre solucanın yuvasındakı yapraklar besin depolarıdır. Bu değişik görüşlere rağmen solucanlarda öğrenme ve dolayısıyla zekâ olduğu labirent deneyleriyle kanıtlanmıştır: T bıçimı bir labırentın karanlık sağ koluna yiyecek konur, sol kolundansa elektrik şoku verilir. Bir serı deneyden sonra solucanla daima sağa sapmayı öğrenirler. fare ve deve gibi çölde yaşayan hayvanların bu tür yapılara sahip olduğu varsayılıyordu. Ancak, çölde yaşasın yaşamasın bütün memelilerde bu tür yapıların olduğu saptandı. Diğer taraftan çogu sürüngende, çölde yaşayanlarında bile üstçene tırbünlerine rastlanmadı. Artık bu tirbünlerin, sıcak kanlılıkla bağlantılı bir adaptasyon olduğu göruşu hızla yayılıyor. Memelilerin vücut ısıları diğer canlılara göre daha yüksektir, çünkü besinleri daha hızlı bir şekilde yakarlar; bu da daha fazla oksijene ıhtıyaçları olduğu ve bunun için de daha hızlı soluk alıp vermek zorunda kaldıkları anlamına gelmektedir. Üstçene tirbunlerinin yüksek havalandırma oranlanyla doğrudan korelasyonları vardır, bu özellik de endotermi'nin anahtarıdır. Bu yeni bulgularla sıcakanlılığın evrim sürecı de ilk kez daha kesın ve ayrıntılı olarak tanımlanabilmektedir. Fosiller üzerinde kâğıt inceliğındeki bu tirbünlerin kendilerine rastlamak mümkün değil tabii, ancak tirbünleri burnun iç duvanna bağlayan çok belirgın köprücük kemiklerinın bir çok fosilde görüldüğü kaydedilıyor. Daha öncelerı de 210 milyon yıllık fosillerde bile soz konusu köprücuklere rastlanmıştı. Ama paleontologlar üstçene tirbünlerini ya göz ardı ediyorlardı ya da onları ,suyun sirkülasyonuyla hiçbir ilgisi olmayan ve sadece koku alma ışleminde kullanılan dığer tırbünlerle karıştırıyorlardı. (Disc.;8/ 1994) Türkçesi: Z. Gülbahar 45012
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear