05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

c A USTOS PAZARTES EGE PATİKA HALUK IŞIK halukisik@gmail.com Dipten çıkacak çamurun hangi alanlarda değerlendirileceğine ilişkin çalışma yürütülüyor Körfezde tarım araştırması İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu)İzmir Körfezi'nin rehabilitasyonu için büyükşehir belediyesi ile TCDD işbirliğinde proje yürütülüyor. Belediyeden verilen bilgiye göre projenin tamamlanmasıyla hem körfez hayat bulacak hem de limanın kapasitesi artacak. Ağır metale rastlanmadığı açıklanan dip kili ve kumu ise tarımdan inşaata, kentsel dönüşümden kıyı tasarımı projesine kadar geniş alanda kullanılabilecek. İZSU, “İzmir Limanı ve Körfezi Rehabilitasyon Projesi” kapsamındaki çalışmalarda, körfezden çıkan malzemenin nasıl değerlendireceğine ilişkin, ziraat ve inşaat alanında kullanımını araştırmak amacıyla üniversitelerle proje çalışmalarına başlama kararı aldı. İZSU, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi ile tarama malzemesinin tarım toprağı olarak Gezi Makamı Dikili’deki olabildiğince az konuşup çok dinleme mesaisinden sonra, Ayvalık Bilentur’da yoğun yazma günleri yaşıyorum. Ne diyordu Çehov’un kahramanı: “Bizi çalışmak kurtarır.” Aman bunu, nazi katliam kamplarının girişine yazılan “Çalışmak Özgürleştirir!” alçaklığıyla karıştırmayalım. Sahi, “Tembellik Hakkı” kimin kitabıydı? Yeniden okumalı, bir Patika’yı ona ayırmalıyız. Neyse, geçen haftaki “Sokağın Sanatı” meramımızı, kaldığımız yerden, Gezi’den sürdürmek istiyorum. Bilinenleri ve çok söylenenleri yinelememeye çalışacağım. Gezi bir milat mıdır? Evet. Peki, “Bu daha başlangıç” mıdır? Hayır. Bütün halk hareketlerinde olduğu gibi, doğaldır ki “Gezi” de, bir geçmişin, o geçmişin yaratıcılarının ve karşıtlarının, kısaca birikimlerin payını, yansımasını ve devamlılığını taşımaktadır. “Bu daha başlangıç” sözünün, ne kadar samimi olursa olsun, bir miras reddine ve kendinden menkul bir kopuş vefasızlığına ya da tüketiverdiğimiz kavramlar ve değerler uğruna bedel ödeyenlere karşı, bağışlanamaz bir saygısızlığa dönüşmesinden korkarım. Bugün Gezi’yle özdeşleşmiş olumlu ya da olumsuz söylem, tutum ve davranışlarda, bu tedirginliği haklı çıkaracak izler gördüğümü söylemeden duramam. “Amerika’yı yeniden keşfetmek” beyhudeliği ve şımarıklığı içinde, belleksizlik batağında kaybolmak, hiç kimseye yarar getiremez. Şiarın devamındaki “Mücadeleye devam!” sözüne gelince; demokratik hak, özgürlük ve sorumluluklar adına, hareketin hayattaki karşılığını bulmak için, hepimize görevler düşmektedir. Peki bu gerçeklik, doğru algılanmakta mıdır? Aynı bağın gülleri cenahında durum, bu açıdan fecidir. Muhalif kesimde ise, dünya görüşü, örgütlenme gücü ve bütün bunları demokratik sonuçlara dönüştürme açısından, “Gezi Birikimi”nin nasıl değerlendirileceğini hep birlikte göreceğiz. Gezi, işte asıl bu açılardan bir milattır. Evrensel mirasın, günün gerçekleriyle yoğrulup somut tekliflere dönüşerek, sokakla ve insanla paylaştırılması... Tarihsel görev ve sorumluluk deyince, ben bunu anlıyorum. Magazinleştirmek, çok değerli ve “oransız zeka” ürünü ifade biçimlerini birer şakaya dönüştürmek, eskimiş urbaları çıkarıp atamamak, konuşmak kadar dinlemenin de bir zorunluluk olduğunu unutmak, parti içi demokrasilerde “ele verir demokrasi talkını, kendi yutar oligarşi dolmasını” hastalığından sıyrılamamak, küçük olsun benim olsun türünden örgütçükler ve toplaşmalarla mutlu olmak... Bunlardan kurtulmak gerekmektedir. Gezi, yelpazeyi oluşturan tüm yapılardaki hazırlıksızlığa, öngörüsüzlüğe ve beyhude oyalanmalarla geçiştirilen ahvale de, ayna tutmuştur. Söylemdeki umudu, eylemin somutluğuna evirmek... Asal yükümlülük ve sorumluluk budur. Öte yandan, gençlik kesiminin önemli bir kısmında görmezden gelemeyeceğimiz ego şişkinliğiyle, bir önceki kuşakların, ununu eleyip kalburunu asmışlara özgü bir konumda, “takdir” ya da “tahlil”lerle yetinme durumu var ki, bu da işin ciddi ve tartışmayı hak eden başka boyutudur. Şimdilik bu tür tutumların, hiçbir yarar getirmeyeceğini, bir miladın daha ıskalanmasından başka sonuç doğurmayacağını söylemekle yetinelim. Konunun sanatı ve sanat emekçisini ilgilendiren kısmına gelince... “Birkaç iyi insan” dışında, iyi bir süreç yaşanmamaktadır. Hayatın her alanını işgal etmeye çalışan, topyekun ve pervasızca abanmaları etkisizleştirmek, örgütlenmelerin asal görevidir. Uzatmayalım, sanatsal örgütlenmeler sınıfta kalmıştır. Sanal beyanlar ve dikkat çekmeyen basın açıklamaları, elbette yeterli olamazdı, olamamaktadır. Yıllardır yazmaya, itiraz etmeye, uyarmaya çalışıyoruz. Son olarak Hüseyin Yurttaş, “Yeni Bir Sanatsal Örgütlenme” gereğinden söz etti. Hayır, bu çağrının da geçiştirilmesine, unutturulmasına izin vermemeliyiz. Gezi bir milatsa, her kesimin kendini sorgulaması, çözüm odaklı çalışması ve bu milada yakışması zorunludur. ge Üniversitesi Ziraat Fakültesi'yle önümüzdeki günlerde imzalanacak sözleşme kapsamında, tarama malzemesinin tarım toprağı olarak ne ölçüde kullanılabileceği belirlenecek. kullanılabilirliği yönünde araştırma yapmak üzere önümüzdeki günlerde sözleşme imzalayacak. Çıkacak malzemenin tuzdan arındırıldıktan sonra park ve bahçelerde, örtü malzemesi olarak da Harmandalı Katı Atık Depolama Alanı’nda kullanılabildiğini belirten İZSU Genel Müdürlüğü yetkilileri, üniversiteyle yapacakları çalışma sayesinde malzemenin azot ve fosforla zenginleştirilerek tarım toprağı olarak kullanımının araştırılacağını söyledi. İZSU ayrıca, inşaat fakülteleri ile de proje yürüterek tarama malzemelerinin inşaat sektöründe hangi alanda kullanılacağını araştıracak. Projenin çevre değerlerini artırmaya ve “yüzülebilir körfez” hedefini gerçekleştirmeye yönelik olduğunu kaydeden İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, “Bunun gerçekleşmesi halinde, limanımızın da kapasitesi artacak. Körfezin dibinden çıkan tarama malzemesinde tehlikeli atık sınıfına giren herhangi bir değere rastlanılmaması elimizi güçlendirdi” diye konuştu. E YÜZÜLEBİLİR KÖRFEZ Körfezin kuzeyinde büyükşehirin tarama gemisiyle açılacak sirkülasyon kanalından yaklaşık 25 milyon metreküp malzeme çıkarılacağını belirten Kocaoğlu, “Bu malzemelerin döküleceği yerlerle ilgili önerilerimiz ÇED raporunda sunuldu. Bu malzemenin yüzde 70’i yumuşak kil, yüzde 30’u ise kum. Tek sorunumuz tuz. Ama bizim en büyük avantajımız, Çiğli’de arıtma tesisimizin olduğu arazi. Burada oluşturmayı istediğimiz geri kazanım alanına bu malzemeyi taşıyıp, arıtma tesisimizden çıkan suyla rahatlıkla rehabilite edebiliriz. Tüm dünyada deniz kumu tuzdan arındırılarak inşaatlarda kullanılıyor. Çıkan malzeme toprak iyileştirici olarak taşlık arazilerin ıslahında kullanabilir. Kentsel dönüşüm projeleri ile İzmir Kıyı Tasarımı Projesi ise diğer kullanım alanları olabilir” dedi. KP hükümetinin İzmir'e yönelik 35 proje kapsamında uygulamaya aldığı ve adına Konak Tüneli denilen Yeşildere Konak arasındaki yol için, Konak Bahribaba yönündeki çalışmalar hız kazandı. Yeşildere Caddesi yönünde oluşturulan tünel inşaat şantiyesinin bir benzeri, şimdilerde Konak Meydanı yönünde oluştu. Arkeoloji Müzesi'nin karşısındaki alanda Sümer Mahallesi'nin sınırları içerisinde kalan bölümde başlayan istimlak çalışmaları sürdürülüyor. Kamulaştırılan evler ise yıkılıyor. İş makinaları durmaksızın yıkım işlemi için çalışıyor, bir yandan da kazıklar çakılıyor. Tünelin, Konak yönündeki ağzının açılmasından önce çakılan kazıkların, zemini sağlamlaştırma adına güvence altına alma işlemi olarak değerlendiriliyor. Sümer Mahallesi sınırları içindeki yıkım işlemi kapsamında, bölgede yaşayanlar da sıkıntılı günler geçiriyor. Mahallelinin kullandığı sokakların güzergahlarında değişiklik yapılmış durumda. Yıkım sahası büyük tellerle çevrili halde. Geçmişi çok uzun yıllar öncesine dayanan bölgedeki tescilli yapılar ise tünel inşaatının yüklenicileri karşısında sorun olarak duruyor. (OZAN YAYMAN) Tünelin kazıkları!.. A KONUK LÜTFÜ DAĞTAŞ Halen sandıktan çıkmış yani demokrasinin gereği seçimle işbaşına gelmiş, bir bölüm aydın geçinenlerin, “yetmez ama evet”leriyle kendini dev aynasında görmüş mevcut “ileri demokrasici (!)” iktidarın yaptıklarını bir kenara not düşüp Cumhuriyet dönemimizin yakın tarihinden bir yaşanmışlığı yaklaşan seçimler dolayısıyla aktarmanın tam sırasıdır, diye düşünüyor; şair ağabeyimiz, cumhuriyet savcılığı yapmış olan Berin Taşan’ın, “Bir Tanığım Kalsın” adını taşıyan, Ümit Yayıncılık’tan 2005 yılında çıkmış olan kitabında yer alan kısa söz konusu yaşanmışlık metninden kalkarak bu aktarmayı yapıyorum. Berin Taşan’ın kitabındaki bölümlerden birisi, “Mordoğan’da Bir Mediha Hanım” adını taşıyor. Berin Taşan, Şiran’da Cumhuriyet Savcısı olarak görevli bulunduğu sıra genel hastalığımız politikacı hışmına uğrar, 1957 yılında İzmir’in deniz kıyısı ilçesi Karaburun’a sürgün olarak tayin edilir. Karaburun dediğin yer, batı Anadolu’nun en ucunda, Sakız ile Midilli adalarına, bir de maviden yeşile değişen berrak Ege Denizi’ne bakan “iki kahve bir fırın yer”dir o zamanlar. İzmir’in en küçük ilçesidir. İzmir ile ulaşımı günde bir kez kalkan otobüs ile sağlanmaktadır. Neyse. Biz gelelim Berin Mordoğanlı Demokrat Mediha Ağabeyin bir öldürme olayının soruşturması için o yıllar Karaburun’a bağlı Mordoğan’a gitmesine. Berin Taşan, Mordoğanlıları, köylerinin adlî bir olaydan dolayı adının geçmesi karşısında canları sıkkın görür. Çünkü bu olay Mordoğan tarihinde yaşanmış “ikinci adlî olay”dır. Birincisi neydi? diye sorar Berin Ağabey. Mediha Hanımın işi, der muhtar ve anlatır: Mordoğanlılar, tek parti döneminde uzun yıllar muhtarlık yapan kişiden çok çekmişlerdir. Arkasında parti ve hükümet olduğundan değiştirmeye güçleri yetmemiştir. 1946’da çok partili döneme giriş, muhtarlık seçimlerinin yenilenecek olması fırsat yaratır. O yılın ilkyazında yapılacak seçim dolayısıyla kendi adaylarını belirlerler. Ancak eski muhtar yine adaydır. Üstelik arkasında il, ilçe tüm parti yönetimlerinin desteği vardır. Jandarma da eski muhtarın seçilmesi yönünde konuşlandırılır. Seçim sandığı köy odasına konur. Sandığın başında bir tek eski muhtar, eski muhtarı tutan köy ihtiyar heyeti vardır. Oyunu atan Mordoğanlı odadan çıkar, dışarıda beklemeye koyulur. Jandarma, sandığın bulunduğu köy odasını silme çevirdiğinden içeri kimse girememektedir. Oy kullanma biter, sandıktaki oylar sayılır, ihtiyar heyetinden bir kişi kapının önüne çıkar, “sayım sonucu eski muhtarımız kazandı” açıklamasını yapar. Ortalık bir anda karışır. Köylülerle jandarma birbirine girer. Köylüler, “seçime hile karıştırdınız. Yeniden seçim istiyoruz. Sandık yanımızda açılsın. Sayımda biz de bulunacağız” diye bağırmaya koyulurlar. Haber önce Karaburun’a, ardından da İzmir’e ulaşır. İzmir valiliği olay çıkmasından çekinerek muhtar seçimin yenilenmesine karar verir. Muhtarın tek güvendiği jandarmadır. Karaburun ve İzmir’den destek birlikleri gelir. İkinci kez yapılacak seçimde de sandık yine köy odasına konur, jandarma köy ihtiyar heyetinin dışında kimseyi içeri bırakmaz. Bunun üzerine erkekli kadınlı köylüler kapıya yüklenirler, jandarma havaya ateş açar. Yaralananlar olur. Yaralananlardan birisi bir kadındır. Jandarma dipçiği omurlarını 2 yerinden kırar. Tüm yaşananlara karşın Mordoğanlılar arasında yılgınlık, korku, dağılma görülmez. İstekleri nettir; sandığı odadan alıp cami avlusuna koymak. “Seçim orada olacak. Oylar gizli kullanılacak, sayım açık olacak”, diye isteklerini bildirirler. Yoksa oy moy kullanmayacaklardır. Jandarmanın başındaki komutan kalabalığı dağıtamayacağını anlayınca isteği kabul eder, oy sandığı köy odasından çıkartılır, caminin avlusuna konur. Jandarma dipçiği yiyerek omurlarından ikisi kırılan genç kadının adı Mediha Aşık’tır. Köy okuluna devam etmiştir. Başkaca da ilçeye gidip gelmişliği bile sayılıdır. Aldığı dipçik darbesi sonucu uzun süre yatan Mediha Hanım, ayağa kalktığında artık dik duramayacak, yaşama gözlerini kapayıncaya değin çenesi yere değecek denli eğik yürümek zorunda kalacaktır. Seçim sonuçları Mediha Hanımla Mordoğanlıların istediği gibi olur ve eski muhtarın yerine Mordoğanlıların belirledikleri kendi adayları kazanır. Olayı öğrenen Demokrat Parti yöneticileri, Mediha Aşık’ı, altın saatle ve zincirle ödüllendirir. Bunun üzerine köy kurulu toplanarak şu kararı alır: “Bu altın saat her nişanlanan genç kızın kolunda bir hafta dursun!” Bu, uzun yıllar geleneğe dönüşür ve altın saat nişanlı kızların kollarında özgürlük simgesi olarak taşınır. Mediha Aşık’ın yüreğinin cesareti ve anısı önünde saygıyla eğilirken oy sandığına sahip çıkmanın erdemini bir kez daha paylaşıyorum. Çiğli’nin çehresini değiştireceğiz İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) CHP Çiğli'de aday adayı olan Ali Talak, “Çiğli'nin işlenmeye, hamurunun yoğrulmasına ihtiyaç var. Biz bunu gerçekleştireceğiz” dedi. Çiğli'de CHP'de aday adayı enflasyonu yaşandığını kaydeden Talak, bunun ilçede yapılması gereken pek çok iş olmasından kaynaklandığını söyledi. 2004'te Genç Parti'den aday olduğu dönemde partinin dibe vurmasına karşın ciddi oy aldıklarını, 2009'da CHP'de “aday adayı” statüsünde kaldığını anımsatan Talak, “Görev verilmesi durumunda Ali Talak Çiğli'de CHP bayrağını en tepeye dikeriz. Ama aday olamazsak da, görev kime verilirse onun kazanması, partimizin kazanması için elimizden geleni yapacağız” dedi. Harita Mühendisi olan Talak, “Çiğli'ye teknik bir elin değmesi gerekiyor. Bu anlamda ben kendime güveniyorum. Çiğli'nin çehresini değiştireceğiz” dedi. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear