Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
c 13 NİSAN 2012 CUMA EGE 3 Önce tarih ve doğayı katledip, sonra ‘Ben de yavaş şehir olmak istiyorum’ demek gülünç oluyor Şehirlerin yavaşlaması için... ASUMAN ABACIOĞLU Gazete haberlerine göre Türkiye genelinde 50’ye yakın yerleşim, yavaş yani sakin şehir (cittaslow) olmak için başvuruda bulunmuş. Yavaş şehir olmanın bazı avantajları olsa gerek; yoksa niye herkes sıraya girsin? Ancak yavaş şehir olmanın da kendine göre bazı kuralları var; öyle her isteyen istedi diye yavaş şehir olamıyor. Bence önemli olan, bu unvanı almaktan çok bu unvanı almak için gereken özelliklere sahip olmak. Türkiye’de ilk yavaş şehir olma özelliğini kazanan Seferihisar’ın Belediye Başkanı Tunç Soyer, yavaş şehir olmak için 59 kriter olduğundan söz ediyor. Burada hepsini sıralamaya gerek yok; en başta yörenin tarihi ve doğal güzelliklerinin katledilmemiş olması, çirkin ve yoğun yapılaşmanın o yerleşimin kendine özgü dokusunu ortadan kaldırmamış olması, yerel kültürel değerlerin korunuyor olması gerektiğini bilmek için uzman olmaya gerek yok. Kısaca, ‘’Hadi gel beni de yavaş şehir yap’’ demekle bu iş olmuyor yani. Yine de yerel yöneticilerin ve halkın böyle bir hedefinin olması iyi bir şey. En azından bu kriterleri sağlamak için çaba gösteriliyor. Bu işin öncülüğünü Seferihisar yapmış olsa da daha on yıl öncesine kadar aynı bölgede belki daha da üstün özellikleri taşıyan başka yerleşimler olmasına karşın, bazıları çok kısa bir sürede bütün bu güzelliklerini ve değerlerini yitirdiler. Nedeni, kontrollü, sınırlı, çevreye uyumlu bir yapılaşma değil, çok katlı, devasa apartmanların bütün tarım alanlarını, yeşil bitki örtüsünü, zeytin ağaçlarını, ormanları yok eden ve bölgeyi tü R ant anlayışıyla hazırlanan yapılaşma planları, yalnızca doğal yaşamı yok etmekle kalmıyor, bir kültürü ve yaşam tarzını ortadan kaldırıyor. YİTİRİLEN GÜZELLİKLER... müyle beton görünümüne dönüştüren çirkin bir yapılaşmaydı; tarihi ve korumaya alınmış yüzlerce yıllık meşe ağaçlarını sinsice ortadan kaldıran, yeşil dokuyu kazıyan bir yapılaşma. Mesela Güzelbahçe sakin şehir olabilirdi ancak iki katlı bahçeli yapılaşma tarzını giderek zorlayan, bazı yerlerde çok katlılığa giden, kıyıda köşede kalmış yeşil alanların, korulukların sağlayabileceği rantı büyük bir açgözlülükle bekleyen ve yerel yönetime bu konuda baskı yapan bir yapılaşma isteği şu anda bu ilçede tehlike sinyalleri veriyor. Birkaç yıl önce Güzelbahçe’nin sevimli bir sahil kasabası görünümünde olan kıyıya paralel ana caddesi, şu anda araç trafiğinden günün her saati bunalıyor. Yani sakin şehir olabilmek için şansını giderek yitiriyor. Seferihisar’dan sadece 20 dakika uzaklıktaki Yelki’de durum ise içer acısı. Bundan 910 yıl önce sevimli, yeşillikler içinde, tarihi özellikler de barındıran köy görünümündeydi. Etrafını çevreleyen çam ormanları, zeytinlikler doğal SİT ve tarım alanı koruması altındaydı. Bu ormanlık alanlarda köylüler şifalı ot ve mantar topluyorlar; bitki örtüsü çok sayıda bitki ve canlı türüne doğal ev sahipliği yapıyordu. Karşısında yükselen Kocadağ’daki tarihi kalıntılar ve doğal mağaralar, köyün içindeki yüzlerce yıllık devasa meşe ağaçları, yöresel yemekleri ile önemli bir doğal, kültürel potansiyel barındırıyordu. Eğer isteselerdi yerel yöneticileri Seferisihar’dan çok daha önce Yelki’ye sakin şehir unvanını kazandırabilir, tarım ve turizm potansiyelini değerlendirerek ekonomisini canlandırabilir, doğal, tarihi ve kültürel değerlerini yitip gitmekten koruyabilirlerdi. Ama olmadı; bu sevimli yer rant ekonomisine kurban edildi; hem de son birkaç yıl içinde büyük bir hızla ve hepimizin gözleri önünde. Şimdi Yelki, 4 ila 5 katlı apartmanların hakim olduğu, yeşilini kaybetmiş çirkin bir kasaba irisi haline dönüşmüş durumda. Üstelik bu daha başlangıç; her geçen gün yeşil bir KASABA İRİSİ... alanın daha kazıldığını, büyük bloklar halinde yükselecek yeni bir inşaatın başladığını görüyoruz. Yerel halk, biriki daire karşılığında, tarım yaptıkları yerleri dışarıdan gelen müteahhitlere verdiler. Eskiden yöreye hakim olan, avlulu tek katlı evlerde, bahçenin bir tarafında birkaç inek, tavuk ve koyun beslenen; küçük tarlalarında sebze yetiştirilen; limon, zeytin ve incir ağaçlarının meyvesi konu komşuya dağıtılan yaşam tarzı yok oluyor. Kapılarının önünde, komşularla oturup örgü örmek; birkaç koyunu çevredeki yeşilliklerde otlatmak, avlularında düğün yemekleri hazırlamak yok artık. Bunun yerine şimdi yaşamaya başladıkları apartmanlarında her ay ödenmesi zorunlu aidatla tanışan, merdivenleri kimin yıkayacağını tartışan, ortak geleneksel değerleri bilmeyen ve bilmek de istemeyen insanlarla birlikte kendi köylerine, kendi yaşam tarzlarına yabancı olan yeni bir yaşam tarzına uyum sağlamak zorundalar. Artık köylerinde, yoğurt yaptıkları taze sütü bulamayacaklar; sebze meyveyi dışarıdan getirip buralarda satan pazarcılardan alacaklar. Erik, incir, üzümü para ödeyerek yiyebilecekler. Taze yumurta, köy tavuğu diye bir şey kalmayacak. Yerel yemeklerini şimdi oturdukları apartmanların mutfaklarında yapamayacaklar; odun ateşinde köy ekmeği yapan kalmayacak. Yeni yapılaşma planları sadece doğal hayatı yok etmekle kalmıyor bir kültürü ve yaşam tarzını ortadan kaldırıyor. Bütün bunlar, yavaş şehrin kriterlerine uymuyor. Ne yazık ki bunu buralarda isteyen ve öncülük edecek yerel yöneticiler bulunmuyor. YILIN ÇEVRECİLERİ... arşıyaka Belediyesi’nin çevre bilincinin arttırılması amacıyla verdiği çevre ödüllerinin bu yılki sahipleri belli oldu. Kişi dalında Koruyucu Aileler Derneği Başkanı Rukiye Urgancı, bireysel olarak yapmış olduğu atık pil, kullanılmış kızartmalık yağ toplama çalışmalarıyla çevre ödülünü kazanan isim oldu. Kurum dalında bu sene ödül verilmezken okul kategorisinde üç eğitim kurumu ödülü paylaştı. Karşıyaka Belediye Meclisi Çevre ve Sağlık Komisyonu raporu doğrultusunda “Gelecek Bizim Biz Geleceğiz” projesini uygulamaya geçiren Atakent AyselSalih Baysak Anaokulu, “Geri Dönüştürüyorum Geleceğimi Koruyorum” projesini uygulayan İnci Şener İlköğretim Okulu, “Kirliliği Haykıralım” projesiyle Ata Koleji ödüle layık görüldü. Yılın çevrecilerine ödülleri, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde yapılacak törenle verilecek. K C MY B C MY B