Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
1 N SAN 2011 CUMA cEGE 3 KÜÇÜK ASUMAN ABACIOĞLU BÖCEKLER GİBİ... ‘Böcek gibi’ hissettiren dev viyadükler, insanları sokaklardan uzaklaştırıyor; evlerine kapatıyorlar. Çünkü artık gezinti yapacak, yürüyecek yer bulamıyorsunuz. Kentte her şey arabalar için. Yaya iseniz, saldırıya uğramanız an meselesi... remde ilk yıkılacaklar arasında viyadükler bulunuyor; bu da ayrı bir gerçek ve dünyanın hangi ülkesi olursa olsun pek değişmiyor. Baksanıza, Radius Projesi’ne göre, İzmirÇeşme otobanını ayakta tutan viyadükler 6.5 şiddetindeki bir depremde önemli zararlar görecekler. Sadece bu otoban değil İzmir’de önemli yerlerdeki pek çok viyadük için aynı öngörüde bulunuluyor. Bornova’nın şu son haline bakın; öğrenciliğimizde Levantenlerden kalma tarihi köşklerin bulunduğu ağaçlı çimli yeşilliklerde gezinir, Küçükpark’a gitmek için karşıdan karşıya yürüyerek kolayca geçiverirdik. Şimdi köşkleri beton viyadük yığınının arasından göremezsiniz; ağaçlar ise egsoz gazları ve tozdan canlılıklarını yitirmişler. Viyadük ayaklarının üzerinde yükselen otobandan hızla gelip geçen arabaların içindeki insanlar, sadece önlerindeki beton yolu görebiliyorlar; viyadüklerin altından geçenler ise sadece viyadük ayaklarını. Artık karşıdan karşıya kolayca geçilemiyor; alt ve üst geçitleri kullanmanız gerek, yoksa sayıları ve hızları giderek artan araçların altında sinek gibi eziliverirsiniz. İşte viyadükler ve otoyollar insanlara kendilerini böyle hissettiriyorlar; böcekmiş gibi yani. Viyadükler, insanları sokaklardan uzaklaştırıyor; evlerine kapatıyorlar. Çünkü artık gezinti yapacak, yürüyecek yer bulamıyorsunuz. Kentte her şey arabalar için. Bir arabanız yoksa kentin bazı yerlerine asla gidemezsiniz; yayalar için uygun değiller. Tenha ve ürkütücü yerler buralar; arabalarınızın kapılarını kilitleyip hızla geçip gitmelisiniz. Yaya iseniz, saldırıya uğramanız an meselesi. Bazı yerlerde viyadük ayakları evlerin tam önünde yükseliyor; Balçova’da olduğu gibi. Otoyol tam önlerinde sona eriyor. Bu insanlar bu evlerde nasıl yaşıyorlar bilmiyorum. Eski insancıl iki katlı evler ve önünde yükselen ürkütücü betondan duvarlar. Kentlerdeki bu çelişkiler de “çağdaşlık’’ adı altında inşa edilen viyadükler lehine giderek ortadan kalkacak; iki katlı evler yıkılacak ve insanlık biraz daha bu kentlerden uzaklaşacak; o zaman viyadük ayakları altında daha çok suç işlenecek. PAT KA HALUK IŞIK halukisik@gmail.com Günümüzde kentlerin yeni suç ortamlarını viyadük ayakları oluşturuyor; çünkü pek insan bulunmuyor bu betondan ucubelerin etrafında; sessiz ve tenha oluyorlar. Kimsenin uğramak istemediği yerler buralar. Genellikle bir çöplük gibi pis oluyorlar; çöpçüler bile yaklaşmıyorlar viyadüklerin altına. Büyük kentlerin yer altındaki tünelleri gibi gizemli bir tarafları da yok. Fazlasıyla göz önünde oldukları için de ayrıca pek çirkin ve sevimsizler. Betondan bölmelerle kenti dikey ve yatay parçalara ayırıyorlar, gökyüzünü bölüyorlar; başınızı kaldırdığınızda gri beton duvarlar görüyorsunuz. İnsanları, evleri ve mahalleleri birbirlerinden uzaklaştırıyorlar; kentleri insanlıklarından uzaklaştırıyorlar. Otoyollar yapıldıkça mutlu oluyoruz; İstanbulİzmir Otoyolu da böyle tanıtılıyor; ne güzel, İzmir’den İstanbul’a üç saatte gideceğiz. Oysa kim bilir bu otoyol kaç viyadük üzerinde yükselirken, içinden geçtiği neleri yok edecek? Ama ne önemi var; hızlı arabalarla en kısa sürede hedefe ulaşırken etrafına kim bakıyor ki? Bu çirkin şeyler kaçmaya çalıştıkça üzerimize geliyorlar sanki. Yönetenler ne kadar da meraklı oluyorlar viyadükler üzerinde otoyollar yapmaya! Şehirlerarası otoyollar bir yana, kent içinde de nereye baksanız yeni viyadükler yükseliyor; aşina olduğunuz o kent görüntüleri koca Bir Ustayı Selamlamak Sahneye çıktı. “Ben” dedi, “Varlığımı ve her şeyimi iki insana borçluyum; Mustafa Kemal Atatürk ile Muhsin Ertuğrul. Eğer onlar buluşmasaydı ve okuduğum okulu, yani konservatuvarı açmaya karar vermeselerdi... Evet, ben şimdi burada, karşınızda olmazdım. Üstlendiğim ve bir gün devredeceğim, bundan asla vazgeçmeyeceğim en önemli miras, sanatı yurtseverlik ve insanseverlikle sarmalayarak yaşamak ve yaşatmaktır.” Usta, salon dolusu gencecik sanatçı adaylarına baktı. “Sizler, büyük bir yolculuğu sürdürecek insanlarsınız. İşte bu sorumlulukla kendinizi donatmak ve hep çalışmak zorundasınız. Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği gibi, aydınlığın ışığını alınlarında hissedecek sanatçılar olmak, ödevinizdir, görevinizdir, size verilen değeri ve emeği hak etmenin gereğidir” dedi. Ustalığı, Türkçe’nin ne denli güzel bir dil olduğunu kanıtlamasından, hayranlık sınırlarını zorlayan oyunculuk yeteneğinden, yönettiği oyunlardan ve daha da önemlisi, yetenek, bilgi ve deneyimini kendine saklamadan, sayısız sanatçı adayına bağışlayan öğretmenliğinden geliyordu. Dakikalarca ayakta alkışlandı. 29. İzmir Tiyatro Günlerinde, geleneksel “Muhsin Ertuğrul Tiyatro Emek Ödülü”nü aldı. Ustanın adı, Rüştü Asyalı’ydı... Mesleğime dair tutkunun en önemli gerekçelerindendir. Sesiyle, oyunculuğuyla, tavrı ve duruşuyla, hepimizin yaşamında, mutlaka bir Rüştü Asyalı vardır. İzninizle, yaşamımı ve yürüyüşümü belirleyen ustalarımdan biri olması nedeniyle, bendeki yerinin çok büyük olduğunu belirtmeliyim. Öğretmenimdir, ağabeyimdir ve ne denli şanslıyım ki, “iyi ki yazmışım” dediğim oyunlarımın yönetmeni ya da oyuncusu olmuştur. Hiç abartısız söylemeliyim ki, Ankara Ekin Tiyatrosu günümüzün en önemli topluluklarından biriyse, bu biraz da topluluğun tarihini belirleyen ve yazan o oyunlar sayesindedir. Kuşkusuz bunda, Faruk Güvenç arkadaşımın saygıdeğer duruşu ve tiyatrosu için seçtiği rota belirleyici olmuştur. Ustayla yazaryönetmen ilişkimiz, Türk tiyatrosunda 12 Eylül’ü ilk kez ve Erdal Eren’in katledilmesi özelinde anlatan “Külrengi Sabahlar”la başladı. Yasakçı zihniyetin saçmalık anıtı olarak, bu ülkenin en çok yasaklanan topluluğu, oyunu ve yazarı “ünvanını” kazanmamıza yol açan “Memleket Hikayeleri”ni de o yönetmiştir. Bu oyun, çok konuşan – az aşınan elitlerimiz bir yana, bugün Anadolu’nun çok uzak yerlerinde ve hala anımsanmaktadır. Yasakçıların inanılmaz tuhaflıkları sayesinde, tiyatro tarihimizin bir çok anekdot kazanmasına yol açan, Dario Fo’nun “Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü” adlı oyununda birlikte çalıştık. Böylesi bir yönetmenle çalışmak, kuşkusuz oyunun dramaturgu olarak, sıkı bir hizmet içi eğitim görmemi sağladı. Nihayet sıra, onun için bir oyun yazmaya gelmişti. “Hasret” bir anlamda, iki ustayı buluşturma cesaretimin ürünüdür. Rüştü Asyalı’yı “Nazım Hikmet” olarak izlerken, oyun yazarlığım bir yana, “Şair Baba”yı yeniden keşfetmenin ve ezbere bildiğimiz o şiirlerin meğer nasıl okunması gerektiğini öğrenmenin derslerini yaşamıştım. Şimdi bu oyunum, yine Ankara Ekin Tiyatrosunda, dostlarım Semih Çelenk’in yönetmenliği, Bülent Yıldıran ve Esin Doğan’ın yetkin oyunculuğuyla yürüyüşünü sürdürüyor. Rüştü Asyalı gibi bir ustayı, Devlet Tiyatrosu’nda Cem İdiz’in eşliğinde ağırladık. “Memleketimden İnsan Manzaraları’ndan 11 Tablo”, izleyenleri büyüledi. Öncelikle “tiyatrocuların” ve adaylarının izlemesinde, sonsuz yarar vardı. Kaçırdılarsa, yazık olmuştur. (Fotoğraf: EMRE DÖKER) man viyadük ayaklarının arkasında kalıyor; ne çevre dinliyorlar ne tarihsel geçmişi önemsiyorlar. İzmir’in Yüksel Çakmur dönemindeki metro projesini yer üstüne çıkaran Burhan Özfatura, trenleri varyantta viyadükler üzerinde geçirmek istediği için metro yapımına iki yıl geç başlanmıştı. “İstemezükçüler’’ engellemeseydi, bugün varyant viyadüklerin altında kalacaktı. İzmir’in tarihi Kordonboyu da otoyol yapılmaktan onlar sayesinde kurtuldu; yoksa Kordonboyu’nda akşamları güneşin batışını seyretmek yerine viyadük ayaklarına bakıyor olacaktık bugün. Viyadük altlarında gezintiye çıkmak diye bir şey olamayacağından, ne kadar çok viyadük yapılırsa o kadar çok insandan arındırılmış bölge ortaya çıkıyor. Motorlu taşıtların kent içinde ulaşımının daha kolay sağlanması için icat edilmiş betondan kalın yükseltiler, aynı zamanda kentlere insanlığını kaybettiriyorlar. Bu kalabalık kentlerde viyadüklerin işgal ettiği alanlara giremeyen insanlar, kentin daralan alanlarında sıkışıp kalıyorlar. Üstelik, dep C M Y B C MY B Doğumunun 100. yılı 30 lışmalarının diğer bilim adamlarından ayrıcalığı, Doğu örMart 2011 günü. Büyük bilge neklerinin stilistik araştırmaları insan, Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal, 1 Kasım 2002 günü konusundaydı. Diğer bilim aramızdan ayrılmıştı. Aradan adamları, çalışmalarında Doğu yaklaşık 10 yıla yakın bir süre Prof. Dr. MER ÖZY Ğ T örneklerinin stilistik araştırmalarına yer vermemişti. Doğugeçti. Hâlâ onsuzluğa alışamaBatı ilişkileri konusunda yazdık. Türk arkeolojisinin önünü açan büyük bir bilge ve kültür mış olduğu en önemli eser, adamıydı. 1930’lu yıllarda, “Orient und Okzident” isimli kiAtatürk’ün isteğiyle yurtdışına tabıdır. Almanca, Fransızca, İtalyanca, İngilizce basımları birçok dalda öğrenim için çıkmıştı. İngilizce basımlar, İngençler gönderildi. Batı Uygarlığı’nı yakalama çalışmaları sıgilizce ve Amerikan basımları rasında, bilim adamları yetiştirmek amacıyla. Ekolarak farklı adlar altında yayımlandı. rem Akurgal da seçilenlerin arasındaydı. AlmanOnun kazıevlerindeki sofraları, büyük kültür toplantılarıydı. Büyük bilgeyi bu sofralarda dinlemek ya’da ünlü arkeologların yanında doktora çalışmabüyük bir zevkti; çünkü yemek sırasındaki bu sohsını yaptı. 1941 yılında ülkesine döndü. Ankara Üniversitesi, Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi’nde, betlerden çok şey öğreniliyordu. Bu sofralarda 1981’e dek 40 yıl boyunca hocalığını sürdürdü. anlattığı anılardan çok dersler çıkarılabilirdi. Ülke1949 yılında profesör, 1957 yılında da “Ordinarsinin kendisini sekiz yıl süreyle yurtdışında okuttuğundan, bu olanaklarla neler kazandığından süyüs Profesör” oldu. rekli söz ederdi. Ülkemizde ve dünyada bilimsel nitelikte en çok kitap yazan bilim adamlarından biriydi. Akurgal Avrupa’nın sekiz akademisine üye idi. Çok üretkendi. Hatti, Hitit, Geç Hitit, Frig, Urartu, Ayrıca yine Avrupa’da beş arkeoloji enstitüsünde onursal üyeydi. Öte yandan Bordeaux, Atina, Hellen ve Roma sanatları, kısaca Anadolu uygarLecce ve Anadolu Üniversitesi’nin kendisine verlıkları üzerine Türkçe ve yabancı dilde çok sayıda kitap ve makale yazdı. Yazdığı kitapların diği doktor payeleri vardı. Yurtdışında Princeton, sayısı 20’den çoktur. Bunlar Almanca, İngilizBerlin, Pisa ve Viyana üniversitelerinde konuk ce, İtalyanca, Fransızca ve Türkçe profesör olarak ders verdi. Bunların dışında yurtdışında yedi adet maolarak yayımlandı. dalya ve nişan aldı. Akurgal’a Yaptığı çalışmalarla Batı uygarlığının bu topraklarda üç Alman, iki İtalyan, bir doğduğunu ortaya koydu Fransız ve bir Belçika nişave savundu. Çalışma konı verildi. Yurtiçinde ise çeşitli kuruluşlardan 11 nuları, hep Anadolu uyonur ödülü aldı. garlıkları üzerineydi. Arkeoloji biliminde Bayraklı (Eski İzmir), öncüydü, o. 1940’larda Kyzikos, Daskyleion, Hatti ve Hitit, 1950 ve Kyme, Sinop, Foça, Pitane, Erythrai antik 1960’larda Frig ve Urarkentlerinde kazılar yaptı. tu sanatlarını araştırmaya başladı. Bu konularda Selçuk’ta Saint John Kiliçok sayıda kitap ve makale sesi kazı ve onarımını da gerçekleştirdi. yazdı. Anadolu sanatları üzeAnadolu uygarlıklarının araştırılrine pek çalışma yapılmamıştı Akurgal’dan önce. O, bu sanatlar ması için öğrencilerine her zaman yol üzerine stilistik yaklaşımları ilk kez uyguladı gösterici olmuş, onlara çeşitli olanaklar sağlave bu sanatlar üzerine önemli sentezler ortaya mış ve yurtdışına göndermişti. 1981’de emekli olduğu sırada, Ankara Üniversitesi, DTCF çıkışlı 23 koydu. Geç Hitit sanatının kronolojisini çözdü. öğrencisi çeşitli üniversitelerde ders veriyordu. Geniş kapsamlı bir uzmandı. Hattilerden Geç Roma dönemine kadar, İÖ 2500’den İS 500’lere O, Türk arkeolojisine yön veren, kişilik kazandıdeğin 3000 yıllık bir süreyi kapsayan dönemlerin ran, önünü açan gerçek bir bilim adamıydı. Muskültürlerini araştırdı. tafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet içerisinde yaşayan tüm ulusların geçmiş kültürlerinin Akurgal, Berlin’deki arkeoloji eğitimi sırasında ortak olduğunu, birbirlerinden etkilendiğini, birbirHellen sanatının oluşumunu, Doğu uygarlıklarının Hellen sanatını büyük ölçüde etkilediğini kavraleriyle kaynaştığını söylüyordu; bu nedenle bu bümıştı. Bu konuda birçok uzman çalışmışsa da yük geçmişe sahip çıkarak, birlik ve beraberlik kendisinin konuyu ele alış biçimi, diğer bilim içerisinde yaşanılması için Anadolu’da gelmiş geçmiş tüm kültürlerin anlatılması gerektiğini de adamlarından farklı oldu. Kendisinin diğerlerinvurguluyordu. den ayrıcalığı, bu konuyu diğerleri gibi tek boyutuyla ele almamış olmasıydı; çünkü onun araştırBüyük Bilge Adam, Büyük Hoca ışıklar içinde ma alanı, çok daha genişti. Bu konuda onun çauyu! KONUK Ö Akurgal 100 Yaşında