05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

25 ŞUBAT 2011 CUMA c PAT KA HALUK IŞIK 3 Sivil itaatsizlik çabaları... ‘Yunanlılar ekonomik kriz yüzünden fazladan bir kuruş bile verecek güçleri olmadığı için metroya, otobüslere ve otoyol gişelerine para ödemiyor! Bu onların sivil itaatsizliği. Bizde işsizlik aldı başını gidiyor, çöpleri karıştıranların sayısı çoğaldı, insanlar yıllardır yerinde sayan maaşlarını eleştirmek bir yana hala alabildiklerine şükreder durumdalar. Ancak yine de herhangi bir sivil itaatsizlik olayına tanık olmuyoruz.’ ASUMAN ABACIOĞLU Bir Kitap, İki Oyun... “Okul bahçelerinde kaldı / Cıvıltılarımız / Biz büyüdük ve yürüdük yukarılara / Onları okutmadılar...” diyor Murat Tuncay. “Bir komşu tarifi gibi / Kolay olsaydı yaşam” diyor. “Dağ dağlığını bilecek / Tavşan tavşanlığını / İnsan insanlığını / İnsan yaşama küsmeyecek” diye sürdürüyor. “Bir anlamı olmalı / Alıp verdiğin bunca soluğun” derken, birden bir ayna tutuveriyor alayımıza; “Düşün... / Bir yüzün, kaç maskesi var hayatta? / Marifet seyretmekte değil; / Sahneye çıkmak / Ve kendini oynamakta” Haksız mı? Yeni çıkan “Ortayaş Mızırtıları”nda, ömrünün dökümünü yapıyor Murat Hoca. Kendinden yola çıkarak, sokağa, insana, ülkeye iniyor. Bir kentlinin gözlemleriyle, yaşadığımız perişanlığı, donmuşluğu, dün ile yarın arasındaki çırpınmalarımızı döküveriyor önümüze. “Acı acı gülmek” diye bir deyim var ya, işte o şiirleri okurken, sık sık aklınıza gelecek. Ömrü eğitmekle, yazmakla, konuşmakla ve burada sayılamaz onca koşuşturmayla geçen Murat Hocanın kitabını okumanızı dilerim. Hoca Nasreddin’den Bayburtlu Zihni’ye gidip geleceksiniz. Kimbilir ıskaladığımız, unuttuğumuz, “geçti benden” dediğimiz, korkarım artık giderek “bana ne”lere kurban ettiğimiz inceliklerle, yeniden karşılacak ve yüzleşeceksiniz. Otuz yıllık bir tanışıklığımız vardır, üstümüzde büyük emeği vardır. “Ortayaş Mızırtılarını” okumak, biraz da bir hocanın derslerine katılmak gibidir. Kalemine, yüreğine sağlık ve nice yapıtlar bekliyoruz Murat Hocamızdan. Yalnızca tiyatro, opera, bale çalışanlarının mesleki örgütü olmakla yetinmeyen, ilkeli ve eylemli duruşuyla, ülkemizin kültür ve sanat damarlarından birini oluşturan TOBAV’ı bilirsiniz. İzmir TOBAV, bu geniş ailenin en çalışkan üyelerindendir. Uzun bir zaman ve emek ürünü olan “İncigül” müzikaliyle, geçtiğimiz günlerde sanatseverleri selamladılar. “Tobav Çocukları”, onlara bir karınca titizliği ve büyük bir yurtseverlik sorumluluğuyla yaklaşan, başta İsmail Bilen ve Yusuf Köksal arkadaşlarım olmak üzere, seçkin eğitici kadrosuyla çalışmışlar, ortaya insanı duygulandıracak bir yapıt koymuşlar. Bu tür oyunların azlığından olsa gerek, “Başka bir metin seçilemez miydi?” diye düşünsem de, izlediğim yapıta verilen özeni ve çocuklarımızın gelecek vaat eden çabalarını yürekten alkışladım. İnsan, “Umudu kesme yurdundan...” sözüne, böylesi çalışmaları izledikçe, daha da inanıyor. “Roberto Zucco”, ünlü oyun yazarı BernardMarie Koltes’in yapıtıdır. DEÜGSF Deneme Topluluğu, tek kelimeyle olağanüstü bir sahne olayına çevirmiş, bu ilginç ve çarpıcı oyunu. İnsan böylesi çalışmaları, hele mezun olduğu okulun gencecik sanatçı adaylarından izleyince, anlatılamaz ferahlıklara sürükleniyor. Bütün bunlar bir yana, izlediğim yapıt, üniversite topluluklarının ne yapması gerektiğine, çok başarılı bir örnekti. Yönetmen Barış Erdenk ve oyuna emek veren herkes, alkışı ve övgüyü sonuna dek hakediyor. Ama daha çok oynanmalı, İzmir’i yurt ve dünya genelinde temsil etmesinin yolları aranmalı. Dahası, mezun olur olmaz İzmir’den “kaçma” yolu aranmasının gereksizliği anlaşılmalı. Bunun için, okulun bir algı ve bilinç yaratma yöntemini bulması kaçınılmazdır ve hala geç değil. Bu konuya özel olarak değineceğim. Kısaca, görüşmeyeli bir kitap okuyup, iki oyun izledim. Boğulayazdığımız şu günlerde, ilaç gibi geldi... Komşumuz Yunanistan’da halk, toplu taşıma araçlarında ücret ödememek, otoyollarda gişelerden para ödemeden geçmek gibi sivil itaatsizlik örnekleri sergilemeye başlamış. Biz bu “sivil itaatsizlik’’ söylemini ilk kez, Bergamalı köylülerin eylemlerinin en canlı olduğu dönemlerde köylülerin Avukatı Senih Özay’dan duymuştuk. İtaatsizlik ne yazık ki bizim toplumumuzda çok işlemeyen bir uygulama. Sanırım Osmanlı İmparatorluğu’nun 6 yüzyıllık baskıcı yönetiminde halkın “otoriteye itaati’’ öylesine genlerine işlemiş ki, ne yaparsanız yapın kolay kolay “itiraz’’ etmiyor. Öte yandan sivil itaatsizliğin demokratik bir ülkede olup olmadığının da belirleyici bir önemi var. Yunanistan Başbakanı Papandreu, Berlin’de konuşma yapacağı salonda Yunanlı öğrenciler tarafından protesto edildiğinde öğrenciler yaka paça dışarı atılmadılar. Bilmem dikkatinizi çekti mi, güvenlik görevlileri, slogan atarken onların ne ağzını kapattı, ne de kafalarını zorla öne eğip, kollarını arkada kıracak kadar burup, sürükleyerek dışarı çıkardı. Sadece “Hadi hadi dışarıya’’ şeklinde onları salondan çıkmaya “davet ettiler’’. Bunun Türkiye’de Başbakan Erdoğan’a karşı yapıldığını varsayın, öğrencilerin başına gelecekle ri düşünmek bile istemiyorum. Son zamanlarda Orta Doğu ülkelerindeki isyanlardan mı ilham alınıyor nedir, Türk halkına da bir ara “direnme’’ çağrısı yapıldığı kulağımıza çalındı. Ardından Başbakan Erdoğan’ın sert tepkisi kendini gösterdi ve “direnme’’ çağrısının nedense devamı gelmedi. Yunanistan’da ekonomik krizden etkilenen halkın bazı “sivil itaatsizlik’’ uygulamalarını görünce de aklımıza kendi ülkemizde bu uygulamanın ilk ortaya atıldığı zamanlar geldi. Bergama’daki altın madeninin çalıştırılmaması yönündeki mahkeme kararları uygulanmadığında, Bergamalı köylüler yarı çıplak sokaklara döküldüklerinde Avukat Senih Özay, “sivil itaatsizlik’’ten söz etmişti. Ama bu itaatsizliğin toplumun daha geniş bir kesimine yayıldığına tanık olmadık. İnsanlar, eylem yapan köylüleri alkışladılar ama onlara katılmayı düşünmediler. Susurluk olayları patlak verdiğinde ışıkları açıp kapatmak eylemi, sivil itaatsizlik sayılmaz ama bu da halkın büyük bir kesiminin katıldığı önemli bir protesto eylemiydi. Medya, bu eylemin arkasındaki desteği çektiğinde de birden bire bir balon gibi sönüverdi; ikinci ışık kapatma eyleminde halkın katılımı fazla olmadı. BALON G B ... Yunanlılar ekonomik kriz yüzünden fazladan bir kuruş bile ödeyecek paraları olmadığı için metroya, otobüslere ve otoyol gişelerine para ödemediklerini söylüyorlar; bu, onların sivil itaatsizliği. Oysa, bizim yıllardır arka arkaya gelen ekonomik krizlerden belimiz büküle büküle başımız neredeyse yere değer hale geldi; işsizlik aldı başını gidiyor, çöpleri karıştıranların sayısı çoğaldı, insanlar yıllardır yerinde sayan maaşlarını eleştirmek bir yana hala alabildiklerine şükreder durumdalar. Ancak yine de herhangi bir sivil itaatsizlik olayına tanık olmuyoruz. Dünyanın en pahalı benzinini kullandığımız için şu aralar akşam üstleri yollarda bazı araçların dörtlülerini yaktıklarını görüyoruz. Bu da pek yaygın olmayan bir eylem. Üstelik dörtlülerini yakan sürücülerin protesto eylemi yaptıklarını pek çoklarının bilmediğine de eminim. Aslında bu da sivil itaatsizlik sayılmaz. ZM R L NSAN HAKLARI KURULU Valilikten baz önerileri İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmir Valiliği İl İnsan Hakları Kurulu, baz istasyonlarının halk sağlığını tehdit ettiği savlarını dikkate alarak, bir dizi öneri kararı aldı. Kurul, bu konuda halk duyarlılığının dikkate alınmasını istedi. Edinilen bilgiye göre İzmir’de çok sayıda yurttaş, yerleşimlerindeki baz istasyonlarının kaldırılması istemiyle İzmir Valiliği İl İnsan Hakları Kurulu’na çok sayıda başvuru yaptı. Bunun üzerine kurul, başta devlet kurumları olmak üzere ilgili birimlere iletilmek üzere öneri kararlar aldı. Bunlar şöyle sıralandı: “Baz istasyonlarının yerlerinin planlanmasında halkın duyarlılığının göz önüne alınması gereklidir. Bu istasyonların ve cep telefonlarının olumlu ve olumsuz yönleri, halka aktarılmalıdır. Baz istasyonlarına güvenlik sertifikası verilirken, antenlerin çevre binalardan daha üst noktalarda omasının, güvenlik mesafesi içerisinde yaşam alanı bulunmamasının sağlanması, istasyonların teknik şartnamelere göre kurulması ve uygunluklarının sürekli takip edilmesi gerekir. Kurulum aşamasında ilgili belediyeler tarafından mevzuat açısından kamusal denetim yapılmalıdır. Çocukların bulunduğu özellikle hastane, çocuk bahçesi, kreş, okul gibi yerlerin yakınına baz istasyonu kurulmasından kaçınılmalıdır.” Belki ekonomik kriz yüzünden giderek daha yaygın bir şekilde insanların ev kiralarını ödemekten vazgeçmeleri bir nevi sivil itaatsizlik sayılabilir. Ancak bu da devlete veya hükümete karşı yapılmış bir hareket olmadığından tam itaatsizlik değildir; çünkü bu itaatsizliğin zararı tümüyle ev sahibine yönelik gerçekleşmektedir. Yine de ekonomik krizin önemli bir belirtisi olduğundan kimsenin kuşku duymaması gerekir. Yunanlılar’ın bu kadar kolay itaatsizlik yaptığına bakmayın; biz yapınca yüzümüze gözümüze biber gazı yemekten, gözaltına alınmaktan, ‘’terörist’’ diye suçlanmaktan helak oluyoruz. Avrupa’da küçücük bir ülkenin başbakanını protesto amacıyla kırmızı boyaya buluyorlar, adam bunu espri ile karşılıyor; bizim ülkemizde yumurta atan öğrencinin başına gelmedik kalmıyor. Bizim ülkemizde devlet memurları hala “basına demeç vermekten’’ korkuyorlar; korku dağları bekliyor. Bırakın sivil itaatsizliği; güldürmeyin insanı acı acı. halukisik@gmail.com C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear