Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
18 ŞUBAT 2011 CUMA c PATİKA HALUK IŞIK 3 Şiddete karşı koordinasyon Kadın cinayetleri son yedi yıldır yüzde 1400 arttı. Artık şiddete uğramanın gerekçeleri arasına daha çok ‘neden’ var. Bu ortamda yaşama geçirilen Şiddete Karşı İzmir Kadın Koordinasyonu çalışmalarına başladı ASUMAN ABACIOĞLU Hadi Güle... Ali’si de varmış, ben bilmezdim. Tam adını, Bademler Mezarlığı'nda başucuna dikilen tahtadan okudum; Ali Metin Hamarat... O bizim için, “Metin Hoca”ydı ve gerek yoktu başka söze. Anthony Quinn’e benzerdi, beyaz saçları ve sakalıyla ve sesiyle. Nasıl kandırabilir de, sahneye çıkarırım diye, düşündüğüm çoktur. Bunu birgün söylemiştim de, aynen lafı yapıştırmıştı; “Ya Hoca, hadi güle!” Onun en tipik sözüydü bu, ister severek, ister kızarak, ister Umutlu Kafe’den, ister Erkan’ın kahvesinden... Her gideni, masasından böyle uğurlardı. Benim kahvede iskambil, meyhanede rakı, sokakta yürüyüş arkadaşım, büyüğüm, dostum, yoldaşım... İyi ki bu köye taşınmışım duygusunu, bana gani gani yaşatan insanlarımın en önde geleni... Basmane Oteller Sokağı'ndan, Anadolu’nun uzak kentlerine, kasabalarına, köylerine, kocaman bir hayatı, unutulmaz anılarla örmüştü. Bunları o anlatacak, ben yazacaktım. Yapamadık. Aklımda kalanları elbette yazarım, mutlaka yazacağım. Hani masal gibi anlatılan, hani şimdi sıradan reklam öykülerine dönüştürülen, hani “bir tahta bavul, bir çuval kitap”la, her gittiği yere aydınlık taşıyan “gerçek” öğretmenlerdendi Ali Metin Hamarat. Ömrü, oradan oraya giderek, sürülerek, bu ülkenin çağdaşlık savaşımına bir hayat armağan ederek ve asla kavgadan vazgeçmeyerek sürdü ve bitti. Benim için, ömrüme sis çanları, ömrüme işaret fişekleri, ömrüme patikalar armağan eden öğretmenlerimin son örneğiydi. Ne şanslısınız onun öğrencileri ve umarım ki, şu adına hayat dediğimiz serüveni, “Metin Hoca”dan aldığınız feyzlerle yaşıyor ve yaşatıyorsunuzdur. Yalnızca öğrencileri değil elbette, Bademliler, onunla takvimler paylaşanlar, onun bu ülke için söylediklerini işitebilmiş olanlar, ne şanslısınız. Seyfi Baran ve bir avuç dostla, toprağa verişimizin üç beş gün sonrasında, bizim Umut’un yerinde, “Metin Hocamızı” yadettik. Cenazesine gelemeyen gereksizler, orada da yoklardı. İyi ki mezarına da, masasına da gelmediler, “Metin Hoca”nın onlara ne söyleyeceklerini biliyorlardı elbette; “Hadi Güle!” Birkaç tanesini, parkta, sokakta görür gibi oldum. Hepsi bu... Kadehi, vokta limonlu, onsuzdu. Ama bizi onunla buluşturan, derin ve saygılı bir sonsuzluğa sahip olduğunu biliyorduk. Sevdiği türküleri dinledik, Halil ve arkadaşlarından. Şimdi, Bademler’de, çok sevdiği bu coğrafyanın topraklarında dinleniyor. Onun gibi “hamarat” öğretmenler, giderek azalmaktadır. Bize düşen, onları unutmamak ve unutturmamaktır. Bademler’e düşen ise... Kimbilir, evinden çıkıp, hayatın ta kalbine doğru yürüdüğü sokağa adına vermektir. Şu andaki köy yönetiminden, erk ve kanaat önderlerinden böyle bir girişim beklenir mi, bilemem. Bizi şaşırtsınlar, özür dilemekten sevinç duyacağım. Bana gelince, “Hasan Ali Yücel Sempozyumu”nda dillendirmeye çalışacağım bildiriyi, ona adayacağım. Sonra... Bundan sonraki yürüyüşlerimde, yanımda bir de “Metin Hoca”nın olduğunu unutmamaya çalışacağım. Biliyorum, bunu yapamazsam, beni de o keskin bakışlarıyla süzecektir. Kederli ailesinin, öğrencilerinin, dostlarının ve yoldaşlarının başı sağolsun. Sizi bu hafta, belki tanımadığınız, adını bile işitmediğiniz, “varlığını yokluğuna armağan” eden bir kahramanın ölümüyle meşgul ettim. Onca oyalanmalarımız yanında, bir de bu oluversin. Hala “yaşıyorsak”, biraz da onlar sayesindedir. Anlamayanlara, sözümüz bellidir; “Hadi, güle!” İzmirliler, kadına yönelik şiddet olaylarına karşı tüm Türkiye’ye öncülük edecek bir adım attı; Şiddete Karşı İzmir Kadın Koordinasyonu oluşturuldu ve hızla çalışmalarına başladı. Koordinasyon, geçtiğimiz günlerde Tepekule Kongre Merkezi’nde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Medya Atölyesi’ni gerçekleştirerek önemli bir tartışma başlattı. Basın ve medyada, üniversitelerde üst düzey görevleri bulunan; kamu kurumlarında, meslek odalarında basın ve medya ilişkilerini yürüten, yöneticilik yapan kadın erkek birçok kişi bu çalışmada yer aldı, fikir üretti. Projenin amacı, İzmir’de medyada “toplumsal cinsiyet eşitliği algısının’’ yerleşmesine katkıda bulunacak bir işbirliğinin yaratılmasıydı. Atölye çalışmasında, “medyada cinsiyetçi dil, beden, ayrımcılık, etik ve denetim’’ konuları tartışıldı. Toplantıya katılanların hepsi, kadına yönelik şiddete karşı duyarlı olan ve bulundukları görevleri bu şiddeti her fırsatta mahkum eden bir yaklaşımla yürüten kişilerdi. Ancak yine de medyada üst düzeyde olan yöneticiler açısından özellikle kadına yönelik şiddet olaylarının haberleştirilmesinde daha özenli bir dil kullanılması uyarısı yapıldı. En çok tartışılan konulardan birisi, haberlerin başlıklarıydı. Bir gazeteci için olayı özetleyen, kısa ve “dikkat çekici’’ olması gereken başlık, haberin okunmasını sağlayan önemli bir bölümdür. Ancak akademisyenler, ha saatlerde dışarıda olmamalılar; kocalarını kızdıracak, şüphelendirecek bir şeyler yapmamalılar; açık saçık giyinmemeliler, cilve yapmamalılar; erkek arkadaş edinmemeliler.’’ Toplum böyle bakıyor, böyle okuyor bu haberleri. Oysa şiddetin haklı çıkarılacak bir tarafı yok; bir nedeni olması da gerekmiyor. “Haklı nedenlere’’ dayandırılan şiddeti ise toplum normal kabul ediyor. Kadın cinayetleri son yedi yıldır yüzde 1400 artmış durumda. Her güne üç kadın cinayeti düşüyor istatistiksel olarak. Toplum giderek muhafazakarlaşıyor ve artık şiddete uğramanın gerekçeleri arasına daha çok “neden’’ giriyor. berin içeriğinden çok başlığının okunup geçildiğine dikkat çekerek, başlıkların “şiddeti olumlamayacak’’ biçimde seçilmesi gerektiğini vurguluyorlar. Medyanın önemli bir bölümünde şiddet haberlerinin veriliş biçimi ne yazık ki onları doğrulayan nitelikte. Bir kadın kocası tarafından öldürüldüğünde, basın “cilveleştiği için karısını öldürdü’’ diye başlık atıyor. Ya da, “yurttan kaçtı tecavüze uğradı’’ deniliyor. Kadınlar şiddete uğradığında atılan başlıklara baktığınızda, “kötü şeyler’’ yapan kızların başına “böyle işler’’ geldiğini düşünüyorsunuz. Sabah çok erken bir saatte otostop yaptığı için tecavüze uğruyor kızlar. Ya da gece geç saatlerde sokaklarda dolaştıkları için; gece saat onda sinemadan çıktıktan sonra öldürülebiliyorlar. İçinizden böyle geçiriyorsunuz, “Ne işi vardı o saatte sokaklarda; niye tanımadığı bir adamın arabasına bindi’’ diyorsunuz. Farkında bile olmadan, “bunları yapmasaydı bir şey olmayacaktı’’ diye düşünüyorsunuz; bir nevi başına geleni hak etmiş oluyorlar kadınlar; cilveleştikleri için, yurttan kaçtıkları için, erkek arkadaşlarıyla cafelerde oturdukları için, yani kısaca “yoldan çıktıkları’’ için. Basında ve medyada şiddet, böylece yeniden üretiliyor. Çünkü, medyanın şiddet olaylarına yer verme biçimi şu düşünceye haklılık kazandırıyor: “kadınlar, geç saatlerde ya da çok erken Atölye çalışmasına katılan iletişim uzmanları şu uyarıları yapıyorlar; dayak olaylarının verilişinde şiddeti uygulayan erkeklerin gerekçeleri üzerinden başlık atılmamalı; taciz haberlerinde özendirici tariflerden kaçınılmalı; mağdur olan kadının anlatımına yer verilmeli; kadını aşağılayan bir dil kullanılmamalı. Kadına yönelik şiddetin “normal’’ kabul edilmemesinde medyanın yaklaşımı çok önemli. Bu nedenle Şiddete Karşı İzmir Kadın Koordinasyonu öncelikle bu konuyu masaya yatırdı. Daha yapılması gereken çok iş var. Bu konuya, kadını temel alan derneklerin, belediyelerin, meslek odalarının sahip çıkması gerekiyor. Aksi takdirde kadına yönelik şiddet yaygınlaşarak devam edecek. BAŞLIK UYARISI CİLVELEŞME... BORNOVA’DA PİLOT UYGULAMA BAŞLADI Atıklar kaynağında ayrılıyor İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Bornova’da evsel atıkların kaynağında ayrıştırılarak toplanması için pilot uygulama başladı. Üç yıl içinde 409 bin nüfuslu Bornova’nın tamamında atıkların bu yöntemle toplanması hedefleniyor. Proje kapsamında ilçede 30 ayrı noktaya kağıt, metal, plastik ve cam atıkların atılabileceği bin litrelik konteynerlar yerleştirildi. Çevre gönüllüleri tarafından ilçedeki tüm evler ve dükkanlar tek tek dolaşılarak herkese büyük çöp poşetleri verilerek sistem anlatılıyor. Apartmanların girişlerine ve dükkanların camlarına üzerinde atıkların toplanma saati ve günü belirtilen geri dönüşüm kampanyası duyuruları yapıştırıldı. Proje kapsamında her bölgede haftada iki gün geri dönüşüm atıkları toplanacak. Araç giremeyen dar sokaklarda ise geri dönüşüm atıkları küçük bisikletli ekipler tarafından toplanacak. Yaşanabilir bir dünya için çevre sağlığının çok önemli olduğunu vurgulayan Bornova Belediye Başkanı Kamil Okyay Sındır, “Bornova'daki her ev ve dükkan tek tek dolaşılarak geri dönüşüm sistemimiz anlatılıyor. Yurttaşlarımızdan doğaya geri dönebilen atıkları ayrıca saklayıp haftada iki gün mahalleleri dolaşacak belediye ekiplerimize teslim etmelerini istiyoruz. Amacımız herkes için daha yaşanabilir bir dünya yaratmak” dedi. halukisik@gmail.com C M Y B C MY B