Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
c 25 KASIM 2011 CUMA EGE E DE P RE MD R LA YIKIL ACAK 3 Büyükşehirin kampanyasında toplanan yardımlar, depremzedelere verildi İzmir Van’a ulaştı KONUK Dr. OKTAY GÖKDEMİRAPİKAM Müdürü Çok Yaşa Belediye! Resmi kuruluş süreci 25 Kasım 1867'de başlayan İzmir Belediyesi 144. yaşını kutluyor. Osmanlı İmparatorluğu’nda yerel yönetimlerin doğuşu genel olarak 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra gerçekleşmiştir. Tanzimat ve Meşrutiyet reformlarının sınırlarını çizmiş olduğu Osmanlı modernleşmesi ve bu modernleşme projesinin yereldeki en önemli adımlarından birisi olan belediye örgütlenmeleri öncelikli olarak imparatorluğun İstanbul, İzmir, Selanik gibi liman kentlerinde ortaya çıktı. Bu kentlerin imparatorluğun önemli bir ticaret merkezi olmalarının yanı sıra, içlerinde barındırdıkları çok kültürlü sosyal doku belediye örgütlenmelerinin ilk kez bu kentlerde filizlenmesine neden oldu. 1877 tarihli “Vilayetler Belediye Kanunu” Osmanlı Devleti’nde Belediyecilikle ilgili ilk hukuksal düzenleme olmasına rağmen, Türkiye’de kentsel hizmet kurumu olarak belediye örgütlenmelerinin tarihini 19.yüzyılın ikinci yarısına kadar götürmek olasıdır. Sanayi Devrimi sonrasında genişleyen Avrupa iktisadi yayılımı; 19.yüzyılda İzmir, Selanik ve İstanbul gibi Osmanlı liman kentlerini batıya açık bir pazar haline dönüştürmekle kalmamış, aynı zamanda bu kentlerde ulaşımdan haberleşmeye varıncaya değin kentsel altyapı hizmetlerinin de devreye girmesine neden olmuştur. Osmanlı limanlarında ticaret yapan yabancılar, Osmanlı kentlerinin alt yapı hizmetlerinin yetersizliğini sürekli gündeme getiriyorlardı. Nitekim İstanbul’dan sonra İzmir’de de bir belediye biriminin oluşturulması yolunda ilk girişimler İzmir ve hinterlandında ticari etkinliklerini sürdüren yabancı tüccarlar, konsolosluklar ve Levanten aile şirketlerinden gelmişti. İstanbul’da bulunan Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki bir belgede Osmanlı Devleti’nin 25 Kasım 1867’de İzmir’de bir belediye dairesi kurulmasına izin verdiği anlaşılmaktadır. Söz konusu belgede yabancı tüccar ve sermaye sahiplerinin de Belediye Meclisi’nde temsil edilmeleri gerektiği konusunda bir vurguya da yer verilmiştir. Bu gelişmeler ışığında İzmir’de belediyenin resmen kuruluş süreci 25 Kasım 1867 tarihinden itibaren başlamış, 1868 yılında ise gerekli düzenlemelerin yapılmasıyla İzmir Belediyesi çalışmalarına başlamıştır. Nitekim 31 Aralık 1867 tarihli Ruznameyi Cerideyi Havadis adlı gazetede bu gelişme şu satırlarla haber edilmiştir. “Belediye dairesinin kurulmasının gözle görülür faydaları olduğunun herkesçe kabul edilmiş olmasından dolayı İzmir’de de böyle bir dairenin kurulmasına dair padişahın izin verdiğini haber aldık.” İstanbul’da Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk belediye örgütlenmesi olarak kurulan ve Paris Belediyesi örnek alınarak oluşturulan Altıncı Dairei Belediye’den sonra İzmir’de ticaret yapan Levanten aile şirketleri ve çok sayıda konsolosluk İzmir’de de İstanbul’dakine benzer bir belediye dairesinin kurulması gerektiği konusunda taleplerini 1860’ların başından itibaren dillendirmeye başladılar. Bu gelişmeler ışığında başta da belirtildiği gibi İzmir Belediyesi’nin İstanbul’daki Altıncı Dairei Belediye’den sonra 1867 yılı 25 Kasım’ında kuruluş çalışmalarına ve 1868 yılından itibaren resmen çalışmalarına başlamıştır. İzmir’in 140 yıllık yerel yönetim geleneği içinde hizmetleriyle bu kentin çağdaş ve modern bir kent olarak gelişmesine öncülük etmiş çok önemli belediye başkanları vardır. Denilebilir ki, bazı belediye başkanları kurumsal olarak belediyenin de önüne geçerek İzmir yerel tarihi içinde önemli bir yer teşkil etmişlerdir. 1868’lerden Cumhuriyet dönemine kadar uzanan gelişmelerde İzmir belediyesinde görev yapan belediye başkanları, gerçekleştirmiş oldukları alt yapı hizmetleriyle İzmir’i batılı modern bir kent havasına büründürmüşlerdir. Elimizdeki kaynaklar İzmir’in ilk belediye başkanının kim olduğunu tam olarak bize göstermese de Hüseyin Rıfat’ın Ticaret Rehberi’nde İzmir’in ilk belediye başkanları arasında Süleyman Bey isminde birinden zikredildiği bilinmektedir. Bütün bunlarla birlikte kaynakların saptayabildiği ilk belediye başkanı 1875’te İzmir Belediye Reisi olan Yenişehirlizade Ahmet Efendi’dir. İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen ''İzmir bizim Van bizim'' kampanyasında toplanan yardımlar, Van'daki depremzedelere ulaştırıldı. Belediyeden yapılan yazılı açıklamaya göre, 7 tıra yüklenen toplam 25 ton ağırlığındaki yardım paketleri, Van'daki Afet Koordinasyon Merkezi tarafından oluşturulan depolara teslim edildi. Erzak paketleri ile İzmirli çocukların Van'daki çocuklara gönderdiği oyuncaklar, büyükşehir belediyesi ekipleri ve Van'daki gönüllüler tarafından çadır kentteki depremzedelere dağıtıldı. İzmirli kurum ve kuruluşlar ile yurttaşlardan toplanan 10 bin kolinin üzerindeki yardım malzemeleri arasında bebek maması, yorgan, battaniye, tüplü ve elektrikli soba, halı, hijyenik ped, tüp, soba, ayakkabı, atkıbereeldiven, mont, çadır, süt, bebek maması, çocuk bezi, bebek arabası, puset, beşik gibi en çok ihtiyaç duyulan ürünler bulunuyor. Hangi kaçak?.. ASUMAN ABACIOĞLU Van depreminin ardından gündeme gelen ‘’kaçak konutların yıkılacağına’’ ilişkin vaatler, pek gerçekçi görünmüyor. ‘’Kaçak konutları niye yıkmıyorsunuz?’’ sorusuna ‘’Kim yıkmış ki ben yıkayım’’ yanıtını veren bir belediye başkanı, bu konuda yerel yönetimlerin genel bakış açısını yansıtıyordu yıllar önce. Onun yanıtıydı gerçekçi olan. Şimdiye kadar kaçak binaların kolay kolay yıkıldığını hiç gördünüz mü? Kadınların ve çocukların çığlıklarla üstlerini başlarını yırttığı polis eşliğinde yapılan gecekondu yıkımlarından söz etmiyorum. Ya da göstermelik kat yıkımlarından. Defalarca mühürlenen ve daha sonra bu mühürler sökülüp yapımına devam edilen gökdelen otellerden söz ediyorum mesela. Ya da kentlerdeki yaklaşık yarısı ruhsatsız yapılardan, çivi çakmanın yasak olduğu birinci derece doğal SİT alanlarına inşa edilen ve hakkında yıkım kararı olmasına karşın hala ayakta duran villalardan söz ediyorum. Pardon; onları kaçak saymıyor muyduk yoksa? Kaçak konut demekten ne anlaşıldığına bir açıklık getirilmesi gerekiyor. Dayanıksız ve çürük oldukları için ilk depremde başımıza yıkılacak yapılar mı anlaşılıyor örneğin? Bunları nasıl ayırt edeceğiz? 1999 depreminden sonra yapılan ve yapı denetiminden geçmiş tüm binaları depreme dayanıklı mı kabul edeceğiz? Öyleyse inşaat sektörünün içinden gelen ve ‘’yapı denetimi sadece kağıt üstünde yapılıyor’’ eleştirilerini ne yapacağız? Ruhsatları ve belgeleri eksiksiz olan ancak bu eleştiriler çerçevesinde gerçekten denetlenip denetlenmediklerini bilmediğimiz yapıları bir kuşku bulutu ardında bırakıp 1999 yılından önce inşa edilmiş yapılara çevirelim gözlerimizi. Göstermelik bile olsa yapı denetiminden geçmemiş ancak ruhsatları tamam olan bu yapıları hangi sınıfa koyacağız? Belki de onları ‘’daha riskli’’ olarak sınıflandırmak gerekiyor. Ne de olsa milat olarak belirlediğimiz 1999 depreminden sonra çıkarılan yasalara göre yapılmamışlar; belki hazır beton bile değiller. Öte yandan hiçbir ruhsat almadan, hiçbir denetimden geçmeden yapılmış binlerce kaçak yapıdan söz ediliyor. Örneğin büyük kentlerdeki binaların yarısına yakınının ‘’ruhsatsız’’ yani bu durumda ‘’kaçak yapı’’ statüsüne girdiği söyleniyor. Bu durumda bu binalar ‘’en riskli’’ ya da ‘’en kötü’’ bina sınıfına mı giriyor? Yani yıkılması gerekenler ya da yıkılacak olanlar bunlar mı? Yetkililer bu binalardan hangisinin çürük olduğuna ve yıkılması gerektiğine nasıl karar verecek? Hafif yan yatmış, biraz bel vermiş, azıcık dibe çökmüş olmalarına göre mi karar verecek? Bütün binaları tek tek dolaşmak çok zaman almayacak mı? Ya o zamana kadar bir deprem olursa? Kaçak yapı derken sadece depreme dayanıklı olup olmadıkları mı dikkate alınacak? O zaman orman alanlarına, hazine arazilerine, SİT alanlarına izinsiz ve ruhsatsız yapılan binalar için hangi deyimi kullanacağız? Onlar kaçak bina sayılmayacak mı? Kaçak bina sayılmayacaksa yıkılmayacaklar mı? Eğer öyleyse depreme dayanıklı olduğu sürece istediğimiz her yere ve her şekilde bina yapabilir miyiz? Örneğin hazine arazisine villa yaparsak suç işlemiş olmayacak mıyız? Ya da bu tür binalar hükümetin ilgi alanına girmiyor mu? “Kaçak konutları neye mal olursa olsun yıkacağız’’ sözünden daha pek çok soru üretilebilir; mesela İzmir’in muhallebi gibi olan zeminine inşa edilmek üzere, meslek odalarının ciddi itirazlarına ve uyarılarına karşın ‘’izinleri, ruhsatları’’ verilerek dikilecek gökdelenler belki ‘’kaçak’’ olmayacaklar ama çok mu sağlam olacaklar? Ya da SİT Kurulu izin verdiği için Konak Tüneli, bırakın gerekliliğini tartışmayı, çevreye, doğaya ve tarihsel değerlerimize zarar vermeyecek mi? Şu kafa karışıklığını gidermek için birileri lütfen şu ‘’kaçak olma’’ meselesine bir açıklık getirsin. Ben işin içinden çıkamıyorum. BALIKESİR CHP’de üçlü yarış COŞKUN YAMAN BALIKESİR CHP Balıkesir İl Başkanlığı'nın pazar günü yapılacak olağanüstü kongresi öncesi aday sayısı üçe çıktı. Balıkesir Barosu'nun başkanlarından Muzaffer Mavuk'un ardından eski il başkanlarından ve milletvekili adaylarından İrfan Barış ile şu anki il başkanı Sıtkı Gider adaylığını açıkladı. Barış, 10 Ocak 2011'de milletvekili adayı olmak için il başkanlığı görevinden ayrıldığını anımsatarak, “Partim seçimde beni 7. sıradan aday gösterdi. Seçilemeyecek sırada olmam beni tabii ki üzdü ama önemli olan benim kaçıncı sırada olduğum değil, CHP'nin nerede olduğu idi. Bu sıralama partime olan sevgimde, bağlılığımda ve ona olan saygımdan asla bir kopma getirmedi” dedi. İrfan Barış'ın istifasından bu yana CHP İl Başkanlığı görevini sürdüren Sıtkı Gider de il başkanlığına aday olduğunu açıkladı. Eski yönetimin açtığı dava sonrası genel merkezin bir süre önce atadığı geçici kurulda yine başkanlığı üstlenen Gider "Genel merkezin desteği olduğu sürece il başkanlığına aday olacağımı söylemiştim. Bu destek sürüyor ve bende adayım" diye konuştu. CHP'nin olağanüstü kongresi, pazar günü saat 12.00'de Küçüksan Düğün Salonu'nda yapılacak. Kongrede 609 delege yeni il başkanı ile yönetim kurulunu belirleyecek. AÇIKLIK... Selçuk’ta pazar disiplini SELÇUK (Cumhuriyet) Selçuk kent merkezinde çeşitli cadde ve sokaklarda kendi ürettikleri karpuz, kavun, domates, üzüm, incir, şeftali gibi sebze ve meyveleri satmalarına Selçuk Belediyesi tarafından izin verilen üreticilerin, farklı yerlerde satış yapmaları yasaklandı. Yeni yapılan planlama doğrultusunda üreticiler, pazar yeri alanıyla tarım kredi kooperatifi karşısında bulunan boş yerde, üretmiş oldukları ürünleri zabıta müdürlüğünün belirlediği noktalarda satabilecekler. Üreticilerin farklı noktalarda dağınık bir şekilde satış yapmalarının görsel kirliliği arttırdığını kaydeden Selçuk Belediye Başkanı Hüseyin Vefa Ülgür, “Üreticiler dışındaki seyyar satıcıların faaliyet göstermesine izin vermiyoruz. 2012 yılı başından itibaren kendi ürettikleri ürünleri satan seyyar esnaflarımızı da bir düzen ve disiplin içerisine sokacağız” dedi. MUHALLEBİ... C M Y B C MY B