Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2 Onca yıl adına terör dediğimiz “bela”yı ve yaşaya yaşaya şiddetin de ne olduğunu öğrendik. Kelime, genel anlamda aşırı duygu durumunu, bu olgunun yoğunluğunu, sertliğini, kaba ve “haşin” davranışı nitelendiriyor. Özel olarak da saldırgan davranışları, “kaba kuvvet”i, beden gücünün kötüye kullanılmasını: yakan, yıkan yok eden eylemleri, taşlı sopalı, silahlı saldırıları, bireye ve topluma zarar veren etkinlikleri belirliyor. Nedir insandaki bu saldırgan davranışlar? Gelip geçici mi, kalıplaşmış mı yoksa? Nereden kaynaklanıyor ve belirtileri ne? Ruhbilimcilere bakılırsa, insandaki o saldırgan davranışlar, kalıplaşmıştır; öfke durumunu dışa yansıtan yüz mimiğinden ya da bir kelimeden doğayı, canlıyı yakan yıkan, yok eden şiddet eylemlerine kadar geniş bir yelpazede yer alıyor. c Kaynağa gelince... tartışmalı bir nedenle ALAFORTANFONİ kardeşlerini, babalarını Bireysel ve toplumsal kargaşa, saldırgan hatta analarını çekip TARIK DURSUN K. davranışların asıl çekip vurmuyorlar mı? kaynağıdır. Bu kaynak, Vuruyorlar, hem de insanlık tarihi boyunca gözlerini saldırgan davranışlar kıpırdamadan. ve şiddet eylemleriyle Mezhep ve inanç beslenegelmiştir. O çatışmaları kimi kez nedenle, kargaşa, ölmeler, öldürmelerle saldırganlık ve şiddet son bulmuyor mu? etkitepki biçiminde Yine bakın hehangi birbirlerini durmadan tırmandırırlar. birgünün TV'lerin beyaz camına: Siddet; Kızgınlık, kin, nefret ve Otolar silahlarla taranmıyor mu, düşmanlık gibi duygu durumlarının bankalar, kamu kurumları etkinlik ve güç kazandığı kurşunlara molotof kokteylerine saldırganlık biçimidir. hedef yapılmıyor mu? Biz, bugün ülke ve toplum olarak Yapılıyor. şiddeti de, terörü de bir arada Bakın ve görün: dövülen, yaşamıyor muyuz? yerlerde sürüklenen, tekmelenen, Yaşıyoruz. üzerlerine göz yaşartıcı gaz sıkılan Bakın herhangi bir günün insanlar, öğrenciler, işçiler, gazetelerine, bakın herhangi bir memurlar ve yitik çocuk anaları günün TV ekranlarına insanlar, yerlerde yatan kan revan içinde adına “namus” dedikleri, yaralılar ve ölüler... Tuzla buz çağımızda ne anlama geldiği edilen vitrinler, yakılan arabalar, yüzleri maskeli gençler... Bunun sorumlusu veya sorumluları kimdir diye mi soruyoruz? Bu, hızlı nufüs artışının, iç ve dış göçlerin, altyapıları olmayan kente alınmayıp varoşlarda yaşamaya sürgün edip, çaresizlik içinde yaşamaya mahkum edilenlerin, işsizliğin, ekonomik dengesizliğinin, yaşam biçimleriyle kültür çatışmalarının oluşturduğu sosyal ortam içinde, toplumda bir rol ve yer sahibi olmayan, olamayan dışlanan gençlerin yasa dışı örgütlerde saldırgan davranışlar ve şiddet eylemleriyle kimlik arayışlarının sonucudur. Bu, aralarında yaşadıkları topluma karşı duydukları hoşnutsuzluk ve itildikleri boşlukta yapayanlız bırakılmanın ve sevgisizliğin dışa yansımasıdır. Kulaklara küpe: bir ülkede düzen, ne ekersen onu biçersin! Ne sanıyorsunuz? 28 EYLÜL 2010 SALI EGE’den SERDAR KIZIK I Baştarafı 1. Sayfa’da Şiddete Abone Bir Toplum: Biz Sanat depoya girdi!.. P ORT İZMİR 2, ÇOK SAYIDA YERLİ VE YABANCI KATILIMCININ ÇALIŞMALARINI İZMİRLİLERLE BULUŞTURUYOR. PORT İZMİR’İN MEKAN SEÇİMİ DE KENTLİYİ ŞAŞIRTACAK ÖZELLİKTE... OĞUZ YILDIZ Kapıdan daha içeri girmeden başlıyor öykü... İlk olarak sizi karşılayan devasa siyah kapının ‘pirinç döküm kolu’ çarpıyor gözünüze. Ardından yanınızdaki arkadaşınızla birlikte yükleniyorsuz kapkara kapının kanatlarından birini açıp içeri girmeye...Öyle tek kişinin açacağı bir kapı değil kendisi... Belli ki ağırladığından içeride önemli birşeyler var... Zor da olsa kapıyı açtıktan sonra yüremeye başlıyorsunuz koridorlarda, taze boyanmış beyaz duvarların kokusu eşliğinde. İlk katın ilk odası karanlık yüzüyle karşılıyor sizi daha sonra... Siyaha boyanmış odanın, siyah perdesini aralayıp içeri girince seslenmek zorunda hissediyorsunuz kendinizi. Kimseler yok, ancak seslenmenizle birlikte ışıklar aydınlatıyor yüzünüzü bir an da. İsimsiz bir iş bu. ‘Katılımcı’ kodlamıyor işini... Şu kadarını söylüyor: Seslen, aydınlansın ortalık. Onun ışığınla, kendi sesinizin flörtünü gördükten sonra merdivenlerden devam ediyorsunuz gezintiye... lıyor sizi hemen merdiven bitiminde. Papa ve Ağca, “söyleşide”... Bir başka katta ise Mehmet Dere’nin büyük boyutta ve mekanın iki duvarını birden kaplayan işi gözünüze çarpıyor. Dere’nin işi ve söylemi net: Demokrasi, az kuru, az pilav, az çorba, adalet suyundan da koy... ASAK MEVYE.. Nejat Satı da oluşturduğu odasında yaradılışı farklı bir boyutta sorguluyor. Karanlık mekanda, fosforlu renklere boyanmış meyveler, ağaçlar ve taşlar tamamıyla binanın kalıntılarından ve barındırdıklarından oluşturulmuş. Satı işi için, “İzmir garip bir kent, hiçbirşey bitmiyor. Herşey yarım kalıyor. Kentin içinde bulunan rehavet hali sürmekte” diyor. Neden ve nereden mi bahsediyoruz? Bilenlerinin tanık olduğu, ‘gençlerin’ işlevine yetişemediği Pasaport’un tam ortasında, denize en yakın ve ayakta kalabilmiş bir kaç tütün deposundan birinden elbette... Avusturya Türk Tütün Deposu, tarihinde ilk kez farklı bir işleve sahip oluyor. Binayı tütün kokusu terk etmiş, bu kez katlarında sanatı barındırmaya hazırlanmakta. Atıllığına şu sıralar son verilmiş durumda da olsa bir kaç ay ya da sonrası meçhul olan bu bina şimdilerde ‘dünyanın sanatçısı’nı İzmirlilerle buluşturuyor. İlki üç yıl önce gerçekleştirilen uluslararası çağdaş sanat etkinliği Port İzmir 2, bir kez daha kentin kültür ve sanat yaşamını renklendirmek için harekete geçti. Dün açılışı gerçekleştirilen ve 30 Kasım’a kadar sürecek etkinlikle yerli ve yabancı 40 katılımcının çalışmaları kentliyle buluştu. Bu yıl ana temasını “sessizlik ve fırtına”nın oluşturduğu Port İzmir 2. Uluslararası Çağdaş Sanat Etkinlikleri kapsamında katılımcıların çalışmaları, AvusturyaTürk Tütün Deposu’nun yanı sıra, İzmir Fransız Kültür Merkezi ve K2 Konukevi’nde de sergilenecek. Y Bir başka katılımcının işi karşı Tel: (212) 212 07 07 C M Y B C MY B Rivayet olunur ki; Dünyanın sarmaş dolaştır dikkat edildihenüz soğumaya yeni başladığı ğinde. Zeytinin yeşil meyveleri KONUK zamanların birinde, bugün henüz olgunlaşmamış haliyle, NURDAN ÇAKIR TEZGİN Akdeniz Havzası olarak adlaniğde ağacının yeşil meyveleridırılan bölgede koskocaman ne çok benzer. Her ikisinin de dev bir ağaç oluşmaya başlameyve tomurcuklarının dış kamış. Bu öyle bir ağaçmış ki, dabuğu üzerinde bir ton açık lı dal değil, yaprağı yaprak derenkte çilleri vardır. Mahcup ğilmiş! Gövdesinin ulaştığı kökergen kızların burun çilleri gibilerin kolları, ya nehirlerin yatadir her ikisinin meyve yüzeyleğından ya da Akdeniz'in tuzlu ri. Kabuğun içine gömülü çilsularından besleniyormuş. Bu ler, iğdeye de zeytine de büdev ağaç günden güne büyüyüme aşamasında yardım yüp irileşiyormuş irileşmesine eden geçmiş zaman perileride, bunca heybetine rağmen nin öpücükleridir belki, kim bihiç meyve vermiyormuş. lir! Meyve büyüdükçe bu izler de şekil değiştiGünlerden bir gün; Bu dev ağacın kutsal perir. Zeytin meyvesi yağlanıp eti derisine tutunrileri, giderek büyüyen ağacın gövdesinin etradukça morarıp koyulaşır, iğde de önce sararıp fında bir halka oluşturup başlamışlar dönmeye, sonra toprak renginde kızararak kabuğuyla eti döndükçe de rüzgarın sesine karışan bir yakaarasına mesafe koyar. rış tutturmuşlar; İki ağacın biri diğerine benzeyen yan yana "Ey ulu ağaç hani ya senin meyvedallarındaki meyvelerinden koparıp lerin, hani ya senin meyvelerin". ağzınıza attığınızda taze zeytin zehir Periler, hayal edebildikleri isteklerini gibi acı ve mavru bir tat bırakırken, iğbirer birer sıralamışlar döndükçe ağade de hafif ekşimsi, şekerli ve tıkızlığıycın etrafında; "Meyvelerin ateş rengi la ağzı buran bir tat bırakarak, zeytinin olsun, gök rengi, kül rengi, toprak acılığını giderir. Tatlı ve acının bu kadar rengi olsun", "mor isterim ben" bir dibirbirini tamamladığı iki kardeş meyveğeri, "alaca çalsın her bir renk ama; ye yeryüzü krallığında rastlamak muciacı tatlıyla bütünleşip, ışıklar saçsın" zedir. İkisinin de insana, hayvana, bitki diyerek tavaf etmişler dev ağacın etbörtü böceğe, velhasıl tüm dünya canrafında. Ağaç, devasa irilikteki dallalılarına faydaları sayılamayacak kadar rıyla bu yakarışın güçlü arzusunu çoktur. Görünümleri ve tatlarındaki taAkdeniz ve Ege’nin en uzak ve en ücmamlayıcılık; yaprak, çiçek ve çekirra köşelerine savurmaya başlamış. dek yapısında da öne çıkar. İğdenin Savruldukça soğuyup yeşermiş dünyaprak ve çekirdeği daha uzuncayken, ya, savruldukça dalları çoğalıp bölünzeytinin yaprakları daha küt ve etli olup müş ve yeni fidanlar olarak sıkı sıkıya çekirdeği de daha dolgundur. tutunmuşlar toprağa. Bu iki kardeş meyve, Ege ve Gel zaman git zaman, o dev ağacın Akdeniz kıyılarında binyılların akrabalıfidanları Akdeniz havzasında bir başğında gururla salınırlar. Gökova tan bir başa kök salmış. Dağ yamaçlarına tutuKörfezi'nden, Güllük Körfezi'ne, Çandarlı nanlar kararıp morarmışlar, düzlüklere tutunanKörfezi'nden Edremit Körfezi'ne bütün bir Ege lar ağarıp kızarmışlar. Rivayet bu ya; birine zeysahil şeridinin vaz geçilmez güzellikleridir onlar. tin demişler, diğerine iğde. Bahar aylarında açan çiçeklerinin kokularıyla İğde ağacı (Elaeagnus) ile zeytin ağacının uyarırlar bütün bellekleri. (Olea Europaea) benzerliği mutlaka dikkatinizi Eğer; hışırtıya benzer bir melodi duyup iğde çekmiştir. Her ikisinin de yaprakları buğulu gri ve zeytin ağaçları arasına sokulmak isterseniz, olup, yeşil ve mavinin türlü renk geçişlerine ev aman sessiz olun! Geçmiş zaman perileri, her sahipliği yaparlar. Hele de biraz esinti varsa hagün batımı çok uzaklardan gelip yeryüzüne vada, geçmiş zaman perileri size türlü renklerin inerler ve bu kardeş ağaçların altında dans dansını sunar binbir ışıkla. edip, iğde ve zeytin meyvelerini öpücükleriyle Zeytinin gri maviliği, iğdenin gri yeşilliğiyle kutsarlar... İğde ve Zeytin Kardeşliği cEGE İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ORHAN ERİNÇ Genel Yayın Yönetmeni: İBRAHİM YILDIZ Ege Bölge Temsilcisi: SERDAR KIZIK Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: MİYASE İLKNUR Editör: HAKAN DİRİK Görsel Yönetmen: OĞUZ YILDIZ İlan: ZUHAL ALTUNGÜNEŞ YAYIMLAYAN: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş, Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2. 34381 Şişli/İstanbul İSTANBUL: Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 İZMİR: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. H. Ziya Blv. 1352 S. 2/3 Pasaport/İzmir Tel: 0 232 441 12 20 (10) hat Faks: 0 232 441 87 45 BASKI: DPC İzmir Tesisleri Ege Caddesi No: 36 SarnıçGaziemir DAĞITIM: YAYSAT Ege Caddesi No:36 SarnıçGaziemir eposta: izmir@cumhuriyet.com.tr Cumhuriyet Gazetesi’nin parasız ekidir. Salı ve Cuma günleri yayınlanır. KALBİNİZİ KORUYUN TÜRK KALP VAKFI serdarkizik@cumhuriyet.com.tr PAPA KÖŞEDE... Sığacık’a planlanan işletme, şimdiden bir dizi soru işaretiyle dolu. Çevre kirliliği yaratacağı bilinen bir gerçek. Bu nedenle açılan dava sürüyor. Ancak ilgili bakanlık, yargı kararını beklemeden olumlu ÇED raporunu verdi. Temiz denizi, turizm potansiyeli, uluslararası “sakin şehir” kimliğiyle öne çıkan Seferihisar, denizlerinin kirletilmesini istemiyor. Dünyanın en çağdaş “kent” projelerinden biri olan Cittaslow (Sakin Şehir) Kentler Birliği’nin Türkiye’den ilk üyesi olan Seferihisar’ın, bu kimliğiyle düzenlediği festival, çevre kirliliğine karşı kampanyaya dönüştü. Zaten sakin şehir, dünyada küreselleşmenin getirdiği olumsuzluklar karşısında kentlerin özgün kimliklerini koruyarak yaşam kalitesini artırmayı ve sürdürülebilir gelişmeyi öngörüyor. Kentlerin kendi kimliklerini, özelliklerini, tarihlerini ve yaşam tarzlarını korumalarını benimsiyor. Bu gerekçeyle yöre halkı ve yerel yönetim, kimliklerinin orkinos çiftlikleriyle bozulmasını istemiyor. Hafta sonu düzenlenen etkinliğin mimarı, çalışkan belediye Başkanı Tunç Soyer, çevre kirliliğine karşı çıkan halkı, sanatçı ve aydınları yan yana getirdi. Bir çok sinema ve tiyatro sanatçısı, yazar, beldenin kimliğinin korunması ve kirletilmemesi için mesaj verdi. Sakin kent için, “Yavaşlık, her şeyi salyangoz hızında yapmak ya da uyuşuk olmak değildir. Doğru hızda çalışmak, yaşamak, oynamak ve her şeyin en iyisini yapmakla ilgilidir” diyen Soyer, örnek bir yerel yönetici. Kurduğu üretici pazarında yerel lezzetleri, el sanatlarını, sadece eskilerin hatırlayabilecekleri kavramlar olmaktan çıkarmış. Üreticiden, tüketiciye, demokratik kitle örgütlerini yan yana getirerek, farkındalık yaratmanın ve sürdürülebilir kalkınmanın peşinde. Çevrenin ve doğanın daha çok korunmasını esas alıyor. Her şeyden önemlisi yaptığı işi, yerel yöneticiliği seviyor. Çağan Irmak’ın Seferihisar için özel olarak çektiği “Sakin Şehir Seferihisar” adlı belgesel filmin gala gösterimindeki heyecanı ve coşkusu, bu özelliğini yansıtıyordu. Sığacık Meydanı’nda “İyi, temiz ve adil” felsefesinin izlerini görmek de ilginçti. Küresel sömürü düzeninin gerçek yüzünü yansıtan filmlerin de festival kapsamında sunulması aydınlatıcı bir yaklaşımdı. “Gıdanın Geleceği” (Future of Food) , “Halkın Gücü: Küba petrol krizini nasıl aştı?” (Power of Community: How Cuba Survived Peak Oil? ), “ Kutsal Tohumlar” (Semillas Sagradas) pek izleyici bulmadı, ancak önemli etkinliklerdi. Seferihisar, Sığacık kirlenmesin.