26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

2 TEMMUZ 2010 CUMA c Güzelbahçe’nin Yaka Mahallesi’ndeki pazarda kadınlar ürettiklerini konuklara sunarken, sanatçılar da zeytinyağı işliğindeki sergileriyle onlara destek veriyor 3 P A TİK A HALUK IŞIK Şimdi de ‘Kasaba’yız... Bir özel tiyatro oyuncupatronu başlattı, bir piyanist arkasını getirdi; yazıldığına göre devamı gelecekmiş. Bölge gazetelerinden birinin çok renkli magazin ekinde, muhterem dostlarımızın ağzından, yeni bir özelliğimizi öğrenmiş bulunuyoruz; “İzmir kasaba!” “Gavur İzmir”i biliyor, kendimizce keyfini çıkarıyorduk. “Gavurluğa” yüklediğimiz anlamı ve buna denk düşen duruşumuzu anımsatıp anlattık, muhabbet bitiverdi. Derken, aklıevvelin biri “Faşist İzmir”i yumurtladı. Arkadaşlar, oradan da ekmek yedirmeyeceğimizi görmüş olmalılar ki, bugünlerde yayını kesmiş bulunuyor. Kuşkusuz “kasaba” diyenlerle, bu arkadaşları aynı sepete sokmamak gerek. Gerek de, yakıştırdıkları şu yeni “adımızı” irdelemeden geçemeyiz. Ne de olsa, sıklıkla konuk ettiğimiz, salonlarımızı açtığımız, maddi ve manevi diş kirası ödediğimiz, mesleki yeteneklerini ve harika performanslarını alkışlamaktan geri durmadığımız, yani “haketmek” için, elimizden geleni ardımıza koymadığımız sanatçılarımız arasındadırlar. Söylediklerini ciddiye almazsak, çok ayıp olur. Sorunlarını birbiriyle konuşup çözmektense, konuklardan medet uman geçimsiz aile fertleri gibi, İzmir’de de “ithal akıl ve fikir” meraklılarımız var. O nedenle, çağırıp çağırıp, “Ne olacak bu İzmir’in hali?” diye sormaktan bir türlü bıkmıyoruz. Ticaretimizin, limanımızın, mimarimizin nasıl olması gerektiğini soruyoruz. Sporumuza hap, kültürümüze merhem, sanatımıza aşı bulmalarını istiyoruz. Eh, sen kendi birikimini, değerini, yetişmiş insanını görmeyip, başkalarından medet umarsan, ne yapsın adamlar ve madamlar? Çarşaf gibi sayfalar önlerine açılmış, şakır şakır fotoğrafları çekiliyor, tıkır tıkır kameralar çalışıyor. Ağırlama güzel, iltifat zirvede. Veriyorlar pozları, döktürüveriyorlar demeçleri. Olup bitenden habersiz, İzmir’e ve İzmir’de yapılmaya çalışılanlara dair hiçbir fikri olmadan patlatıyorlar beyanatları. Biz de, “Vay be, meğer İzmir neymiş!” diye, sade suya tirit sütunları yutarcasına okuyoruz... Sanıyorlar. Bir aralar, İzmir’in tiyatro izleyici kitlesini, ağza alınmaz sözlerle aşağılayanlar türemişti, unutulmadı elbette. Bu gözler, “İzmir mi, rakı roka balıktan ibaret” diyenleri de gördü. Hem de, Genel müdür etiketiyle söylemişlerdi ve bu harika nutuktan sonra, Kordon’daki ilk masaya oturup, bize rakı roka balık ısmarlatmışlardı. Batan güneşe kadeh kaldırırken, onca meşakkate rağmen DT bayrağını onurla dalgalandıran emekçileri, nasıl kırdıklarını bilemeyecek kadar “turisttiler” çünkü. Bildiğimizi, unutmadığımızı bilmiyorlar. Bu iş, bu kadar basit olmamalı. Biz, “E kardeşim, bu nasıl oyun, bu nasıl performans, bu nasıl duruşsuzluk?” demediğimizden belki. “İzmirliler ne versen yer, aldırma” yaklaşımını; “Hele bir haddini bil!” diyerek, magazin pohpohlamalardan vazgeçip, adam gibi eleştirmediğimizden belki. “İzmir hoşgörüsü”nün, “neyse” tavrını, bu kadar zorlamamak gerek. Fuarı özlüyorlarmış. Panayır havasına sığınıp alkışlandıkları herzelere, “O sıradan işlerden nemalandığınız yeter bre!” demediğimizden olabilir mi? “Yıllarca kasaba olarak gördünüz, öylece gelip, böylece gittiniz” demediğimizden midir bu adlandırma? Şimdi kalkmışlar, Şehir Tiyatrosu niye yok diye sorup, kurması için ad bile öneriyorlar. Kentine “kasaba” denmesini kabulleniyorsan, hatta içinden seviniyorsan, dur bak daha neler işiteceksin. Bunlar “kent şovenizmi”nden kaynaklanan hezeyanlar değildir. Olsa olsa, fikirsiz beyanları önemseyip, İzmir’in küçümsenmesinden “haber değeri” çıkaranlara sitemdir. Dün yakışmamıştı, bugün de yakışmamıştır. Otantik pazarda sanat ASUMAN ABACIOĞLU Görüntüye baktığınızda alışıldık bir manzara görüyorsunuz; kadınlar, kendi ürettikleri gıda ve el işi ürünlerini satıyorlar. Tezgahların başında şalvarlı, başı yemeni bağlı genç yaşlı kadınlar da var; modern giyimli, makyajlı, saçları fönlü kadınlar da. Sonuçta hepsi ya bahçelerinde yetiştirdikleri taze sebze meyveleri sergiliyorlar ya da ince ince işledikleri yemenileri, çantaları, şalları ve masa örtülerini; yani tümüyle kendi emekleriyle ürettikleri ürünleri. Ama burada, kadınların İzmir’in birçok yerinde kurduğu pazarlardan farklı bir yan göze çarpıyor; bu pazarda bir de resim ve heykel sergisi bulunuyor. Bir grup sanatçı, Güzelbahçe’nin Yaka Mahallesi’nde her hafta pazar günleri kurulan Otantik Pazar’da tarihi zeytinyağı işliğinin içinde resim ve heykel sergisi açtılar. Sanatçılar, Otantik Pazar’ı kuran kadınlara destek olmayı amaçlıyorlar ve bu katkılarıyla da alışılmışın çok ötesinde bir ortam yaratılmasını sağlıyorlar. de olsa yemek, bu etkinliğin ayrılmaz bir parçası; ellerin temiz olması lazım. Pazarda her türlü yiyecek var; yaprak sarma, börek, kurabiye, reçeller, salça, köy ekmeği ve tabii ki gözleme. Burada plastik veya naylon hiçbir şey yok; cam bardaklarda çay veya karadut şerbeti içiyor, alüminyum folyo tabaklarda yemeklerinizi alıyor, kese kağıdına sebze ve meyvelerinizi dolduruyorsunuz. Sonra ağaçların gölgelediği bahçelerde tahta masa ve sandalyelerde oturup yemeğinizi yiyorsunuz. Pazarın düzenli kurulmasını, sağlık ve çevreyi gözeten kurallar çerçevesinde yürütülmesini sağlayan Güzelbahçe Yaygın Eğitimi Destekleme ve Musiki Derneği Başkanı Emel Ardahanlı, pazarda satış yapmak isteyenlerden Güzelbahçe’de oturma ve satışa sunulan ürünlerin kendi el emeği olması koşulunu aradıklarını söylüyor. “Burada satılan her şey bahçeden tezgaha ya da evin mutfağından tezgaha geliyor. Her şey sağlıklı ve doğal’’ diyor. Pazarda yöresel ev yemeklerini ve kefiri de tanıtmaya çalışıyorlar. Bir tezgahta genç bir kız durmadan file örüyor; bu filelerin satışından para kazanırken çevrenin korunmasına da katkı sağlıyor. Yaklaşık iki aydır kurulan bu pazarla ilgili en güzel gelişme, içinde çok eski makinaların bulunduğu tarihi zeytinyağı işliğinde açılan resim ve heykel sergisi. On yıl öncesine kadar kullanılan bu zeytinyağı işliği, 1940’lı yıllarda işletilmeye başlamış ancak içindeki makinalar 1800’lü yıllardan kalma; pres makinasının üzerinde RANKIN – DEMAS SMYRNA yazısı okunuyor. Yani İzmir’in Smyrna diye adlandırıldığı dönemden. Fabrikanın sahibinin, uğur getirsin diye astığı çocuğunun ilk ayakkabıları tozlu ama hala yepyeni duruyor bir köşede; bu çocuk ayakkabılarının sahibi şimdi 50 yaşlarında. Fabrika, sanki işi bilen birileri gelse hemen faaliyete geçirilebilecek gibi tüm makinalarıyla olduğu gibi duruyor. SANATSAL RENK Henüz çok tanınmayan Yaka Mahalleli kadınların pazarında, yöre halkına katkıda bulunmak amacıyla tarihi zeytinyağı işliğinde sergi açan sanatçılar Cemal Tahir Susam, Hülya Yalçın, Reyhan Abacıoğlu, Tuncay Topçu, Perihan Duran, Ayşen Hıdıroğlu, Tülay Çelikel, Hatice Aydoğan, Serap Yalçın, Yıldız Ersağdıç; bu etkinlikten son derece memnunlar. Sanatçıların eserleri, eski makinalarla iç içe ilginç bir görünüm oluşturuyorlar. İnsan resimleri ve heykelleri mi yoksa makinaları mı incelesin bilemiyor. Pazara sanatsal bir renk katan sergi türü etkinliklerin yanı sıra yakında müzik dinletileri gerçekleştirilmesi de planlanıyor. Ormanlık bir alanda, sanatsal bir ortamda lezzetli yiyecek sunan bu mekan, hafta sonları kahvaltılarını dışarıda yapmayı seven İzmirlilere duyurulur. TEMİZ ELLER... Yaka Mahallesi, ormanın kıyısında, Güzelbahçe’yi tehdit eden çirkin ve çok katlı yapılaşmanın ulaşamadığı ender yerlerden birisi. Çalışkan ve güler yüzlü Yaka Mahallesi sakinleri, daha pazara girerken sizi “hoş geldiniz’’ sözleriyle karşılıyorlar ve ilk ikramları kolonyalı mendil oluyor. Ne halukisik@gmail.com C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear