27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 HAZİRAN 2010 CUMA cEGE P A TİK A HALUK IŞIK 3 Haziran... Bademler’de Mayıs’ın son günü, erkenden kalkıp, Patika’yı yazmaya niyetlendim. Bu hafta, özellikle Nazım Hikmet’i anma etkinlikleri nedeniyle, oldukça yoğun geçecek, bir an önce yazıyı göndermeliyim. Televizyonu açtım. İskenderun’daki deniz birliğine yapılan saldırı ve yedi şehit haberine; Gazze açıklarında uluslararası sularda, insani yardım taşıdığı söylenen gemilere, İsrail tarafından saldırıldığı haberi eklendi. Ölü ve yaralı sayısı konusunda, alt yazı halinde bilgiler akıyor ekrandan. Belli ki, giderek artacak ulusal ve uluslararası bir bilgi kirliliği bizi bekliyor. Haziran, kötü başlıyor... Durup, paragrafı okudum. Bir pazartesi sabahının ilk on dakikasının özeti, işte bu. Anında haber alacak, sanki oradaymışım gibi herşeyi derinden hissettirecek teknoloji harikası olanaklarla, gördüklerimin–işittiklerimin içerdiği ilkellik, kederimi daha da yoğunlaştırıyor. Bu yazı yayınlandığında, nedenler, sonuçlar, saldırılar, tehditler, tezahürler... Hepsi hakkında daha geniş bilgilere ulaşmış ya da ulaşamamış, inanmak ve inkar etmekle yetinmiş, nasıl ve nereden beslendiği belli olmayan öfkelerin birer parçası olacağız. Şimdi yaşadığım duyguların adını nasıl koymalı? Tiksinme, dehşet, korku, utanç, öfke... Haziran, gerçekten kötü başladı. Katırtırnaklarının, şu limon ağacında şakıyan kuşun, biçilmiş çimen kokularının, uzaklarda birbirlerine seslenen köpeklerin ne değeri var? Oysa yaz başlıyor işte. Ben bunlarla başlayacak bir yazı tasarlamıştım. Olmadı, olmuyor, olamıyor... Talip Özkan’ı yitirdik, Nazım Hikmet’i anıyoruz, bakın dünyanın en önemli emekçi hareketlerinden biridir 1516 Haziran... Desem ne olacak ki? Zamanımızı, hatıralarımızı çalmayı başardılar yine! İnsanlık, bir mevsimden daha yoksun bırakıyor kendini, kendi elleriyle. Haydi, gel de anlat anlatabilirsen. Şimdi, bana biri kalkıp “Senin işin sanattır, kültürdür, kent kültürüdür. Haydi, yaz!” falan demeye kalksa, sahi nasıl bir karşılık verirdim? Bilmiyorum, sakın niyetlenilmesin! Bu saçmalığın, hiçbir biçimde parçası olamam. Emperyalizmin hiçbir aktörüne figüran olmak istemiyorum, bu mümkün değildir. Ben alt tarafı bir yazar, bir yönetmen, bütün bunları sosyalist ahlaka göre dillendirmeye çalışan bir insanım. Hiçbir politik erk beni teslim alamadı, bu yaştan sonra da mümkün değil. İçim acıyor... Biliyorum, İsrail, inanılması güç kederlerin insanlarınca oluşturulmuş bir devlettir. O acılarda Anna Frank’lar, Ephraim Kishon’lar ve daha nice hüzünlü, neşeli, bizi kendimizle yüzleştiren insanlar, yazarlar, insanlık ibretleri vardır. Ve yine biliyorum ki, İsrail şimdi bir insanlık nimetini ve ona bahşedilen bütün insanlık iyi niyetini, kemirircesine, ihanet edercesine, mahvedercesine yok eden bir devletin, emperyalizmin ortadoğudaki kurşun askerinin adıdır. “Öldürmeyeceksin!” Hangi kitap, bununla başlar, bilir misiniz? Peki, Filistin için ne söyleyeceksiniz? Bir halkın varoluş kavgasına katkı mı, bir imanın “anlamı hayatta yok” itirazından kuracağınız tümceler mi? Saat kaç oldu, nerede şeriatla halklarını, işlerine geldiğince hayatlarını kurgulayan, çölde zambak açtıran breh breh “devletler”? Hayır, şeriatçı çığlıklara da eklenemem, reddederim. Şimdi haberleri izlerken, bir Allahın kulundan “Yurtta Barış, Dünyada Barış” sözünü işitmeyen bir yurttaşım. Nazım kadar yurtsever ve evrensel olmaya çalışarak, haykırıyorum; Kahrolsun Emperyalizm! GÜRÜLTÜYE YÖNETMELİK FRENİ ASUMAN ABACIOĞLU Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’nce hazırlanan ve Başbakanlık tarafından yayımlanması planlanan “gürültü denetimini” artıracak genelge, bence son zamanlarda insan haklarını koruma açısından gerçekleştirilen en önemli çalışmalardan birisi. Avrupa Birliği mevzuatına odaklanan Gürültü Yönetmeliği’nin Türkiye’ye özgü korna, havai fişek ve sokak düğünlerinden kaynaklanan gürültünün önlenmesi konusunda zayıf kaldığını düşünen Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü, yönetmelikte revizyon yapma gereği duymuş. Gürültünün, ruh ve beden sağlığına yönelik zararlı etkileri düşünüldüğünde çok da iyi yapmış. uzağa duyurmak isterler? Bir apartman dairesinde eğlenirken bile, bağlamalarını fişe takarak elektro saz haline getirip, “Aynaya baktım saç beyaz olmuş’’ şarkısının birkaç apartmanda daha duyulmasını sağlarlar? Yeni oluşturulan genelge, denetim ve yaptırımları daha etkili hale getirmeyi, gürültü kontrolünde destek vermesi gereken kurum ve kuruluşları bu işin içerisine çekmeyi hedefliyor. Umarız, şimdiye kadar “sokak düğünleri geleneğimizdir’’ gibi bir gerekçeyle yıllardır sesin bir miktar azaltılması da dahil hiçbir önlem almayan yerel yöneticilerimiz, bu genelgenin uygulanmasına katkıda bulunur. Üniversite sınavı öncesinde bile düğün yapılmasına izin vermekte sakınca görmeyen belediye başkanlarının bu genelgenin uygulanması için çaba göstermesini bekliyoruz bundan sonra. SOKAK DÜĞÜNÜ Komşularını rahatsız etmemek için belli bir saatten sonra sifon bile çekmediklerini duyduğumuz Avrupalılar’ın “sokak düğünü” gibi bir kavramı akıllarının ucuna bile getirmediklerinden mevzuatlarına da koymadıkları anlaşılıyor. Oysa bizde öyle mi ya? İşte geldim ya da gidiyorum demek için korna çalmak, mutlu olduklarını ve çok eğlendiklerini cümle aleme duyurmak için en yüksek ses düzeyinde çevreye yayın yapmak, yüksek sesle müzik dinlemek ve pencereleri açarak bir de komşularına dinletmek, alkol aldığında naralar atmak, havaya ateş açmak, gürültüyü bırakın birkaç kişiyi telef etmek, bizim adet ve geleneklerimizdendir. Yönetmeliklerimizin elbette Avrupa’da pek görülmeyen tüm bu uygulamaları kapsaması gerekir. Kapsaması da yetmez; genelgedeki yasakların uygulanmasının sağlanması da gerekir. Yaz aylarının çok sıcak geçtiği, nsanların eğlenme, mutluluklarını törenlerle kutlama, geleneklerini sürdürme, kazanlar dolusu yemek pişirme, dans etme, şarkı söyleme ve coşma haklarının olduğunu kimse reddedemez. Ancak, tüm bunları gerçekleştirmek neden aşırı gürültülü olmak zorunda? genellikle balkon ve bahçelerde zaman geçirilen, geceleri pencereler açılmadan uyunmayan bir kenttir İzmir. Kent içinde cafe ve barlardan sabahın erken saatlerine kadar yapılan yüksek sesli müzik yayını, kulak zarınızı patlatırcasına sokaklarda dolaşan motosikletler, hele sokak düğünleri hayatınızı kabusa çevirir. Özellikle de sanki bu kentte sokak düğünlerinden kaçılacak bir yer yok gibidir. Nereye giderseniz gidin, hatta sakin bir yer umuduyla kent dışına bile taşınsanız sokak düğünü geleneğinden kurtulamazsınız İzmir’de. Haftanın dört beş günü, sabahın ilk saatlerine kadar süren taşkınlık derecesindeki bu gürültü, pencerenizin önünde hora tepiliyormuşçasına yatak odanızın duvarlarında yankılanır. Üstelik, bunun artık geleneklerle de bir ilgisi kalmadığını, “davul zurnayı’’ özler bir hale getirildiğimizi, çünkü her düğünde aynı müzik parçalarının kayıt yapılmış cd’lerden tekrar tekrar çalındığını, daha da beteri düğün katılımcılarını coşturmak için avaz avaz bağıran kişilerin de bu düğünlere eklendiğini burada vurgulamak isterim. İnsanların eğlenme, mutluluklarını törenlerle kutlama, geleneklerini sürdürme, kazanlar dolusu yemek pişirme, dans etme, şarkı söyleme ve coşma haklarının olduğunu kimse reddedemez. Ancak, tüm bunları gerçekleştirmek neden aşırı gürültülü olmak zorunda? Ve neden insanlar kendi aralarında eğlenebilecekken, bunu kilometrelerce İ İNSAN HAKLARI!.. Aslında ülkemizde insan haklarını en çok ihlal edenlerin yine kendi çevremizdeki komşularımız, en yakınımızda yaşayanlar olduğunu ileri sürmek çok da iddialı bir yargı olmasa gerek. Kendisi için en uygun, en doğru, en hoş olan bir durumu, çevreye vereceği rahatsızlık ve sıkıntıyı düşünmeden uygulamaya geçirmek, yaygın bir davranış biçimi. Üstelik bunun eğitim, kültür ve gelir düzeyi ile hiç ilgisi de olmuyor ne yazık ki. Genelge sokak düğünlerini, eğlence yerlerinden yapılan müzik yayınını kapsıyor ancak geç saatlere kadar yüksek sesle gülüp konuşarak çevreyi rahatsız etmemek, gürültü yaparak hastaları, sınava hazırlananları, ertesi gün işe gidecekleri düşünmek, komşuların kendi inisiyatiflerine kalmış “uygar olmak” ile ilgili bir durum ve galiba bunun için daha çok yol almak gerekiyor. halukisik@gmail.com C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear